Son yıllarda apartman ve sitelerde güvenlik kamerası kullanılması yaygın hale gelmiştir. Güvenlik kameraları; huzur ve sükunun sağlanması, suçların önlenebilmesi, işlenmiş suçların faillerinin saptanabilmesi gibi amaçlarla yerleştirilmekte olup, bununla birlikte kişilerde özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edildiği yönünde kaygı uyandırabilmektedir.

“Güvenlik Kameraları[1]”, “MOBESE ve Kamera Sistemi ile İzleme[2]”, “MOBESE ve Güvenlik Kameralarının Özel Hayata Müdahalesi ve Delil Vasfı[3]” ve “MOBESE ve Güvenlik Kameralarının Anayasaya Uygunluğu[4]” yazılarımızda detaylı açıklamalara yer vermiş olmakla birlikte, bu yazımızda özellikle site ve apartmanlara yerleştirilen güvenlik kameralarının özel hayatın gizliliği ile ilişkisini değerlendireceğiz.

1- Güvenlik Kameralarının Kullanılma Yeri ve Amacı

Güvenlik kamerası sistemleri, iç ve dış çevre güvenliğini sağlamak üzere kullanılan görüntüleme ve/veya ses takip ve kayıt sistemleridir. Bu sistemlerde çevrim içi izleme, görüntü kaydı yapabilme ve geri izleme gibi özellikler bulunabilmektedir. Ayrıca sistem ses özelliğini destekliyorsa, kayıt cihazları ile görüntünün yanında ses kaydı da yapılabilmektedir. Güvenlik kameralarının kullanımında dikkat edilmesi gereken başlıca husus, güvenliği sağlama amacından uzaklaşılmasına ve sistemin bireylerin aile ve özel hayatlarının takibine hizmet etmesine engel olunmasıdır.

Gündelik hayatta güvenlik kameralarının en yaygın kullanıldığı yerler; kamuya açık alanlar ve iş yerleri olup, bu kullanımda “ortak kullanılan alanlarda güvenliğin sağlanması” asıl amaç, “hukuka aykırılıkların tespit edilmesi” ise yan amaç olmalıdır.

Hukuka aykırılıkların tespitinin yan amaç olması, bu kamera sistemlerinin salt delil elde etmek için kullanılamayacağı anlamına gelmektedir. Delil elde etmek maksadıyla hareket edilecekse, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen usuller tatbik edilmelidir. Aksi takdirde yürütülen faaliyet, hukuka aykırılık teşkil edebilecek ve bu faaliyet neticesinde elde edilen deliller de hukuka aykırı olacağından, yargılamaya esas alınamayacaktır. Anayasanın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca; “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez”. Bu doğrultuda CMK’nın “Delillerin ortaya konulması ve reddi” başlıklı 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde; kanuna aykırı olarak elde edilen delillerin reddedileceği öngörülmektedir.

Belirtmeliyiz ki; güvenlik kameralarının delil elde etme amacına hizmet etmesi bakımından, “konut” sayılan yerler ile işyerleri ve kamuya açık alanlar aynı muameleye tabi tutulamaz. CMK’nın “Teknik araçlarla izleme” başlıklı 140. maddesinin birinci fıkrası uyarınca; bu fıkranın devamında belirtilen suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebepleri bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi halinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir. Bu hükümdeki usullerin tatbiki halinde izlenebilecek, ses veya görüntü kaydı alınabilecek yerler; “kamuya açık yerler ve işyeri” olarak öngörülmüştür. Kanunun 140. maddesinin beşinci fıkrasında; bu madde hükümlerinin, kişinin konutunda uygulanamayacağı belirtilmektedir.

Konut dokunulmazlığı; ister özel hayatın gizliliği içerisinde ister kendi başına bir hak olarak değerlendirilsin, temel insan hakkı olup[5], Anayasanın 21. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Türk Ceza Kanunu’nun 116. maddesi ile konut dokunulmazlığının ihlali suç sayılmaktadır. Konut kavramından; malik olunup olunmadığı değerlendirilmeksizin, bireyin yaşamını sürdürdüğü taşınmaz veya taşınır nitelikteki kapalı alanlar anlaşılmalıdır[6]. Bununla birlikte TCK m.116’nın güvencesi kapsamına yalnızca konutun kendisi değil, konutun ayrılmaz parçası niteliğindeki “eklenti” olarak adlandırılan yerler de dahildir. Eklenti kavramından ise; konutu tamamlayan yan mekanlar, bahçe, bahçe duvarı içerisinde kalan ahır, çardak gibi yerler anlaşılmalıdır. Özetle eklenti, bireyin özgürlük ve güvenlik alanına giren ve konutun yanında bulunan yer ve eşyayı[7] ifade etmektedir.

Bu doğrultuda, yazımızın konusunu oluşturan site ve apartmanlarda kullanılan güvenlik kameralarının, hangi alanlara yerleştirildiği de önem taşımaktadır. Örneğin; apartman merdiveni, apartman boşluğu, apartman sahanlığı, apartman asansör kapısı önü gibi yerler Yargıtay tarafından eklenti olarak kabul edilmektedir[8]. Siteler bakımından ise; etrafı duvarlarla çevrili site bahçesinin[9], site sakinlerinin ortak kullandığı otoparkın[10] konut dokunulmazlığı hakkının güvencesi kapsamında olduğu kabul edilmektedir. Açıklamalarımız ve CMK m.140/5 hükmü birlikte değerlendirildiğinde; “ortak kullanım alanı” niteliğinde olsalar dahi konut/eklenti niteliğini haiz alanlarda güvenlik kameralarının, delil elde etmek maksadıyla kullanılmaması gerektiği kanaatindeyiz.

2- Güvenlik Kameraları ile Özel Hayatın Gizliliğinin İhlali

Özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı, hem İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.8/1 ve hem de Anayasa m.20 ile güvence altına alınmıştır. Bu hükümler uyarınca herkes, özel ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Burada “saygı” kavramı ile yalnızca devletin negatif yükümlülüğü kastedilmemektedir. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatlarına göre; devletin bireyleri üçüncü kişilerden gelen saldırılara karşı korumakla da yükümlü olduğu[11] anlaşılmaktadır.

İHAM içtihatlarında; “özel hayat” kavramının sınırları net bir şekilde çizilmemekte, özel hayatın gizliliğine yönelik ihlal bulunup bulunmadığı hususu somut olay özelinde değerlendirilmektedir. Kişinin kendi görüntüsü üzerindeki hakkının; özel hayatın kapsamına dahil olduğu yönünde birçok İHAM kararına, “MOBESE ve Güvenlik Kameralarının Özel Hayata Müdahalesi ve Delil Vasfı” başlıklı yazımızda yer verilmiştir. Güvenlik kameralarının, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı niteliğinin tartışmasız olduğu kanaatindeyiz.

Anayasa m.13’de; temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği öngörülmüştür. Ayrıca İHAS m.8/2’de; özel ve aile hayatına saygı hakkına, bu hükümde belirtilen sebepler doğrultusunda ancak kanunla öngörüldüğü takdirde müdahale edilebileceği belirtilmektedir. Dolayısıyla güvenlik kameraları ister kamuya açık alanlar ve işyerlerinde ister konut kapsamında sayılan apartman ve sitelerde kullanılsın, bu kullanımla ilgili ayrıntılı bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Böyle bir düzenlemeyle; “güvenlik kameralarının nerelere kurulacağı, ne zaman kullanılacağı, kayıtların ne kadar süre ile sınırlı tutulacağı ve sonrasında silineceği, elde edilen görüntülerin ifşa edilmesi durumunda sorumluların kimler olacağı[12] gibi hususlara açıklık getirilmelidir.

Yazımızın bu kısmında; apartman ve sitelerde güvenlik kamerası sisteminin kullanılması hakkında, mevcut kanuni düzenlemelere göre hangi durumlarda özel hayatın gizliliğini ihlal edebileceği değerlendirilecektir.

TCK m.134/1’de; bireylerin özel hayatının ihlal edilmesi suç sayılmaktadır. Kanun koyucu, aynı hükmün ikinci cümlesi ile “gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlalini” suçun nitelikli hali olarak öngörmüştür[13]. Bununla birlikte TCK m.26/2 uyarınca; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez”. Özel hayatın gizliliği de kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hak olduğundan, TCK m.134/1’de düzenlenen suç bakımından, ilgilinin rızası hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilebilir. Öyleyse; kişilerin güvenlik kameraları vasıtasıyla kendi görüntülerinin izlenmesi ve/veya kaydedilmesine ilişkin rızalarının bulunması halinde, bu fiiller hukuka uygun sayılabilecektir. TCK m.134’ün 2. fıkrasında; kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden failin 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı, ifşaya konu verilerin basın ve yayın yoluyla yayını veya yayımı halinde de aynı cezaya hükmedileceği ifade edilmektedir. Belirtmeliyiz ki; TCK m.139 uyarınca, kişisel verilen kaydedilmesi, verilerin hukuka aykırı olarak verilmesi veya ele geçirilmesi veya yok edilmesi hariç, kişilerin konuşmalarının ve özel hayatlarının gizliliğinin ihlali suçlarının, kamu görevlisi tarafından yetkinin kötüye kullanılması veya belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanarak işlenmesi halinde de cezada artırıma gidilecek olsa da, yine suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olacak ve TCK m.26/2’de yer alan “ilgilinin rızası” adlı hukuka uygunluk sebebi varlığını koruyacaktır.

Kişilerin kendi görüntülerinin izlenmesine ve/veya kaydedilmesine ilişkin rızalarının bulunup bulunmadığı hususunda, kişilerin içinde bulunduğu ortam ve bu ortamın özelliklerine göre farklı değerlendirmelerde bulunmak mümkündür. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2015/4413 E. ve 2016/4086 K. sayılı, 15.03.2016 tarihli kararına göre; “Kamuya açık alanda bulunulması, bu alandaki her görüntü veya sesin dinlenilmesine, izlenilmesine, kaydedilmesine, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterildiği anlamına gelmemektedir”. Kanaatimizce; özel hayatın bir kısmının da kamuya açık alanlarda yaşandığı kabul edilmekle birlikte, güvenlik kamera sistemlerinin bulunduğuna ilişkin işaretler ve tabelalara yer verildiği takdirde, bu alanlara giren kişilerin, görüntülerinin izlenmesine ve/veya kaydedilmesine örtülü olarak izin verdikleri değerlendirilebilir[14]. Ancak güvenlik kameraları; hiçbir yasal dayanağı olmaksızın gizli şekilde yerleştirildiği veya uyarı levhaları ile bu durum belirtilmediği sürece, kamuya açık alanda bulunsalar dahi “belirlilik” ve “öngörülebilirlik” ilkelerine aykırı bir faaliyet yürütülecektir. Ayrıca kamuya açık alanlar bakımından “ölçülülük” ilkesi dikkate alınmalı ve güvenlik kameraları her yerde değil, kamu düzeninin bozulma tehlikesinin yoğun olduğu alanlarda kullanılmalıdır.

Güvenlik kameralarının yerleştirileceği ortamın site ve apartmanlar olması halinde, ilgililerin rızası kavramı daha katı değerlendirilmelidir. Nitekim yukarıdaki açıklamalarımızda, site ve apartmanlarda bulunan ortak alanların da konut/eklenti kapsamında olduğunu ve buralarda güvenlik kameralarının kullanımı konusunda daha dikkatli davranılması gerektiğini belirtmiştik.

Apartman ve sitelere güvenlik kamerası sistemi kurulmasında, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu yol gösterici olabilmektedir. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin E. 2017/2277 ve K. 2018/7965 sayılı, 6.12.2018 tarihli kararında; apartmanın ortak alanına güvenlik kamerası yerleştirilmesi, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 19. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca değerlendirilmiştir. KMK m.19/2 uyarınca; bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça ana gayrimenkulün ortak yerlerinde inşaat, onarım ve tesisler, değişik renkte dış badana veya boya yaptırılamayacağı öngörülmüştür. İlgili Yargıtay kararında güvenlik kamerası sistemi, bu hükümde bahsi geçen tesislerin kapsamında görülmüş ve ilk derece mahkemesinin kameralara ilişkin olarak, kat maliklerinin beşte dördünün rızasının olup olmadığı değerlendirilmeksizin kurduğu hüküm isabetsiz bulunmuştur. Kanaatimizce de bireyler, oturdukları apartman veya sitelerde 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca alınmış bir karar bulunmaksızın yerleştirilen güvenlik kamerası sistemlerine ilişkin itirazda bulunabilmelidir. Nitekim bu Kanun doğrultusunda bir karar alınmadığı takdirde; özel hayatın gizliliğini ihlal suçu bakımından hukuka uygunluk nedeninden bahsedilemeyecek, yapılan izlemeler ve kayıtlar da hukuka aykırı olup, yargılamada delil olarak kullanılamayacaktır.

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin bir başka kararında[15]; sitenin ortak kullanım alanlarını ve diğer site sakinlerinin ikamet ettiği bağımsız bölümlerin içini gösterecek ve özel hayatın gizliliğini ihlal edecek şekilde, Kat Mülkiyeti Kanunu ve site yönetim planına aykırı olarak güvenlik kameralarının yerleştirildiği ifade edilmiştir. Kararda; dava konusu siteye ait yönetim planının 36/f maddesinde kat maliklerinin ortak alanları hiçbir kamera veya benzeri aygıt ile görüntüleyip kaydedemeyeceğinin açıkça hüküm altına alındığı belirtilmiş, iddialara konu kameranın niteliği ve ortak alanlarda bulunup bulunmadığı hususunda denetime elverişli rapor alınarak ve kamera bulunan yerlerin fotoğraflarının çekilerek karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması bozma nedeni olarak değerlendirilmiştir.

Belirtmeliyiz ki apartman veya sitelerin ortak alanlarının, kat maliklerinin haricinde üçüncü kişilere ait kameralarla görüntülenmesi durumunda, apartman veya site sakinleri, gerek üçüncü kişilerden ve gerekse de adli makamlardan bu kameraların kaldırılmasını talep edebilmelidir. Bu talebin kabul edilmemesi halinde, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması hakkının ihlali gündeme gelebilecektir. Bununla birlikte Yargıtay’ın; apartman ve sitelerin çevresine üçüncü kişi tarafından kamera yerleştirilmesine ilişkin, somut olaya göre hukuka aykırılık bilinci ile hareket edilmediğini ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçu bakımından kastın olmadığını değerlendirdiği kararları bulunmaktadır.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2015/4413 E. ve 2016/4086 sayılı, 15.03.2016 tarihli kararına konu olayda; Site yönetiminin olağanüstü genel kurul toplantısında alınan, “Kat maliklerinin ve sitenin güvenliğinin sağlanması için binanın çevresini görebilecek ve kayıt altına alabilecek şekilde güvenlik kamerası sisteminin kurulmasına, özel şirket ya da kişiler tarafından koyulan site ana girişindeki güvenlik kameralarının sökülmesi için 10 gün süre verilmesine, sökülmemesi halinde yasal yaptırımlar için yöneticiye yetki verilmesine” dair karar doğrultusunda, site girişinde bulunan sanığa ait bir adet güvenlik kamerasının kaldırılması için site yöneticisi tarafından noter aracılığıyla ihtarname gönderilmiş, kamera zamanında kaldırılmadığından teknik ekipçe sökülerek kat maliki olmayan (site dışından olan) sanığa teslim edilmiş, fakat sanık, site yönetiminden izin almaksızın ve site sakinlerinin giriş çıkışlarını tespit edecek şekilde aynı yere yeniden güvenlik kamerası taktırmıştır. Yargıtay değerlendirmesinde; sanığa noter aracılığıyla gönderilen ihtarname içeriğinde, kameranın site girişindeki inşaat faaliyetleri sırasında sökülmesinin istenildiğini, ancak kameranın site sakinlerinin özel yaşamlarını, hareket serbestilerini kısıtlayacak, mahremiyetlerini deşifre edebilecek, tedirginliğe yol açabilecek, huzur ve sükunlarını bozabilecek şekilde yerleştirildiğinden bahisle kaldırılması yönünde bir ihtara yer verilmediğini, belirtmiştir. Kameranın kurulduğu tarihten itibaren görüntü açısının da değiştirilmemesi değerlendirildiğinde, şikayete konu kamerayı, sitede yapılan tadilat bittikten sonra aynı yere yerleştiren sanığın hukuka aykırı hareket etme bilinci ile davrandığı kabul edilemeyeceği gibi, katılanların özel hayatlarının gizliliğini ihlale yol açacak bir görüntü ve/veya sesi kaydetme kastı ile hareket ettiğine dair dosyaya yansıyan delil veya sanık tarafından bu şekilde elde edilmiş bir kayıt da bulunmadığı, ifade edilmiş ve tüm bu nedenlerle, sanığa yüklenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan verilen beraat kararında Yerel Mahkemenin kabulü isabetsiz görülmemiştir.

Kanaatimizce; failin hukuka aykırılık bilincine sahip olup olmadığı hususu, suçtan zarar görenler tarafından özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edildiğinin, fiilin mahremiyetleri bakımından tedirginliğe yol açtığının faile bildirilmesi koşuluna bağlı tutulmamalıdır. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca bir karar alınmaksızın apartman ve sitelerin güvenlik kameraları ile izlenmesi ve kaydedilmesi fiilleri; kat maliki tarafından icra edildiğinde dahi hukuka aykırılık teşkil etmekte iken, üçüncü şahısların dışarıdan bu faaliyette bulunması hukuka uygun kabul edilemez.

Bu nedenle; müstakil bir evde, apartmanda veya sitede oturan kat maliklerinin veya kiracıların özel veya aile hayatlarını, ikametgaha girişlerini ve çıkışlarını izleyen, dinleyen, tespit eden, kayda alan her türlü cihazın kullanılması, o yerde oturanların iznine, bilgisine bağlı olmalı, dışarıdan gelenlerin de görebileceği şekilde bu konuda bilgilendirme yapılmalı ve uyarı levhaları asılmalıdır.

Kat mülkiyeti veya kat irtifakına tabi olmayan alanlarda güvenlik kamerası kullanılacaksa, burada 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun malik veya zilyede tanıdığı hak ve yetkiler çerçevesinde hareket edilmelidir. Bu alanlarda malik veya zilyedin etraftaki diğer konutların çevresini görüntülemeksizin, yalnızca kendi meskeninin giriş ve çıkışlarını görebileceği bir açı ile kamera sistemi kurması mümkün olabilir. Ancak güvenlik kamerasının bu açıyla kurulabilmesi mümkün olmayıp, üçüncü kişilere ait konutların çevresi de görüş alanı içerisine girmekte ise mutlaka ilgililerin rızası alınmalıdır.

İşyerlerinin bina içi ve dışı kamera sistemlerinde; konutlar için kabul edilen katılıkta bir uygulamaya gidilmese de, kameraların koyulduğu yerler bina içi ve dışı güvenlik amacına hizmet etmeli, mahrem yerlerde kullanılmamalı, ortak alanlar dışında insanların ses ve görüntüleri takip edilmemeli ve kaydedilmemelidir. Konutlarda da; başkalarının kapı önlerini görmeyen, izlemeyen, sadece kendi alanını tespit eden kamera kayıt sistemi kullanılabilir, fakat bu cihazlar başkalarının rıza ve bilgisi dışında görüntü ve sesleri kaydetmemeli ve bu kayıtlar kullanılmamalıdır. Bu izleme ve kayıt; tümüyle tesadüfen veya üçüncü kişinin kamera kayıt alanına girmesiyle gerçekleşmiş, örneğin cihazın yerleştirildiği kapıya gelinmiş, kapı zorlanmış veya o yerde özellikle veya bilmeden bulunulmuş ve konuşulmuş olup da, bu ses ve görüntüler kayda girmişse, fiil hukuka aykırı olmayacak ve suç sayılmayacaktır.

Ses veya görüntü kayıtlarının ne kadar süre ile saklanması gerektiği hususunda kanuni bir düzenleme olmadığından, bu konuda resmi ve özel kayıtların saklanma süreleri, koşulları, bunların korunması, görüntü ve ses kaydı kalitesi, kimlerin istemesi halinde verileceği, ne zaman imha edileceği, tahrifata uğramaksızın nasıl güvence altında bulundurulacağı hususunda yeknesaklığı sağlayacak, ortak kurallar belirleyen yasal düzenleme eksikliği bulunmaktadır. Bir an evvel; kamuya açık alanlarda, yollarda, park, sokak ve caddelerde bulunan, MOBESE olarak bilinen kayıt cihazları ile yine kamuya ait işyerlerinde, özel işyerleri ve konutlarda kullanılan iç ve dış kamera sistemleri ile bunların hangilerinin görüntü ve ses ve hangilerinin de yalnızca görüntü kaydedebileceğine, saklama süreleri ve koşulları ile bu kayıtların kimlerle paylaşılabileceğine ve nerelerde kullanılabileceğine dair “Güvenlik Amaçlı Ses ve Görüntü Kaydedici Cihazlar Hakkında Kanun” adı altında bir yasal düzenlemeye gidilmesi gerektiği tartışmasızdır.

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki; Türk Hukukunda, “Güvenlik Amaçlı Ses ve Görüntü Kaydedici Cihazlar Hakkında Kanun”, “Devlet Sırları Kanunu” ve “Şehitlik ve Gazilik Kanunu” bulunmayıp, bu eksik kanunların bir an önce çıkarılması isabetli olacaktır.

Mevcut durumda, ses ve görüntü kayıt cihazları ile ilgili kuralları belirlersek;

1. Görüntü kayıt cihazları kullanılmalı, kamu hariç bu kayıtlar azami 30 gün saklanmalı ve sonrasında, ya kendiliğinden silinmeli ya da imha edilmeli,

2. Kayıt cihazları güvenlik amacı dışında kullanılmamalı, kayıtlardan yararlanılması ise yalnızca hukuka uygun amaçlarla sınırlı olarak kullanılmalı, başkalarına verilmemeli ve kayıtlar korunmalı,

3. Dış ses kaydı yapılmamalı, görüntü yanında iç ses kaydı yapılırsa da, görünür yerlerde bununla ilgili bilgilendirme/uyarı notu olmalı,

4. Ses ve/veya görüntü kaydedici cihazların bulunduğuna dair uyarı levhaları asılmalı,

5. Başkalarının hakimiyet alanlarına müdahale edilmemeli, ses ve görüntü kaydı yapılmamalı,

6. Apartman, site, toplu işyeri, alışveriş merkezi, otel gibi birlikte yaşanılan veya toplu kalınan alanların ortak yerlerine, kanunlarda gösterilen usul ve esaslara uygun alınan kat malikleri kurulu veya yetkili organ kararları ile kayıt sistemleri kurulabilmeli, ancak bunlarla ilgili o yerde bulunanların ve üçüncü kişilerin görebileceği ve/veya duyabileceği yerlere uyarı levhaları, işaretleri ve sesli mesaj sistemleri koyulmalı,

7. Toplu yaşam sürülen alanların cadde ve sokağa bakan yerleri ile sınırlı olarak kapı önlerine, müstakil yeri bulunan veya toplu kullananların alacağı kararla güvenlik kayıt sistemleri kurulabilmeli,

8. Ev ve işyeri içlerinde güvenlik kayıt sistemleri kullanılabilir, ancak bu konuda gerekli uyarı ve bilgilendirme mutlaka o yerlerde bulunanlara, ziyaretçilere ve misafirlere yapılmalı, banyo, tuvalet, soyunma yeri, özel oda gibi alanlarda ses ve/veya görüntü kayıt sistemi kullanılmamalı, bireyin özel hayatının gizliliği ve korunması hakkına saygı gösterilmeli,

9. Güvenlik amaçlı ve yalnızca görüntü kaydı alınmak suretiyle uyarı levhaları da bulunarak, sırf işyeri olarak kullanılan asansörlerde kamera sistemi mümkün olup, konut alanlarında ise, asansörün bulunduğu ön alan hariç asansör içlerinde güvenlik kamerası kullanılmamalıdır (çünkü nimet külfet dengesine göre; asansörün içinde olabilecek hukuka aykırı faaliyetlerin tespiti amacıyla asansör içlerine de izleme ve kayıt cihazı koyulması ileri sürülmektedir ki, konut olarak kullanılan alanlarda bunun isabetli olmayacağı, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkının özünü ihlal edeceği, demokratik toplumda duyulan zorunluluk ve “ölçülülük” ilkesi ile de bağdaşmayacağı tartışmasızdır).

Tüm bu açıklamalarımız doğrultusunda; güvenlik kameralarının kullanılmasından kaynaklanan sebeple, özel hayatın gizliliğinin ihlal edilip edilmediğine ilişkin bazı değerlendirmeler yapılabilirse de, bu kayıt sistemlerinin kullanılma amacı, yeri, elde edilen kayıtların ne kadar süre saklanabileceği, izleme ve kaydetme fiillerinden kimlerin ne şekilde sorumlu olacağı gibi hususlara yönelik ayrıntılı bir kanuni düzenleme olmadıkça, bireylerin güvenlik kameraları vasıtasıyla özel hayatlarının ihlal edildiğine dair kaygılarının giderilmesi ve konunun belirli, öngörülebilir bir hukuki zeminde değerlendirilebilmesi mümkün olamamaktadır. Kanaatimizce, güvenlik kameralarının bireylerin hayatının her alanına dahil olacak şekilde yaygınlaştığı dikkate alınmalı ve bu hukuki boşluk en kısa sürede giderilmelidir.

Yeri gelmişken son söz;

Esasen “canlı yayın” yaşamlar sürüyoruz, asıl ses ve görüntü kaydeden ve seyyar kameralar, yani cep telefonları elimizde, evimizde, her yanımızdadır. Cep telefonları vasıtasıyla, insanların nerede ise tüm hayat alanları izlenebilmekte, kayıt altına alınabilmekte ve başkaları ile paylaşılabilmektedir. Bu nedenle; cep telefonları ile yapılan ses ve görüntü kaydının kural ve kaidelerini, yukarıda yer verdiğimiz hükümler çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Bireyin kendisine veya bir başkasına yönelik işlenen suçun başka türlü tespitinin ve kanıtlanmasının mümkün olamayacağı vaziyet dışında, hiç kimsenin sesi ve görüntüsü, izni olmaksızın cep telefonu ile takip edilemez, kayıt altına alınamaz ve başkaları ile paylaşılamaz.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Selvacan Akpınar

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------------------

[1] Ersan Şen, “Güvenlik Kameraları”, Çevrim İçi: https://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/996287-guvenlik-kameralari, Erişim Tarihi: 26.03.2021.

[2] Ersan Şen, “MOBESE ve Kamera Sistemi ile İzleme”, Çevrim İçi: https://www.hukukihaber.net/mobese-ve-kamera-sistemi-ile-izleme-makale,4576.html, Erişim Tarihi: 26.03.2021.

[4] Ersan Şen, “MOBESE ve Güvenlik Kameralarının Anayasaya Uygunluğu”, Çevrim İçi: https://www.hukukihaber.net/mobese-ve-guvenlik-kameralarinin-anayasaya-uygunlugu-makale,7224.html, Erişim Tarihi: 26.03.2021.

[5] Suphan Olcay, “Konut Dokunulmazlığı Hakkı ve Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 6 (1), Bahar 2019, s.233.

[6] Ersan Şen, Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, Vedat Kitapçılık, C.1, 1. Bası, İstanbul, 2006, s.467.

[7] Şen, a.g.e., s.467.

[8] Yargıtay 4.C.D., 20.11.2011 T., 2011/1398 E.; aktaran: Olcay, a.g.e, s.251.,Yargıtay 13.C.D., 11.03.2020 T., 2019/ 10131 E., 2020 / 3697 K.

[9] Yargıtay 2.C.D., 11.02.2020 T., 2020/ 233 E., 2020 / 2301 K.

[10] Yargıtay 17.C.D., 26.06.2018 T., 2016/ 6650 E., 2018 / 9353 K.

[11] Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 15. Baskı, 2017, s.613.

[12] Şen, Şahin, “MOBESE ve Güvenlik Kameralarının Özel Hayata Müdahalesi ve Delil Vasfı”.

[13] “Özel hayatın gizliliğini ihlal” başlıklı TCK m.134/1: “Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır”.

[14] Kişilerin seslerinin kaydedilebilmesi için mutlaka açık rızalarının alınması gerektiği, aksi takdirde TCK m.133’de düzenlenen “Kişiler arasında konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması” suçunun oluşabileceği hususundaki açıklamalarımız için bkz.Şen, Şahin, “MOBESE ve Güvenlik Kameralarının Özel Hayata Müdahalesi ve Delil Vasfı”.

[15] Yargıtay 20. H.D., 2017/2816 E., 2017/9770 K., 21.11.2017 T.