Bu yazıyı yazarken, adaletle ilgili olarak, bazı düşünürlerin ve bu konudaki seçkin ve saygın hukukçuların görüşlerini ve evrensel hukuk kurallarını ve anlayışını ortaya koyarak açıklamaya çalışacağım.
                
Yargıtay binasının ve bütün adliyelerin önünde asılı bulunan adalet tanrıçası olarak nitelendirilen Themis heykelinin vermek istediği mesajı n açılımını yaparak başlamak istiyorum.
                 
Adalet tanrıçası olarak nitelenen bir kadın vardır. Kadının gözleri kapalıdır, göğsü açıktır. Bu kadının bağrında bir bebek bulunmaktadır. Kadının bir elinde kılıç, bir elinde terazi, ayaklarının altında bir yılan ve yılanın altında da kitaplar bulunmaktadır.
                
Kadının gözleri kapalıdır. Bu kapalılık körlük değildir. Aksine, iyi hissetmesidir. Duyarlı olmayı, ırk, renk, cinsiyet ve bütün inançlar karşında, ayrım yapılamayacağını, duygusallığı değil, objektif anlayışı esas alacağı, kısacası herkese eşit davranacağını,
                
Göğsünün açıklığı, adaletin açık ve şeffaf olduğunu, bağrındaki bebek ise, yargılama yapılırken, herkesin masum olduğu varsayılarak adalet dağıtılacağı,
                
Bir elindeki terazi ise, adalet o kadar hassastır ki, bir tüy parçası bile sarsılmasına neden olabilir ama her zaman dengededir.
                
Ayağının altında, bir tarafta yılan, yılanın altında ise kitap vardır. Yılan kötülüğü, kitap ise yasa ve hukuku temsil etmektedir. Elindeki kılıçla, bir çırpıda yılanı etkisiz hale getirebilecekken, yasa ve hukuka bağlılığından dolayı, bu gücünü kullanmamaktadır.
                
Themis heykelindeki teraziyi Eflatun’un bir sözüyle ifade etmek gerekirse, Eflatun, bir sözünde  “Bir altın külçesinde, yüzde bir oranında bir yabancı madde varsa, bunu saflaştırmak mümkündür. Ancak, verilecek bir kararda, yüzde bir oranında bir adaletsizlik varsa, buna adalet demek mümkün değildir” Diyor. Günümüzde, ülkemizde yapılan yargılamalarda, bu anlayışın bulunduğunu söylemek oldukça zordur. Bazen verilen kararlarla ilgili olarak vicdan muhasebesi ve özeleştiri yaptığımızda ve kendi kendimize sorduğumuzda; bu kararda, mum ışığıyla değil de güneş ışığıyla adalet arasan bile bulamazsın diyoruz.
                
Almanya ‘da l8.yüzyılda geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Dönemin kıralı Frederik, bir saray yaptırmak ister. Yaptıracağı sarayın bahçesine isabet eden yerde, Sans-souci isimli bir köylünün değirmeni bulunmaktadır. Kral değirmeni yıktırmak ister, ancak köylü buna razı olmaz, değirmenini yıktırmak istemez. Bu köylünün, bu karşı çıkışı karşısında, Kral ”Ben kralım, bu değirmeni yıkacağım.” diye çıkıştığında, Köylü “Sen Kral olabilirsin ama Berlin’de Hakimler var.” diye karşılık verir.
               
Bu olay, Hakimler ve mahkemelere inanmanın ve güvenmenin ifadesi olduğu gibi Siz Kral bile olsanız, hak ve adalet sizin üstünüzdedir. Demokrasinin ve hukukun işlediği yerde, herkesin adaletin gerçekleşeceğine inanması gerekir. Aksi takdirde adalete karşı inanç ve güven sarsılır. Adalet, hukuk devleti anlayışı ve hukukun üstünlüğü ilkesi, daha doğrusu demokrasinin bütün kurum ve kurallarının eksiksiz uygulandığı rejimlerde söz konusu olur ki; bu değerlerin olmadığı ülkelerde, ne adaletten ne de Hukuk Devletinden söz etmek imkânsızdır.
             
Adalet üzerine verilen kararlar, yasa ve hukuka uygun olmalı ve de vicdanları rahatsız etmemelidir. Verilen karardan dolayı, bir hakim vicdan muhasebesi ve özeleştiri yaptığında rahatsız oluyorsa o kararda adalet yoktur. Yasa ve hukuk kuralları ne kadar önemliyse, vicdan da o kadar önemlidir.
                
Bu konuda, büyük devlet adamı ve düşünür, Mahatma Gandhi “ HER TÜR MAHKEMEDEN DAHA YÜKSEK BİR MAHKEME VARDIR, O DA VİCDANDIR. O DİĞER BÜTÜN ADALET SİSTEMLERİNİNÜZERİNDEDİR” diyor. Bu anlayışı içselleştirdiğimizde, adalete ulaşmak hiç de zor olmaz diye düşünüyorum.
              
Adaletli olmak ve adalete ulaşmak için, bir şahıs hakkındaki soruşturma, kovuşturma ve yargılama, usul ve esas yönünden yasa ve hukuka uygun olmalı, Avrupa insan hakları sözleşmesi, Avrupa insan hakları mahkemesi kararları ve evrenselleşmiş hukuk kuralları göz önünde bulundurulmalı, adil yargılama hakkı esas alınarak yapılmalıdır Ve de yargılama yapan hakim ve savcılar, çağdaş anlayışı benimsemeli, gerektiğinde, günün koşulları ve toplumun sosyal ve ekonomik ihtiyaçların karşılayacak nitelikte içtihat üretebilmelidir. Bunu gerçekleştirmek için de hakim ve savcının iyi bir hukuk eğitimi alması, kendisini iyi yetiştirmesi, sürekli okuyarak kendisini geliştirmesi ve gerçek anlamda, üstün bir hukuk nosyonu ve formasyonuna sahip hukukçu olmakla gerçekleşebilir.
                 
Adalete ulaşmak için, yukarıda açıkladığımız özelliklerin yanında, yargı bağımsızlığı şarttır. Yargı bağımsızlığının güvencesi, kuvvetler ayrılığı prensibidir. Yani, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki dengenin varlığı ile mümkündür. Yasama ve yargı, bütünüyle, yürütmenin kontrolüne geçerse, kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kalkar, işte o zaman ne hukuk devleti, ne hukukun üstünlüğü ne de demokrasi kalır. Yargının bağımsız olmadığı yerde adaletten söz etmek imkânsızdır. Bu itibarla, yargı bağımsızlığı adalete ulaşmanın olmazsa olmaz şartıdır. Zira bağımsız yargı herkese bir gün gerekebilir. Bu anlayışı herkes zihnine ve gönlüne kazımalıdır. Ancak, geçmişten bugüne, iktidara gelen siyasi partiler, her nedense, yargının bağımsız olması için bir çaba göstermediklerinden, böyle bir isteklerinin bulunduğunu görmek mümkün olmamıştır. Bu anlayışla da, demokrasiyi ülkemize yerleştirmek imkânsızdır.
               
Adalet üzerine bazı düşünürler şöyle demektedir:
                 
Adaletin tanımı: Adaletin tanımını ele aldığımızda, çeşitli tanımlarına rastlamak mümkündür. Kimisine göre, adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesidir. Kimine göre insaflı ve doğru davranmaktır, kimseye zulmetmemektir. Haksızlık yapmamaktır. Herkese eşit davranmaktır.
               
Eski Yunanlı düşünür Platon’a göre” adalet, en yüce erdemlerden biri, insanın ve devletin temel davranış kuralıdır.”
                
ARİSTOTELES’İN hareket noktasını eşitlik kavramı oluşturur. Ona göre herkese eşit davranmak adalet için yeterli değildir. Bir hukuk düzeni, güçsüzleri koruduğu ölçüde adaletli olabilir.                                                                                                                                                                  
“ Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey onun etrafında döner”  Konfüçyus.
           
“ Eğer yargı gücü, yasama yürütme güçlerinden ayrılmazsa özgürlük söz konusu olmaz”.Montesqiou
            
“Haksızlık yapıp, bütün insanlarla birlikte olmaktansa, adaletli davranıp tek başına kalmak daha iyidir “Gandhia.
               
“ Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun”.Freud.
                
Zulüm ile adalet birbiriyle uyuşmaz.Anonim.
                 
Bazı atasözlerimiz en güzel şekilde ifade etmektedir. Örneğin “Zulüm ile cihan yıkılır, kazma kürekle yıkılmaz.”  ”Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste,”  Mazlum ahı yerde kalmaz” gibi sözler, adaletsizliğin sonuçlarını ifade etmektedir.          
                
Türkiye Avrupa Birliğini girmek için yoğun bir çaba gösterdiğine göre, yasalarını, Avrupa insan hakları sözleşmesi kriterlerine ve Avrupa İnsan Hakları mahkemesi kararları ve evrensel hukuk kurallarını göz önünde bulundurmak suretiyle yürürlüğe koymalıdır ve bu yasaları özüyle ve sözüyle   uygulamaya geçirmelidir.
 
Ülkemizde yaşayan bütün insanların demokratik hak ve özgürlüğü verildiğinde, bu haklar, ülkemizde yaşayan bütün insanlardan esirgenmediğinde ve ülkemin sosyal ve ekonomik sorunları çözüldüğünde; insanlar, insan gibi yaşama hakkına kavuştuğunda, insan haklarına saygı gösterildiğinde, insan hakları ihlalleri sona erdiğinde, yargısız infazları bittiğinde, eziyet ve işkence ile mücadele edildiğinde,  faili meçhul cinayetler aydınlandığında, suç işleme imtiyazı ortadan kalktığında ve yasalar herkese eşit olarak uygulandığında, yargı siyasal iktidarın etkisinden kurtulup gerçek anlamda bağımsız olduğunda, Avrupa insan hakları sözleşmesi uyarınca, insanlar adil bir şekilde yargılandığında, ifade özgürlüğünün önündeki engeller kalktığında, yasaklar ülkesi olmaktan kurtulduğumuzda, korkular bittiğinde ve herkes kendini güvende hissettiğinde, özetle, demokrasi bütün kurum ve kurallarıyla işlediğinde,         
                    
Adalete ulaşmak mümkün olur. Aksi takdirde, bir isyanın ifadesi olarak, bize ‘’adaletin bu mu dünya ?’’ demekten başka bir şey kalmıyor...                    

Avukat Aziz Canatar
Gaziantep Barosu



(Bu köşe yazısı, sayın Avukat Aziz  CANATAR tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)