Yazımın başlığını “Terörle mücadelede yasal değişikliklerin rolü” koymayı düşünmüştüm. Ancak böyle bir başlık altında yapılacak genel bir değerlendirme, haftalık bir köşe yazısının çerçevesine sığdırılması imkansız. Öyleyse bu perspektifte bir kesit almamız gerekiyor.
Meramını özlü sözlerle, kısa cümlelerle anlatabilmek özel bir kabiliyet istiyor. Bu nedenle gündemde olan ve TBMM’ne sevk edilen 4. Yargı Paketinin Ceza Muhakemesi (CMK), Türk Ceza Kanunu(TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu (TMK) değişikliklerini terörle mücadele bağlamında kısaca değerlendirmek istiyorum.
Hepimiz biliyoruz ki, terör suçları örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlardır. Gerek çıkar amaçlı gerek siyasal ve ideolojik amaçlarla kurulan suç örgütleri başlangıçta aynı amaçlar doğrultusunda bireylerin bir araya gelmesiyle oluşur.
Bu örgütleri yasal sınırlar içinde faaliyet gösteren siyasal partiler, dernekler, vakıflar ve benzeri yapılardan ayıran temel özellikleri hedeflerine ulaşmada her türlü vasıtayı mubah görmeleridir.
İnsani, ahlaki ve hukuki sınırlar tanımadan amaçlarına ulaşma uğruna cebir, şiddet, tehdit kavramları kapsamında ifade edilen her türlü eylemi kendileri için meşru görürüler.
Örgüt birlikteliği önce düşünce ve fikir birlikteliği ile başlar. Örgütleri kuranlar aynı zamanda o örgütlerin fikir babalarıdır. Örgütleri kuranlar aynı zamanda yönetenlerdir. Sadece yönetenler olarak vasıflandırılanlar ise, kurucu olmamakla birlikte kurucuların fikirlerini ve metotlarını benimseyip özümseyerek, amaçları doğrultusunda örgütün tepe noktasında konumlanan ve alt elemanları sevk ve idare edenlerdir.
Örgüt kuruluş çalışmalarının kültürel bir faaliyet gibi başladığı da bilinen realitelerdendir. Bu çalışmalardaki devamlılık, emir komuta zincirinin oluşması, yani hiyerarşik yapılanma, faaliyetlere katılmada başarı ve zafiyetlerin, ödül ve ceza uygulamalarıyla karşılık bulması ve bu yollarla sağlanan disiplin sonunda suç teşkil eden eylemlerin gerçekleştirilmesi. Öldürme, kaçırma, sabotaj, mala ve cana zarar verme, tehdit ve benzeri eylemler.
Terörle, terör örgütleriyle mücadelede başarıya ulaşılması için iki önemli unsur vardır. Birincisi örgütü besleyen militanların yetişmesine neden olan zemini ortadan kaldırmak. İkincisi suç örgütlerini kuran ve yönetenlerle örgütün amaçları doğrultusunda suç işleyenleri adalete teslim ederek hak ettikleri cezalara çarptırılmasını sağlamak.
Birinci unsurun uygulanacak sosyal, ekonomik, kültürel politikalarla alakalı olduğu açıktır. Halinden memnun, sosyal, ekonomik, dini, ideolojik, kültürel sorunları minimize edilmiş, yaralarına sürecek merhem bulabilen insanların örgütlere tetikçi yapılabilmesi kolay olmayacaktır.
İkinci unsur, hak ve özgürlükler ile güvenlik dengesini gözeterek, vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlamakla ilgili devlet otoritesinin kullanılmasıdır. Gerektiğinde zor kullanılmasını da kapsayan bu temel görevin ifasında devleti sınırlayacak olan hukuktur.
Terörle, illegal örgütlerle mücadelede değişmez, değiştirilemez kurallar, yasalar yoktur. Bütün ülkeler için, uygulandığında mutlak başarı sağlanacağını beklenen yasalar da söz konusu değildir. Ortak özellikler olmakla birlikte farklılıklar da söz konusudur. Bu nedenledir ki sorunun çözümü için ihtiyaca göre yeni yasal düzenlemeler gündeme gelmektedir ve gelecektir.
“İnsan Hakları Ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” başlığı ile TBMM’ne sevk edilen, kamuoyunda 4.Yargı Paketi olarak bilinen yasa tasarısı, bir taraftan AİHS ve AİHM kararlarına paralel düzenlemeler getirmeyi amaçlarken diğer yandan terörle mücadele politikalarına paralel değişiklikler getirmektedir.
TMK 6. Maddesinde yapılması öngörülen değişiklik “Terör örgütlerinin; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik eden bildiri veya açıklamalarını basanlara ...” ceza öngörmektedir. Değişiklikte cebir, şiddet ve tehdit unsurları vurgulanmıştır.
Yine TMK 7. Maddesinde terör örgütü propagandası yapmak suçuyla ilgili olarak “Terör örgütünün, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek
veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi..” tanımlamasıyla cebir, şiddet ve tehdit suçun oluşmasında zorunlu unsur haline getirilmektedir.
TCK 220. Maddesi 8. Fıkrasında da TMK’da yapılan düzenlemelere paralel bir değişiklik yapılmaktadır.
Terör örgütünü kuran ve yönetenlere, cebir, şiddet ve tehdit yöntemlerine başvuranlara bazılarının iddia ettiği gibi bir af getirilmediği gibi, öngörülen cezalarda bir indirime de gidilmemektedir. Cebir ve şiddete bulaşmayan açıklama, yazı ve ifadeler suç olmaktan çıkarılırken, terör örgütünü kuran ve yönetenleri yalnızlaştıracak, tabanını kaybetmesini sağlayacak sosyal, kültürel tedbirlerin tamamlayıcı bir parçası olduğu görülmektedir.
Değişimleri ve yasal değişiklikleri kabullenmek çoğu kez zor olmuştur. 765 sayılı eski TCK’nun, hep gündemde olan komünizm propagandasını ve din devleti kurmaya yönelik eylemleri suç sayan 141, 142 ve 163. Maddelerinin kaldırılması rahmetli Özal tarafından tartışmaya açıldığında çok tepki almıştı. En fazla tepkinin muhafazakar kesimden ‘komünizm serbest mi bırakılacak’ sözleriyle ileri sürüldüğünü çok iyi hatırlıyorum. 1991 yılında TMK ile birlikte bu maddeler yürürlükten kaldırıldı. Sonuç malum.
Şimdi de, evrensel kriterler de dikkate alınarak, ifade hürriyeti ile terör eylemleri daha net birbirinden ayrılmak istenmektedir. Bu amacı TMK 7. Madde 2. Fıkrasında yapılan değişiklikte daha açık görmekteyiz. Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen örgütün eylemlerinde kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması, terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi suç kapsamında bırakılmaktadır. Bunların olumlu olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde; örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması, slogan atılması, ses cihazları ile yayın yapılmasını suç sayan tasarının cebir, şiddet ve tehdit unsurlarıyla uyumlu bir hale dönüştürülmesi düşünülmelidir.
(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
Trend Haberler
KARŞI DAVA AÇMA SÜRESİ (HMK m. 133)
AVUKATIN TARAF OLDUĞU (MESLEKTEN KAYNAKLI OLMAYAN) DOSYALARINDA E-TEBLİGAT ZORUNLULUĞU VAR MIDIR?
Adana Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliğinde Değişiklik
Kiracının Haklı Tahliyesi
TEVKİL YAPILIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
SORUŞTURMAYA YER OLMADIĞI KARARI (SYOK) ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER: KABAHATLER KANUNU (MADDE 23) AÇISINDAN SYOK’UN DURUMU