Kamuoyunda 4. Yargı Paketi olarak bilinen ‘’Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ‘’meclisten geçmesiyle birlikte, içerisinde yer alan 13.madde toplumda infiale sebep olmuştur.

İnfiale sebep olan 13.madde sosyal mecralarda "SapıkMadde13" olarak adlandırılmıştır.

Yargı paketinin içerisindeki 13. madde ile getirilen tutuklama yapılabilmesi için "somut delil" şartı; zaten delil toplanması hayli güç olan cinsel suçlarda mağdurlar için zorlaştırıcı, istismarcılar içinse kapıları sonuna kadar açan bir anahtar olmuştur.

Türk Ceza Kanunu’nda tutuklama nedenleri ikinci bölümde 100.madde içerisinde sayılmıştır. Tutuklama nedeni olarak, şüpheli yada sanığın kaçma, delilleri karartma ihtimali, tanık mağdur veya başkalarına karşı baskı yapılması hakkında kuvvetli şüphenin bulunması halinde tutuklama yapılabileceği belirtilmiştir. Bunun yanı sıra kanun maddesinin devamında katalog suçlar olarak bilinen suçlarda kuvvetli suç şüphesinin bulunması halinde tutuklama yapılabileceği belirtilmektedir. Kuvvetli suç şüphesinin varlığı mağdurun tutarlı beyanını da içermektedir.

Katalog suçlar olarak; soykırım ve insanlığa karşı suçlar, kasten öldürme, işkence, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, hırsızlık yağma gibi suçlar sıralanmaktadır.

4.Yargı Paketiyle yapılan değişiklikle birlikte; katalog suçlarda kuvvetli suç şüphesiyle birlikte somut delil bulunması şartı eklenmiştir. Bunun sonucunda bu suçlarda tutuklama daha da zorlaştırılmıştır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, suçun işleniş biçimi bakımından cinsel suçların diğer suçlardan bariz bir şekilde farklı olmasıdır. Bu suçlar genel olarak fail ve mağdurun yalnız olduğu, kimsenin görmeyip bilemeyeceği, kapalı yerlerde işlenmektedir.

Çocuk cinsel istismar suçlarında bu durum daha vahim sonuçlar getirmektedir. Çünkü çocuklara cinsel istismarda bulunan kişilerin % 90’ı mağdur çocuğun tanıdığı kişilerdir. Bu kişiler çocuğun ailesinden, ev halkından, okulundan, oyun oynadığı parktan, alışveriş yaptığı marketten kısacası çocuğun yaşamını sürdürmek zorunda olduğu kısıtlı bir alan içerisinden kişiler olmaktadır. İstismarcılar bu alanların çoğunda çocukla baş başa kalma imkanı bulmaktadırlar. İstismarcılar bu alanların sağladığı gizlilikle, işledikleri suçun ortaya çıkmayacağına güvenerek suçları işlemekten korkmamaktadır.

Çocuğun cinsel istismarı suçu genellikle ev içerisinde; baba, ağabey, dede, dayı, amca ve erkek kuzen tarafından işlenmektedir. Ev dışında gerçekleşen istismar olaylarında yine çocuğun yaşam alanı içerisinde bulunan; öğretmen, komşu, diğer akrabalar ve akranları olmaktadır.

Çocuğun cinsel istismarı suçunda, mağdur çocukların istismarcılarıyla olan bu gibi yakınlıkları dolayısıyla suçu ifşa etme konusunda ciddi korkuları olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Çocuklar öncelikle kendilerine inanılmayacağı, kendilerinin suçlanacağı veya suçu ifşa ettiğinde istismarcının kendisine veya ailesindeki kişilere karşı zarar vereceği, toplum nezdinde fişleneceği, aşağılanacağı gibi hususlarda ciddi korkular yaşamaktadır.

Bu sebeplerdendir ki, adli birimlere başvurmuş cinsel istismar mağduru çocuk sayısı ile aslında olduğu tahmin edilen çocuk cinsel istismarı suç oranı arasında oldukça fark vardır. Sosyolojik ve psikolojik birçok bilimsel araştırmada görülüyor ki mağdurların çoğu istismar suçunu adli birimlere bildirmemiştir. Siyah sayılar olarak adlandırılan resmi kayıtlara alınmamış suç ve suçluların toplumun içerisinde ne oranda var oldukları bilinememektedir.

Bütün korkuları yenip, adli birimlere kadar ulaşan çocukların ikincil mağduriyeti de yargılama aşamasında olmaktadır. Çocuklara yaşanılan olayı defalarca anlattırılarak hatta mahkeme salonlarında istismarcı ile karşı karşıya getirilerek yaşadıkları istismarın yinelenmesine sebep olunmaktadır. Bütün bunların üzerine çocuk cinsel istismarı suçlarında somut delilin bulunmamasıyla istismarcının tutuksuz yargılanması veya kamu davasının açılmasına gerek duyulmaması çocukların psikolojilerinde daha büyük korkulara, yaşamlarında telafi edilemez zorluklara sebep olmaktadır. Çünkü tutuklanmayan istismarcılar çocuklara bir daha zarar verebilecektir. İşlediği suçun delillerini yok edebilecek, tanıklarına baskı uygulayabilecektir. Tutuklanmadığı için suçtan beraat etmişçesine çocuğa yalancı, iftiracı gibi yakıştırmalar yaparak, istismar karşısında susmamış bir çocuğun toplum nezdinde itibarını zedeleyecektir. Ve olanlar karşısında başka istismar mağduru çocukların konuşması engellenmiş olacaktır.

Bir de ensest ilişki mağduru çocuklar var ki bu suçun en içler acısı halini onlar yaşamaktadır. Ailesindeki bir birey tarafından istismara uğrayan çocuk için somut delil toplamak ne yazık ki imkansız olmakla birlikte somut delil ile kast edilen; kamera kaydı, tanık vs aile içi cinsel istismar suçlarının genellikle yaşanılan evde işlendiği varsayılırsa daha da imkansız hale gelmektedir. İstismarcı baba, dede, ağabey bazen çocuğun kişisel bakımını da yapan kişiler olabilmektedir. Bu kişilerin cinsel istismarı sonucunda adli tıpta somut delil olarak kabul edilebilecek bulguların yok olmasını büyük olasılıktır. Bu gibi durumlarda elde kalan tek şey ‘’Çocuğun beyanı.’’ olacaktır.

Somut delil bulunamaması sebebiyle serbest kalan istismarcı aile bireyleri eve döndüklerinde çocuğun sikayet etmesi üzerine duyduğu kin ve öfkeyle çocuğu yeniden istismar edecek, şiddet uygulayacak ve çocuğun yeniden şikayet edememesi için gerekli baskıyı uygulayacaktır.

4. Yargı Paketiyle, istismarcıların tutuklanmasında somut delil aranma şartı; istismarcının çocuğa ve istismarın gerçekleştiği yere yakınlığı göz önüne alındığında ciddi sorunlara yol açmaktadır. İstismarcının tutuksuz olması olay yerindeki delilleri karartma, çocuğa olan yakınlığı ile çocuğa veya yakınlarına karşı olası bir suç işleme olasılığını arttırmaktadır.