YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ 04.06.2024 TARİH 2021/16966 E, 2024/7470 SAYILI KARARI IŞIĞINDA BANKA HESABINI KULLANDIRAN SANIĞIN DOLANDIRICILIK SUÇUNA İLİŞKİN HUKUKİ DURUMU

Dolandırıcılık Suçu Nedir ?

Dolandırıcılık suçu malvarlığına karşı işlenen suçlardandır. Dolandırıcılık suçu 5237 sayılı TCK’nın 157, 158 ve 159. Maddelerinde düzenlenmiştir. TCK’nın 157. maddesi hükmü uyarınca; Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir. Hile kavramı dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi açısından oldukça önemli bir kavramdır. Kanun koyucu maddede hilenin tanımını yapmamış olmakla birlikte suçun hareket unsurunun hileli davranışla oluşması gerektiğini söylemiştir. Hile, Türk Dil Kurumu sözlüğünde; “birini aldatmak,yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, entrika” şeklinde düzenlenmiştir. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına göre, dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için hile, mağduru yanılgıya düşürecek nitelikte olmalı ve aldatıcı bir mahiyette bulunmalıdır.

Esas olarak burada dikkate alınması gereken temel kriter, ortalama zekaya sahip bir kişinin, yapılan hileli hareket sonucunda aldatılabilecek bir konumda bulunmasıdır. Hileli davranışın, mağduru aldatmaya elverişli olup olmadığının değerlendirilmesi, dolandırıcılık suçunun varlığının tespit edilmesinde büyük önem taşır. Nitekim, ilk derece mahkemeleri de dolandırıcılık suçunu değerlendirirken bu kriter üzerinde titizlikle durmaktadır.

Hileli davranışlar, aleni bir gösteriş biçiminde ortaya çıkabileceği gibi, gizli ve sinsi bir şekilde de gerçekleştirilebilir. Yani hile, bazen doğrudan yanıltıcı beyanlarla yapılabilirken, bazen de daha örtülü, gizli bir biçimde mağduru kandırmaya yönelik olabilir. Bu nedenle, her somut olayda hilenin niteliği ve etkisi titizlikle değerlendirilmeli, mağdurun gerçekten yanılgıya düşüp düşmediği dikkatle irdelenmelidir.

Sadece Yalan Söylemek Hileli Davranışa Girer Mi ?

Öğretide hile kavramı, dolandırıcılık suçu bağlamında detaylıca ele alınmıştır. Bu görüşe göre, hileli davranışlar, olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve bu açıklamaların doğruluğunu kuvvetlendirecek nitelikteki sözlerin, mağdurun inceleme ve değerlendirme yeteneğini etkisiz hale getirebilecek yoğunlukta ve güçte olması gerekir. Bununla birlikte, bu tür açıklamaların etkisini artırmak amacıyla dışsal hareketler eklenebilir veya mevcut koşullardan yararlanarak mağdura normalde almayacağı bir kararı aldırmak suretiyle aldatma gerçekleştirilebilir. Başkasının düşünce dünyası üzerinde yanıltıcı etki doğuracak her türlü davranış, hile olarak kabul edilir.

Ancak, salt yalan söylemek dolandırıcılık suçunun hile unsurunun oluşması için tek başına yeterli değildir. Kanun koyucu, dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için yalanın belirli bir şekil ve yoğunlukta olmasını aramıştır. Kullanılan yalan beyanlar, mağdur açısından, söz konusu beyanların doğruluğunu kabul ettirebilecek nitelikte olmalı ve mağdurun inceleme ve değerlendirme yeteneğini etkisiz hale getirebilecek yoğunlukta olmalıdır. Hileli hareketin, mağdurun iradesini tamamen manipüle edebilecek derecede güçlü olması, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun varlığı için temel bir gerekliliktir.

Dolandırıcılık Suçunun Unsurları Nelerdir ?

Dolandırıcılık suçu TCK’nın 157. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu kanun maddesi

"Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir." şeklinde düzenlenmiştir. Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;

Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması, Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması, Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması, şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Söz konusu kanun maddesinin gerekçesinde de “Madde metninde dolandırıcılık suçu tanımlanmıştır. Dolandırıcılık, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kişinin kendisine veya başkasına yarar sağlamasıdır. Bu bakımdan dolandırıcılık suçu, kişilerin malvarlığına karşı işlenen bir suçtur. Söz konusu suç tanımı ile kişilerin sahip bulunduğu malvarlığı hakkının korunması amaçlanmıştır. Ayrıca, bu suçun işlenişi sırasında hileli davranışlar ile kişiler aldatılmaktadır. Aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyi niyet ve güven ihlal edilmektedir. Bu suretle kişinin irade serbestisi etkilenmekte ve irade özgürlüğü ihlal edilmektedir.

Çok hareketli suç görüntüsü taşıyan dolandırıcılık suçunun oluşumu açısından birden fazla fiilin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu hareketlerden birincisini hile oluşturmaktadır.

Hile, icrai bir davranışla gerçekleştirilebileceği gibi; karşı tarafın içine düştüğü hatadan, bir konuda yanlış bilgi sahibi olmasından yararlanarak da, yani ihmali davranışla da, gerçekleştirilebilir. Ancak, bu durumda kişinin, hataya düşen karşı tarafı bilgilendirmek konusunda yükümlülüğünün olması gerekir. Hataya düşen kişi ile hukuki ilişkide bulunulan durumlarda, böyle bir yükümlülük vardır. Ayrıca, muhatabın belli bir husustaki hatası karşısında kişinin ihmali davranışının, örneğin susmasının, bir beyan, açıklama değerini taşıması gerekir.

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, gerçekleştirilen hilenin etkisiyle, bu hileye maruz kalan kişinin veya bir üçüncü kişinin zararına olarak, fail veya bir başkası bir menfaat elde etmelidir.

Dolandırıcılık suçu, kasten işlenebilen bir suçtur. Burada söz konusu olan kast, dolandırıcılık suçunun maddi unsurlarının hepsinin fail tarafından bilinmesini ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle, fail gerçekleştirdiği davranışların hile teşkil ettiğini, başka birini aldatıcı nitelikte olduğunu bilmelidir. Ayrıca, fail, bu hileli davranışlar sonucunda bunların etkisiyle, hileye maruz kalan kişinin veya başkasının malvarlığında bir eksilme meydana geldiğini, zarar gördüğünü ve buna karşılık, kendisinin veya sair bir kişinin malvarlığında bir artma meydana geldiğini bilmelidir. Bu itibarla, fail, mağdurun malvarlığındaki eksilmenin, mağdurun gördüğü zararın kendi hileli davranışları sonucunda meydana geldiğini bilmelidir; hile ile zarar arasındaki illiyet bağının varlığının bilincinde olmalıdır. Belirtilen hususlara ilişkin kast, doğrudan kast olabileceği gibi, olası kast da olabilir.

Dolandırıcılık suçunun işlenmesi suretiyle elde edilen yararın miktarı çoğu zaman tam olarak belirlenememektedir. Bu gibi durumlar göz önünde bulundurularak, dolandırıcılık suçundan dolayı hapis cezasının yanı sıra ayrıca adli para cezası öngörülmüştür.” şeklinde ibareye yer verilmiştir.

Kanun maddesinin gerekçesinde de görüldüğü üzere, suçun ancak kasten işlenebildiği açıktır.

Türk Ceza Hukuku'nda suçun unsurları, maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır. Dolandırıcılık suçu bakımından, suçun maddi unsurları; "hileli davranışta bulunma", "aldatma" ve "yarar sağlama"dır. Dolandırıcılık, çok hareketli bir suç olup, suçu oluşturan en önemli unsur hileli davranışın varlığıdır. Hile, icrai bir davranışla gerçekleşebileceği gibi, ihmali bir davranışla da ortaya çıkabilir. Ancak, ihmali bir davranışla dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için failin mağduru bilgilendirme yükümlülüğüne sahip olması ve bu yükümlülüğünü ihmal etmesi gerekmektedir.

Dolandırıcılık suçunun bir diğer maddi unsuru aldatmadır. Suçun oluşabilmesi için yapılan hileli davranışın mağduru aldatmaya elverişli olması gerekmektedir. Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğunu belirlemek için somut olayın özelliklerine göre bir değerlendirme yapılması daha doğru olacaktır. Mağdurun durumu ve faille olan ilişkisi de bu değerlendirme kapsamında dikkate alınmalıdır.

Dolandırıcılık suçunun üçüncü maddi unsuru ise yarar sağlamadır. Fail ya da üçüncü bir kişi, mağdurun veya bir başkasının zararına olarak, dolandırıcılık fiili sonucunda bir menfaat elde etmelidir. Bu menfaat ile dolandırıcılık fiili arasında bir nedensellik bağının bulunması da gereklidir. Elde edilen yarar, dolandırıcılık fiilinin doğrudan bir sonucu olmalıdır; aksi takdirde suçun oluşumu söz konusu olmaz.

Nitelikli Dolandırıcılık Suçu Nedir ?

Dolandırıcılık suçunun nitelikli halleri TCK Madde 158’de düzenlenmiştir. Buna göre

(1) Dolandırıcılık suçunun;

a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle, b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle, c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle, d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle, e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak, f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle, g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle, h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında, i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle, j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, k) Sigorta bedelini almak maksadıyla, l) (Ek: 24/11/2016-6763/14 md.) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle, İşlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/19 md.; Değişik: 3/4/2013-6456/40 md.) Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.64 (2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) (Ek fıkra: 24/11/2016-6763/14 md.) Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.

Karara Konu Olan Olayda Özetle;

Sanıklardan İrfan'ın kendisini, katılan ve şikayetçilere emniyet görevlisi veya Cumhuriyet savcısı olarak tanıtıp terör örgütüne hesaplarından para transferi yapıldığını, kendilerinin kurtarılması amacıyla bildirdiği hesap numaralarına para yatırmaları gerektiğini söyleyeceği yönünde oluşturduğu plan kapsamında, ilk etapta sanık ... ile görüşerek olayı anlattığı, ondan aktif hesap numaralarını temin etmesini istediği ve yapacağı dolandırıcılık eylemleri ile ilgili olarak kendisine pay vereceğini belirttiği, ...'in de ...'e durumu anlattığı, ... ve ...'in dosyada bilgileri bulunan kişilere ait banka kartları ve hesap numaralarını temin ederek İrfan'a verdikleri, İrfan'ın da katılan ve şikayetçileri değişik tarihlerde arayıp kendisini polis ve Cumhuriyet savcısı olarak tanıtarak terör örgütünün para transferi yaptığı olayı kapatmak için vereceği hesap numaralarına para yatırmalarını talep ettiği, katılan ve şikayetçilerin de buna inanarak değişik tarihlerde verilen banka hesap numaralarına paraları yatırdıkları, yatırılan paraların ..., ... ve katılan ... yönünden de sanık ... tarafından çekilerek İrfan'a verildiği, böylece sanıklar ... ve ...'in tüm katılanlar ve şikayetçiler yönünden sanık ...'ın eylemlerine yardım ettikleri, sanık ...'in de katılan ... yönünden İrfan'ın eylemine yardım ettiği, sanıklar ... ve ...'in katılan ... dışındaki kişilerle uzlaştıkları, sanık ...'ın katılan ve şikayetçilerle, sanık ...'in ise Enver ile uzlaşamadığı kabul edilerek sanıkların Hukuki Süreç başlığında yazılı şekilde cezalandırılmalarına dair temyiz incelemesine konu hükümlerin kurulduğu anlaşılmıştır. Sanıkların tevil yollu savunmaları, katılan ve şikayetçilerin oluşa ve dosya kapsamına uygun beyanları, yakalama tutanakları, banka yazıları, dekontlar, sanıklara ait adli sicil kayıtları ve diğer delillerin dosya arasında olduğu tespit edilmiştir.

Olay üzerine yapılan yargılamada, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen incelemeye konu kararı ile;

“Sanık ... hakkında dolandırıcılık suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 157 inci maddesinin birinci fıkrası, 62, 52 ve 53 üncü maddeleri uyarınca 6 kez 2 yıl 6 ay hapis ve 10.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına,

Sanıklar ... ve ... hakkında katılan ...'e yönelik eylemleri nedeniyle, sanık ... hakkında ise katılan ...'a yönelik eylemi nedeniyle dolandırıcılık suçundan, 5237 sayılı Kanun'un 157 inci maddesinin birinci fıkrası, 39, 62, 52 ve 53 üncü maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis ve 5.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına…” karar verilmiştir.

Uygulamada, dolandırıcılık suçlarına ilişkin yargılamalarda, banka kartlarını kullandıran sanıkların eylemleri genellikle ilk derece mahkemeleri tarafından dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilmekte ve bu kişiler hakkında mahkûmiyet kararları verilmektedir.

Ancak Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 04.06.2024 tarihli, 2021/16966 E. ve 2024/7470 K. sayılı kararında, önemli bir içtihat geliştirmiştir. Bu karara göre, hesabını, kartının iptal olduğunu söyleyen diğer sanığa, tanışıklık ve güven ilişkisine dayanarak kullandıran ve hesaba gelen paradan pay aldığı ispatlanamayan sanığın, dolandırıcılık suçundan beraat etmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Bu karar, uygulama açısından yol gösterici nitelikte olup, banka kartlarını kullandıran sanıkların eylemlerinin her durumda dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilemeyeceğine işaret etmektedir. Özellikle, sanığın dolandırıcılık fiiline bilinçli bir şekilde iştirak ettiğine dair somut deliller bulunmadığı olayda, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir.

 Dolandırıcılık suçunun manevi unsurunun önemini vurgulayan emsal kararda özetle;

“Sanık ...'in, sanık ...'i komşusu olduğu ve aynı iş yerinde çalıştıkları için tanıdığını, kendisine para geleceğini ancak kartının iptal olduğunu söyleyince güvendiği için hesap numarasını verdiğini ve hesabına gelen paradan pay almadığını savunması; sanık ...'in sanık ... dışında tanıdığı kişilerden de benzer bahanelerle hesap ve kart bilgilerini aldığının ve bu kişiler gibi sanık ...'in de ...'le tanışıklığından dolayı duydukları güvenle hesap ve kart bilgilerini paylaştığının anlaşılması karşısında, sanığın diğer sanıkların eylemlerine iştirak ettiğine dair cezalandırılmasına yeterli kesin, inandırıcı ve her türlü şüpheden uzak delil bulunmadığı gözetilmeden, beraati yerine mahkûmiyetine hükmedilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.” denilmiştir.

Dolandırıcılık suçunun manevi unsuru bakımından incelediğimizde, bu suçun ancak kasten işlenebileceği görülmektedir. Kast, failin suçun maddi unsurlarını bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği anlamına gelir. Banka kartlarını dolandırıcılık kastıyla hareket eden üçüncü kişilere kullandıran kişiler, bu eylemleri nedeniyle dolandırıcılık suçunun sanığı haline gelebilmektedirler.

Ancak, Yargıtay’ın ilgili kararında vurgulandığı üzere, hesabını veya kartını, tanışıklık ve güven ilişkisine dayalı olarak kullandıran ve hesaba gelen paradan herhangi bir pay almayan sanık için beraat kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu durumda Yargıtay, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararını bozarak önemli bir içtihat oluşturmuştur.

Son dönemlerde "banka hesabını kullandıran kişilerin" yargılandığı davaların sayısının on binleri bulduğu göz önüne alındığında, bu kararın önemi artmaktadır. 

Kararın, "Banka ve Kredi Kurumlarını Aracı Kılmak Suretiyle Dolandırıcılık" konulu yargılamalarda, failin kastı ve suçun maddi unsurlarına ilişkin yapılacak değerlendirmelerde yol gösterici olduğu ve son derece kıymetli bir hukuki dayanak oluşturduğu açıktır

Özetle;

Yargıtay, somut olayda banka kartını tanışıklık ve güven ilişkisine dayalı olarak kullandıran ve hesaba gelen paradan herhangi bir menfaat temin etmeyen sanık hakkında, suç işleme kastı olmadığına hükmederek mahkûmiyet kararını bozmuştur. Kararda özellikle vurgulanan husus, sanığın dolandırıcılık kastıyla hareket ettiğine dair somut ve inandırıcı delillerin bulunmaması halinde, sanık hakkında mahkûmiyet değil, beraat kararı verilmesi gerektiğidir.

Bu karar, özellikle banka hesabını iyi niyetle ve güven ilişkisine dayanarak kullandıran kişilerin, dolandırıcılık suçundan cezalandırılmalarının her durumda mümkün olmadığını vurgulamakta ve bu tür yargılamalarda önemli bir içtihat teşkil etmektedir.