“Adalet Mülkün Temelidir”. 
Ne hazin, okuyanı olmayan bir kitap gibi mahkemede yalnız ve garip bir kelimedir o..! 
O kadar sahipsizdir ki, bazı harfleri düşer anlamı değişir de kimse farkına bile varmaz. Mesela “T”, ne olduysa artık, yerinde olmadığından “Adalet Mülkün ..emelidir” diye yazar ve aslında hakikatine daha yakın bir anlam çıkarır ortaya. 
Temel olması gereken Adalet’in aslında “emel” olduğunu gösterir bize. 
Hatta buradan hareketle hani şu meşhur gözü kapalı, elinde kılıç olan bir hatun heykeli var, diyorum ki hazır mahkemenin duvarında “emel” yazıyorken, onun adını da “emel” koyalım..! Yazık ki, mahkemelerimiz “güneş girmeyen bir ev” gibi hastalıklarla dolu. 
Önceleri sistem falan derdim ama şimdi biraz farklı düşünüyorum, insanın insan olmadığı yerde hangi sistemi kurarsanız kurun çökmeye mahkûmdur. 
Aslında insanı insan yapan, diğer canlılardan ayıran iki şey var; birincisi Adalet ve ikincisi utanma duygusudur. 
Yunan mitolojisinde bu duruma bir yönüyle açıkça dikkat çekilir. 
Efsaneye göre Tanrı, tüm canlılara cömertçe bazı özellikler vermektedir. 
Kimine güç, kimine hız, kimine keskin bir göz vs. 
En sonunda Tanrı’nın karşısına sıska, zayıf, çırılçıplak, tüysüz, tir tir titreyen bir canlı getirirler. İnsandır bu. 
Tanrı bu durumdaki insana acıdığından ona kendi bilgisinden ve bazı özelliklerinden verir. 
Bir zaman sonra insanların birbirini boğazladığını ve kendini yok etmeye başladığını görünce “Adalet ve utanma duygusu” da vermek suretiyle huzura kavuşmasını ister. 
Demek ki bilmek yetmiyor. 
Bugün “dünyanın yuvarlak ve güneşin etrafında döndüğü” bilmeyen yok. 
Atomu parçalamayı sağlayan bilgi atom bombası yapmamıza ve insanları öldürmemize engel olmuyor. 
Daha iyi bir insan yapmıyor bizi. 
Bilgi ve teknoloji çağındayız ama hala bir baba kızını dövüp karısını öldürebiliyor. 
Eksik olan bir şey var yine! 
Adalet ve utanma duygusu..! 
Adalet, kanun ve yasayı bilmek de değildir. 
Öyle olsaydı 75.Yıl Polis Merkezindeki iki genç, polisler tarafından hastanelik edilinceye kadar sırayla dövülür müydü? 
Hatırlayın, hani Tv’lerde “polise hastanede dayak” haberi ile izlemiştik. 
Görüntülere göre vatandaşlar polisleri evire çevire dövüyor kafalarında sandalyeler kırıyordu. Ama polisin meydan dayağı yediği o sahnelerin bir önceki sahneleri çıktı bugün ortaya. 
Bu görüntülerde ise elleri kelepçeli gençler karakolda itinayla hazırlanan bir odada hastanelik edilinceye kadar polis tarafından dövülüyor. 
Kamera görmesin diye de kapıyı kapatıyorlar. 
Kolları yorulan polisin yerini diğer arkadaşı alıyor ve aralık vermeksizin dövüyorlar. 
Sonunda hastanelik olan çocukların durumu kötüleşince ambulans çağırıyorlar, kamera tüm olanları bir bir kaydediyor..! 
Ambulansla hastaneye getirilen gençlerin durumu yakınları tarafından öğrenilince tabi kıyamet kopuyor..! 
İşte bundan sonra olanları da Tv’lerden izledik. 
Ve polislere acıdık “şu vatandaşa bak bunlar nasıl insan” diye hayıflandık. 
Ama karakoldaki işkencenin videosu izlendiğinde kimsenin bu polislerin durumuna acıyacağını sanmıyorum. 
Eğer o karakolda “adalet ve utanma duygusu” olsaydı bu rezalet yaşanmazdı diye düşünüyorum. Zira adalet ve utanma duygusu insanı yanlış yapmaktan alıkoyar, teskin eder, huzur ve sükunet verir..!
Velhasıl adalet olmadan insanlık olmuyor. 
Zira insanı insan yapan en önemli vasıflardan biridir adalet. 
Adaletin gerekliliği konusunda bütün insanlık aynı fikirdedir, hatta işin ilginç yanı zalimler bile adalet isteyebilmektedir.
Bilim ve teknoloji ile birlikte ortaya çıkan muazzam güç, eğer adalet olmazsa bir bomba olup insanlığın tepesinde patlayabilmektedir. 
Her şeyin, herkesin adalete ihtiyacı var.
Fakat en fazla da mahkemelerin.
Mahkemelerin adalet dağıtamaması, yargıçların adil olmaması hiç şüphesiz bir kaos ve anarşiye yol açar.
Zira insan bilir, hisseder. 
Neyin adil neyin adil olmadığını Tanrının bir lütfu olarak anlar.
Özünde adalet kökü vardır insanın. 
Adaleti çok iyi tanır. 
Yargımız ve yargıçlarımız unutmasınlar ki, insanın özünde olan bir şeyden bahsediyoruz, size emanet edilen bir şeyden bahsediyoruz, sakın adaleti bir lütuf gibi dağıtmaya kalkmayın.
Bu sebeple arkanızda kalan yazıyı karşınıza koyun, sırtınızı çevirmeyin, zira bu yazıyı mahkemeye gelen vatandaşın değil, sizin okumanız gerekiyor, her an karşınızda olsun vicdanınıza seslensin; “Adâlet mülkün (devletin, bağımsızlık ve iktidarın) temelidir” diye.
Unutmayın ki adalet arayan insanlar mahkemeden ümit keserlerse hukukun ve kanunun dışına çıkarak ihkakı hak etmeye çalışacaklardır. 
Bugün hukukçular bile “mahkemelere güvenmiyorum” diyorsa kapıdaki tehlikeyi fark etmek zorundayız.
Şikâyetlere, uyarılara, toplumdaki homurdanmalara kulak vermeyen siyasetçiler ve yargı bürokrasisi yargının adalet dağıtamaması sebebiyle bir gün toplumsal bir felaket ile karşılaşır isek hem onlara hem de bu millete ağıt yakacak kimse olmayacağını çok iyi bilmelidirler.
Temenni edelim ki insanlar her şeye rağmen mahkemelerden ümitlerini kesmesinler..!



(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)