Dava dosyalarındaki tarafların yargılama sırasında yalanın her türlüsünü söylemeleri serbesttir hatta bu savunma hakkı olarak değerlendirilir. Mahkemelere söylenenlerin çoğu usturuplu yalandır. Söylenenlerin çoğu doğrudur fakat asıl uyuşmazlık konusu gerçek durum söylenenlerden farklı olabilir. Hakimin dikkatini dağıtma ve uyuşmazlığın asıl nedenini anlamasına engel olmaya çalışma bir taktikdir. Kimse aleyhine olan delili çıkartmaya zorlanamaz. Hakime yalan söylenmesine izin veren yasalarımız, avukatlara gerçeği ortaya çıkarmak görevi ve yetkisini vermez. Avukat vatandaşı yargılama sürecindeki hakları hususunda aydınlatır ve görevi müvekkilinin talimatı dahilinde mahkemede onu temsil etmektir.
Yalan, olmayan bir şeyi olmuş gibi, olan bir şeyi de olmamış gibi ya da olduğundan farklı olmuş gibi göstermektir. Doğruların bir kısmını söyleyip, bir kısmını gizleyerek gerçeği olduğundan farklı göstermek ise usturuplu yalandır. Basit yalan kolay anlaşılır. Usturuplu yalanda gizlenenler usta bir çaba sonucu ortaya çıkarılmazsa gerçek hiç bir zaman anlaşılamaz. Gerçeği yansıtmayan ama doğru olan beyanlar insanı yani hakimi inandırarak kandırabilir. Usturuplu yalanlar çok zeki ve kuralları iyi bilen kişiler tarafından söylendiğinde dosyalarda haksız olunsa da davayı kazanma söz konusudur.
Bazen yargılama sırasında müvekkiller avukatlarına yaşanan olayları eksik anlatır ya da bazı hususları gizler. Vatandaş'ın avukata karşı doğruyu söyleme ve gerçeği tam ve doğru olarak açıklama yükümü yoktur. Avukatın da müşterisinden gerçeğin açıklanmasını isteme yetkisi yoktur. Avukatlar genelde çok fazla dosyayla haşır neşir oldukları için hangi hususları gizlerlerse ya da açıklamazlarsa dosyayı kazanacaklarını iyi bilirler. Avukat, açacağı davanın delillerini müvekkiline bildirmek lehine ve aleyhine olan hususları açıklamak "bu böyle ise ve karşı taraf bunu delillerle dile getirirse dava aleyhine sonuçlanabilir" diye uyarmak zorundadır.
Avukatlar müvekkillerinin izin ve onay verdikleri ile hukuki tartışmalardan başka bir şeyi dosyayı kaybedeceğini düşünse bile yazamaz. Avukat doğru ve kanıtlanabilir beyanlardan oluşan dilekçelerle dava açar ya da açılan davalara cevap verir. Yani avukatın dilekçesi müvekkilin anlattıklarıyla oluşur. Bu durumda olaylarla bağlantısı olmayan avukatın beyanlarının içerikleri müvekkiline bağlıyken avukatların neden toplumda haklarında “avukatlar yalancı olur” şeklinde çirkin yakıştırmalar yapıldığını anlamakta zorluk çekiyorum. Müvekkillerin çoğu da maalesef aynı görüşte oluyor. Güvenip yaşanan olayı tüm gerçekliğiyle anlatmaktan çekiniyorlar. Oysa avukat yaşanan olayı bilse yaşanacak aşamaları müvekkiline daha güzel izah edebilir. Hiçbir avukat da benim müvekkilim suçlu demez, kusurlu demez. En vahşi cinayette bile sanığın avukatı müvekkilinin en az cezayı alması için uğraşır. Yeri gelir meşru müdafaa var der yeri gelir ağır tahrik var der. Her ne kadar müvekkillerin avukatlarına doğru söylemeleri zorunluluk değilse de kendi yararlarınadır.
Washington Post'un bir haberine göre, araştırmacılar tarafından yapılan bir deney, dürüstlük ve zeka arasındaki bağı ortaya koymuştur. Haberini okuduğum deneyi aynen haberdeki gibi aktarıyorum;
Kapalı bir kabine alınan kişilerden, tek başlarınayken zar atmaları ve dışarı çıkınca zarın sonucunu söylemeleri istendi. Zar atan kişilere, zarın üzerinde yazan sayı kadar para verileceği söylendi. 1 atanlara 2.5 dolar verilirken, 2 atanlara 5, 6 atanlara ise 15 dolar verilecekti. Deneye katılanlar böylece zarın sonucuyla ilgili yalan söylemeye teşvik edilirken, böylesi bir durumda kimin yalan söyleyeceği tespit edilmeye çalışıldı. Çıkan sonuçlara göre zeki insanlar doğru sonucu söylemeye daha meyilli olurken, dürüstlüğün ekonomik duruma, kişilerin çalışıp çalışmamasına, dindar olup olmamalarına bağlı olmadığı görüldü. Kişilerin kendi dürüstlüklerine dair söyledikleri şeylerin de önemli olmadığı belirtilirken, kadınlar ve erkekler arasında da dürüstlük farkı olmadığı aktarıldı. Düşük zekalıların yalan söylemeye daha meyilli olduklarını belirten araştırmacılar, zeki insanların daha şüpheci olmaları sebebiyle yalan söylememeyi tercih ediyor olabileceğini öne sürdü.
Zeka ve dürüstlük arasındaki ilişkiyi ölçen pek çok psikoloji deneyi yapıldı. Sonuçlar hep aynı: Zekiler daha dürüst. Çünkü; zeki insanlar yalanın er geç ortaya çıkabilir olduğunu düşünür. Ayrıca hayatta en güç elde edilen ve insanı en cok güç sahibi yapan şeyin ''güvenilir olmak'' olduğunun da farkındadırlar.
Herkesin kendi zekasıyla gurur duyduğunu, imrenilmeyen tek şeyin zeka olduğunu biliyoruz. Herkes pek bir zeka küpü ama şans verilmemiş, dahi olacakmış da bir şeyler olmuş da layık olduğu makama gelememiş falan filan. Ne kadar zeki olursanız olun hukuki anlaşmazlık içerisine girip avukata gittiğinizde gerçekleri anlatmanızı tavsiye ediyorum. Avukatlık Kanununda sır saklama yükümlülüğü var. Avukatınız meslek kuralları gereği kendisine açıkladıklarınızı başkalarına açıklayamaz. Avukatı kandırmanız hakimi de kandırmanız anlamına gelmeyecektir. Avukatınıza açıklamadığınız şeylerin dava süresinde karşı tarafça ortaya çıkartılması avukatınızın size olan güvenini zedeleyecek ve belki de dosyanızdan istifa etmesine sebep olacaktır.
Yalan, olmayan bir şeyi olmuş gibi, olan bir şeyi de olmamış gibi ya da olduğundan farklı olmuş gibi göstermektir. Doğruların bir kısmını söyleyip, bir kısmını gizleyerek gerçeği olduğundan farklı göstermek ise usturuplu yalandır. Basit yalan kolay anlaşılır. Usturuplu yalanda gizlenenler usta bir çaba sonucu ortaya çıkarılmazsa gerçek hiç bir zaman anlaşılamaz. Gerçeği yansıtmayan ama doğru olan beyanlar insanı yani hakimi inandırarak kandırabilir. Usturuplu yalanlar çok zeki ve kuralları iyi bilen kişiler tarafından söylendiğinde dosyalarda haksız olunsa da davayı kazanma söz konusudur.
Bazen yargılama sırasında müvekkiller avukatlarına yaşanan olayları eksik anlatır ya da bazı hususları gizler. Vatandaş'ın avukata karşı doğruyu söyleme ve gerçeği tam ve doğru olarak açıklama yükümü yoktur. Avukatın da müşterisinden gerçeğin açıklanmasını isteme yetkisi yoktur. Avukatlar genelde çok fazla dosyayla haşır neşir oldukları için hangi hususları gizlerlerse ya da açıklamazlarsa dosyayı kazanacaklarını iyi bilirler. Avukat, açacağı davanın delillerini müvekkiline bildirmek lehine ve aleyhine olan hususları açıklamak "bu böyle ise ve karşı taraf bunu delillerle dile getirirse dava aleyhine sonuçlanabilir" diye uyarmak zorundadır.
Avukatlar müvekkillerinin izin ve onay verdikleri ile hukuki tartışmalardan başka bir şeyi dosyayı kaybedeceğini düşünse bile yazamaz. Avukat doğru ve kanıtlanabilir beyanlardan oluşan dilekçelerle dava açar ya da açılan davalara cevap verir. Yani avukatın dilekçesi müvekkilin anlattıklarıyla oluşur. Bu durumda olaylarla bağlantısı olmayan avukatın beyanlarının içerikleri müvekkiline bağlıyken avukatların neden toplumda haklarında “avukatlar yalancı olur” şeklinde çirkin yakıştırmalar yapıldığını anlamakta zorluk çekiyorum. Müvekkillerin çoğu da maalesef aynı görüşte oluyor. Güvenip yaşanan olayı tüm gerçekliğiyle anlatmaktan çekiniyorlar. Oysa avukat yaşanan olayı bilse yaşanacak aşamaları müvekkiline daha güzel izah edebilir. Hiçbir avukat da benim müvekkilim suçlu demez, kusurlu demez. En vahşi cinayette bile sanığın avukatı müvekkilinin en az cezayı alması için uğraşır. Yeri gelir meşru müdafaa var der yeri gelir ağır tahrik var der. Her ne kadar müvekkillerin avukatlarına doğru söylemeleri zorunluluk değilse de kendi yararlarınadır.
Washington Post'un bir haberine göre, araştırmacılar tarafından yapılan bir deney, dürüstlük ve zeka arasındaki bağı ortaya koymuştur. Haberini okuduğum deneyi aynen haberdeki gibi aktarıyorum;
Kapalı bir kabine alınan kişilerden, tek başlarınayken zar atmaları ve dışarı çıkınca zarın sonucunu söylemeleri istendi. Zar atan kişilere, zarın üzerinde yazan sayı kadar para verileceği söylendi. 1 atanlara 2.5 dolar verilirken, 2 atanlara 5, 6 atanlara ise 15 dolar verilecekti. Deneye katılanlar böylece zarın sonucuyla ilgili yalan söylemeye teşvik edilirken, böylesi bir durumda kimin yalan söyleyeceği tespit edilmeye çalışıldı. Çıkan sonuçlara göre zeki insanlar doğru sonucu söylemeye daha meyilli olurken, dürüstlüğün ekonomik duruma, kişilerin çalışıp çalışmamasına, dindar olup olmamalarına bağlı olmadığı görüldü. Kişilerin kendi dürüstlüklerine dair söyledikleri şeylerin de önemli olmadığı belirtilirken, kadınlar ve erkekler arasında da dürüstlük farkı olmadığı aktarıldı. Düşük zekalıların yalan söylemeye daha meyilli olduklarını belirten araştırmacılar, zeki insanların daha şüpheci olmaları sebebiyle yalan söylememeyi tercih ediyor olabileceğini öne sürdü.
Zeka ve dürüstlük arasındaki ilişkiyi ölçen pek çok psikoloji deneyi yapıldı. Sonuçlar hep aynı: Zekiler daha dürüst. Çünkü; zeki insanlar yalanın er geç ortaya çıkabilir olduğunu düşünür. Ayrıca hayatta en güç elde edilen ve insanı en cok güç sahibi yapan şeyin ''güvenilir olmak'' olduğunun da farkındadırlar.
Herkesin kendi zekasıyla gurur duyduğunu, imrenilmeyen tek şeyin zeka olduğunu biliyoruz. Herkes pek bir zeka küpü ama şans verilmemiş, dahi olacakmış da bir şeyler olmuş da layık olduğu makama gelememiş falan filan. Ne kadar zeki olursanız olun hukuki anlaşmazlık içerisine girip avukata gittiğinizde gerçekleri anlatmanızı tavsiye ediyorum. Avukatlık Kanununda sır saklama yükümlülüğü var. Avukatınız meslek kuralları gereği kendisine açıkladıklarınızı başkalarına açıklayamaz. Avukatı kandırmanız hakimi de kandırmanız anlamına gelmeyecektir. Avukatınıza açıklamadığınız şeylerin dava süresinde karşı tarafça ortaya çıkartılması avukatınızın size olan güvenini zedeleyecek ve belki de dosyanızdan istifa etmesine sebep olacaktır.