I- Giriş

Bu yazımızda; Türk vatandaşlarının yurt dışında işledikleri suçlardan dolayı Anayasa m.38/son fıkra ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu m.11 kapsamında işledikleri suç sebebiyle yabancı ülkeye iade edilip edilemeyeceğini, Türk vatandaşı kavramından ne anlaşılması gerektiğini, suç tarihinde Türk vatandaşı olmayan kişinin daha sonra Türk vatandaşlığına geçmesinin, yani sonradan edinilen uyrukluğun iadeye konu olup olamayacağını, vatansızlar ve çifte vatandaşlık sahibi olan kişilerin iadeye konu olup olamayacaklarını, Türk Ceza Kanunu’nun 18. maddesinde düzenlenen daha sonradan mülga olan ve 6706 sayılı Kanuna eklenen 11. maddenin Türk vatandaşları için ne koşullar getirdiği ele alınmıştır.

II- Anayasa, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu Kapsamında Türk Vatandaşlarının İadesi

Öncelikle belirtmeliyiz ki; her ülke kendi vatandaşını yargılama yetkisini haizdir, bu çerçevede kendi ülkesinde işlenen suçlar hakkında mutlak olarak münhasır yargılama yetkisi de devletlere aittir.

Türk Ceza Kanunu’nun “Yer Bakımından Uygulama” başlıklı 18. maddesine göre; “Türkiye'de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır. Fiilin kısmen veya tamamen Türkiye'de işlenmesi veya neticenin Türkiye'de gerçekleşmesi halinde suç, Türkiye'de işlenmiş sayılır”. Ancak yurt dışında işlenen suçlarda bu münhasır yetki Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olmanın getirdiği yükümlülükler kapsamında mutlak değildir. Nitekim Türk vatandaşlarının iadesi bakımından Anayasa m.38/son’a göre; “Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez”. Yine bu doğrultuda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun mülga 18. maddesinin 2. fıkrasında da aynı düzenleme yer almıştır. Bu durum; Türk vatandaşlarının suç sebebiyle yabancı ülkeye verilemeyeceğini, ancak Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olmanın gerektirdiği yükümlülüklerin istisna niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte; Türkiye Cumhuriyeti henüz Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olmadığı ve bu nedenle Anayasa m.38/son fıkra hükmü uyarınca Türk vatandaşının suç sebebiyle yabancı ülkeye verilemeyeceği anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu m.11-a’ya göre; “Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere, iadesi talep edilen kişinin Türk vatandaşı olması halinde iade talebi kabul edilemez.” ibaresinden Türk vatandaşının iade edilemeyeceği bir kez daha açıklanmıştır.

6706 sayılı Kanun m.11-a’da bulunan bu hükme, Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı bütün ikili sözleşmelerde yer verilmiştir. Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 1-a fıkrasında da, “her akit taraf, uyruğunu geri vermemek hakkını haiz olacaktır” ibaresiyle kurala mutlak bir yasak getirmeksizin yer verilmiştir[1].

Bu konu bakımından Anglo-Amerikan ülkeleri incelendiğinde; bu ülke vatandaşlarının da geri verilmesi sözkonusu değildir, ancak Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri arasında Suçluların Geri Verilmesi ve Cezai İşlerde Karşılıklı Yardım Sözleşmesi’nin 4. maddesinde bu yetki Amerika Birleşik Devletleri’ne tek taraflı olarak verilmiştir. Bu düzenleme doğrultusunda; Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlarını tek taraflı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne iade etmesi gerekirken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa m.38/son fıkra ve Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu m.11-a gereğince böyle bir zorunluluğu yoktur.

Bununla beraber; Türkiye Cumhuriyeti, Uluslararası Ceza Divanı’nın sözleşmesi olan Roma Statüsüne taraf değildir, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olana kadar iadeyle ilgili herhangi bir sorumluluğu bulunmayacaktır. Her ne kadar Anayasanın 38. maddesinin son fıkrasında “Uluslararası ceza divanına taraf olmanın getirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.” Hükmü yer alsa bile, Türkiye Cumhuriyeti Roma Statüsüne dahil olmadığından Türk vatandaşını Uluslararası Ceza Divanı’nda yargılanmak üzere iade edemez. Bu kurala ilişkin Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesi, devletlere failleri iade etmeme hakkı vermiş ve iadenin şartlarını ülkelerin kendi iç hukuk düzenlenmeleri ile Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olmalarının getirdiği yükümlülüklere bırakmıştır.

İade edilecek kişinin vatandaşlığının tespiti bakımından yukarıda yer verdiğimiz 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun mülga 18. maddesinde ve hem de 6706 sayılı Kanunun 11. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir. “Tanımlar” başlıklı TCK m.6 “vatandaş” kelimesinden ne anlaşılması belirtilmiştir. Buna göre Ceza Hukuku açısından “vatandaş”, fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olan kişiye denir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Uluslararası Ceza Divanı’nı kuran statüye taraf olana kadar vatandaşını talep eden başka bir ülkeye iade etmeyeceğini, 6706 sayılı Kanunun gerekçesinde belirtmiştir.

Her ne kadar TCK m.6/1-a’da “vatandaş” deyiminden anlaşılması gerekenin fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olan kişi olduğu belirtilse de, 6706 sayılı kanun sonradan kazanılan Türk vatandaşlığından dolayı yine Türk vatandaşının yabancı ülkeye iadesine izin vermemektedir. Kaldı ki Anayasa m.38/son fıkrası da net bir şekilde, Türk vatandaşının suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemeyeceğini belirtmiş ve önemli olanın iade sırasında sahip olunan vatandaşlığın olduğunu ortaya koymuştur. Sonradan vatandaşlık kaybedilirse, iade engeli ortadan kalkar. Bu durumda TCK m.6/1-a’nın anlamının ve öneminin ne olduğu sorusu gündeme gelebilir.

Kanun koyucu; ceza kanunlarının tatbiki bakımından fiili işlediği sırada failin veya mağdurun Türk vatandaşı mı, yabancı mı, yoksa vatansız mı olduğunun tespitini isteyerek, Maddi Ceza Hukuku kurallarının vatandaş olanlar ile olmayanlar arasında farkını ortaya koymak istemiştir. Kişinin sonradan vatandaşlığı kaybı ve kazanması, TCK m.10 ila m.19’un uygulanmasında önem taşıyacaktır. Ancak vatandaşın iadesinde, failin suçu işlediği sırada Türk vatandaşı olmamakla birlikte sonradan vatandaşı kazanmasının bir önemi bulunmamaktadır.

III- Türk Vatandaşlarının ve Türk Vatandaşlığını Sonradan Kazanan Kişilerin İadesi

Türk vatandaşlığı, Anayasa m.66’ya göre; “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” şeklinde ifade edilmiştir. Anayasa m.66 ile m.38/son hükmü gözönüne alındığında, vatandaşlık bağının resmi olarak kurulması gerektiği anlaşılmaktadır. İadesi talep edilecek kişinin Türk vatandaşı olması halinde, “vatandaşlığın iadeye engel olması” kuralı gereğince iade işlemi yapılamayacak olup, vatandaşlığın tespitinin yapılması gerekecektir. Bu tespit; 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’na göre yapılacak olup, vatandaşlığın tespitinde tereddüt yaşanması halinde bu tespit İçişleri Bakanlığı tarafından yapılması gerekmektedir.

Bazı ülke kanunları kendi ülkesi vatandaşının suç işlemesi halinde iadesini, suç işlendiği anda mevcut bulunan vatandaşlığı veya mutlak olarak uyrukluğun kazanılması kuralına dayandırılmıştır. Ülkemiz kanunlarına bakacak olursak; suç işleyen failin 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu’na göre bir belirleme yapılmamışsa da TCK m.6/1-a, “Vatandaş deyiminden; fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olan kişi” olarak Türk vatandaşını tanımlamıştır. Bu ifadeden; failin fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olmaması, ancak sonradan vatandaşlık kazanması halinde yabancı ülkeye geri verilebileceği sonucu ortaya çıkmaktadır. TCK m.6/1-a ile Anayasa m.38/son fıkra arasında çelişki olduğu, bu durumda Anayasa m.11/2 gereğince Anayasaya öncelik verilmesi gerektiği tartışmasızdır. Anayasa m.38/son fıkraya göre; “Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez”. Burada asıl belirtilen failin zaman fark etmeksizin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasıdır. Bu durum gözönüne alındığında ve normlar hiyerarşisinde Anayasanın kanunlardan üstün olduğu gerekçesiyle, kanaatimizce suçun işlendiği andaki vatandaşlığının ne olduğu fark etmeksizin Türk vatandaşlığını kazanan failin işlediği suç sebebiyle yabancı ülkeye iadeye konu olamayacağı Anayasa ile güvence altına alınmıştır.

IV- Vatansızlar, Çifte Vatandaşlar ve İzin Almak Suretiyle Türk Vatandaşlığından Çıkan Kişilerin İşledikleri Suçlardan Dolayı İadesi

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki; Türkiye Cumhuriyeti açısından vatansız statüsünde bulunan kişiler vatandaş olarak kabul edilmediklerinden dolayı iadesi söz konusu olabilecek iken, çifte vatandaş olarak nitelendirilen suçluların vatandaşlıklarından bir tanesi de Türk vatandaşlığı olması halinde iadesi talep edildiğinde bu talep tabi oldukları Türk vatandaşlıklarından ötürü kabul edilmeyecektir[2]. Nitekim; 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un vatandaşlık esasına göre yetkili hukuk başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine göre; “Birden fazla devlet vatandaşlığına sahip olanlar hakkında, bunların aynı zamanda Türk vatandaşı olmaları halinde Türk Hukuku uygulanır.” hükmü ile çift vatandaş olan kişilere Türk Hukuku uygulanacağından işledikleri suçlardan dolayı iadeye konu olamayacaklardır.

5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 28. maddesine göre çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybeden kişilerin Türk vatandaşlarına tanınan haklardan istisnalar saklı kalmak üzere aynen yararlanmasının temel ilke olduğu belirtilmiştir. Buradan yola çıkarak, Türk vatandaşlığını kaybederek veya Türk vatandaşlığı ile yabancı devlet vatandaşlığını kazanmış olan suçluların geri verilmesi açısından hukuki konumları tartışmaya açık olacaktır. Bu hükme bakıldığında; izin almak suretiyle vatandaşlıktan çıkan kişiler Türk vatandaşı olmamasına karşılık, Türk vatandaşlarının sahip olduğu birçok haktan yararlanmakta, ancak seçme seçilme ve askerlik gibi yükümlülüklerden muaf oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, bu kişiler işledikleri suçlardan dolayı iadesi yönünden vatandaşlar gibi geri verme yasağından yararlanabilecekleri ileri sürülebilir[3]. Kanaatimize göre; Mavi kartlı olarak anılan ve izin almak suretiyle Türk vatandaşlığından ayrılan kişilerin 5901 sayılı Türk Vatandaşlık Kanunu’nun gerekçesi ışığında Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanabilecekleri ve bu kapsamda iade yasağının bu kişiler içinde geçerli olacağı açıktır.

V- İşledikleri Suç Nedeniyle İade Edilmeyen Türk Vatandaşlarının Durumu

İşledikleri suçlar nedeniyle iade edilemeyen Türk vatandaşları, “vatandaş iade edilemez” kuralı çerçevesinde her ne kadar yabancı ülkeye iade edilmese de işlenen suçun mahiyet ve vasıflarını ortadan kaldırmamaktadır. Devletler kendi iradelerini ön plana çıkarırken, suç işleyen kişilerin toplumsal düzeni sağlamak ve Doğal Hukuk kurallarının uygulanması açısından her ne kadar yabancı ülkeye vatandaşını vermese de, yargılamayı Türk Hukuku’na göre yapmakta olup, doktrinde bu duruma “iade et ya da yargıla” ilkesi denilmektedir. Kanaatimizce; burada vatandaş veya yabancı ayırımı gözetilmeksizin suçluların cezalandırılmasını öngörmekte olup, adaletin terazisini dengelemektedir.

Türk vatandaşlarının yurt dışında işledikleri suçlardan dolayı Türkiye’de yargılaması yapılırken, bu yargılamanın ne şekilde yapılacağı sorusu gündeme gelebilir. Bu halde TCK m.19/1’e göre; “Türkiye'nin egemenlik alanı dışında işlenen suçlar dolayısıyla Türkiye'de yargılama yapılırken, Türk kanununa göre verilecek olan ceza, suçun işlendiği ülke kanununda öngörülen cezanın üst sınırından fazla olamaz.” şeklinde düzenlenmiş olup, yargılama konusu suçun Türk kanunlarında daha ağır bir düzenlemeye yer vermesini engellemiş ve uluslararası denge sağlanmaya çalışılmıştır.

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki; görev suçları ile ilgili olarak TCK m.10 gereğince, “Yabancı ülkede Türkiye namına memuriyet veya görev üstlenmiş olup da bundan dolayı bir suç işleyen kimse, bu fiile ilişkin olarak yabancı ülkede hakkında mahkumiyet hükmü verilmiş bulunsa bile, Türkiye'de yeniden yargılanır.” hükmü “ne bis in idem” ilkesini belirtmesinin yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti adına memuriyet veya görev üstlenen kişilerin yabancı ülkede işledikleri suçlardan dolayı yeniden yargılanmaları bağımsız Türk mahkemelerinde yapılacağını ifade etmektedir. Sözü edilen bu durum da yabancı ülkede Türkiye Cumhuriyeti namına memuriyet veya görev üstlenmiş olan kişilerin Türk vatandaşı veya yabancı uyruklu olmaları açısından fark etmeksizin “ne bis in idem” ilkesini ve beraberinde Türkiye Cumhuriyeti’nin yargılama yetkisini ortaya koymaktadır.

Netice olarak; Anayasa m.38/son fıkrası ve 6706 sayılı Kanunun 10 ve 11. maddelerine göre, Anayasa m.38/son fıkrasına uygun olarak Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere, hiçbir Türk vatandaşı iade edilemeyeceği, iadesi talep edilen kişinin Türk vatandaşlığını sonradan kazandığı ve Türk vatandaşlığı kazanmadan işlediği iddia edilen bir suçtan dolayı iadesi talep edildiği halde bile iade yasağının yine de geçerli olacağı, Türk vatandaşı da olsa, Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olmanın gerektiği yükümlülükler kapsamında sayılan suçlardan dolayı iadenin mümkün olabileceği, ancak yine Türkiye Cumhuriyeti’nin Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olmadığı gözönünde bulundurularak, hiçbir şekilde Türk vatandaşının işlediği bir suçtan dolayı iadesinin mümkün olmadığını ifade etmek gerekir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Tamer Berk Bayraklı

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------------

[1] Prof. Dr. Durmuş Tezcan, Doç. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, Yrd. Doç. Dr. R. Murat Önok, Uluslararası Ceza Hukuku, s.275

[2] Adem Sözüer, Ahmet Can Yazgı, 6706 Sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu Çerçevesinde İadenin Kabul Edilmeyeceği Haller, 2019, s.151

[3] Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Suçluların Geri Verilmesi, Dr. Ahmet Ulutaş, s.141