TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ABDULLAH ZEYDAN VE SELMA IRMAK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/10379) |
|
Karar Tarihi: 8/2/2023 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA |
|
|
Hasan HÜZMELİ |
Başvurucular |
: |
1. Abdullah ZEYDAN |
|
|
2. Selma IRMAK |
Vekilleri |
: |
Av. Gülabi SEVEN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşünün hukuka aykırı olarak engellenmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ve müdahale sırasında meydana gelen yaralanmalara ilişkin olarak soruşturmanın etkili şekilde yürütülmemesinin de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Genel Açıklamalar
7. Ayn el-Arap (Kobani), Suriye Arap Cumhuriyeti'nin (Suriye) Rakka iline bağlı bir ilçedir. Nüfusu Arap, Kürt, Türkmen ve Ermenilerden oluşan bu ilçeyi, Türkçe adı Halk Savunma Birlikleri olan ve Türkiye tarafından terör örgütü olarak ilan edilen YPG terör örgütü, 2012 yılının Temmuz ayında ele geçirmiştir. Ayn el-Arap bu tarihten 2014 yılının Eylül ayına kadar, Türkiye tarafından terör örgütü olarak ilan edilen ve Türkçe adı Demokratik Birlik Partisi olan PYD tarafından yönetilmiştir. 2014 yılının Eylül ayı ortalarında DEAŞ terör örgütü bölgeye saldırmış ve üç haftalık bir süre içinde gayriresmî rakamlara göre en az 400 kişi ölmüş, 200 bine yakın kişi de sınırı geçerek Türkiye'ye sığınmıştır (Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, § 9; Selahattin Demirtaş (5), B. No: 2016/4154, 10/6/2020, § 8).
8. Suriye'deki çatışmalar dolayısıyla tepkilerini dile getirdiğini ileri süren gruplar 6/10/2014 tarihinden itibaren Türkiye'nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda 6-7 Ekim olayları olarak adlandırılan şiddet eylemleri gerçekleştirmiştir (6-7 Ekim olayları olarak adlandırılan şiddet eylemlerine dair ayrıntılı arka plan bilgisi için bkz. Figen Yüksekdağ Şenoğlu, B. No: 2016/25187, 4/4/2018, §§ 9-17). Bu eylemler sırasında ülkenin pek çok yerinde kamu binalarına, banka şubelerine, işyerlerine, araçlara, güvenlik güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotofkokteyli ve silahlarla saldırıda bulunulmuştur (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 26, 27).
9. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. 20/7/2015 tarihinde Suruç'ta (Şanlıurfa), Suriye'deki çatışmalara ilişkin yapılan basın açıklaması sırasında DEAŞ tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bombalı intihar saldırısında 34 kişi hayatını kaybederken 73 kişi de yaralanmıştır (Gülser Yıldırım (2), § 28; Selahattin Demirtaş (5), § 11).
10. Bu olaylardan sonra PKK tarafından Şırnak, Hakkâri, Diyarbakır, Mardin ve Muş'ta cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 29; Selahattin Demirtaş (5), § 12). Terör örgütünün gerçekleştirdiği bu saldırılarda -aralarında üç çocuk ve Diyarbakır Baro Başkanı'nın da bulunduğu- 51 sivil hayatını kaybetmiş, 308 güvenlik görevlisi ve 289 sivil yaralanmıştır (Sebahat Tuncel (3), B. No: 2017/23601, 10/10/2018, § 9; Tuncer Bakırhan, B. No: 2017/28478, 11/10/2018, § 9; Ahmet Ertaş, B. No: 2017/1695, 10/6/2020, § 9; olaylara ilişkin ayrıntılı anlatım için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019 kararlarına bakılabilir.). Ayrıca Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi Gürkavak köyü yakınlarında bulunan Varagöz mevkii 4/10/2015 tarihinde Hakkâri Valiliği tarafından PKK silahlı terör örgütü üyelerine yönelik operasyon yapılması amacıyla özel güvenlik bölgesi ilan edilmiştir (Abdullah Zeydan, B. No: 2016/29875, 14/11/2018, §§ 12,73).
B. Bireysel Başvuruya Konu Olaylar
11. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
12. Başvurucular Abdullah Zeydan ve Selma Irmak 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde Halkın Demokrasi Partisinden (HDP) Hakkâri milletvekili seçilmiştir.
13. Başvurucular başvuru formunda 11/11/2015 tarihinde katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşünde Hakkâri Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü) ait aracın içinden doğrudan Abdullah Zeydan'a ateş edilmesi sebebiyle başvurucunun yaralandığını, aynı sıralarda güvenlik güçlerinin havaya ateş etmeyerek orantısız güç kullanımı neticesinde başvurucu Selma Irmak'ın plastik mermi ile yaralandığını, başvurucu Abdullah Zeydan'a hedef gözetilerek ateş edildiğini, bu hususun yerel ve ulusal basında yer alan görüntülerle de tespit edildiğini ifade etmiştir.
14. Başvurucu Abdullah Zeydan'ın Hakkâri Devlet Hastanesince (Hastane) 11/11/2015 tarihinde düzenlenen adli muayene raporunda “Gaz bombasına maruz kalma ile getirildi. Sol elde ağrı kesi şikayeti mevcut. GD iyi BAKO GKS = 15. Sol sesleri doğal eşit. Sol scapula üzerinde sagital yönde kızarıklık mevcut. Cilt altı amfizem. Batında sol alt kadranda dairesele şekilde 5 cm kızarıklık mevcut. Defans. Rebond. Ek FM bulgusu. Direk grafide 3. metakarpta kırık. 1 cm vertikal yönde cilt ciltaltı kesi. Sol elde. Sütür atılıp atel yapıldı. PA AC grafisi normal. Mevcut haliyle hayati tehlikesi yoktur. BTM ile giderilemez. Ort. konu. Redakte edildi. Atel yapıldı. Durum bildirir geçici hekim raporudur.” tespiti yapılmıştır.
15. Başvurucu Selma Irmak'ın Hastane tarafından 11/11/2015 tarihinde düzenlenen adli muayene raporunda “Gaz bombasına maruz kalma ile geldi. Sol kulakta ağrı şikâyeti mevcut. GD iyi. BAKO GD = 15. Sol sesleri doğal. Sol kulak memesinde ödem. Hafif çizik şeklinde yaralanma. Ek FM bulgusu. Pansuman yapıldı. Buz önerisi ile taburcu. Mevcut hali ile hayati tehlikesi yoktur. BTM ile giderilebilir. Durum bildirir kati hekim raporudur.” tespiti yapılmıştır.
16. Başvuru Abdullah Zeydan, Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığında (Başsavcılık) müşteki sıfatıyla 13/11/2015 tarihinde alınan ifadesinde; 11/11/2015 tarihinde Cölemerg Öğrenci Derneği (CÖDER) isimli öğrenci derneğinin Silvan ilçesinde uygulanan sokağa çıkma yasağını protesto etmek amacıyla yapacağı basın açıklamasına davet edildiğini, Hakkâri il merkezinde Atatürk Anıtı yakınlarına geldiklerinde polis araçlarından yolun boşaltılarak kaldırıma çıkılması yönünde çağrı yapılıp aynı anda müdahaleye başlandığını, 3-4 dakika müsaade etmeleri hâlinde kalabalığı kaldırıma yönlendirebileceğini söylerken gelen başka bir araçtaki görevliler tarafından hedef alınarak ateşli olduğunu düşündüğü silahtan atılan gaz fişeği ile sol eli kemer hizasındayken karın boşluğuna isabet edebilecek şekilde gelen fişeğin çarpmasıyla elinden yaralandığını belirtmiştir. Başvurucu, aynı zamanda sol karın boşluğu bölgesinde fişeğin şiddeti ile 10-15 cm çapında morarma meydana geldiğini, Hastanede yapılan müdahale sonucunda sol elinde kırık olduğunun tespit edildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, adli muayene raporu ile olay yerinde çekilmiş olan video görüntülerini ibraz ettiğini belirterek şüpheliler hakkında soruşturma yürütülmesini talep ettiğini, müdahalenin Vali, Emniyet Müdürü ve Güvenlik Şube Müdürü bilgisi dâhilinde yapıldığını düşündüğünden bu kişiler hakkında da şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
17. Başvuru Selma Irmak, Başsavcılık tarafından müşteki sıfatıyla 13/11/2015 tarihinde alınan ifadesinde; Hakkâri HDP milletvekili olduğunu, Silvan ilçesinde yaşanan olayları protesto etmek isteyen CÖDER isimli öğrenci derneği üyelerinin 11/11/2015 tarihinde yapacakların toplantı ve gösteri yürüyüşü ile basın açıklamasına davet edildiğini, hiçbir şiddet unsuru taşımayacağını bildiği için daveti kabul ettiğini, Atatürk Anıtı'nın yakınlarında polis araçlarından yapılan anonsların ardından gaz ve plastik mermi atılmaya başlandığını, sol kulağından yaralandığını, kulağına plastik merminin isabet ettiğini düşündüğünü belirtmiştir. Başvurucu, yürüyüş yapan grubun en önünde Hakkâri HDP Milletvekili Abdullah Zeydan ve Nihat Akdoğan ile birlikte bulunduğunu, polis araçları ile mesafesinin 2 metre kadar olduğunu, araç içindeki polislere müdahale etmeyin şeklinde seslendiğini, milletvekili arkadaşlarının polislerle görüşmek için araçların yanına gittiğini, taşkınlık çıkmaması için öğrencilerin yanında kaldığını, müdahaleyi gerçekleştiren polis araçlarındaki kameralardan olayların açıkça görüleceğini ifade etmiştir. Başvurucu, müdahaleyi yapan polis memurlarının tespit edilmesini, sol kulağındaki yaralanmaya sebebiyet veren polis memurunun teşhisini talep etmiş ve müdahale talimatı veren İl Emniyet Müdürü, Güvenlik Şube Müdürü ve Hakkâri Valisi'nden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
18. Her iki başvurucunun ayrı ayrı tarafı olduğu soruşturma dosyaları Başsavcılık tarafından 18/11/2015 tarihinde birleştirilmiştir.
19. Kolluk görevlilerince tanzim olunan olay tutanağı şöyledir:
“Hakkâri İl Emniyet Müdürlüğünün 65105496-53578-(62415)/1406 sayılı yazısında belirtilen '11.11.2015 tarihinde CÖDER (Cölemerg Öğrenci Derneği) organizesinde bölücü terör örgütü elebaşı Abdullah ÖCALAN üzerinde uygulanan sözde tecrit koşullarını ve Diyarbakır ili Silvan İlçesinde bölücü terör örgütü mensuplarına yönelik operasyonlar kapsamında ilçede uygulanan sokağa çıkma yasağını protesto etmek amacıyla saat:16.00'da ilimiz Merkez Kayacan Caddesi üzerinde bulunan Eğitim Fakültesi Binasi önünde toplanılacağı ve akabinde basın açıklaması yapılacağı' yazısına istinaden Güvenlik Şube Müdürlüğüne bağlı 25-30 kod nolu ekip olarak saat:15.00'da İl Merkezinde gerekli emniyet tedbirleri alınmıştır.
CÖDER (Cölemerg Öğrenci Derneği) organizesinde yapılacağı basın yoluyla da duyurulan ancak yasal başvuru yapılmadığı bilinen yürüyüş ile ilgili olarak; saat:15.45 sıralarında Kayacan Caddesi üzerinde bulunan Hakkari Üniversitesi Eğitim Fakültesi Binası bahçesinde toplanan yaklaşık 30 (Otuz) kişilik grup beraberinde getirdikleri 3x1 metre ebatlarında 'DEM-GENÇ CÖDER' imzasıyla kırmızı yeşil zemin üzerinde sarı yazıyla SEROKATİYE XWE, ŞEHİDEXWE, HEMDE XWE ZİMANE XWE, NASNAME XWE XWEDİ DERKEVE' (Önderine, şehidine, kendine, diline, kimliğine sahip çık) yazılmış pankartı da açarak Kayacan Caddesinden Öğretmenevi istikametine dogru 'Şehit Namırın - İşgalci TC Kürdistandan Defol' sloganlan ile yürüyüşe geçmiş, yürüyüşün devamında DBP (Demokratik Bölgeler Partisi) Hakkari İl Binası önüne gelmiş, çevredekilerin katılımları ile sayıları 100 (Yüz)'e ulaşan grup saat:16.05 sıralarında DBP (Demokratik Bölgeler Partisi) Hakkari İl Binası önünden tekrar yürüyüşe geçmiştir. Aynı saatte adı geçen İl Binası önünden Cumhuriyet Caddesine çıkan grup yukarıda belirtilen sloganlar eşliğinde yolu araç trafiğine kapamak suretiyle Anıt Kavşağından İstiklal Caddesini takiben Vakıf Kavşağına doğru yürümüşler, Vakıf Kavşağından yine yolu tek taraflı araç trafiğine kapamak suretiyle dönüş almalarının akabinde gruba saat:16.10 sıralarında Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne bağlı unsurlar tarafından grubun duyabileceği şekilde yürüyüşün yasal olmadığı ve yolu araç trafiğine açmaları, aksi takdirde grubu dağıtmak amacıyla müdahale edileceği anonsu yapılmış; tekrar eden anonslara uymayarak yürüyüşüne devam eden gruba Çevik Kuvvet unsurlarınca kademeli olarak orantılı şekilde müdahale edilmiştir. Yapılan orantılı müdahale sonucu dağılan grup arasında bulunan şahıslar tarafından polis araçlarına yönelik taşlı saldırılarda bulunulmuş, bunun üzerine grup içinde bulunan kimlik bilgilerini sonradan öğrendiğimiz Şırnak-Silopi-Ballıkaya Köyü nüfusuna kayıtlı [S.-F.] oğlu 1997-Silopi doğumlu [Y.E.] isimli şahıs Çevik Kuvvet unsurlarınca muhafaza altına alınmış ve gerekli yasal işlemlerin yapılabilmesi amacıyla Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne intikal ettirilmiştir.”
20. Olay görüntülerinin Başsavcılık tarafından kolluk birimlerinden istenilmesinin ardından görüntü çözümlemesi yapılması için Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı Kriminal Kısım Amirliğinden bilirkişi raporu alınmıştır. Uzman bilirkişilerce düzenlenen 11/12/2015 tarihli raporda özet olarak;
- Beyaz renkli zırhlı polis aracı olduğu değerlendirilen araçtan 1,5 metre ilerideki yüzü ve eşkâli tespit edilemeyen 6-7 kişilik gruba nevi tespit edilemeyen bir cisim atıldığı, cismin kime isabet ettiğinin belli olmadığı, aynı cismin yere çarparak aracın sol tarafında doğru fırladığı,
- Belediye önündeki kaldırımda nereden geldiği belli olmayan bir duman yükseldiği, yüzü ve eşkâli net olmayan iki şahsın ayakları ile cisme vurduğu, cismin yola doğru gittiği,
- Atatürk Anıtı önüne gelerek duran kalabalık grubun önüne nereden geldiği tespit edilemeyen bir cisim atıldıktan sonra dumanların yükseldiği, grubun geriye doğru kaçtığı, tekrar bir araya gelen grubun Atatürk Anıtı önünde durduğu, iki adet beyaz renkli zırhlı polis aracından birinin önündeki 4-5 kişilik grupta birkaç kişinin elini havaya kaldırdığı, önlerindeki araçtan nevi tespit edilemeyen cismin bu gruba doğru atıldığı, kime veya kimlere isabet ettiğinin tespit edilemediği, devamında cadde üzerinde bulunan dubanın eşkâli tespit edilemeyen bir şahıs tarafından araca doğru fırlatıldığı,
- Kalabalık olan bir grubun Atatürk Anıtı istikametinden Vakıfbank istikametine doğru araç geçişini engelleyecek şekilde pankartla yürüdüğü,
- “Basında yer alan/Müdahale” isimli 1 dakika 32 saniyelik video görüntüsü incelendiğinde görüntü üzerinde “Hakkarihabertv.com” ibaresi olduğu, görüntünün 31. saniyesinde beyaz renkli zırhlı polis aracı olduğu değerlendirilen araçtan bir cisim atıldığı, 33. ve 36. saniyede duba olduğu değerlendirilen bir cismin sivil bir şahıs tarafından polis aracına doğru iki defa fırlatıldığı, kalabalığın koşarak uzaklaştığı,
- “Basında yer alan/Yürüyüş” isimli 1 dakika 5 saniyelik video görüntüsü incelendiğinde görüntü üzerinde “Hakkari Objektif Haber” ibaresi olduğu, grubun Atatürk Anıtı önünde olduğu, grup içinden 5-6 kişinin el kol hareketleri yaparak olay yerinde beklemekte olan araca doğru yöneldiği, zırhlı polis aracı olduğu değerlendirilen beyaz renkli ikinci aracın geldiği, 5-6 kişinin gelen bu araca yönelmesi ve aralarında 1-2 metre kalması üzerine araçtan bir cisim atıldığı, cismin isabet edip etmediğinin tespit edilemediği, aynı cismin yere çarparak sıçradığı,
- Belediye önündeki kaldırımda nereden geldiği belli olmayan bir duman yükseldiği, yüzü ve eşkâli görüntü kalitesi sebebiyle net olmayan iki kişinin cisme ayakları ile kara yoluna doğru vurduğu,
- Teknik eleman ve malzemelerin yeterli olmaması sebebiyle video görüntülerindeki ses kaydının açılamadığı, video görüntülerinin net olmaması sebebiyle kişi, obje ve cisim ayrımı yapılamadığı, uygun görüldüğü takdirde laboratuvar ortamında görüntü ve ses iyileştirmesinin, plaka ve yüz tanımlamasının yapılabileceği tespit edilmiştir.
21. Başsavcılık tarafından 25/1/2016 tarihinde Hakkâri Valisi hakkında görevi kötüye kullanma isnadıyla yürütülen soruşturmanın ayrılmasına karar verilmiştir. Ayrılan soruşturmada aynı tarihte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcı Vekili tarafından soruşturma yürütülmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
22. Başsavcılık tarafından 9/2/2016 tarihinde Hakkâri İl Emniyet Müdürü hakkında görevi kötüye kullanma, taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma isnadıyla yürütülen soruşturmanın ayrılmasına karar verilmiştir.
23. Soruşturma işlemleri neticesinde Başsavcılık tarafından 1/3/2016 tarihinde “Hakkâri İl Emniyet Müdürlüğü Çalışanları” hakkında taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma isnadıyla yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Karar gerekçesinde özet olarak kanunsuz gösteri yürüyüşü esnasında PKK terör örgütü lehine sloganlar atılarak örgüt propagandası yapıldığı, polise tabure ile saldırıldığı ve taş atıldığı, bu saldırı akabinde polis tarafından müdahalede bulunulduğu, görüntü kayıtlarının incelenmesinde polislerin müştekilere yönelik eyleminin bulunmadığı, tam aksine grup tarafından polislere bazı cisimler fırlatıldığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca kanunsuz biçimde toplanan grup içinde bölücü terör örgütü propagandası niteliğinde slogan atıldığı, güvenlik güçlerine taşlı saldırıda bulunulduğu, kamu malına zarar verildiği ifade edilmiştir. Yine, müdahalenin zorunlu hâle geldiği, bu sırada müştekilerin yaralandığı kabul edilse bile meydana gelen yaralanmadan güvenlik güçlerinin sorumlu tutulmasının kanun hükmünü yerine getiren kamu görevlilerinin kasıtlı olmayan ve müdahalenin doğasında var olan zorlamanın sınırlarını aşmayan uygulamaları dikkate alınarak mümkün olamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca, müştekilerin ne tür bir cisimle nasıl yaralandığının tespit edilemediği, kolluk görevlilerinin kast ya da taksirle müştekileri yaralamaya yönelik hareket ettiğine ilişkin delile ulaşılamadığı ifade edilmiştir.
24. Başvurucular tarafından karara kollukça uyarı yapılmaksızın hedef alınarak ateş edilmesi sebebiyle başvurucu Abdullah Zeydan'ın yaralandığı, görüntülerden de bu hususun anlaşıldığı, yine havaya ateş edilmeyerek orantısız güç kullanılması sebebiyle başvurucu Selma Irmak'ın yaralandığı, soruşturmada şüphelilerin tespit edilmediği gerekçesiyle itiraz edilmiştir. İtirazı inceleyen Hakkâri Sulh Ceza Hâkimliğince kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda isabetsizlik bulunmadığı gerekçesi açıklanarak itirazın reddine kesin olarak karar verilmiştir. Başvuruculara karar 4/5/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucular 20/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. İlgili hukuk için bkz. Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, §§ 28-30; Özlem Kır, B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 22-30; Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 22-38; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 23-27, 29-45.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Anayasa Mahkemesinin 8/2/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucular; 11/11/2015 tarihinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşünde başvurucu Abdullah Zeydan'a doğrudan ateş edilmesi nedeniyle başvurucunun elinde kırık meydana geldiğini, aynı olay sırasında güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanmaları ve havaya ateş etmemeleri nedeniyle başvurucu Selma Irmak'ın kulağından yaralandığını, yapılan soruşturma neticesinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile kötü muamelenin cezasız bırakıldığını, etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde; başvurucuların şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma kapsamında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda şüphelilerin başvurucuları darp ettiklerine dair kamu davası açmayı gerektirir kanıt ve emare elde edilemediği, göstericiler tarafından terör örgütü lehine slogan atıldığı, polisin yaptığı ve tekrarladığı “dağılın yolu açın” ikazına karşın göstericilerin dağılmayıp taş ve sopalarla kolluk kuvvetlerine saldırdığı, görevli polis memurlarının zor kullanma yetkisi sınırlarını aşmadan kalabalığı dağıttığı hususlarının değerlendirilmiş olduğunun dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
31. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından Anayasa’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
34. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
35. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, § 48; Ali Ulvi Altunelli, § 55).
36. Anayasa'nın 17. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşme’nin (Sözleşme) 3. maddesi, belirli bir yasal muamele kapsamında bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak sınırları belli bazı durumlarda ve sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller, prensip olarak Sözleşme’nin 3. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir. Bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, suçla mücadeleye özgü inkâr edilemez zorlukların bireylerin vücut dokunulmazlığı açısından sağlanacak korumaya sınırlar koymasını haklı kılamayacağını belirtmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).
37. Kolluk görevlileri görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkili, ayrıca fiilî bir saldırının varlığı hâlinde kolluk görevlileri meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine de sahiptir. Ancak zor kullanımı zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi başvurulacak güç de ölçülü ve kademeli olmalıdır (Arif Haldun Soygür, B. No: 2013/2659, 15/10/2015, § 51).
38. Aktif/etken direnme kolluk görevlisine karşı fiilî bir saldırı, güç kullanımı sonucu kolluk görevlisinin görevini yapmasına engel olmak şeklinde gerçekleşirken pasif/edilgen direnme; evrak göstermeme, araca binmeme, araçtan inmeme gibi kolluk görevlisinin talimatlarına uymama şeklinde gerçekleşmekte ve fiilî bir güç kullanımını içermemektedir. Direnmenin türüne göre görevin ifası için gerekli kuvvet kullanımı değişebileceği gibi kuvvet kullanımının meşru bir zemine oturması için direnmenin sona ermemiş olması, güç kullanımının görevin ifası için zorunlu olması ve yerine getirilmek istenen amaç ile orantılı olması gerekmektedir (Arif Haldun Soygür, § 52).
39. Polisin zor kullanma yetkisi bir cezalandırma aracı olmayıp zorunlu sınırın aşılması, işkence ve kötü muamele yasağının ihlali sonucunu doğurabilecektir (Arif Haldun Soygür, § 54).
40. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
41. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
42. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını, sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 98).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
43. Başvurucular 11/11/2015 tarihinde katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşünde kendilerine gaz kapsülü ve plastik mermi isabet etmesi nedeniyle yaralandıklarını, başlatılan ceza soruşturmasının etkili bir biçimde yürütülmediğini ileri sürmüştür.
44. Başvuruculara polis tarafından güç kullanılarak müdahalede bulunulduğu Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da açıklanmıştır.
45. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda görüntü kayıtlarının incelenmesinde kanunsuz biçimde toplanan grup tarafından polislere bazı cisimler fırlatıldığı, grup içinde bölücü terör örgütü propagandası niteliğinde slogan atıldığı, güvenlik güçlerine taşlı saldırıda bulunulduğu, kamu malına zarar verildiği belirtilerek müdahalenin zorunlu hâle geldiği ifade edilmiştir.
46. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma neticesinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, başvurucuların kolluk müdahalesi sonucu yaralandığı kabul edilmiş olup kolluk görevlilerinin kuvvet kullanımının gerekli ve orantılı olması nedeniyle suç unsurunun tespit edilmediği gerekçesi açıklanmıştır. Kararda, güç kullanımının gerekli ve orantılı olduğu değerlendirilerek güç kullanmak için bir haklı neden bulunduğu ve bu güç kullanımının da orantısız olmadığı değerlendirilmesi yapılmıştır.
47. Soruşturma makamı tarafından müdahalenin gerekli olduğu tespit edilmiştir. Başvurucular ise müdahalenin niçin gerekli olmadığını ortaya koyamamıştır.
48. Müdahalenin gerekli olduğu ortaya konulduktan sonra ikinci aşamada olayın niteliğine göre müdahalenin orantılı olup olmadığı ele alınmalıdır.
49. Başvurucuların adli muayene raporlarında tespit edilen yaralanmalarının vücut bütünlüğü üzerinde yarattığı etki ve yaraların niteliği dikkate alındığında kolluk görevlilerince kullanılan gücün orantılı olduğuna ilişkin Başsavcılık değerlendirmesinin aksini söylemek mümkün görünmemektedir.
50. Açıklanan gerekçelerle başvuruculara yapılan müdahaleyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
51. Başvurucular hakkında adli muayene raporları alınarak yaralanmaları tespit edilmiştir. Başvuruya konu olayda, gerektiği hâlde Başsavcılıkça toplanmayan herhangi bir delilin varlığı başvurucular tarafından ortaya konulamamıştır. Başvurucuların başvurusu üzerine derhâl bir ceza soruşturması başlatılmıştır. Dolayısıyla Başsavcılık tarafından makul özenle delillerin toplandığı, olayın aydınlatılması bakımından ciddiyetle araştırma yapıldığı söylenebilmektedir.
52. Yukarıda yapılan değerlendirmeler doğrultusunda Başsavcılıkça elde edilen delillerin hukuki olarak yorumlanmasında Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında korunan hakkı zedeleyecek mahiyette bir değerlendirme yapılmadığı ve soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediğini gösterir herhangi bir bulguya rastlanmadığı açıkça anlaşılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamışlardır.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
54. Başvurucular, gerçekleştirmeyi planladıkları toplantı ve gösteri yürüyüşüne kolluk görevlilerince hukuka aykırı şekilde müdahalesinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
55. Bakanlık görüşünde; Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararındaki tespitlerin ihlal iddiasına ilişkin şikâyetin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Anılan kararda; polisin, toplantının yasal olmadığını belirterek yolu trafiği açmaları ve dağılmaları yönünde ikaz etmesine karşın grubun dağılmamakta ısrar ettiği belirtilmiştir. Ayrıca kararda; ihtar sonrası grubun, taş ve sopalarla polise saldırması nedeniyle kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisini kullandığı ve bu yetkinin kullanımında sınırın aşılmadığı vurgulanmıştır.
2. Değerlendirme
56. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak olan "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
57. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
58. Başvurucuların gerçekleştirmek istedikleri toplantı ve gösteri yürüyüşünü, kolluk güçlerinin dağıtmak suretiyle müdahalesinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
59. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
60. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanuni dayanağının olup olmadığı ve Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenler ile demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
61. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 2. ve 16. maddelerinde yer alan düzenlemeler ile 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 23. ve 24. maddelerinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı kanaatine varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
62. Başvuruculara yürüyüş sırasında müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
63. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40).
64. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle mevcut düzenin değiştirilmesi gerektiğini savunanlara dahi toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla bu fikirlerini ifade edebilme imkânı sunulmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018 § 54).
65. Diğer yandan barışçıl toplantı hakkı, bireylerin bu hakkı kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklardan ayrı düşünülemez. Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan şikâyetlerin incelenmesi sırasında bireylerin sahip oldukları ödev ve sorumlulukları gözönünde bulundurur. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 43; Ömer Faruk Akyüz, § 62; Ferhat Üstündağ, § 57). Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi, toplantıya müdahalenin demokratik toplumda gerekliliği hususunda yapacağı değerlendirmede, ifade özgürlüğünün özel bir biçimi olan toplantı hakkının kullanımı sırasında kullanılan ifadeler ile müdahalenin gerçekleştirildiği andaki genel koşulları dikkate alacaktır.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
66. Eldeki bireysel başvuru dosyasında, Cölemerg Öğrenci Derneği organizesinde toplanan yüz kişilik grup, terör örgütü lideri A.Ö.ye uygulandığı iddia edilen tecridi ve Silvan'da (Diyarbakır) kamu düzeninin sağlanması amacıyla gerçekleştirilen operasyonları protesto etmek amacıyla şehrin merkezinde bulunan bir caddede yürümüşlerdir. Bu esnada Türkçe anlamı “Önderine, şehidine, kendine, diline, kimliğine sahip çık” yazılı ve “DEM- GENÇ CÖDER” imzalı pankart açmış ve “Şehitler ölmez, T.C. Kürdistandan defol” şeklinde sloganlar atılmıştır. Kolluk görevlileri, bildirimde bulunmadan yapılan toplantıda, anılan eylemler ve kalabalığın araç trafiğini engellemesi nedeniyle topluluğa dağılmaları hususunda ihtarda bulunmuş; grubun dağılmamakta ısrar etmesi neticesinde toplantıya müdahale etmiştir. Ayrıca katılımcılar polise yaralayıcı maddeler atmışlardır (bkz. §§ 19, 20).
67. İlk olarak somut olaya ilişkin yapılacak değerlendirmede müdahalenin gerçekleştirildiği andaki genel koşullar gözönünde bulundurulmalıdır. Yukarıda da açıklandığı üzere başvuruya konu toplantının yapıldığı tarihlerde PKK terör örgütü bazı yerleşim yerlerine hendekler kazıp barikatlar kurmuş ve bu yerlere patlayıcı maddeler yerleştirerek -Hakkâri de dâhil olmak üzere- ülke içinde belli bir bölgede öz yönetim adı altında hâkimiyet kurmayı amaçlamıştır. Ayrıca PKK'nın bu amaçla güvenlik güçleri ile uzun süren bir çatışmaya girişmesi neticesinde çok sayıda terörist ve güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiştir. Yüz binlerce kişi de çatışma bölgelerinden göç etmek zorunda kalmıştır (bkz. §§ 7-10; benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ayşe Çelik, § 49; Leyla Akbulut ve Sakina Aktaş, B. No: 2016/14834, 12/1/2022, § 55).
68. Anayasa Mahkemesi birçok kararında doğası veya içeriği gereği devlete zarar vermek veya toplumu sindirmek için ağır şiddet suçlarını işlemeye hazır insanları bilinçlendirmeye veya cesaretlendirmeye olanak sağlayan, bu suçların işlenme riskini artıran düşünce açıklamalarını saldırganlığa yöneltecek seviyede tehlikeli kabul etmiştir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Çağla Aydın ve diğerleri; B. No: 2016/1837, 9/7/2020, § 109; Leyla Akbulut ve Sakina Aktaş, § 56; bu konuda dikkate alınması gereken unsurlar için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 119; Ayşe Çelik, § 56; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 63).
69. Somut olayda başvurucuların da yer aldığı toplantıda, bilhassa hendek olaylarının yoğunlaştığı yerlerden birinde, "Önderine, şehidine, ... sahip çık" şeklinde dövizlerin açılması ve "Şehitler ölmez, T.C. Kürdistan'dan defol" şeklinde sloganların atılması, PKK terör örgütünün eylemlerini onaylama, kamuoyu önünde bu eylemlere sahip çıkma ve anılan örgütün işlediği cürümleri (bkz. §§ 7-10) uygun görme niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir. Bu çerçevede hem ifadelerin içeriği ve kullanıldığı ortam hem de gerçekleştirildiği dönem dikkate alındığında kullanılan pankart ve sloganlar, o sırada devam eden şiddet eylemlerinin meşru gösterilmesine, toplantı ve gösteri hakkının tanıdığı imkânlar kullanılarak güvenlik güçlerine ve devletin diğer kurumlarına karşı sürekli bir çatışma siyasetinin yöntem olarak benimsenmesine hizmet etmiştir. Tüm bu sebeplerle de toplantıda kullanılan ifadelerin şiddet kullanımına dolaylı teşvik olarak nitelendirilmesinin mümkün olduğu sonucuna ulaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ferhat Üstündağ, §§ 68-70; Ayşe Çelik, § 57).
70. Anayasa'nın 34. maddesinin toplantıya katılan kişilere ödev ve sorumluluklar yüklediği hatırlanmalıdır (bkz. § 65). Somut olayda, geçerli bir neden olmaksızın kanunda öngörülen usuller yerine getirilmeksizin düzenlenen toplantıda, örgütün şiddet eylemlerini meşru gösteren sloganlar atılmış; pankart taşınmıştır. Yukarıda da ifade edildiği üzere bu ifadeler PKK'nın yarattığı şiddete başvurmayı cesaretlendirici ve şiddet kullanımını dolaylı olarak teşvik edici niteliktedir. Üstelik kolluk güçleri, toplantıya müdahale bulunmadan önce sebepleri ile birlikte toplantıyı yapan grubun dağılması gerektiğini ilgililere iletmiş; bunu katılımcılara anons yaparak duyurmasına rağmen grubun dağılmamakta ısrar etmesi üzerine müdahalede bulunmuştur. Bununla birlikte bazı katılımcılar güvenlik güçlerine yaralayıcı maddelerle saldırmıştır. Dolayısıyla toplantıya müdahale edilmesi ile de şiddet eylemlerinin devamına ve artmasına destek olacak tarzda hareket eden kişilerin engellenmesi amaçlanmıştır.
71. Öte yandan toplantının özellikle terör eylemlerinin yoğun bir şekilde devam ettiği bir yer ve dönemde gerçekleştirilmesi hâlinde devletin, anılan hakkın yüklediği pozitif ödevleri yerine getirmesinde ve dolayısıyla kamu düzeninin korunması için gereken önlemleri almasında güçlükler yaşayacağı açıktır. Somut olayın koşullarının kamu düzeni yönünden içerdiği potansiyel risklerin gözardı edilmemesi gerekir. Bu çerçevede 100 kişilik bir grup, hendek olaylarının devam ettiği bir bölgede, 2911 sayılı Kanun'da yer alan bildirim de dâhil olmak üzere hiçbir yasal yükümlülüğü yerine getirmeden, kamu düzenin sağlamaya yönelik tedbirleri protesto etmek için şehrin merkezinde bir araya gelmiştir. Somut olayın koşullarında, yaklaşık bu sayıda bir topluluk tarafından şehrin merkezî noktalarından birinde yapılacak bir gösteride, güvenlik güçlerinin hem gösterici grubun ve hem de çevredeki halkın güvenliğini sağlamaya yönelik olarak alması gereken tedbirler bakımından daha fazla takdir payı olduğunda kuşku yoktur.
72. Sonuç olarak şiddet eylemlerinin devamına ve artmasına destek olacak tarzda bir toplanmanın önlenmesindeki kamusal yararın, başvurucuların bu toplantıyı yapmalarındaki bireysel yarara üstün geldiği açıktır. Öte yandan kötü muamele yasağının ihlal edilmediğine ilişkin yukarıdaki açıklamalar gözetildiğinde kolluk görevlilerinin müdahalesinin hakkın kullanımı üzerinde caydırıcı bir etki yaratmadığı değerlendirilmiştir. Bu nedenle başvurucuların katıldığı toplantıya bu şekilde müdahale edilmesinin -devletin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payı da gözetildiğinde- müdahalenin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
73. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu ve Anayasa'nın 34. maddesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/2/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucular iki yönden hak ihlali iddiasında bulunmuştur. İlki toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgilidir. Kararda bu hakka ilişkin olarak somut olay koşullarında ihlal edilmediği yönünde ulaşılan sonuca katılmaktayım. Bununla birlikte başvurucuların ikinci iddiaları, 11/11/2015 tarihinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşünde başvurucu Abdullah Zeydan'a doğrudan ateş edilmesi nedeniyle başvurucunun elinde kırık meydana geldiği, aynı olay sırasında güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanmaları ve havaya ateş etmemeleri nedeniyle başvurucu Selma Irmak'ın kulağından yaralandığı halde yapılan soruşturmanın kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlandırılması nedeniyle etkili soruşturma yürütülmediği iddiasıdır. Bu ikinci iddia yönünden sayın çoğunluğun görüşüne katılamadığım için karşı oy kullandım.
2. Bu tür başvurularda öncelikle inceleme yöntemi olarak hukuka aykırı olan veya bu hale dönüşen toplantı ve gösteri yürüyüşünün dağıtılmasına ilişkin gereklilikler ve bu hakka yönelen müdahalenin (dağıtılma, idari veya cezai yaptırım, vb.) orantılılığı meselesi ile bu şekilde dağıtılan toplantı-gösteri eylemlerinde kolluğun şiddete maruz kaldığı iddiasının incelenme yönteminin farklı olduğu hatırlanmalıdır.
3. İncelenen olayda başvurucuların olay tarihiyle aynı tarihli adli muayene raporlarında şikayete konu kırık ve yaralanmaya dair bulguların bulunduğu görülmektedir. Başvurucular iki gün sonra da C. Savcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.
4. C. Başsavcılığınca olay tutanağı ve görüntü kayıtlarından hareketle toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında kolluk görevlilerine bazı göstericiler tarafından cisimler fırlatıldığı, taşlı saldırıda bulunulduğu, kamu malına zarar verildiği, zorunlu hale gelen orantılı müdahale kapsamında kalabalığın dağıtıldığı, başvurucuların bu eylemde yaralandıklarına ilişkin delil bulunmamakla birlikte görevlilerin orantılı şiddet kullanmaları sırasında yaralanmış olsalar dahi görev kapsamındaki eylemleri nedeniyle sorumlu tutulamayacakları gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Yapılan itirazın reddi üzerine bireysel başvuruda bulunulmuştur.
5. Olay tutanağı ve C. Savcılığının kararındaki değerlendirmeler karşısında şiddete evrilen ve yasadışılığa dönüşen toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale konusunda gerekliliğin bulunduğu söylenebilir. Bununla birlikte tutanak veya soruşturma belgelerinde başvurucuların şiddet kullandıkları ve onlara karşı kolluk görevlilerinin de şiddet kullanarak müdahale ettiklerine ilişkin bir bilgi veya bulgu yer almamaktadır. Böyle bir kabul varsa kolluk görevlilerinin müdahale ettiği bir ortamda elde kırık dahil yaralanmaların meydana geldiği iddialarının orantılı bir şiddet kullanımı sonucu olduğunun kamu makamlarınca ortaya konulması gereklidir. Bunu ortaya koyması gerekenler ise güç kullanan birimler ile bu kullanımı hukuken denetleyecek olan C. Başsavcılığıdır.
6. Başvuruya konu soruşturmada C. Başsavcılığı gaz fişeği veya plastik mermi kullanıldığı iddialarını araştırmamış, bu yönde adli rapor alınmasına da gerek duymamıştır. Mevcut kamera görüntüleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak yaralanma anının analiz edilmesi yönünde bir değerlendirmeye de rastlanamamaktadır. Bu noktada Jandarma kriminal bilirkişi raporunda görüntülere dair sağlıklı incelemenin laboratuvar ortamında görüntü iyileştirmesi yoluyla yapılabileceğinin belirtildiği, ancak böyle bir incelemenin yaptırılmadığı anlaşılmaktadır. Görüntü kayıtlarına ilişkin bilgiler çerçevesinde olaya müdahale eden görevlilerin ifadelerine de başvurulmamıştır. Dolayısıyla kolluk görevlilerinin müdahalesi sırasında meydana geldiğine ilişkin yeterli emare bulunan olayda başvurucuların iddiaları konusunda olayın aydınlatılması için gereken soruşturma yöntemlerinin etkili bir biçimde uygulandığının söylenmesi mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği görüşündeyim.
|
|
|
|
Başkan Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale sırasında meydana gelen yaralanmalara ilişkin olarak soruşturmanın etkili şekilde yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruda başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine ilişkin çoğunluk kararına katılmamaktayım.
2. Başvurucular, 11/11/2015 tarihinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşünde başvurucu Abdullah Zeydan'a doğrudan ateş edilmesi nedeniyle başvurucunun elinde kırık meydana geldiğini, aynı olay sırasında güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanmaları ve havaya ateş etmemeleri nedeniyle başvurucu Selma Irmak'ın kulağından yaralandığını, yapılan soruşturma neticesinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile kötü muamelenin cezasız bırakıldığını, etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
3. Katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşünde kendilerine gaz kapsülü ve plastik mermi isabet ettiğini belirterek başvurucular ağrı ve kesi şikâyetiyle sağlık kuruluşuna başvurmuşlardır. Yapılan tetkikler sonucu başvurucu Abdullah Zeydan'ın el bölgesinde kemik kırığı meydana geldiği ve yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği; başvurucu Selma Irmak'ın ise sol kulağında ödem meydana geldiği ve yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği adli raporlar ile tespit edilmiştir. Başvurucular 13/11/2015 tarihinde Başsavcılığa suç duyurusunda bulunmuşlardır.
4. Başvurucuların suç duyurusu üzerine Başsavcılıkça başlatılan soruşturma kapsamında incelenen görüntü kayıtlarında polislerin başvuruculara yönelik eyleminin bulunmadığı, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapan grup içindeki kişilerce polislere bazı cisimler fırlatıldığı, bölücü terör örgütü propagandası niteliğinde slogan atıldığı, kolluk görevlilerine taşlı saldırıda bulunulduğu, kamu malına zarar verildiği, zorunlu hale gelen orantılı müdahale neticesinde başvurucuların yaralandığı kabul edilse bile kanun gereği müdahalede bulunan kamu görevlilerinin sorumlu tutulmasının mümkün olamayacağı gerekçesiyle kimlikleri tespit edilmeyen kolluk görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
5. Bununla birlikte yürütülen soruşturma kapsamında gaz fişeği ve plastik mermiyle yaralanma iddialarının araştırılması amacıyla başvurucu Abdullah Zeydan'ın elinde meydana gelen kırık ve başvurucu Selma Irmak'ın kulağında meydana gelen yaralanmanın gaz kapsülü ve plastik mermi isabet etmesi ile uyumlu olup olmadığı Adli Tıp Kurumundan sorulmamış, hangi kolluk görevlisinin kullandığı ekipmanın başvurucuların yaralanması ile uyumlu bir yaralanmaya sebebiyet verebileceği yönünde bir araştırma yapılmamıştır. Bunun yanında olay anını gösterir görüntü kayıtlarına ilişkin alınan bilirkişi raporunun sonuç kısmında laboratuvar ortamında görüntü ve ses iyileştirmesinin, plaka ve yüz tanımlamasının yapılabileceği belirtildiği halde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı anlaşılmıştır.
6. Başsavcılık kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda bir yandan polis memurlarının müştekilere yönelik eyleminin bulunmadığını diğer yandan ise müdahalenin zorunlu hale geldiği ve bu sırada müştekilerin yaralandığı kabul edilse bile meydana gelen yaralanmadan güvenlik güçlerinin sorumlu tutulmasının kanun hükmünü yerine getiren kamu görevlilerinin kasıtlı olmayan ve müdahalenin doğasında var olan zorlamanın sınırlarını aşmayan uygulamaları dikkate alınarak mümkün olamayacağını ifade etmektedir. Karardaki bu biçimdeki tespit ve değerlendirmeler aslında Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının kendi içindeki çelişkisini ortaya çıkarmaktadır.
7. Dolayısıyla somut bireysel başvuruya konu olayla ilgili olarak olayın tam koşullarını ortaya koymadan ölçülülük ilkesi bağlamında değerlendirme yapılması mümkün gözükmemektedir.
8. Olayla ilgili yürütülen soruşturmada Başsavcılık tarafından öncelikle bu olayın koşulları tam olarak belirlenmeli ve buradan hareketle başvurucuların ileri sürdüğü yaralanmaların toplantı esnasında kamu görevlileri tarafından mı veya bununla hiçbir şekilde ilgili olmayan başka bir olayda başkaları tarafından mı gerçekleştiğinin tartışılıp buradan hareketle sonuca ulaşılması ve somut olay koşullarında iddialarla ilgili bireyselleştirme yapılması gerekirdi.
9. Somut bireysel başvuruya konu yaralanmaların ne şekilde meydana geldiğinin araştırılmamış olması, gaz fişeği ile yaralanma biçimindeki iddialara ilişkin uzman görüşüne başvurulmaması, şüphelilerin kimliklerinin tespit edilerek beyanlarının alınmaması ve görüntü kayıtlarının laboratuvar ortamında iyileştirmesinin yaptırılarak yeniden inceleme yaptırılmaması hususları dikkate alındığında soruşturmanın özenli yürütülmesi yükümlülüğünün sağlanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
10. Dolayısıyla böyle bir durumda yürütülen soruşturmada maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için gerekli delillerin toplanması konusunda soruşturma makamınca gerekli özenin gösterildiği söylenemeyeceğinden başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmamaktayım.
Üye Yusuf Şevki HAKYEMEZ |