Türkiye'de idam cezası en son 1984 yılında iki kişinin idam edilmesi ile uygulanmış olup, 14.07.2004 tarih ve 5218 sayılı Ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla mevzuatımızdan tamamen çıkarılmıştır.

O günden bu yana zaman zaman gerek millet tarafından gerekse devlet büyükleri tarafından dillendirilen idam cezası hakkında şunları söylemek gerek.

Evet;
İdam cezasının korkutucu ve önleyici bir etkisi vardır.

Evet;

Toplum düzeninin korunması ve devamlılığı için idamın varlığı bir etkendir.

Evet;

Cinsel istismar, işkence veya hükümete karşı suçlarda ( darbe ) idamın uygulanmasının kamuoyu vicdanını rahatlatacağına dair bir inanç da vardır.
Ancak;
⚫Ceza hukuku tarihinde, sonu insan ölümü ile neticelenecek her türlü yaptırımın suçları azalttığı görülmemiştir. Bir suç işlemeyi kafasına koyan kişiyi, ölüm cezası bile suç işlemekten alıkoyamamıştır. Zira 2004 yılına kadar yürürlükte olan idam cezası suç işlemeyi hiç bir zaman önleyememiştir.

⚫Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Cumhuriyetin Nitelikleri" başlığı taşıyan 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına saygılı bir devlet olduğu apaçık yazmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 nolu ek protokolü, insan haklarına saygı gösteren bir devletin ceza hukukunda ölüm cezasına yer olmaması gerektiğini söylemiştir.

⚫ Cezanın en önemli özelliklerinden birisi, adli hata durumunda sonuçlarının giderilebilir olmasıdır. Adli hata durumunda, son verilen yaşamı yeniden getirebilmek mümkün olmadığından, ölüm cezasının sonuçlarının telafi edilebilmesi mümkün değildir. (Örneğin; Ergenekon ve Balyoz davalarında bir çok sanığa ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet hapis cezası verildi. O dönemde idam cezası yürürülükte olsaydı bu sanıklar idam cezasına çarptırılacaktı. Ancak sonradan anlaşıldı ki bu davaların hepsi birer kumpastı. Peki eğer o sanıklar idam edilmiş olsalardı geri getirebilir miydik?)

Yukarıda "Ancak" diyerek sıraladığım gerekçeler, İdam cezasının kaldırılması için gerek ulusal gerekse uluslararası hukuk metinlerinde ileri sürülen gerekçelerdir.
Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" başlıklı 38. maddesine 2004 yılında eklenen "ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez" hükmü de yine idam cezasını ortadan kaldıran gerekçelere göre eklenmiştir.
Türkiye, Avrupa Birliği'ne üye olma yolunda ilerleyen ve uzun yıllardan beri fiilen ölüm cezasını uygulamayan bir ülke olduğu için ölüm cezasını kaldırması son derece yerinde bir karar olmuştur. İdam cezasının yeniden yürürlüğe konulması halinde AB müzakerelerine son verileceği bizzat AB yetkililerince dile getirilmiştir.
Peki idam cezası bu kadar gündemde iken ve yeniden yürürlüğe konulacağı konuşuluyorken olası bir idam yaptırımının son günlerdeki olaylara etkisine bir bakalım.
15 Temmuz 2016 Cuma gecesi darbe girişiminde bulunan ve halk tarafından geri püskürtülmesi sonucu gözaltına alınan askerler hakkında miting meydanlarında halkın yoğun olarak dile getirdiği ve istediği idam cezası yeniden uygulanabilir mi?

İdam cezasının yeniden uygulanması için ilk olarak Anayasa'da yapılacak bir değişikliğe ihtiyaç vardır. Çünkü Anayasa'nın 38. maddesinde kimseye ölüm cezasının verilemeyeceği belirtilmiştir. Bu değişiklik için Meclis'te 367 kabul oyu gerekiyor. 330 ile 367 arası bir kabul halinde idam cezasının uygulanması Cumhurbaşkanının bunu referanduma sunması ve referandum sonucunda %50'nin üzerinde evet oyunun olması gerekecektir.
Velevki 367 kabul oyu veya referandum ile elde edilecek %50'nin üzerinde evet oyu halinde kabul edilecek olan idam cezası darbe ile suçlanan askerler için uygulanabilir mi?
Modern Ceza Hukukunda kural olarak maddi ceza yasaları, yani suç ve cezaları tayin ve tespit eden yasalar geçmişe yürürlü değildir. Nitekim Türk Ceza Kanunun 7. maddesinde " İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz" diyerek öğretide yerleşmiş bir kural olan suçun işlendiği zamanın yasasına tabi olacağı esasını kabul etmiştir.
Aynı şekilde Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerinin kullanılmasının durdurulması" başlığını taşıyan 15. maddesinde "suç ve cezalar geçmişe yürütülemez" denilerek bu sistem benimsenmiştir.
Sonuç olarak Anayasa ve Türk Ceza Kanununun hükümlerine göre darbe suçlaması ile tutuklanan askerlerin idam edilmesi mümkün değildir. Darbe suçu için idam cezasının getirilmesi halinde bu yaptırım bundan sonra darbe suçu işleyecek olanlar geçerli olacaktır. Bunun aksi bir davranış 12 Eylül uygulamaları gibi telafisi güç sonuçlar doğuracaktır.

Gerek bir hukukçu olarak gerekse de insan yaşamına değer veren biri olarak idamı hiç bir zaman gerekli görmemiş, tasvip etmemişimdir. Tarihte görülen kafa kesme, dörde ayırma, şişe geçirme, toprağa gömme, idam etme gibi insan ölümü ile sonuçlanan yaptırımların caydırıcılığı olmadığı gibi, insani hiç bir boyutunun da olmadığı aşikardır.
Suç işlemiş bir insanın pişmanlığı, kendi içinde yaptığı muhasebe ceza hukukunun ıslah amacının temelidir. Bu amacın gerçekleşmesi biraz da suçlunun yargılama sırasında savunma hakkını rahatça kullanabilme olanağının ona tanınmasına bağlıdır. Ölüm ile sonuçlanacak bir yargılamada savunma yapmanın ceza hukukunun ıslah amacı ile tezatlık içerdiğini düşünmekteyim. Ayrıca ölüm cezasının suçları önlemediği bütün verilerle ortada iken bu yaptırımı savunmanın bir anlamı da yoktur.

Ölüm cezası yerine müebbet hapis cezasının uygulanması daha etkin bir ceza yöntemidir. Öyle ki Ceza Hukukunun büyük ismi Beccaria, 1764 yılında yayınladığı "Suçlar ve Cezalar" adlı eserinde; "İdam cezasının kabul ve tatbiki edildiği bir millette, her idam yeni cürmün işlenmiş olduğunu gösterdiği halde, müebbeden hürriyetten mahrum edilen ayni tek adamın hayatı uzun ve devamlı bir ibret halindedir" diyerek idam cezasının müebbet hapis cezası kadar etkili olamayacağını belirtmiştir.
İnsanın doğuştan sahip olduğu yaşam hakkına hiç bir güç sınırlama getiremeyeceğine göre, insanın bu  hakkına son verme yetkisi de kimseye verilemez!

Av. Taylan Özgür Sayan