Türk Medeni Kanununda, evlilik en az bir yıl sürmüş ise eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılacağı öngörülmüştür.
Anlaşmalı boşanmada bir yıllık süre geçmeden açılan davalar çekişmeli boşanmaya dönüşmekte, taraflar çekişmeli davalarını anlaşmalı boşanma olarak sürdürmek istemezlerse dava ret edildiği gibi, bu bir yıllık süre yargılama devam ederken dolsa bile açılan dava ret edilmektedir. Yargılama ekonomisi bakımından bu uygulama doğru değildir. Bize göre bir yıllık süre dolmadan açılan anlaşmalı boşanma davası bir yıllık sürenin dolacağı tarihe ertelenip kabul edilmelidir.
Ankara 18. Aile Mahkemesi 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan“…bir yıl…” ibaresinin Anayasa’nın 5., 10., 14., 17. ve 41. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 166. maddesi şöyledir:
“VI. Evlilik birliğinin sarsılması
Madde 166- (....)
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. ....”
Ankara 18. Aile Mahkemesinin başvurusu hakkında; Anayasa Mahkemesi 30/5/2024 günlü ve 2024/11 sayılı çoğunluk kararı ile Türk Medeni Kanununda anlaşmalı boşanma için aranan evliliğin üzerinden bir yıllık sürenin geçmesi kuralının Anayasaya aykırı olmadığına karar verdi.
Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde özetle:
“.....11. Kural, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilerek boşanma kararı verilebilmesini evliliğin en az bir yıl sürmüş olması şartına bağlamaktadır. Bu yönüyle kural evliliğin sona erdirilmesine ilişkin bir düzenleme içermektedir.
12. Evlilik birliğinin kurulmasının yanı sıra sona erdirilmesi de özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkıyla doğrudan ilgilidir (AYM, E.2023/116, K.2024/56, 22/2/2024, § 17). Bu itibarla eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasına ilişkin karinenin geçerli olabilmesini evliliğin üzerinden bir yıl geçmiş olması şartına bağlayan kural, özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik bir sınırlama getirmektedir.
13. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
14. Bu kapsamda özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
15. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
16. Kuralda eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılarak boşanma kararı verilebilmesi için şart olarak öngörülen sürenin herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak belirlendiği görülmektedir. Dolayısıyla kuralın kanunilik şartını sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.
17. Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına çeşitli sebeplerle sınırlamalar getirilebileceği belirtilerek bu hakkın mutlak olmadığı kabul edilmiştir. Söz konusu maddede bu sınırlama sebepleri arasında millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi sebepleri de sayılmıştır. Ancak anılan fıkrada söz konusu sınırlama sebepleri arama ve el koyma tedbirlerine yönelik düzenlendiğinden bu sebepler 20. madde bağlamında kural yönünden meşru bir sınırlama nedeni olarak kabul edilemez. Bu itibarla anılan hakkın Anayasa’da güvence altına alınan diğer temel hak ve özgürlüklerin korunması veya Anayasa’nın diğer maddelerinde devlete yüklenen ödevler nedeniyle sınırlanması mümkündür. ....” Denildi. Gerekçenin diğer maddelerini yer darlığı nedeni ile yazamadık .
Biz Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinin irdelenmesi gerektiği kanısındayız. Şöyle ki:
Öncelikle bu bir yıllık süre içinde eşler aile konutunda birlikte yaşamaya son vermişlerse ve ayrı yaşamaya başlamışlarsa biri birlerini nasıl tanıyacaklardır.
Anayasa mahkemesi açılan boşanma davası ret edildikten sonra üç yıllık sürede eşler evlilik birliğini sürdürmek amacı ile bir araya gelip ortak hayatı kuramamışlarsa boşanmaya karar verilir hükmündeki üç yıllık süreyi ;Anayasanın 20. maddesinde teminat altına alınan özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına aykırı bulmuş ve yeni düzenleme de bu süre bir yıl olarak yasalaşmıştı.
O hükümdeki üç yıllık süreyi insan yaşamı bakımından uzun bulan ve evlilik hakkının da engellendiğini kabul eden Anayasa Mahkemesi anlaşmalı boşanmada bir yıl evli kalma koşulunu özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkının ihlali olarak kabul etmemiştir.
Hukukta her olayın biri birine benzemeyen bir özelliği vardır. Eşlerin bir arada yaşamaları ve ortak yaşamı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede sarsılmış olursa, eşler neden uygar iki insan gibi anlaşarak ve bir yılın dolmasını beklemeden boşanmasınlar ve boşanmak için çekişmeli boşanma davası açmak zorunda kalsınlar?
Uygulamada bir yıllık süre dolmadan anlaşmalı olarak boşanma olanağı bulamayan eşlerin, çekişmeli boşanma davası açtıkları ve bu davada aralarındaki geçimsizliği ve olayları bilmeyen tanıklar dinlettikleri, diğer davalı tarafında bu duruma itiraz etmedikleri ve bu dolaylı yollarla boşandıkları da bir gerçektir. Anayasa Mahkemesinin anılan kararında ki aykırı oy gerekçesinde bu durum için: “Böyle si bir durum ise, hukuk devleti ilkesiyle asla bağdaşmayan bir hukuk dışlığı kapı aralamakta, ahlaki değerlerin erozyona uğramasına sebebiyet vermektedir.” denilmektedir.
Tüm bu gerekçelerin yanında eşlerin bir yıllık evli kaldıktan sonra anlaşmalı olarak boşanabilecekleri kuralı Anayasanın 13. maddesine de aykırıdır. Çünkü Anayasanın 13. maddesi, temel hak ve özgürlüklere ancak kanunla ve Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen nedenlere bağlı olarak sınırlama getirilebileceğini, bu sınırlamalarla temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulamayacağını ve ölçülülük ilkesine uygun olmak zorunda olduğunu hükme bağlamaktadır.
İsviçre’de 2000 yılında yapılan değişiklikte ilk başvurudan sonra iki aylık bir düşünme süresinin verileceği ve bu süreden sonra eşlerin başvurularını ve sundukları anlaşmayı onaylarlarsa boşanmaya karar verilebileceği hükme bağlanmıştı. Ancak 2009 yılında yapılan değişiklikle bu süre kaldırılmış ve eşlerin dinlenilmesi sonucunda hâkimin boşanma kararının sağlıklı bir düşünce ürünü olduğu kanaatine varması şartı ile eşlerin dinlenmelerinden sonra verilebileceği hükme bağlanmıştır.
Fransa'da anlaşmalı boşanmada eşlerin avukatla da temsil edilmeleri zorunludur. Eşler ve avukatların imzaladıkları anlaşmalı boşanma sözleşmesi noter tarafından taraflara tebliğ edilmekte ve eşlere on beş günlük düşünme süresi verilmektedir.
Burada en önemli husus anlaşmanın eşlere tebliğ edilmesi ve tebliğden itibaren 15 günlük düşünme süresinin geçmesinin beklenmesidir.
Ülkemizdeki evliliklerde ailelerin önemi büyüktür. Geleneksel olarak evlenecek erkeğin ailesi, diğer eş adayının ailesinden istekte bulunur.
Boşanmada da aileler ve yakın çevreler mutlaka devreye girer ve eşlerin istemlerini etkilemeye çalışırlar.
Bu bakımdan anlaşmalı boşanmada eşlerin istemlerinin baskı altında olmayıp özgür istemlerine bağlı olduğunun araştırılması ve yargıcın bu konuda vicdani kanıya varması çok önemli olduğu gibi Fransa Hukukunda olduğu gibi eşlere bir yıldan daha az olmak üzere makul bir düşünme süresi verilmesi gerekir diye düşünüyorum.