KARARLAR

AYM'nin 2018/20830 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NİHAT KARA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/20830)

 

Karar Tarihi: 17/11/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Hüseyin Özgür SEVİMLİ

Başvurucu

:

Nihat KARA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca adil yargılanma hakkı kapsamında müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden kabul edilemezlik kararı verilmiş, başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkına ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Hırdavatçılık işi ile uğraşan şikâyetçinin olay günü işyerinin deposundan malzeme almaya geldiğinde deponun asma kilidinin kırık ve depo içerisinden birtakım malzemelerin çalınmış olduğunu görüp kolluğa ihbarda bulunması üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) olaya ilişkin soruşturmaya başlanılmıştır. Deponun asma kilidi üzerinden alınan parmak izine ilişkin arşiv araştırması sonucunda düzenlenen uzmanlık raporunda, bu izin başvurucuya ait olduğu tespit edilmiştir.

10. Olaydan dolayı yakalanarak tutuklanan başvurucu hakkında Başsavcılığın 29/6/2016 tarihli iddianamesiyle hırsızlık, işyeri dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçlarından kamu davası açılmıştır.

11. Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 14/7/2016 tarihli tek celsede tamamladığı yargılama sonucunda başvurucunun hırsızlık suçundan 6 yıl 3 ay, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan 10 ay ve mala zarar verme suçundan da 1 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan karar başvurucunun yüzüne karşı verilmiştir.

12. Mahkeme, hükümlerin temyiz edilmeden 8/9/2016 tarihinde kesinleştiğine dair 9/9/2016 tarihli kesinleşme şerhleri düzenlemiş ve ilamların infazı için aynı tarihte Başsavcılığa bildirimde bulunmuştur.

13. Başvurucu, ceza infaz kurumu aracılığıyla Mahkemeye 5/12/2016 tarihli dilekçe sunmuştur. Bu dilekçede; yargılama sırasında kendisine müdafi tayin edilmediğini, üzerine atılı eylemleri gerçekleştirdiğini, hakkında hüküm veren hâkimin 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü sonrası meslekten ihraç edildiğini, duruşma sonrası şikâyetçiyle uzlaşıp zararını gidermek istediği hâlde hâkimin bu talepleri dinlemediğini, olaydan dolayı pişman olup yeniden yargılanmak istediğini ileri sürmüş, bu konudaki takdirin Yargıtay üyelerinde olduğunu belirtmiştir.

14. Mahkeme 15/12/2016 tarihinde verdiği ek kararıyla yargılamanın yenilenmesi talebini reddetmiştir. Bu kararda, dilekçede yer alan Yargıtay üyelerine yönelik ibarenin temyiz istemi olup olmadığı hususundaki değerlendirmenin Mahkemenin müstemir yetkili hâkimi tarafından yapılması gerektiği belirtilmiştir. Bu karar başvurucuya 20/12/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Mahkemenin müstemir yetkili hâkimince de başvurucunun dilekçesi değerlendirilmiş ve 19/12/2016 tarihinde verilen ek kararla, yüzüne karşı verilen kararı kanuni süre içerisinde temyiz etmediği gerekçesiyle başvurucunun temyiz istemi itiraz yolu açık olmak üzere reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya 28/12/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 15/12/2016 tarihli ek karara 26/12/2016 tarihinde itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde başvurucu, 18/7/2016 tarihinde Sincan 2 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (Ceza İnfaz Kurumu) görevlisine elde verdiği dilekçe ile hükmü temyiz ettiğini, dilekçenin Ceza İnfaz Kurumundan Mahkemeye gönderilmesine dair bilgilere kayıtlardan ulaşılabileceğini ileri sürmüştür.

17. Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi 12/1/2017 tarihinde başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair 15/12/2016 tarihli ek kararına yönelik itirazını reddetmiş, 19/12/2016 tarihli temyiz talebinin reddine ilişkin kararın ise temyiz yolu açık kararlardan olduğu, bu karara itirazın mümkün olmadığı gerekçesiyle başvurucunun anılan ek kararına yönelik itirazı hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

18. Başvurucu, UYAP aracılığıyla erişilen ve mahkûmiyet hükümlerinin yeniden incelenmesi talebiyle davanın esasına dair itirazlarını Mahkemeye sunduğu 16/1/2017, 23/1/2017, 7/2/2017, 21/3/2017, 3/4/2017, 11/4/2017 ve 1/6/2017 tarihli diğer dilekçelerinde de, 18/7/2016 tarihinde temyiz talebinde bulunduğuna dair 26/12/2016 tarihli dilekçesinde ileri sürdüğü iddialarını yinelemiştir. Başvurucu 3/4/2017, 11/4/2017 ve 1/6/2017 tarihli dilekçelerinin ekinde ayrıca, o dönem tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla Mahkemeye sunulmak üzere düzenlediği ve 18/7/2016 tarihli dilekçesini ve anılan Kurum tarafından bu dilekçenin başvurucunun sonradan nakledildiği Pozantı M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderilmesine dair 6/1/2017 tarihli yazıyı da ibraz etmiştir.

19. Yukarıda belirtilen dilekçelerin ekinde yer alan; başvurucunun o dönem tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunun görevlisi tarafından da üzerine kaşe basılan 18/7/2016 tarihli olup hükmü veren Mahkemeye sunulan ve "Temyiz hk." kenar başlıklı dilekçede başvurucunun, müdafi yardımından yararlandırılmadığı iddiasında ve davanın esasına dair savunmalarını sunup hükümlerin Yargıtayca yeniden incelenmesi talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.

20. Başvurucunun o dönemde tutuklu olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu tarafından da temyiz dilekçesinin Mahkemeye sunulmasına dair aynı tarihte üst yazı düzenlenmiştir. Ancak UYAP'taki dava dosyasında söz konusu dilekçeye ve Ceza İnfaz Kurumunun üst yazısına ulaşılamamıştır.

21. Başvurucunun temyiz isteminin reddine ilişkin Mahkemenin 19/12/2016 tarihli ek kararı (Kapatılan) Yargıtay 13. Ceza Dairesince (Daire) onanmıştır. Kararın gerekçesi şu şekildedir:

"14. 07.2016 tarihli 2016/587 Esas 2016/796 Karar sayılı Gerekçeli kararın sanığın yüzüne karşı verildiği, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollaması ile 1412 sayılı CMUK'un 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçtikten sonra sanığın 05.12.2016 tarihinde hükmü temyiz ettiği ve mahkemenin ek kararla 19.12.2016 tarihinde temyiz isteminin reddine karar verdiği, ek karara karşı sanığın 16.01.2017, 07.02.2017, 21.03.2017 tarihli vd. dilekçelerle temyiz talebinin olduğu anlaşıldığından, sanık Nihat Kara’nın temyiz isteminin reddine ilişkin 19.12.2016 gün ve 2016/587 Esas 2016/796 Karar sayılı ek kararın ONANMASINA [karar verilmiştir.]"

22. Başvurucu, onama kararından 27/6/2018 tarihinde haberdar olmuş, 2/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

23. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un Temyiz ve karar düzeltme kenar başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır.”

24. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun başvuruyla ilgili ve o dönem yürürlükte bulunan 310. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.”

2. Yargıtay Kararları

25. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20/1/2014 tarihli ve E.2013/14-742, K.2014/16 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

... Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilgili genelgesine göre UYAP'a kaydedilerek elektronik ortama aktarılan belgelerle ilgili kayıt tarihinin ilgili işlemler yönüyle havale tarihi olarak esas alınması gerekmektedir.

 ..."

26. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 15/9/2014 tarihli ve E.2014/2807, K.2014/17772 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“UYAP Bilişim Sisteminde yer alan imza detay bilgilerine göre, katılan vekilinin, süre tutum talebini içeren temyiz dilekçesini 31.01.2013 tarihinde mahkemesine gönderdiği anlaşıldığından, tebliğnamedeki, katılan vekili tarafından CMUK'un 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçtikten sonra temyiz isteminde bulunulduğu düşüncesiyle temyiz isteminin reddini öneren görüşe iştirak edilmemiştir.”

27. Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 21/10/2016 tarihli ve E.2016/13770, K.2016/13646 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“... Fatsa 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.11.2014 gün ve 2014/165 esas, 2014/166 karar sayılı, yüze karşı verilen kararın sanık tarafından 27.11.2014 tarihli dilekçe ile kanuni süresinde temyiz edilmesine karşın, dilekçenin sevhen mahkemesi yerine Ünye Cumhuriyet Başsavcılığın[a] gönderildiğinin anlaşılmakla, Yerel Mahkemenin temyiz ist[e]ğinin reddine dair ek kararı kaldırılarak hükmün yeniden incelenmesi [gerekmektedir.]

28. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2/11/2016 tarihli ve E.2016/5209, K.2016/12338 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“... Söke 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.04.2015 tarihli kararının katılan vekilinin yüzüne karşı verildiği ve karara katılan vekili tarafından 05.05.2015 tarihinde elektronik imza ile imzalanarak Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elektronik ortamda hüküm mahkemesine gönderilen dilekçeyle itirazda bulunulduğu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 39/1. maddesine göre itirazın yasal yedi günlük sürenin son günü yapılmış olması karşısında, itiraz merciince kararın usul ve esas yönlerinden incelenmesi gerekirken, adliyenin iç işleyişinden kaynaklanan gecikmeden dolayı fiziki evrak üzerinde bulunan 06.05.2015 tarihli hakim havalesi nazara alınarak katılan vekili tarafından yapılan itirazın süre yönünden reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş[tir.]

29. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 10/1/2017 tarihli ve E.2014/35998, K.2017/53 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“04. 11.2014 tarihinde düzenlenen tutanak içeriğine göre sanığın yüzüne karşı verilen kararı 04.01.2012 tarihinde temyiz harcını yatırarak temyiz etmesine rağmen dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay'a gönderilmediği ve dosya içerisinde temyiz dilekçesinin de olmaması nedeniyle dosyanın kesinleştirildiğinin belirtildiği, dosya içerisinde sanığın 04.01.2012 tarihinde temyiz harcını yatırdığı gözetildiğinde Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 12/09/2014 tarihli temyiz isteminin reddine dair ek kararı kaldırıl[mıştır.]”

30. Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 19/1/2021 tarihli ve E.2020/6622, K.2021/1300 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

“Sanığın dilekçesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesinin 09.01.2020 tarihli ek kararı ile 7188 sayılı Kanunda belirtilen 15 günlük sürenin geçmiş olduğu gerekçesi sanığın temyiz isteminin süresinde olmadığından CMK'nın 296/1. maddesi gereğince reddine karar verildiği ve bu ek kararın sanık tarafından temyiz edildiği, uyap sisteminden yapılan kontrolde, sanığın 28.10.2019 havale tarihli bir dilekçesinin bulunduğu ve 7188 sayılı yasadan faydalanmak istediğini belirterek kararı temyiz ettiği anlaşılmakla, yapılan başvurunun 7188 sayılı kanunda belirtilen 15 günlük süre içinde yapıldığı belirlenerek, bölge adliye mahkemesinin temyiz isteğinin reddine ilişkin kararına karşı yapılan itiraz bu nedenle yerinde görüldüğünden ek karar kaldırıl[mıştır.]

B. Uluslararası Hukuk

31. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018, §§ 21-27; Nebi Karataş ve diğerleri, B. No: 2014/13001, 8/3/2017, §§ 28-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Anayasa Mahkemesinin 17/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

33. Başvurucu, hakkındaki ceza davasında verilen karara karşı süresinde gönderdiği temyiz dilekçesinin Mahkemece işleme konulmadığını, süre yönünden temyiz isteminin reddine dair ek kararı verildikten sonra anılan temyiz dilekçesini birçok dilekçesinin ekinde sunduğu hâlde Yargıtayın da bu durumu dikkate almayarak ek kararı onadığını belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.

34. Bakanlık görüşünde; başvurucunun Mahkemece 14/7/2016 tarihinde tefhim edilen karara karşı 18/7/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna sunduğu dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurduğu, bu dilekçenin 18/7/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla Mahkemeye iletildiği belirtilmiştir. Temyiz isteminin reddine dair ek karara karşı yapılan kanun yolu başvurusuna da değinen Bakanlık; başvurucunun temyiz kanun yoluna başvurma istemini Mahkeme ve Yargıtay nezdinde herhangi bir sınırlamaya maruz kalmadan iletebildiğini ve şikâyetinin esasını inceletebildiğini değerlendirmiştir.

35. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, temyiz dilekçesini süresinde sunduğu ve bu dilekçenin Mahkemeye Ceza İnfaz Kurumu tarafından gönderildiği hususlarının Bakanlık görüşünde de kabul edildiğini, ancak bu durum kanun yolu incelemesinde dikkate alınmadığını ve davanın esası hakkında bir karar verilmeyerek temyiz isteminin süre yönünden reddedildiğini beyan etmiştir.

B. Değerlendirme

36. Anayasa’nın “Hak arama hürriyetikenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun iddiasının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

39. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

40. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

41. Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49). Bu hak, suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı; hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin bu isnatla ilgili olarak bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme; itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Hasan İşten, § 36).

42. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten, § 37).

43. Somut olayda ilk derece mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

44. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

45. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

46. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

47. Başvurucunun ilk derece mahkemesi kararına karşı yaptığı temyizin hükmün tefhiminden bir haftalık temyiz süresinin geçirildiği gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin ek kararın, mahkûmiyet hükmünün kurulduğu tarih itibarıyla yürürlükte bulunan 1412 sayılı mülga Kanun'un 310. maddesine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

48. Yargısal başvuruların bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, kanun yolu başvurularında süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacının bulunduğuna işaret etmiştir (Daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).

iii. Ölçülülük

49. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).

50. Mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun yargısal koruma talep eden bireylere yüklenmesi mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil edebilir. Bu bakımdan yargısal başvurulara dair dilekçelerini ilgili mevzuatta öngörülen usule uygun olarak yetkili yargı merciine sunan kişilerin kendilerine atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerin iç işleyişinden kaynaklanan hata ve aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesi bu hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Özellikle kanun yoluna başvurma yönündeki istek ve iradesini ortaya koymuş olan başvurucular yönünden bu tür müdahaleler, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olabilir (bir kısım değişikliklerle birlikte bkz. Hasan İşten, § 46).

51. Anayasa Mahkemesi, bir yerin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen idari yaptırım kararına karşı başka yerin Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla süresinde yapılan itirazda, sulh ceza mahkemesince, dilekçenin fiilen mahkemeye ulaştığı tarihin esas alınarak itirazın reddedilmesi nedeniyle yapılan başvuruyu mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiş ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, §§ 35-38).

52. Somut olayda, Mahkemenin 14/7/2016 tarihli kararı başvurucunun yüzüne karşı verilmiştir. Anılan karar, başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla Mahkemeye gönderilmek üzere yazdığı 18/7/2016 tarihli dilekçeyle temyiz edilmiştir. Bu dilekçe üzerine Mahkemece dosyanın Yargıtaya gönderilmesine dair bir işlem yapılmamış, başvurucunun sonradan sunduğu 5/12/2016 tarihli dilekçesinde yeniden belirttiği temyiz istemi, süresinde yapılmadığı gerekçesiyle ek kararla reddedilmiştir.

53. Anılan ek karar, Dairece başvurucuya 14/7/2016 tarihinde tefhim olunan hükmün bir haftalık süre geçtikten sonra 5/12/2016 ve sonraki tarihli dilekçelerle temyiz edildiği gerekçesiyle onanmıştır.

54. Başvurucu 5/12/2016 tarihli dilekçesinde hükmü süresinde temyiz ettiğine dair bir açıklamada bulunmamıştır. Ancak temyiz isteminin Mahkemece reddedilmesi üzerine sunduğu dilekçelerine 18/7/2016 tarihli temyiz dilekçesini de eklemiş ve bu dilekçe dikkate alınmadan temyiz isteminin reddedildiğini ileri sürmüştür. Daire kararında, başvurucunun dilekçelerine atıf yapılarak bu dilekçelerin hükmün tefhiminden itibaren bir haftalık süre geçtikten sonra sunulduğunu belirtilmiş ancak 5/12/2016 tarihli dilekçeden sonra sunulan diğer dilekçelerin ekinde yer alan ve üzerinde Ceza İnfaz Kurumunun kaşesi de bulunan 18/7/2016 tarihli temyiz dilekçesi yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır.

55. Dairece, başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar çerçevesinde söz konusu karara yönelik olarak süresinde temyiz talebinde bulunulup bulunulmadığına ilişkin hiçbir araştırma yoluna gidilmeksizin ya da değerlendirmede bulunulmaksızın 14/7/2016 tarihli hükmün 5/12/2016 ve sonraki tarihli dilekçelerle temyiz edildiği kabul edilmiştir. Başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla gönderdiği 18/7/2016 tarihli temyiz dilekçesinin Mahkemece işleme konulmadığı dikkate alınmadan temyiz kanun yoluna süresinde başvurulmadığına dair aksi yönde bir değerlendirme yapılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.

56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. Giderim Yönünden

57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

58. Başvurucu, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinin tespiti talebinde bulunmuştur.

59. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

60. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

61. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

62. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Daire kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

63. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Daire tarafından yapılması gereken iş, temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddine dair ek kararın onanması yolundaki kararını kaldırarak temyiz istemini -usule ilişkin diğer meselelerde de bir eksiklik söz konusu değilse- esastan incelemekten ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (Kapatılan) Yargıtay 13. Ceza Dairesinin dosyalarının devredildiği daireye gönderilmesini sağlamak amacıyla Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (Kapatılan) Yargıtay 13. Ceza Dairesinin dosyalarının devredildiği daireye gönderilmesini sağlamak amacıyla Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/587, K.2016/796) GÖNDERİLMESİNE,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.