Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu (YİBBGK), 19.12.2019 tarihinde verdiği ve 29.02.2020 tarihli Resmi Gazete’ de yayınlanan, tüm mahkemeler için bağlayıcı önemli bir karara imza attı. Bu kararın hukuki alt yapısında, 6284 sayılı Kanun’ un 20/2. maddesinin Yargıtay dairelerince farklı yorumlanması yatmaktadır. 6284 sayılı Kanun’ un “Harçlar ve masraflardan, vergilerden muafiyet ve davaya katılma” başlıklı 20.maddesi; “Bakanlık, gerekli görmesi hâlinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılabilir.” düzenlemesini içermekteydi.[i] Yargıtay 14. Ceza Dairesi ile Ceza Genel Kurulu arasında; 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi’ ne Dair Kanunu’nun 20/2. maddesine göre Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bu kanun kapsamına giren suçlar nedeniyle açılacak davalara katılma hakkının olduğu ancak ilgili mahkemesince bakanlığın davadan haberdar edilmesinde ve yokluklarında verilen kararın Bakanlığa tebliğinde zorunluluk bulunup bulunmadığı konusunda görüş ayrılığı yaşandı.

14. Ceza Dairesi’nin 02.11.2016 T ve E 2016/9530, K 2016/7555 sayılı kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından itiraz edilip dairece itirazın reddedilerek dosyanın Ceza Genel Kurulu’na gönderilmesi üzerine CGK 17.04.2018 gün ve E 2016/14-1448, K 2018/177 sayılı kararında; 20.03.2012 tarihli Resmi Gazete' de yayımlanarak yürürlüğe giren 6284 sayılı Kanun’ un 20/2. maddesi gereğince; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ nın gerekli görmesi halinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan idari, cezai, hukuki her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılma hakkının bulunması nedeniyle anılan madde uyarınca bu husustaki takdir hakkının kullanılabilmesi için yokluğunda verilen mahkeme kararlarının Bakanlığa tebliğinin zorunlu olması nedeniyle dosyadan haberdar olmayan Bakanlığa ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının tebliğinin zorunlu olduğuna karar vermişti. 14.Ceza Dairesi ise, Bakanlığın davaya katılma hakkına sahip olduğunu ancak mahkemece ilgili bakanlığın davadan haberdar edilmesinde ve bakanlığın yokluğunda verilen kararların bakanlığa tebliğ edilmesinde zorunluluk bulunmadığı görüşünü benimsemişti. Bu nedenle 14.Ceza Dairesi ile Ceza Genel Kurulu arasında mahkemelerin Bakanlığa davayı ihbar yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı konusunda çıkan görüş ayrılığının giderilmesi için konu Yargıtay Kanunu’ nun 16/5 maddesine göre, Yargıtay İçtihatı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’na taşınmıştır.

Kurul, kararında 6284 sayılı Kanun’ da Bakanlığa davanın ihbarının zorunlu olduğu yönünde açık bir düzenleme bulunmadığı, 6284 sayılı Kanun’ da bakanlığın davadan haberdar edilmesine ilişkin düzenleme bulunmamasının kanun koyucunun bilinçli iradesinin sonucu olduğu, bu nedenle de kanunda ihbar yükümlülüğünün bulunmamasının içtihat yoluyla uygulamaya dönüştürülmesinin kanunda düzenlenmeyen bir yükümlülüğün mahkemelere yüklenmesi anlamına geleceği tespitini yapmıştır. Ayrıca, kolluk birimlerince 6284 sayılı Kanun kapsamındaki suçlarla ilgili kendine intikal eden vakaları henüz daha soruşturma aşamasındayken Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerine bildirileceği, merkezlerin de işlemelerini bağlı oldukları bakanlık bünyesindeki il müdürlüğüne bağlı olarak yürüteceği için Bakanlığın daha bu aşamada 6284 sayılı Kanun kapsamındaki suçlardan haberdar olduğuna vurgu yapmıştır. Kanuna göre Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri de haberdar oldukları vakalara ilişkin hukuki süreci takip edebilmektedir. Yine 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği’ nin 46. maddesinde, “ bakanlık gerekli görmesi halinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan ve herhangi bir şekilde haberdar olunan idari, cezai, hukuki her tür davaya ve çekişmesiz yargıya müdahil olarak katılabilir.” düzenlemesinde de mahkemelerin ihbar yükümlülüğünün bulunduğu izlenimi uyandıracak bir ibareye yer verilmediğini belirtmiştir. Kurul tarafından görüşüne başvurulan ceza muhakemesi hukukçuları da; 6284 sayılı Kanun’da bakanlığın davaya katılmasının tamamen takdirinde olduğu ve emredici bir düzenlemenin bu anlamda bulunmadığı, zaten vakanın henüz soruşturulması evresinde kolluk tarafından haberdar olduğu ve eğer kamuoyu açısından gerekli görmesi halinde her türlü davaya katılabileceği, bu sebeple davayı ve süreci kendisinin takip etmesi gereken bakanlığa ayrıca bir bildirim yükümlülüğünün bulunmadığı yönünde görüş belirtmişlerdir. Kurul, 6284 sayılı Kanun kapsamında işlenen suçlardan dolayı açılacak ceza davalarında, mahkemelerin bakanlığı davadan haberdar etme zorunluluğu bulunmamasının mağdur açısından elverişsiz bir durum yaratmadığını belirtmiş, ceza yargılamasında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve hukuk normlarının doğru uygulanmasını sağlamanın iddia makamını teşkil eden cumhuriyet savcısının ve mahkemelerin görevinde olduğunu, cumhuriyet savcısının Ceza Muhakemesi Kanunu m. 260 gereği, hukuka aykırı bulduğu mahkeme hükmüne karşı kanun yoluna başvurma imkanının bulunduğunu, CMK m.234/2 de “ on sekiz yaşını doldurmamış, sağır ya da dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek şekilde malul olan mağdurlar” için zorunlu vekillik kurumunun getirildiğini, bu kapsamda olmayan mağdurlar için de “cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda” baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme hakkının bulunduğunu, bu nedenle de mağdurların hukuken korunmasız durumda bulunmadıklarını belirtmiştir.[ii]

Karardan da anlaşılacağı üzere Bakanlığın her ne kadar davadan mahkemece haberdar edilmesi zorunlu değilse de herhangi bir şekilde haberdar olduğu davaya katılma talebinde bulunmasına kanunen bir engel olmadığını söyleyebiliriz. Kovuşturma aşamasında mağdur ya da vekilinin mahkemeden Bakanlığın davadan haberdar edilmesini talep etme hakkı hukuken mevcuttur. Ancak mağdur ya da vekili mahkemeden bu yönde bir talepte bulunduğunda birinci ihtimalde; mahkeme bağlayıcı nitelikteki içtihatı birleştirme kararına dayanarak “ihbar zorunluluğum yok” deyip talebi, bakanlığın zaten hukuki sürece ilişkin bilgi sahibi olması sebebiyle reddederek yargılamaya devam edecektir. Ya da diğer bir ihtimalde, “kovuşturma aşamasında bakanlığın davadan haberdar edilmesinin zorunlu olmadığı” ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla, bildirim yapılıp yapılmayacağı hususu yargılamayı yapan mahkemelerin takdirinde olacağı yorumu ile talebi kabul edip bakanlığı davadan haberdar edecektir. İçtihatı birleştirme kararı bu şekliyle yorumlandığında bir kısım davalardan bakanlığın haberdar edileceği bir kısım davalardan haberdar edilmeyeceği, bu konuda mahkemeler arasında farklı uygulamaların gelişeceği endişesini de taşımakta olduğumu belirtmeliyim. Bu anlamda bakanlığa hangi davaların ihbar edilip hangi davaların ihbar edilmeyeceğinin bu kararla netlik kazanmadığını, bu durumun da mahkemelerde kafa karışıklığına yol açacağını söylemek mümkündür. İçtihatı Birleştirme Kararı’ nın uygulamaya yansımalarının nasıl olacağını önümüzdeki süreçte hep birlikte göreceğiz.

6284 sayılı Kanun’ un amacı, şiddete uğrayan ya da uğrama tehlikesi bulunan kişileri ve yaşam hakkını korumak, kadın cinayetlerinin son bulması için kurumlar arası işbirliğini sağlamak, şiddet uygulayan ya da uygulama ihtimali bulunanları rehabilite etmek olduğuna göre şiddetle mücadelenin salt hukuki sorun olmasının ötesinde psikolojik, sosyolojik, kültürel boyutunun da olduğu bilinen bir gerçektir. Bu sebeple Bakanlığın ilgili kurumları aracılığıyla işbirliği ve koordinasyonun sağlanması, şiddetin önlenmesi için kurumlarını daha işler hale getirmesi, önüne gelen her vakanın etkili biçimde takip edilmesi ve bunun sağlanması için mağdura her alanda sunulacak desteğin artırılması oldukça önemlidir. Mağdurun hukuken korunmasız duruma düşeceği endişesinin doğmaması için öncelikle, mağdur vekilliği yapan avukatların yargılamada daha etkin olması, mağdurun haklarının korunması için gereken tüm çabayı sarf etmesi, özellikle Barolar bünyesinde kurulan Çocuk Hakları Komisyonu ile Kadın Hakları Komisyonları’ nın kendilerine ihbar olunan davaları takip etmelerinin ve mağdura en etkili hukuki desteği sağlamalarının önemi büyüktür. Bu nedenle en büyük görev, öncelikle mağdur vekilliği yapacak avukatlara düşmektedir.

-------------------------------

[i] 6284 sayılı Kanun’ da şiddetin; “Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı” olarak tanımlandığı görmekteyiz.

[ii] Resmigazete.gov.tr, Erişim Tarihi: 29/02/2020. >> Yargıtay'dan kadını şiddetten koruyan iki önemli karar