ÖZET
Sorumluluk sigortaları ve sorumluluk sigortalarının bir çeşidi olan mesleki sorumluluk sigortaları belirli bir eğitim neticesinde meslek sahibi olmuş ve söz konusu mesleğin sorumluluğundan doğan zararların ve meslek mensubunun bu durumdan kaynaklı mal varlığında oluşan zararların sigorta koruması altına alınmasıdır. Mesleki sorumluluk sigortaları sözleşmesi, rizikonun gerçekleşme zamanı ile ilgili olarak farklı esaslara tabi olarak yapılabilir. Günümüzde olay, zarar ve talep esaslarına dayalı olarak ve söz konusu esasların karması şeklinde mesleki sorumluluk sigorta sözleşmeleri yapıldığı görülmektedir. Ticaret kanunumuz ayrı bir Madde ile geçmişe dönük sigorta sözleşmesinin yapılmasına imkân tanımıştır. Geçmişe dönük sigorta sözleşmesi dediğimizde ise sigorta sözleşmesinin akdedilmesinden itibaren geçmişte oluşan rizikolardan kaynaklı zararları güvence altına alınmasıdır. Söz konusu sözleşmenin geçerli olabilmesi için tarafların rizikonun gerçekleştiğinden haberlerinin bulunmaması şartı aranmıştır. Geçmişe dönük sigorta sözleşmeleri olay ve zarar rizikolarını güvence altına alırken; sigorta koruması süresindeki talep esaslı rizikoları güvence altına alınmamış; geçmişe dönük sigortaların talep esasına göre akdedilemeyeceği kabul edilmiştir. Çünkü sorumluluk sigortasında, sigorta şirketinin sigortalının mal varlığındaki eksilmeye karşılık olarak sigortalıya bir bedel ödemesi rizikonun öngörülemezlik niteliği taşımasından kaynaklanmaktadır. Ön görülemezlik ise rizikonun gerçekleşip gerçekleşmedi noktasındaki bir subjektif belirsizliği ifade eder. Sigortalıya yapılan bir talebin sonucunda da subjektif bir belirsizlikten bahsetmemiz mümkün olmayacaktır. Haliyle öngörülemezliğin olmadığı noktada da rizikonun gerçekleşmediğinden bahsetmemiz mümkün olmayacaktır. Rizikonun gerçekleşmesinden sonra akdedilen sorumluluk sigortası sözleşmesi de kanun ve hukuk mantığı gereği hükümsüz olacaktır. Çünkü ortada sigorta koruması altına alınacak herhangi bir belirsizlik yoktur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/412 Esas., 2021/296 Karar sayılı Kararını incelerken şu hususlara değineceğiz:
A-) Kararın Özeti
B-) Mesleki sorumluluk sigortası nedir?
C-) Sorumluluk sigortalarında olay, zarar ve talep kavramı
D-) Poliçe özel şartnamesinin değerlendirilmesi ve genel değerlendirmeler
1-) KARAR ÖZETİ:
Uyuşmazlık, mesleki sorumluluk sigortasından kaynaklı olarak sigortalı mali müşavirin uğradığı zararla ilgili sigorta şirketine başvurması üzerine sigorta şirketinin sigortalı mali müşavirin talebini reddetmesinden kaynaklanmaktadır.
Olayda iki taraf bulunmaktadır:
DAVACI: Mesleki sorumluluk sigorta sözleşmesi yaptıran davacı, sigortalı, mali müşavir
DAVALI: Sigorta şirketi, olayda rizikodan kaynaklı zararı ödemekle yükümlü olduğu iddia edilen mesleki sorumluluk sigortası tarafı, sigortacı
1. Mali müşavir, olaydaki sigorta şirketi ile 18.06.2012 tarihinde mesleki sorumluluk sigortası yapmıştır.
2. Poliçe, başlangıç tarihinden geriye dönük beş yıl önce yapılan ihmal ve hatalı davranışlar sonucu doğan tazminat taleplerini teminat altına almaktadır. Poliçede özel şartların üçüncü maddesinde; “İşbu poliçede yer alan sigorta başlangıç tarihi önceki (geriye dönük) beş yıl için verilen teminatın geçerli olması için, sigortalının, bu sigorta poliçesinin vadesinin başlangıç tarihinden beş yıl öncesine kadar olan döneme ilişkin olarak ilgili kanunlar, yönetmelik ve tebliğler uyarınca ifa ettiği mesleki faaliyetinin ifasında ihmalinin bulunması veya hatalı davranması sebebiyle bu poliçe teminatı kapsamına girebilecek herhangi bir tazminat talebinden veya tazminatı gerektirecek bir olayın/işlemin varlığından şifahi veya yazılı olarak bilgisinin bulunmaması, hakkında hukuki, idari veya cezai bir işleme başlanılmamış olması şarttır. İfadesi yer almaktadır. Başka bir anlatımla poliçeyle her ne kadar, poliçenin başlangıç tarihinden geriye dönük beş yıl önce yapılan ihmal ve hatalı davranışlar sonucu doğan tazminatları teminat altına alınmış olsa da teminatın geçerli olabilmesi için sigortalı mali müşavirin tazminatına hükmedilebilecek herhangi bir olayın/işlemin varlığından şifahi ve yazılı olarak bilgisinin bulunmaması şartı aranmıştır.
3. Davacı mali müşavirin mali müşavirlik hizmetinden kaynaklı olarak, hizmet sunduğu dava dışı şirkete Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından ceza tahakkuk ettirilmiştir.
4. Mali müşavirin hizmet sunduğu şirket bu cezayı (zararı) davacı mali müşavirden talep etmiştir. Mali müşavir bahse konu cezayı ödemiştir.
5. Mali müşavir söz konusu zararı, poliçe kapsamında, sigorta sözleşmesi yaptığı sigorta şirketinden talep etmesine rağmen; sigorta şirketi davacı mali müşavirin uğradığı hasarın poliçe kapsamında olmadığını ileri sürerek başvurusunu reddetmiştir.
6. Sigorta şirketi tarafından başvurusu reddedilen mali müşavir sigorta şirketi aleyhine dava açmış ve teminat kapsamında olduğunu ileri sürdüğü 27.700,00TL'nin sigorta şirketine başvuru tarihi olan 15.09.2012 tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte dava ettiği sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
7. İlk derece mahkemesi davacının davalıya başvurusunda ve mahkemeye sunulan 22. 05.2014 tarihli beyan dilekçesinde belirttiği üzere SGK’nın 20.04.2012 tarihli yazısı üzerine davacı tarafından hazırlanan belgelerin 22.05.2012 tarihli yazı ile SGK’ya sunulduğu, bu yazı ile davacının mükellefine ilişkin işlemlerde yanlışlık olduğunu bildiği ve bu işlemleri düzeltmeye çalıştığı, bu itibarla poliçe tanzim tarihi olan 18.06.2012 tarihinden önce davacının zararı doğuran olaydan haberdar olduğu, poliçe özel şartlarının 3. maddesine göre sigorta başlangıç tarihinden önceki geriye dönük beş yıl için verilen teminatın geçerli olabilmesi için sigortalının tazminat talebinden veya tazminat gerektirecek bir olayın varlığından şifahi veya yazılı olarak bilgisinin bulunmaması gerektiği, somut olayda davacı ... sözleşmesinden önce tazminat gerektirecek olaydan haberdar olduğu için hasarın teminat kapsamı dışında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.03.2015 tarihli ve 2014/18610 E. 2015/3469 K. sayılı kararı ile; mahkemece, davacının mükellefi olan dava dışı şirkete gönderilen 20.04.2012 tarihli SGK yazısı, yazının tebliğine ilişkin belgeler, SGK’ya sunulan 22.05.2012 tarihli dilekçe ve ekindeki belgeler dosya içerisine getirtilerek, 20.04.2012 tarihli SGK yazısının davacıya tebliğ edilip edilmediği, 22.05.2012 tarihli dilekçe ve ekindeki belgelerin davacı tarafından düzenlenip düzenlenmediği tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
9. İlk derece Mahkemesi direnme kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, davacının davalıya başvurusunda ve mahkemeye sunulan 22.05.2014 tarihli beyan dilekçesinde davacı tarafından SGK yazısına istinaden 22.05.2012 tarihli ve 9471143 sayılı dilekçe ile istenilen belgelerin SGK’ya sunulduğunun kabul edildiği, bu kabul karşısında Özel Dairenin bozma ilamında belirtilen araştırmanın yapılmasının sonucu değiştirmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
10. Direnme kararı sonrası hukuk Genel kurulunun önüne gelen davaya ilişkin yapılan incelemede geriye dönüş süresi içerinde gerçekleşen olaydan ve zarardan davacı mali müşavirin sözleşmenin kurulduğu 18.06.2012 tarihinden önce haberdar olduğuna sonucuna varılmıştır. Fakat davanın reddedilme sebebi olarak poliçe özel şartlarının üçüncü maddesi gereğince davacının taleplerinin teminat dışı olması değil, davanın reddedilme sebebinin, dava dışı şirket tarafından zararın şifahi olarak davacıdan talep edildiği kabul edildiğinden talep esaslı düzenlenen taraflar arasındaki sigorta sözleşmesinde riziko, sözleşme öncesinde gerçekleştiği; bu hususun sigorta ettiren tarafından da bilindiği gözetildiği için, taraflar arasındaki sigorta sözleşmesinin 6762 sayılı TTK’nin 1279. Maddesi gereğince hükümsüz olduğuna, davanın hükümsüzlük nedeniyle reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
B) Mesleki sorumluluk sigortası nedir?
Sigortalının sorumlulukları dâhilindeki eylem ve fiillerinden kaynaklı üçüncü kişilerin mallarında ve canlarında meydana gelen zararları karşılayarak güvence sunan sigorta türüne sorumluluk sigortaları denilmektedir. Sorumluluk sigortaları ülkemizdeki branş ayrımında hayat dışı sigorta grubu içerisinde yer almaktadır.[1] Sorumluluk sigortasının bir türü olan ve zarar sigortaları kapsamında giren mesleki sorumluluk sigortası ise belirli bir öğrenim sürecinden geçerek meslek sahibi olmuş kişilerin mesleki faaliyetleri sırasında üçüncü kişilere verdikleri zarardan doğan sorumluluğu sigorta himayesi kapsamına alınmaktadır. Başka bir ifadeyle bu şekilde sigortalı meslek sahibi, belirli bir prim ödeme borcu altına girmekle mesleğinden kaynaklanan sorumluluğunun doğurabileceği zararlara karşı kendini teminat altına almış olur. Günümüz şartlarında özellikle finans, muhasebe, avukatlık, noterlik, doktorluk gibi mesleklerde; icra edilirken icra edenin sorumluluğunu büyük oranda ilgilendiren mesleklerde, sorumluluk sigortası yapıldığı görülmektedir. Söz konusu mesleklerde, mesleği icra eden meslek mensuplarının farklılıkları ile rizikonun gerçekleşme anı, zararın doğumu veya talep gibi konularda da farklılık teşkil edecektir. Bununla birlikte mesleki farklılık sadece rizikonun değerlendirilmesi noktasında değil, meslek sahibinin sorumluluğu ile orantılı olarak aslında ortaya çıkabilecek zararın miktarı ve çeşidi yönünden de farklılık arz edebilecektir. Örneğin bir doktorun zarara sebep olan haksız eylemi ile bir avukatın bambaşka olduğu gibi; iki meslek alanı için rizikoya ilişkin konular da bambaşka olabilecektir. Örneğin doktorun yaptığı ameliyattan dolayı hastasını zarara uğratması ile avukatın hukuki bir eylem gerçekleştirirken müvekkilini zarara uğratmasında rizikoya ilişkin değerlendirme farklılaşacaktır. Örneğimizde olduğu gibi ameliyattan dolayı felç olan hasta bedensel zarara uğramış, belki de bu sebepten artık çalışamayacak, geçimini sağlayamayacak hale gelmiştir. Ya da her ne kadar ameliyattan hemen sonra hasta felce uğramamış olsa da ameliyattan kaynaklanan başka bir komplikasyon sebebiyle zarara uğrayabilir ya da örnekte olduğu gibi felç kalabilir. Hasta zarara uğradığında, zararını ameliyatı gerçekleştiren doktordan tazmin etmek isteyecektir. Yine mesleğini icra ederken müvekkilini zarara uğratan avukattan edilecek talep de vücut bütünlüğün zarara uğramasından kaynaklı bir talep olmayacak, daha ziyade zarara uğrayanın malvarlığındaki eksilmeye ilişkin olacaktır. İşte sorumluluk sigortaları bu tarz bir rizikonun gerçekleşmesi ve hizmet faaliyetini yürüten meslek erbabının sorumluluğunu ölçülebilir maddi değer olarak güvence altına almaktadır. Yani başka bir anlatımla tüm sigorta sözleşmelerinde olduğu gibi mesleki sorumluluk sigortalarında da para ile ölçülebilir bir menfaatin (çıkarın) zarar görmüş olması gerekliliği bulunmaktadır. Aynı zamanda risk bulunmalı ve bu riskin ileride ortaya çıkabilecek nitelikte olması gerekmektedir.[2]
İşte bu kapsamda öğretide de kabul gördüğü üzere sorumluluk sigortalarında riziko, sigorta koruması altına alınan kişinin sıfatı, etkinlikleri ve özellikleri gibi hususlar dikkate alınarak belirlenir. Bu yüzden sorumluluk sigortaları en fazla çeşidi bulunan sigorta olup, çok farklı gereksinimler için farklı ürünler ortaya çıkmıştır.[3] Sorumluluk sigortasının bir çeşidi olan mesleki sorumluluk sigortalarında da bu husus gözetilir. Mesleki sorumluluk sigortasında da aslında sigortalının bulunduğu meslek dalı, faaliyeti, etkinlik dalı vs. gibi özellikler dikkate alınır. Rizikonun gerçekleşip gerçekleşmediği ve rizikodan kaynaklı zararın miktarı tespit edilirken sigortalının sıfatı ve yaptığı faaliyet büyük önem taşır.
C-) Sorumluluk sigortalarında olay, zarar ve talep kavramı
Sorumluluk sigortaları ve sorumluluk sigortalarının bir çeşidi olan mesleki sorumluluk sigortalarının birden farklı esasa dayalı olarak ya da birden farklı esasların bir karması şeklinde yapıldığı görülmektedir. Öğretide de sorumluluk sigortaları alanında rizikonun zaman bakımından sigorta korumasına dâhil sayılmasına ilişkin değişik esaslar ortaya çıktığı, bunların arasında ülkemizde de yaygın şekilde kullanılan “olay”, “zarar” ve “talep” esaslarına tabi sözleşmeler olduğu belirtilmektedir. [4] Mesleki sorumluluk sigortası yaptıran bir sigortalı bu kapsamda sigortacı ile birden farklı esasta veya bu esasların birleşimi birden fazla karma şekilde sigorta sözleşmesi yapabilir ve sigortacı bu kapsamda sigorta poliçesi düzenleyebilir. Sigorta dönemi içinde rizikonun gerçekleşeceği zaman hangi esasa göre belirlenmişse, riziko o esasa göre gerçekleşmiş olur ve sigortacı sigorta bedelini ödeme yükümlülüğü altına girer. Şimdi rizikonun gerçekleşmesi noktasında talep, olay ve zarar kavramlarını mercek altına alalım.
Olay esasına göre kurulmuş sorumluluk sigortası sözleşmelerinde sigortacının koruma sağlama edimi olayın, (sigorta ettirenin sorumluluğuna yol açan veya açtığı öne sürülen hukuka aykırı davranışın) sigorta süresi içinde meydana gelmiş olmasına; zarar esasına göre kurulan sözleşmelerde ise zararın sigorta süresi içinde ortaya çıkmış bulunmasına bağlıdır. 6762 sayılı TTK’de düzenleme olmamakla birlikte 6102 sayılı TTK’nin 1473/1 maddesinde taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, sorumluluk sigortalarında riziko anı için olay esasını benimsemiştir. Başka bir anlatımla sigorta ettiren ile sigortacı arasında akdedilen bir sorumluluk sigortası sözleşmesinde, eğer rizikonun gerçekleşme zamanı olay, talep ya da zarar olarak belirtilmemişse sözleşmenin olay esaslı olarak kurulduğu sonucuna varılacaktır.
Zarar esasına dayanılarak akdedilen sözleşmelerde ise, rizikonun gerçekleşme zamanı belirli bir zararın ortaya çıkma anıdır. Yani sigortalının sorumluluğuna ilişkin olay gerçekleşmiş olmakla birlikte, söz konusu sorumluluktan kaynaklanan zarar daha sonra ortaya çıkabilir. Başka bir anlatımla sorumluluğu doğuran olay/ davranış/hizmet teminat süresinden önce gerçekleşmiş olsa bile, söz konusu olay/davranış/hizmetin sonucu sigorta teminatı süresi içerisinde meydana gelmiş olabilir. Böyle bir sonuç gerçekleşir ise bu kapsamda sigortacının edim yükümlülüğü doğar. Öğretide de bu hususa işaret edilmiştir.[5]
Tazminat talebinde bulunulması teorisi (talep teorisi, (claims made)) olarak belirtilen görüşe göre sorumluluk sigortasında riziko, zarar görenin tazminat talebinde bulunmasıdır; sigorta ettirenin sorumluluk sebebini teşkil eden davranışta bulunduğu ya da olayın gerçekleştiği aşamada zararın meydana gelip gelmeyeceği, zararın meydana geldiği anda ise zarar görenin tazminat talebinde bulunup bulunmayacağı belirsiz olduğundan riziko, zarar görenin tazminat talebinde bulunduğu anda gerçekleşmiş olur; zarara sebebiyet veren olay ya da davranış ile zararın teminat süresi içinde gerçekleşmesi aranmaz.[6] Günümüz koşullarında rizikonun gerçekleşme anını sadece olay ve zarara endekslemek sigorta korumasından yararlanan sigortalının sorumluluğunu tam anlamıyla sigorta koruması çatısı altına alınabilmesini engelleyecektir. Bu kapsamda talep esası da sigorta koruması altına giren sigortalı için büyük bir teminat ve güvencedir. Zira sigortalının sorumluluğunu doğuran olayın gerçekleşmesinden pek çok zaman sonra zarar doğabildiği gibi, zararın ortaya çıkmasından bir zaman sonra da sigortalının sorumluluğundan kaynaklanan zararla ilgili kendisine talepte bulunulabilir.
D-) Poliçe özel şartnamesinin değerlendirilmesi
Sorumluluk sigortalarında ve sorumluluk sigortalarının bir çeşidi olan mesleki sorumluluk sigortalarında rizikonun gerçekleşme zamanı bakımından zarar, olay ve talep kavramlarından kısaca bahsettikten sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun incelemesine aldığı hukuki uyuşmazlıkta sigortalı mali müşavir ile sigortacı arasında akdedilen sözleşmeye ilişkin olarak oluşturulan ve davaya konu poliçedeki özel şartnamenin hukuki değerlendirmesini yapacak olursak:
Söz konusu özel şartname şu şekildeydi:
“İşbu poliçede yer alan sigorta başlangıç tarihi önceki (geriye dönük) beş yıl için verilen teminatın geçerli olması için, sigortalının, bu sigorta poliçesinin vadesinin başlangıç tarihinden beş yıl öncesine kadar olan döneme ilişkin olarak ilgili kanunlar, yönetmelik ve tebliğler uyarınca ifa ettiği mesleki faaliyetinin ifasında ihmalinin bulunması veya hatalı davranması sebebiyle bu poliçe teminatı kapsamına girebilecek herhangi bir tazminat talebinden veya tazminatı gerektirecek bir olayın/işlemin varlığından şifahi veya yazılı olarak bilgisinin bulunmaması, hakkında hukuki, idari veya cezai bir işleme başlanılmamış olması şarttır.
Davaya konu Poliçe geriye dönük 5 yıl içindeki rizikoları teminat altına alıyordu. “Bu şekilde geriye dönük bir sözleşmenin yapılması ve poliçenin geçmişe dönük teminatları da kapsayabilmesi mümkün mü?” sorusunu aklımıza getirecek. Gerçekten de 6762 sayılı kanunun 1279. Maddesiyle ilişkili olarak öğretide bu maddenin mefhumu muhalifinden geçmişe etkili sigortanın, maddedeki sınırlamalar çerçevesinde, mümkün olduğu belirtilmiş[7] ve nihayet 6102 sayılı TTK’nın 1458. Maddesi ile de geçmişe dönük sigorta sözleşmesinin yapılmasını ve sigorta teminatını geçmişe dönük bir tarihi de kapsayacak bir şekilde oluşturulmasına açık bir şekilde imkân tanınmıştır.
Söz konusu poliçe, geriye dönük beş yılı teminat altına alırken; özel şartname, sigortalının teminat kapsamına girecek herhangi bir olaydan şifahi veya yazılı olarak haberinin olmaması şartını aramıştır. Davaya konu olaydaki sigorta sözleşmesi talep esasına göre yapılmıştır. Fakat sigortalının sigorta teminatı kapsamına girecek ve ileride zarar doğurabilecek bir olaydan şifahen ya da yazılı olarak bilgisinin bulunmaması gerektiği şartnamede belirtilmiştir. Kısacası eğer sigortalının zarar ya da talep doğurabilecek olaydan haberi var ise, söz konusu olay sigorta teminatı dışında kalacaktır.
Aslında söz konusu poliçenin özel şartnamesi 6762 sayılı kanunun 1279. Maddesi ve 6102 sayılı TTK’nın 1458 maddesinin 2. Fıkrası ile uyum içindedir.
6762 sayılı kanunun 1279. Maddesinde “Mukavelenin yapıldığı sırada sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimse, rizikonun gerçekleşmiş olduğunu yahut sigortacı rizikonun gerçekleşmesi imkânı kalmadığını bilmekte iseler sigorta mukavelesi hükümsüzdür; ifadeleri yer almıştır. Davaya konu olayda davacı mali müşavir 22.05.2012 tarihindeki Sgk’ya sunduğu belgelerle ilgili olarak zararı doğuran olaydan haberdar olduğu gözetilerek, yerel mahkemece poliçe özel şartnamesinden kaynaklı olarak davayı reddetmiştir. Sadece bu bilgiye dayanarak bile Yerel mahkemenin bu kararının yerinde olduğu görünüyor. Zira anılan kanunda, kanun koyucu sözleşmenin hükümsüz olması şartını rizikonun gerçekleşmiş olmasında aramıştır. Somut olayımızda riziko, mali müşavirin mükellefinin (dava dışı şirketin) kendisinden Zarara ilişkin talepte bulunduğu anda gerçekleşecektir. Zira taraflar arasındaki sözleşme talep esasına göre akdedilmiştir. Riziko talep sonucunda gerçekleşecektir. Söz konusu durumla ilgili olarak Yargıtay Genel Kurulunun rizikonun gerçekleştiği yönündeki tespiti:”. …Öte yandan olayın davacıya bildirilmesi ile davacının gerekli olan tüm işlemleri yapması, kusurlu olduğunu baştan kabul etmesi ve nihayetinde tahakkuk ettirilen cezayı daha sonra doğrudan ödemesi karşısında zarar gören dava dışı şirketin olayı davacıya bildirirken ayrıca zararı da talep ettiği kabul edilmelidir…”
“Davacının davalı ... şirketine başvurusu sırasındaki beyanından ve davacı vekili tarafından mahkemeye sunulan 22.05.2014 tarihli beyan dilekçesinden; dava dışı şirketin durumu davacıya bildirdiği, davacının da SGK tarafından istenen belgeleri hazırlayarak 22.05.2012 tarihli dilekçe ekinde SGK’ya sunduğu anlaşılmaktadır.”
Dava dışı şirketin mali müşavire ceza tahakkukunu bildirirken mali müşavirin sorumluluğundan kaynaklı olarak uğradığı zararı da talep etmesi hayatın olağan akışında değerlendirmek gerekir. Kaldı ki talep esaslı kurulan bir mesleki sorumluluk sigortası sözleşmesinde rizikonun gerçekleşmesi için zarara uğrayan tarafından yazılı bir bildirim, icra takibi olması da şart değildir. Sözlü talepler neticesinde de riziko gerçekleşmiş olur. Sonuç olarak dava dışı şirketin zarara ilişkin talebi (aksini düşünmek hayatın olağan akışına terstir ve zaten mali müşavir mükellefine tahakkuk eden cezayı ödemiştir.) ve riziko davacı mali müşavir ile sigorta sözleşmesi yapılmadan önce gerçeklemiştir. Taraflar arasında akdedilen sigorta sözleşmesinin 6762 sayılı TTK’nin 1279. Maddesi gereğince hükümsüzlüğü açıktır.
Son Düşünceler:
Yerel Mahkeme ve Yargıtay Özel Dairesinin kararlarının Hukuk Genel Kurulunun vardığı sonuca varamaması üzerine görüşlerim:
Yargıtay Kararı üzerine kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra akla şu soru gelebilir:
1-) 6762 sayılı kanundaki açık düzenlemeye rağmen, neden Yerel Mahkemenin ve Yargıtay Özel dairesinin nazar-ı dikkatini bu husus çekmedi?
Davalı sigorta şirketi, davaya ilişkin cevaplarını ve gerekli beyanlarını mahkemeye sunarken sadece poliçe özel şartnamesinde sebeplere dayanarak davanın reddini istemiştir. Bu sebepten hem yerel Mahkeme hem Yargıtay özel dairesi bu hususu gözden kaçırmış olabilir. Fakat 6762 sayılı kanunun 1279. Maddesinin emredici niteliği de çok açıktır. Biz biliyoruz ki bir hukukî işlemin genel olarak kanunun emredici kurallarına aykırı olması, bu tür kuralların kamu düzenine ilişkin olmasından kaynaklanır. Bu sebeptendir ki kanunun emredici özelliği anılan hukuki işlemi batıl (butlanla sakat) kılar. Dolayısıyla, kanunun emredici kuralları herkese hitap eden, herkese ödevler yükleyen genel ve objektif hukuk kuralları olmasından kaynaklı olarak en önce incelenmesi gereken konular arasında yer alır. Emredici kuralların bu özelliğinden kaynaklı olacak ki, taraflar emredici kurallara aykırılık durumunu ileri sürmemiş olsalar bile hâkim emredici kurallara aykırılıktan kaynaklanan butlan durumunu Re ’sen dikkate almalıdır. Somut uyuşmazlıkta, Hukuk Genel Kurulunun önüne gelene kadar emredicilikten kaynaklanan hükümsüzlüğü hiç dikkate almadığı görülüyor. Halbuki en başta Yerel Mahkeme ve daha sonra Yargıtay özel dairesi söz konusu durumu re ’sen dikkate alması gerekirdi.
2-Olayda riziko, dava dışı şirketin şifahi olarak zararını mali müşavirden talep etmesi sonucu gerçekleşmiştir. Bu hususu Hukuk Genel Kurulu, aksinin olamayacağını ifade ederek açıklamıştır. Talep esaslı kurulan sigorta sözleşmesinde rizikonun sözleşmeden önce gerçekleştiğine dair herhangi bir tespitte bulunulmaması, tahminimce rizikonun gerçekleşme zamanını elle tutulur bir olgu olarak görmeye çalışmaktan kaynaklanmaktadır. Zararın özellikle noter, posta, e-posta ya da Mahkeme aracılığıyla talep edilebileceği olgusuna odaklanıldığında, söz konusu durum normal karşılanabilir. Buna karşılık rizikonun gerçekleşme anının tespitinde herhangi bir şartın aranmayacağını da Hukuk Genel Kurulu verdiği kararın gerekçesinde çok doğru bir şekilde ifade etmiştir: “Talep esasına göre kurulan bu sözleşmelerde zararın mutlaka sigorta ettirenden ihtar, icra takibi veya mahkeme yoluyla talep edilmesi gerekmemektedir. Zarar gören sözlü olarak da zararını talep edebileceği gibi, zarar görenin olayı ve zararı sorumlu olduğundan bahisle sigorta ettirene bildirmesi de zararın talep edildiği anlamına gelmektedir.”
Av. Ahmet Alperen ŞAHİN
Denizli Barosu
---------------------
[1] (Baştürk vd. 2017: 30).
[2] (Kaya ve Kâhya,2017: 46).
[3] (Ünan, Samim: Türk Ticaret Kanunu Şerhi Sigorta Hukuku C. II, İstanbul, 2016, s. 267).
[4] Ünan, Samim: Türk Ticaret Kanunu Şerhi Sigorta Hukuku C. II, İstanbul, 2016, s. 268
[5] Bu konuda bkz. ŞENOCAK, s. 89 vd.; ÜNAN, Riziko, s. 29 vd.; RINTELEN, s. 78 vd. – kn. 62 vd..
[6] Talep teorisinin olumlu ve olumsuz yönleri hususunda bkz. ŞENOCAK, s. 103 vd.; BÜSKEN, s. 556, 557 – kn. 14, 15.
[7] ”. (BOZER, Ali, Sigorta Hukuku Genel Hükümler – Bazı Sigorta Türleri, b. 2, Ankara 2007, s. 36)