KONU
Anayasa Mahkemesi, 15/9/2023 tarihli Resmî Gazete ’de yayımlanan 22/06/2023 tarih ve E:2022/134, K:2023/116 sayılı kararında, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 28. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinin Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı iddiasını incelemiştir.
İLGİLİ HÜKÜMLER
İptali istenen 6183 sayılı Kanun’un 28. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi şöyledir;
“Bağışlama sayılan tasarruflar:
Madde 28 – Yirmi yedinci maddenin tatbiki bakımından aşağıdaki tasarruflar bağışlama hükmündedir:
1. Üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan hısımlariyle, eşler ve ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) sıhri hısımlar arasında yapılan ivazlı tasarruflar”
6183 sayılı Kanun’un 27. maddesi şöyledir;
“İvazsız tasarrufların hükümsüzlüğü:
Madde 27 – Amme alacağını ödememiş borçlulardan, müddetinde veya hapsen tazyikına rağmen mal beyanında bulunmayanlarla, malı bulunmadığını bildiren veyahut beyan ettiği malların borcuna kifayetsizliği anlaşılanların ödeme müddetinin başladığı tarihten geriye doğru iki yıl içinde veya ödeme müddetinin başlamasından sonra yaptıkları bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar hükümsüzdür.”
6183 sayılı Kanun’un 24. maddesi şöyledir;
“İptal davası açılması:
Madde 24 – Amme borçlusunun bu kanunun 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelelerinin iptali için umumi mahkemelerde dava açılır ve bu davalara diğer işlere takdimen umumi hükümlere göre bakılır.”
ANAYASA MAHKEMESİNİN DEĞERLENDİRMESİ
Söz konusu hükmün iptali istemiyle yapılan başvuruda; itiraz konusu kural uyarınca, söz konusu tasarrufun kamu alacağının tahsiline imkân bırakmamak amacıyla yapılıp yapılmadığı yönünde bir inceleme yapılmasına imkân tanınmadığı, bu itibarla kamu yararı ve kişisel yarar arasındaki dengenin ölçüsüz bir şekilde bozulduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa Mahkemesi; mal varlığına ilişkin her türlü hukuki işlem ve fiillin tasarrufun iptali davasına konu olabileceği, ivazlı tasarrufun bağış olarak kabul edilerek iptal davasına konu edilmesi hâlinde işlemin diğer tarafının ödediği bedel tutarınca zarara uğramasının mümkün olacağı göz önünde bulundurulduğunda kuralla tarafların mülkiyet hakkının kendilerine sağladığı tasarrufta bulunma yetkisine sınırlama getirildiği, ayrıca, söz konusu tasarrufların hukuken nasıl nitelendirileceğinin bu hususta bir tartışma yapmaya imkân vermeksizin doğrudan kanunla belirlenmesinin, yargılama sırasında savunma yapmayı anlamsız kıldığı ve taraflardan birine diğerine nazaran önemli bir avantaj sağladığı, bu şekilde kuralla silahların eşitliği ilkesine de sınırlama getirildiği tespitlerinde bulunmuştur.
Bu tespitler sonrası Anayasa Mahkemesi, itiraz konusu kuralın, borçlunun belirtilen derecelerdeki kan veya sıhri hısımları ve eşiyle yaptığı ivazlı tasarrufların bağışlama olarak kabulünü aksinin iddiası ve ispatı mümkün olmayan bir olgu olarak öngördüğü, bu bakımdan tasarruf konusu malın değerinin tam olarak veya fazlasıyla ödenmiş bulunmasının, tasarruf işleminin borçlunun alacaklılarının da menfaatine yönelik olmasının, alacaklıların tasarruf işlemi dolayısıyla zarar görmemesinin, alacaklıların alacağı tahsil ve cebri icra imkânlarının zorlaştırılmamış hatta kolaylaştırılmış olmasının veya tasarrufun tarafı üçüncü kişilerin iyi niyetli olmasının sonucu değiştirmeyeceği, borçlunun söz konusu tasarruflarının kesin olarak bağışlama sonucunun bağlanmasının, taraflara belirtilen hususlarda iddia ve savunmada bulunma, bu hususların ispatı yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkânı vermediği, hâlbuki kamu alacağının korunmasının, aksi ispat edilebilir bir karineyle de mümkün olabileceği, bu yönde bir tercihin gerek mülkiyet hakkı gerekse hak arama özgürlüğü üzerinde daha hafif bir etki yaratacağı, dolayısıyla kuralın kamu alacağının korunmasını sağlamaya ilişkin meşru amaç bakımından gerekli olmadığı sonucuna ulaşarak, Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olan kuralın iptaline karar vermiştir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Anayasa Mahkemesi değerlendirme yaparken, itiraz konusu kuralın kamu yararı amacına yönelik olmasını yeterli bulmamış, ayrıca Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ölçülülük ilkesi yönünden, onu da elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilke yönünden değerlendirmiştir. Yani bir yasa maddesinin sadece kamu yararına uygun olması, diğer bir deyişle yasa maddesi düzenlenirken sadece kamu yararının gözetilmesi Anayasa’ya ve hukuka uygun olduğu anlamına gelmemektedir.
Yine Mahkemenin bu kararında mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkına ilişkin belirlemeleri oldukça önemlidir.
Öncelikle, itiraz konusu kural, ivazlı tasarrufların bağışlama olarak kabulünü aksinin iddiası ve ispatı mümkün olmayan bir olgu olarak öngörmekteydi. Yani yasa maddesi ile getirilen bu kısıtın aksini ispatlamak mümkün değildi.
Öte yandan, bu tasarrufun kamu alacağının tahsiline imkân bırakmamak amacıyla yapılıp yapılmadığı yönünde bir mahkemece inceleme yapılmasına imkân tanınmamaktaydı.
Yine itiraz konusu kural, taraflara belirtilen hususlarda iddia ve savunmada bulunma, bu hususların ispatı yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkânı vermemekteydi.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, adil yargılanma hakkına ve mülkiyet hakkına aykırı olan söz konusu hükmün iptali tarafımızca da son derece olumludur.