Bilindiği üzere 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “İmar Kirliliğine Neden Olma” başlıklı 184.maddesinde; “(1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır. (5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar. (6) İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmış yapılarla ilgili olarak uygulanmaz.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Madde gerekçesinde ise; “Madde metninde imar mevzuatında belirlenen usul ve koşullara aykırı olarak inşa faaliyetinde bulunmak, suç olarak tanımlanmıştır. Birinci fıkradaki suç, yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya yaptırmakla oluşur. Böylece, sadece binayı inşa eden yüklenici, taşeron, usta veya kalfa değil; inşaatın sahibi de, bu suçtan dolayı fail olarak sorumlu tutulacaktır. Ayrıca, bu tür inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişiler de bu suçtan dolayı fail sıfatıyla cezalandırılacaktır. Beşinci fıkrada bu madde hükümlerinin uygulanma alanı ile ilgili sınırlama getirilmiştir. Bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanabilecektir. Örneğin organize sanayi bölgeleri, özel imar rejimine tabi bölge niteliği taşımaktadır. Ancak, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından bu sınırlama kabul edilmemiştir. Bu bakımdan, köy sınırları içinde inşa edilen, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından da bu madde hükümleri uygulanabilecektir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Madde kapsamında bakıldığında imar kirliliğine neden olma suçunun oluşabilmesi için ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak yapılan yapının bina vasfına haiz olması gerekir. Zira imar kirliliğine neden olma suçunun konusunu bina oluşturmaktadır. Dolayısıyla suça konu faaliyetin bina inşaasına yönelik olması gerekir. Örneğin daha önceden yapılmış binanın içerisinde yapılan değişiklikler, inceleme konusu suçu oluşturmayacaktır (Dr.Öğr.Üyesi Mahmut KAPLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s.252). Yani TCK.m.184 düzenlemesiyle cezalandırılan eylemin konusu, kaçak ve ruhsatsız yapı değil, binadır. Kaçak yapı, kaçak binaya göre daha geniş bir kavramdır. Her ruhsatsız bina aynı zamanda ruhsatsız yapıdır. Ancak her ruhsatsız yapı, ruhsatsız bina değildir. Dolayısıyla her kaçak yapı 184.maddede öngörülen suçun oluşmasına meydan vermez. Örneğin, bahçe duvarı, havuz, su kuyusu, su kanalı, beton veya ahşap direk gibi sabit tesisler yapı olmasına rağmen bina değildir (Yargıtay Üyesi Necati MERAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, Ankara 2013, s.7). Bu noktada “Yapı” kavramının tanımı İmar Kanunu’nun 5.maddesinde açıklanmış olup şöyledir: “Yapı; karada ve suda, daimi veya muvakkat, resmi ve hususi yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve müteharrik tesislerdir.” Aynı maddede “Bina” ise; “Kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılardır.” olarak tanımlanmaktadır. Görüldüğü üzere henüz bina halini almamış birtakım kısımlar, yapı kavramı içerisine dahil olacak ancak bina kavramını karşılamayacaktır. Bundan dolayı bina halini almamış yapılar imar mevzuatına aykırı yapılsa da kanunilik ilkesinin sonucu olarak cezaya matuf olarak değerlendirilemeyecektir. Bahçe istinaf duvarı, yüzme havuzu, gösteri çadırı, yol, elektrik ve telefon tesis direkleri gibi unsurlar yapı kavramına dahil olacağından bu yapıların imar mevzuatına aykırı olarak kurulması durumunda ceza hukuku anlamında herhangi bir suç oluşmayacaktır (Suzan ASLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, Ankara 2020, s.87-88).
Bu çerçevede bina yapımına yönelik olmayan hiçbir inşai faaliyet imar kirliliğine neden olma suçu kapsamında değerlendirilemez. Aksi halde kıyas yapılmış sayılır (Dr.Öğr.Üyesi Mahmut KAPLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, Ankara 2018, s.254). Nitekim yapılan inşai faaliyet, İmar Kanunu m.21/2’de belirtilen derz, iç ve dış sıva, boya badana, oluk, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile çatı onarımı gibi taşıyıcı unsuru etkilemeyen diğer tadilatlar ve tamiratlardan ibaret ise bu değişiklikler imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturmayacaktır (Dr.Öğr.Üyesi Mahmut KAPLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s.248). Zira yapılan ilaveler taban alanında veya binanın alanında herhangi bir artış yapmıyorsa, bu durumda failin cezai sorumluluğuna gidilmez (Dr.Öğr.Üyesi Mahmut KAPLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s.250). Bir binanın ruhsatının iptal edilmesi halinde de daha önceden yapılmış binanın ruhsatsız duruma gelmesi bina yapma olarak değerlendirilemez. Ayrıca suç tipinde ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapma suç olarak düzenlendiğinden, ruhsatı iptal edilmiş binada herhangi bir inşai faaliyet yapmaksızın oturmak veya böyle bir binaya sahip olmak da suç oluşturmaz (Dr.Öğr.Üyesi Mahmut KAPLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s.251).
Yargıtay uygulamasına bakıldığında da benzer şekilde binaya yapılan sıva işleminin bina yapma kavramına dahil edilemeyeceği (Y.4.CD. 10.11.2014 T. 2013/22194 E. 2014/32306 K.), proje hilafına açık teras yapma biçimindeki eylemin İmar Kanunu kapsamında idari yaptırım gerektirebileceği ancak bina yapma niteliğinde bulunmadığı bu nedenle imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturmayacağı (Y.4.CD. 02.05.2013 T. 14233/13305 E/K), ruhsatlı yapının balkonunun üzerinin kapatılarak odaya dahil etme eyleminin ilave kapalı alan oluşturmaması nedeniyle konuta ruhsatta belirtilen dışında yeni bir alan kazandırmadığı, bu nedenle eylemin bina yapma kavramına girmediğinden imar kirliliğine neden olma suçunun unsurlarının oluşmayacağı (Y.4.CD. 18.06.2013 T. 2449 E. 19279 K.), inceleme konusu suça konu kovuşturmalarda yapı tatil zaptında belirtilen ruhsata aykırı ilave inşaatın bina vasfında olup olmadığı, taşıyıcı unsurunun etkilenip etkilenmediği ve inşaat ruhsatına aykırı olarak alan kazanımı olup olmadığı hususlarında mahallinde keşif ve uzman bilirkişi incelemesi yaptırılıp rapor alındıktan sonra karar verilmesi gerektiği (Y.18.CD. 08.06.2020 T. 2019/2286 E. 2020/6642 K.), yapı tatil zaptında yapının istinat duvarı niteliğinde olduğunun belirtilmesi karşısında istinat duvarının 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5.maddesinde tanımlanan bina niteliğinde olmaması nedeniyle eylemin imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturmayacağı (Y.4.CD. 10.11.2014 T. 2013/22194 E. 2014/32306 E.), suça konu 38 metre uzunluğunda ki yığma tuğla duvarının TCK 184/1 maddesinde öngörülen ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapmak suretiyle imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturmadığı (Y.4.CD. 05.03.2012 T. 1854 E. 4870 K), iki dükkan arasındaki duvarların yıkılarak tek bir dükkan haline getirilmesi halinde uzman bilirkişi ile birlikte yerinde keşif yapılarak bu tadilatın binanın taşıyıcı sistemini etkileyip etkilemediğinin, 3194 sayılı İmar Kanunun 5.maddesindeki bina tanımına uygun bir alan artışı sağlayıp sağlamadığının, idari para cezasını gerektirir projeye aykırı bina içi tadilat niteliğinde olup olmadığının bilirkişi raporuyla belirlenmesi gerektiği, bu inceleme yapılmadan eksik inceleme ile mahkumiyet kararı verilemeyeceği (Y.4.CD. 10.6.2013 T. 11278 E. 17891 K.), proje hilâfına açık teras yapma biçimindeki eyleminin İmar Kanunu kapsamında idari yaptırım gerektirebileceği ancak bina yapma niteliğinde bulunmadığı (Y.4.CD. 2.5.2013 T. 14233 E. 13305 K.), bilirkişi raporunda suça konu büfenin zemin üzerine temelsiz olarak yerleştirildiği ve bu nedenle sabit yapı sayılmadığının belirtilmesi karşısında, temelsiz yapılar “bina” niteliğinde olmadığından imar kirliliğine neden olma suçunun unsurlarının oluşmayacağı (Y.4.CD. 27.3.2013 T. 11068 E. 8822 K.) vurgulanmaktadır.
Suçun manevi unsuru yönünden ise TCK.m.184’te düzenlenen her üç suç tipi de kasten işlenebilen suç tipleridir. Maddede suçun taksirli halleri düzenlenmemiştir (Suzan ASLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s.107). Bu nedenle failin suçun kanuni tanımında yer alan unsurları bilerek veya isteyerek gerçekleştirmesi gerekir (Dr.Öğr.Üyesi Mahmut KAPLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s.268). Dolayısıyla binanın ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak yapıldığını bilmeyen kişi kasten hareket etmiş olmayacağından TCK.m.30/1 gereği imar kirliliğine neden olma suçundan sorumlu tutulamayacaktır (Dr.Öğr.Üyesi Mahmut KAPLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s.269).
Bu suç tipinde ceza sorumluluğunun şahsiliği prensibine de dikkat edilmesi gerekir. Nitekim bu ilke ceza hukukunun en temel ilkelerinden biridir. İlke aynı zamanda anayasal bir niteliğe sahiptir. Buna göre ceza hukukunda suçu kim işlediyse o cezalandırılır. Ceza hukukunda kollektif ceza sorumluluğu kabul edilmez. Dolayısıyla kimse başkasının işlediği bir fiilden sorumlu tutulamaz (Suzan ASLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s.69). TCK da “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” (m.20/1) hükmünü getirmek suretiyle söz konusu ilkeyi açıkça benimsemiş bulunmaktadır (Prof.Dr.Veli Özer ÖZBEK, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7.Baskı, Ankara 2016, s.82). Bu bağlamda, ceza sorumluluğunun şahsiliği, bireyin ancak iradi davranışı ile gerçekleştirdiği, kusurunun bulunduğu ve yasanın açıkça suç saydığı fiillerden sorumlu olmasını zorunlu kılar, kişi, başkası tarafından gerçekleştirilen ve kusurlu bir davranışının bulunmadığı davranışlardan sorumlu tutulamaz (Cumhuriyet Savcısı ALİ PARLAR, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Ankara 2015, s.138).
Yargıtay uygulamasında da benzer şekilde arsa sahibi olan sanığın suça konu yapıların kiracı tarafından yapıldığını savunması halinde bu hususta bir araştırma yapılmadan mahkumiyet hükmüne karar verilmesinin eksik inceleme nedeniyle hatalı olduğu (Y.18.CD 11.11.2013 T. 2013/381 E. 2013/841 K.), benzer şekilde kiracı tarafından suça konu imara aykırı yapıların inşaa edildiğinin kabul edilmesi halinde öncelikle kiracının tespiti ile kiracı hakkında kamu davası açılmasını, malik ile kiracının hukuki durumunun buna göre belirlenmesi gerektiği (Y.4.CD. 26.11.2012 T. 2009/2102 E. 2012/861 K.), yine taşınmaz maliki olan sanığın dava konusu imara aykırı değişiklikleri kiracının yaptığını iddia etmesi halinde ve dosyaya kira sözleşmesi sunulması ve suç tarihinde taşınmazda kiracı olduğunun anlaşılması durumunda kiracı hakkında suç duyurusunda bulunulması gerektiği, suç duyurusu üzerine eğer dava açılırsa, her iki dava dosyasının birleştirilmesini, delillerin birlikte takdiri ve sonucuna göre de sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği (Y.18.CD. 08.06.2020 T. 2019/2286 E. 2020/6642 K. ; Y.18.CD. 15.06.2020 T. 2019/4305 E. 2020/7303 K. ; Y.18.CD. 03.04.2019 T. 2018/4467 E. 2029/6613 K.) ifade edilmektedir.
Tüm bu hususlarla birlikte İmar kirliliğine neden olma suçu bakımından kanun koyucu imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının tekrar mevzuata uygun hale getirilmesine ilişkin olarak bir düzenleme getirmiştir. TCK.m.184/5’e göre; “Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.” Düzenlemeye göre suçun işlenmesinden sonra failin aktif olarak suçun neticelerini ortadan kaldırmaya yönelik hareket etmesi zorunlu olduğundan, düzenleme etkin pişmanlık düzenlemesidir (Dr.Öğr.Üyesi Mahmut KAPLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s.286). Bu düzenlemeye göre, failden beklenen, ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsata uygun hale getirmesidir. Bu halde eğer soruşturma aşamasında fail bu uygunluğu sağlarsa hakkında kamu davası açılmaz. Kovuşturma aşamasında uygunluk sağlanmışsa, kamu davası düşer, fail hakkında mahkumiyet kararı verilmişse, bu halde mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkacaktır (Yargıtay Üyesi Necati MERAN, İmar Krililiğine Neden Olma Suçu s.77 ; Dr.Öğr.Üyesi Mahmut KAPLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s. 287-291). Nitekim etkin pişmanlık; suçun tamamlanmasından sonra failin yapmış olduğu fiilden pişmanlık duyarak neticeyi gidermeye telafi etmeye yönelik girişimde bulunmasıdır. Kamu davasının düşürülmesi ise kanunda yazan belli sebeplerin varlığı halinde cezaların uygulanmasını engelleyen bir kurumdur (Suzan ASLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s.146). İşte bu çerçevede kanun koyucu TCK.m.184/5’te failin belirli şartları yerine getirmesi ile düşme kararı vereceğini belirtmiştir. Bu açıdan m.184/5’teki düzenleme özel bir düşme sebebidir (Suzan ASLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, s.147). Buna göre, mahkemenin vereceği karar ceza verilmesine yer olmadığı kararı değil, düşme kararı olacaktır. Bu düşme kararı hükümden önce olacağı gibi hükümden sonra da olabilir. Hükümden önce verilecek düşme kararı davanın düşmesi olarak isimlendirilirken hükümden sonra verilecek düşme kararı cezanın düşmesi olarak isimlendirilir.(Suzan ASLAN, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, (TCK m. 184) Ankara-2020, s.148).
Yargıtay uygulamasına bakıldığında da benzer şekilde; sanığın daha önceden ruhsatsız olarak yapmış olduğu yapıyı ruhsata uygun hale getirmesi halinde sanık hakkında açılan davanın düşmesine kararı verilmesi gerektiği (Y.18.CD. 14.1.2020 T. 2019/1334 E. 2020/591 K. ; Y.18.CD. 7.11.2016 T. 2015/25495 E. 2016/17137 K. ; Y.18.CD. 6.6.2016 T. 2015/43079 E. 2016/12352 K.), suça konu bina hakkında yapı ruhsatı verildiğinin belirtilmesi karşısında, TCK’nın 184/5.maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu (Y.4.CD. 18.11.2014 T. 2013/21307 E. 2014/33370 K), TCK’nın 184/5.maddesindeki etkin pişmanlık düzenlemesinin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanması olanağına engel oluşturmayacağı (Y.4.CD. 27.2.2012 T. 2011/13989 E. 2012/3893 K. ; Y.4.CD. 22.2.2012 T. 2011/13079 E. 2012/3489 K. ; Y.4.CD. 4.4.2013 T. 2012/20487 E. 2013/10082 K.), sanıkların ruhsata aykırı olarak yaptıkları eklentiyi yargılama sırasında yıkmaları nedeniyle TCK’nın 184/5.maddesi uyarınca kamu davasının düşmesine karar verileceği (YCGK. 31.1.2012 T. 2011/258 E. 2012/8 K.), yargılama sırasında çatı katı ilave inşaatı yıktırmak suretiyle taşınmazın imar planına ve ruhsata uygun hale getirilmesi halinde TCK’nın 184.maddesinin 5.fıkrasında öngörülen etkin pişmanlık hükümleri uyarınca davanın düşürülmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı (YCGK. 28.2.2012 T. 2011/260 E. 2012/62 K. ; YCGK. 7.2.2012 T. 2011/259 E. 2012/20 K.), CMK’nın 231.maddesinin uygulanma şartları ile TCK’nın 184/5.maddesi karşılaştırıldığında, imar kirliliğine neden olma suçuna özgü olarak düzenlenen 184/5.maddesi ile fail açısından daha lehe sonuçlar öngörüldüğü, nitekim fail hakkında hükmolunan ceza kesinleşse dahi, suça konu binanın imar planına veya ruhsatına uygun hale getirilmesi halinde bir süre şartı aranmaksızın cezanın bütün sonuçlarıyla ortadan kalkacağı, açılmış olan kamu davasının yine süre şartı aranmaksızın düşmesine karar verileceği (YCGK. 26.05.2015 T. 2014/806 E. 2015/167 K.) sıklıkla vurgulanmaktadır. Ancak TCK.m.184/5 kapsamında sanığın etkin pişmanlıktan yararlanabilmesi için sanıkların binalardaki aykırılıkların tespitini yaptırdıktan sonra tadilat projesi yaparak mimari projeyi belediyeye onaylatması ve yapı ruhsatının düzenlenmesi yeterli değildir. Zira, burada önemli olan, binaların bu proje ve ruhsata uygun inşa edilmesidir. Yargıtay 18.Ceza Dairesinin 1.6.2016 Tarihli 2015/29143 Esas 2016/12022 Karar Sayılı Kararında da aynı husus vurgulanmıştır; “…Yapılan keşif sonucu projeye aykırılıkların TCK'nın 184. maddesi kapsamında imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturduğu belirlendiği takdirde, TCK'nın 184/5. maddesinin uygulanabilmesi için kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi Sayfa 1/2 gerekir. Dosyaya konu olayda, sanıkların binalardaki aykırlıkları tespit yapıldıktan sonra tadilat projesi yaparak mimari projeyi onaylattıkları belirtilmiştir. Mimari projenin belediye tarafından onaylanması ile yapı ruhsatının düzenlenmiş olması hususları TCK'nın 184/5. maddesinin sanıklar hakkında uygulanması açısından yeterli değildir. Zira, burada önemli olan, binaların bu proje ve ruhsata uygun inşa edilmesidir. Bu sebeple mahallinde yapılacak keşif neticesinde alınacak uzman bilirkişi raporuyla, “mevcut binaların mimari proje ile yapı ruhsatına uygun inşa edilip edilmediğinin tespit edilmesinden” sonra sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin, eksik araştırma ve yetersiz gerekçe ile karar verilmesi, 3- Sanık ...'in hüküm tarihinden sonra 21.09.2015 tarihinde öldüğünün UYAP'tan temin edilen nüfus kayıt örneğinden anlaşılması karşısında, hakkında açılan kamu davasının 5237 sayılı TCK'nın 64/1.maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmesinde zorunluluk bulunması, Kanuna aykırı ve katılan ... Bakanlığı ... Kurulu Başkanlığı vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak, hükümlerin bozulmasına, karar verildi.”
SONUÇ OLARAK; imar kirliliğine neden olma suçunun oluşabilmesi için ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak yapılan yapının bina vasfına haiz olması gerekir. Zira imar kirliliğine neden olma suçunun konusunu bina oluşturmaktadır. Dolayısıyla suça konu faaliyetin bina inşaasına yönelik olması gerekir. Örneğin daha önceden yapılmış binanın içerisinde yapılan değişiklikler, inceleme konusu suçu oluşturmayacaktır. Bu çerçevede bina yapımına yönelik olmayan hiçbir inşai faaliyet imar kirliliğine neden olma suçu kapsamında değerlendirilemez. Aksi halde kıyas yapılmış sayılır. Yine TCK.m.184’te düzenlenen her üç suç tipi de kasten işlenebilen suç tipleridir. Maddede suçun taksirli halleri düzenlenmemiştir. Bu nedenle failin suçun kanuni tanımında yer alan unsurları bilerek veya isteyerek gerçekleştirmesi gerekir. Bu suç tipinde ceza sorumluluğunun şahsiliği prensibine de dikkat edilmesi gerekir. Nitekim bu ilke ceza hukukunun en temel ilkelerinden biridir. İlke aynı zamanda anayasal bir niteliğe sahiptir. Buna göre ceza hukukunda suçu kim işlediyse o cezalandırılır. Ceza hukukunda kollektif ceza sorumluluğu kabul edilmez. Tüm bu hususlarla birlikte İmar kirliliğine neden olma suçu bakımından kanun koyucu imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının tekrar mevzuata uygun hale getirilmesine ilişkin olarak bir düzenleme getirmiştir. Düzenlemeye göre suçun işlenmesinden sonra failin aktif olarak suçun neticelerini ortadan kaldırmaya yönelik hareket etmesi zorunlu olduğundan, düzenleme etkin pişmanlık düzenlemesidir. Bu düzenlemeye göre, failden beklenen, ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsata uygun hale getirmesidir. Bu halde eğer soruşturma aşamasında fail bu uygunluğu sağlarsa hakkında kamu davası açılmaz. Kovuşturma aşamasında uygunluk sağlanmışsa, kamu davası düşer, fail hakkında mahkumiyet kararı verilmişse, bu halde mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkacaktır.