Genel Olarak Ecrimisil

Bilindiği üzere gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminattır.

Fuzuli işgal tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemez ve niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılır. Haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmek durumundadır. (08.03.1950 tarih 22/4 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı)

Yargıtay kararlarına göre bir başkasının taşınmazını haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir (Y.HGK'nun 25.02.2004 gün ve 2004/1-120-96 sayılı kararı ).

Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en az kira geliri kadar tespit edilmelidir. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan olumlu zarar ile kullanmadan kaynaklanan olumlu zarara ilaveten, malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar), ecrimisilin kapsamını belirler.

Kamuya Ait Taşınmazların İşgali Halinde Ecrimisil: İdari Ecrimisil/Özel Hukuk Ecrimisili Ayrımı

Kişilerin kamu idarelerine ait taşınmazları idarenin bilgisi ve izni olmadan kullanmalarının da ecrimisil gerektireceği tabiidir. Bununla birlikte, kamu idarelerinin işgali nedeniyle alınacak ecrimisilin tabi olacağı hukuki rejim açısından ikili bir ayrım söz konusudur.

İdareye ait taşınmazların işgali bakımından da ikili bir ayrım yapmak gerekmektedir.

2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 75. maddesi kapsamında kalan idarelere ait taşınmazların işgali halinde, bu maddeye göre ecrimisil istenebilir. Buna uygulamada idari ecrimisil denilmektedir. Bu konu aşağıda açıklanacaktır.

2886 sayılı Kanun’un 75. maddesi kapsamında kalmayan idarelere ait taşınmazların işgali halinde ise bu idareler, özel hukuk hükümlerine göre ecrimisil talep ve dava edebileceklerdir ki buna da özel hukuk ecrimisili diyebiliriz. Bu taşınmazlar hakkında idare tarafından talep edilecek ecrimisil özel hukuk hükümlerine tabidir.

İdari Ecrimisil

Kişilerin Hazineye ait ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlardan yararlanmaları ya genel yararlanma şeklinde ya da önceden izin almak suretiyle özel yararlanma usulleri çerçevesinde olur. Bir kişinin Hazine taşınmazından özel olarak yararlanması için idare ile ruhsat, sözleşme ya da imtiyaz yoluyla hukuken geçerli bir ilişki içinde olması gerekir. Diğer bir anlatımla, Hazine taşınmazından başkalarının yararlanmasını engeller biçimde özel olarak yararlanmak isteyen kişi bunun ücretini ödemek durumundadır.

Buna karşılık Hazine taşınmazlarının veya 2886 sayılı Kanunun 75. maddesi kapsamında kalan taşınmazların, geçerli bir hukuki sebebe dayanılmaksızın işgali, idare hukuku anlamında ecrimisil alacağı doğmasına sebep olacaktır. Kamu hukukunda ecrimisil alacağını doğuran olay, Hazineye ait ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmaz malların geçerli herhangi bir hukuki sebebe dayanmayan fuzuli işgalidir.

Ecrimisil, hazineye ait ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların idarenin izni dışında gerçek veya tüzel kişilerce işgal veya tasarruf edilmesi sebebiyle, idarenin bir zarara uğrayıp uğramadığına veya işgalcinin kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın idarece talep edilen tazminat şeklinde tanımlanabilir.

Danıştay kararlarında da işgal nedeniyle alınan bir tazminat olarak ifade edilmiştir. (Danıştay 10. Dairesinin 26.02.2020 tarih ve E:2016/7201, K:2020/876, 23.6.2020 tarih ve E:2016/7190, K:2020/2213 sayılı, 2. Dairesinin 11.01.2023 tarih ve E:2021/13327, K:2023/71 sayılı kararı)

Bu çalışmanın amacı, Danıştay kararları ışığında hazineye ait ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların, idarenin izni dışında gerçek veya tüzel kişilerce işgal veya tasarruf edilmesi sebebiyle düzenlenen idari ecrimisil ile ilgili temel hususları açıklamaktır.

İlgili Mevzuat

2886 sayılı Devlet İhale Kanununun “Ecrimisil ve tahliye” başlıklı 75. maddesinde; Devletin özel mülkiyetinde veya hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmaz malları, özel bütçeli idarelerin mülkiyetinde bulunan taşınmaz mallar ve Vakıflar Genel Müdürlüğü ile idare ve temsil ettiği mazbut vakıflara ait taşınmaz malların, gerçek ve tüzelkişilerce işgali üzerine, fuzuli şagilden, bu Kanunun 9 uncu maddesindeki yerlerden sorulmak suretiyle, idareden taşınmaz ve değerleme konusunda işin ehli veya uzmanı üç kişiden oluşan komisyonca tespit tarihinden geriye doğru beş yılı geçmemek üzere tespit ve takdir edilecek ecrimisil istenir. Ecrimisil talep edilebilmesi için, idarelerin işgalden dolayı bir zarara uğramış olması gerekmez ve fuzuli şagilin kusuru aranmaz.

Ecrimisile itiraz edilmemesi halinde yüzde yirmi, peşin ödenmesi halinde ise ayrıca yüzde onbeş indirim uygulanır. Ecrimisil fuzuli şagil tarafından rızaen ödenmez ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

Kira sözleşmesinin bitim tarihinden itibaren, işgalin devam etmesi halinde, sözleşmede hüküm varsa ona göre hareket edilir. Aksi halde ecrimisil alınır...” hükmüne yer verilmiştir.

Bu madde, idari ecrimisil istenilebilmesinin yasal dayanağını oluşturur. Bu maddenin Hazine taşınmazları açısından uygulaması ise Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmeliğin 85, 86 ve 87. maddelerinde düzenlenmiştir.

Ayrıca Yönetmeliğin “İşgalin devamı” başlıklı 88. maddesinde “Fuzuli şagilin işgal veya tasarruf ettiği taşınmazdan tahliyesinin herhangi bir nedenle sağlanamamış olması, aynı taşınmazdan ikinci ve müteakip defa ecrimisil istenmesine engel teşkil etmez. Ecrimisilin tahsil edilmesi, taşınmazdaki kullanımın devamı hakkını vermez.”;

“Tahliye” başlıklı 89. maddesinin 1. fıkrasında “Kiraya verilen, irtifak hakkı kurulan veya kullanma izni verilen taşınmazlardan süresi dolduğu hâlde tahliye edilmeyen, sözleşmesi feshedilen veya herhangi bir sözleşmeye dayanmaksızın fuzuli olarak işgal edilen Hazine taşınmazlarının tahliyesi; hasat sezonu, iş ve hizmetlerin mevsimlik faaliyet dönemi de dikkate alınarak İdarenin talebi üzerine, bulunduğu yer mülki amirince en geç onbeş gün içinde sağlanarak, taşınmaz İdarece görevlendirilecek memurlara boş olarak teslim edilir.” kuralına yer verilmiştir.

Kavramsal Çerçeve

Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesine göre ecrimisil; Hazine taşınmazının, İdarenin izni dışında gerçek veya tüzel kişilerce işgal veya tasarruf edilmesi sebebiyle, İdarenin bir zarara uğrayıp uğramadığına veya işgalcinin kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın İdarece talep edilen tazminatı ifade etmektedir.

Burada “Hazine taşınmazı” ifadesi ile; Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar (tapuda Hazine adına tescilli taşınmazlar) ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar kastedilmektedir. Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesine göre Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yer; Türk Medenî Kanunu ile diğer kanunlarda Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtilen yerlerdir.

Kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın, Hazine taşınmazının zilyetliğini, yetkili İdarenin izni dışında eline geçiren, elinde tutan veya her ne şekilde olursa olsun bu malı kullanan veya tasarrufunda bulunduran gerçek veya tüzel kişiler ise “fuzuli şagil” olarak adlandırılmaktadır.

Hazine taşınmazlarının işgali halinde idarece ecrimisil talep edilmektedir. Hazine taşınmazları açısından idare; Merkezde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığını (Millî Emlak Genel Müdürlüğü); illerde çevre, şehircilik ve iklim değişikliği il müdürlüğünü (millî emlak dairesi başkanlığı veya millî emlak müdürlüğü) ve ilçelerde millî emlak müdürlüğünü yoksa millî emlak şefliğini…” ifade etmektedir.

Ecrimisil İstenebilmesinin Koşulları

Yukarıda aktarılan kanun ve yönetmelik hükümleri ile ecrimisil istenilmesine ve istenilecek kişiye ilişkin koşullar belirlenmiştir. Bu kapsamda; Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmaz malların işgali nedeniyle ecrimisil alınabileceği, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmaz malı, rıza veya muvafakata dayanmaksızın kullanan kişinin kusuru bulunup bulunmadığına bakılmaksızın fuzuli şagil sayılacağı, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazların işgal edilmesi halinde ilgililerden bu işgal nedeniyle ecrimisil istenilmesinin idare için yasal bir zorunluluk olduğu, ancak işgalin devamı nedeniyle ecrimisil alınmasının, yukarıda sözü edilen Yasa ve Yönetmelik hükümleri uyarınca işgalin devamına meydan verilmeden yetkililerce yasal işlemlerin öncelikle yapılmasına engel teşkil etmeyeceği de kuşkusuzdur.

Ecrimisil; Hazine taşınmazının, İdarenin izni dışında gerçek veya tüzel kişilerce işgal veya tasarruf edilmesi sebebiyle, İdarenin bir zarara uğrayıp uğramadığına veya işgalcinin kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın İdarece talep edilen tazminatı ifade ettiğine göre ecrimisilin unsurlarını şu şekilde sayabiliriz:

a) İşgale konu bir Hazine taşınmazının olması,

b) Bu taşınmazın idarenin izni dışında işgali veya bu kişilerce tasarruf edilmesi,

c) Fuzuli şagilin bu taşınmaz üzerinde kullanımını haklı kılan herhangi bir hususun mevcut olmaması, gereklidir. Buna karşılık taşınmazın işgalinde İdarenin bir zarara uğrayıp uğramadığına veya işgalcinin kusurlu olup olmadığına bakılmamaktadır.

Konu ile ilgili yargı kararları şöyledir:

Danıştay 10. Dairesinin 20.01.2000 tarih ve E:1998/7432, K:2000/266 sayılı kararında “… taşınmaz malların işgali nedeniyle ecrimisil alınabilmesi mümkün olduğundan, davacının su kaynağını kullanmak için yaptığı tesislerin işgal ettiği alan tespit edilerek bulunacak m2 miktarının esas alınması suretiyle ecrimisil istenilmesi gerekirken, suyun debisine göre ecrimisil tahakkuk ettirilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Danıştay 10. Dairesinin 30.5.2017 tarih ve E:2016/6309, K:2017/2784 sayılı kararında “… Dava konusu uyuşmazlıkta, dava dosyasında her ne kadar davacı belediye adına tahsis yapıldığına dair bir işlem bulunmamakta ise de; davaya konu taşınmazın 1/1000 ölçekli 49L2D ve 49L3A Uygulama İmar Planında Belediye Sosyal Tesis Alanı olarak gösterildiği, davacı tarafından Belediye Sosyal Tesis Alanı olarak kullanılan alanın imar planında gösterilen kapsamda kullanıldığı görüldüğünden, davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Danıştay 10. Dairesinin 22.3.2018 tarih ve E:2017/3913, K:2018/1204 sayılı kararında … Dava konusu uyuşmazlıkta, imar uygulamasına göre bedelsiz olarak kamuya terk edilen ve umumi hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla imar planında yeşil alan olarak ayrılan uyuşmazlık konusu taşınmazın, davalı belediyenin hüküm ve tasarrufuna bırakıldığı anlaşılmaktadır.

3194 sayılı Kanun'un, 11. maddesine göre imar planında meydan, yol, su yolu, park, yeşil saha, otopark, toplu taşıma istasyonu ve terminal olarak düzenlenen taşınmazların belediyeye terk edileceği, ayrıca 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15. ve 2886 sayılı Kanun'un 75. maddelerine istinaden belediye taşınmazı olarak kabul edilen yerlerden de belediyece ecrimisil istenebileceğinden, davalı belediyenin, kamuya terk edilen ve planda gösterilen yeşil alan için ecrimisil talep etmesinde mevzuata aykırılık bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Bölge İdare Mahkemesi İdare Dava Dairesi kararını bozmuştur.

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 15.5.2019 tarih ve E:2018/3000, K:2019/2335 sayılı kararında“…Dosyanın incelenmesinden, İ... adresinde bulunan, kamuya terkli 3050 m2'lik alanın davacı tarafından otopark ve sundurma olarak işgal edildiğinden bahisle düzenlenen ecrimisil düzeltme ihbarnamesinin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Davalı belediyece, imar planına göre bedelsiz olarak kamuya terk edilen taşınmazlardan, bunların belediyenin hüküm ve tasarrufuna bırakıldığı tarihten itibaren, ecrimisil istenebileceğinden aksi yöndeki gerekçeyle dava konusu işlemlerin iptali yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Bu durumda, dava konusu taşınmaz için idarece takdir edilen ecrimisil bedelinin miktar olarak 2886 Sayılı Kanun'un 74. maddesi uyarınca çıkarılan yönetmelik ve tebliğlere uygun olup olmadığının belirlenmesi amacıyla, gerekirse mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenecek rapor dikkate alınarak ecrimisil bedelinin belirlenmesi ve İdare Mahkemesince buna göre yeniden bir karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Bu itibarla, uyuşmazlığa konu taşınmazın mülkiyetinin davalı idareye ait olmadığından bahisle verilen işlemin iptali yolundaki ısrar kararında hukuki isabet bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Mahkemenin ısrar kararını bozmuştur.

Danıştay 10. Dairesinin 16.6.2020 tarih ve E:2016/7431, K:2020/2007 sayılı kararında “… Davacı yanında davaya müdahale talebinde bulunan Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğü İşletme Şefliği tarafından, davalı idare tarafından 75 m²'lik kısmı baz istasyonu yapıldığından bahisle ecrimisil talep edilen Afyonkarahisar ili, Merkez ilçesi, Susuz Kasabası, Taşlıdere mevkiinde bulunan taşınmazın, 21/12/2004 tarihli Bakan 'Olur' ile kullanım izni verilen alanda kaldığı, taşınmazın bulunduğu Susuz Kasabasında tapu kadastro çalışmalarının yapıldığı ancak orman kadastro çalışmalarının henüz yapılmadığı, taşınmazın …… numaralı kadastro paftasında kaldığı ve tapulama harici olduğu, taşınmazın amenajman planı, memleket haritası ve hava fotoğraflarında orman olarak göründüğü ve fiili durumunun da orman olduğu belirtilmektedir.

Bu itibarla, 6831 Sayılı Orman Kanunu'nun 17. maddesi uyarınca kullanılmasında kamu yararı ve zorunluluk bulunması nedeniyle 21/12/2004 tarih ve 867 Sayılı Çevre ve Orman Bakan Olur'u ile kullanım izni verilen dava konusu orman arazisi üzerinde davacının baz istasyonu kurmasına izin verildiği ve bu izne dayanılarak taşınmazın davacı tarafından kullanıldığı, yetkili idarenin izni dahilindeki kullanım nedeniyle davacının fuzuli şagil olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı açık olup, davacıdan ecrimisil istenilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerekirken davanın reddi yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 28.4.2021 tarih ve E:2021/744, K:2021/1637 sayılı kararında “… Dava dosyasının incelenmesinden; idare elemanları tarafından imzalanan 02/03/2010 tarihli tespit tutanağında taşınmazın etrafının tel örgü çekilmek suretiyle işgal edildiğinin belirtildiği, bilirkişilerce keşif sırasında taşınmazın uzun yıllardan beri üzerinde herhangi bir ekip-biçme dahil hiç bir işlem yapılmadığı, boş arsa şeklinde olduğunun görüldüğü, idare tarafından tutulan tespit tutanağında etrafının çit ile çevrili olmasının dışında davacı tarafından ne şekilde kullanıldığı, ne fayda ve gelir elde ettiğinin belirlenmediği, keşif sırasında da tel örgünün mevcut olduğu, ancak taşınmazdan herhangi bir yarar ve menfaat sağlanmadığı, dolayısı ile taşınmazın davacı tarafından kullanılmadığı kanaatine varıldığının belirtildiği anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlıkta, dava konusu Hazine taşınmazını tel örgü ile çevirmek suretiyle zilyetliğinde bulundurduğu açık olan davacıdan ecrimisil istenilebileceği açıktır.

Bu durumda, geçmişte davacı tarafından işgal edilen ve keşif sırasında bile henüz terk edilmediği görülen dava konusu Hazine taşınmazını, kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın, parselin etrafını tel örgü ile çevirmek suretiyle zilyetliğinde bulundurduğu açık olan davacıdan ecrimisil istenilebileceği anlaşıldığından, Mahkemece gerektiğinde mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi ile talep edilen ecrimisil bedelinin hukuka uygunluğunun araştırılarak neticesine göre bir karar verilmesi gerekirken, ecrimisil ihbarnamesinin belirtilen gerekçeyle iptali ve ödenen ecrimisil tutarının iadesi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 17.3.2022 tarih ve E:2021/4853, K:2022/1353 sayılı kararında“… 1968 yılında kamu hizmetinde kullanılmak ve hava şehitliği yapılmak üzere Milli Savunma Bakanlığına tahsis edilen 39.835,00 m² yüzölçümlü taşınmazın, 2001'de ifraz edilerek ... parsele ayrıldıktan sonra, alışveriş merkezi olarak kullanılan ... ada, ... parsel sayılı 12.160,00 m² yüzölçümlü taşınmazın Milli Savunma Bakanlığı ihtiyacı için kullanılmaması nedeniyle 2001 yılında tahsis kaldırılmış, talep edilmesine rağmen yeniden tahsis yapılmamış ve davacıdan ecrimisil talebinde bulunulmuştur.

Bu durumda, davacının kullanımının protokole dayandığı ve bu protokolun halen ayakta olduğundan söz edilemeyeceğinden, davacının kullanımının hukuki dayanağı bulunmayıp, fuzuli şagil olduğu açıktır.

Bu itibarla, hukuken geçerli bir sebebe dayanmaksızın Hazineye ait taşınmazın davacı tarafından alışveriş merkezi yapılmak suretiyle işgali nedeniyle ecrimisil tahakkuk ettirilmesi üzerine düzenlenen ecrimisil ihbarnamesine yapılan itiraz sonucu düzenlenen dava konusu ... tarihli ve ... sayılı düzeltme ihbarnamesi hukuka uygun olup, dava konusu işlemin iptali yolunda İdare Mahkemesince verilen karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolunda verilen Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 24.3.2022 tarih ve E:2021/233, K:2022/1526 sayılı kararında“… Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, dava konusu taşınmazın imar planlarında her ne kadar yeşil alan/park olarak kamunun kullanımına ayrıldığı belirtilmekte ise de, kamunun kullanımına terkine dair herhangi bir belgenin dosyaya sunulmadığı gibi, Alanya Belediyesi Emlak ve İstimlak Müdürlüğünün … tarihli … sayılı yazı ile de, dava konusu taşınmazın 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun 11. maddesi uyarınca belediyeye yeşil alan yapılması için terk edildiğine ilişkin bilgi ve belgeye rastlanılmadığının belirtildiği görülmektedir.

Bu durumda, kesinleşen yargı kararı da dikkate alındığında, taşınmazın kamunun kullanımına terk edilmediği gibi davalı idarenin mülkiyetinde olmadığı, ayrıca davalı idare adına yapılmış bir tahsis ve devir de bulunmadığının sabit olduğu anlaşılmakla, davalı idarenin taşınmazın işgali nedeniyle ecrimisil isteme yetkisinin bulunmadığı açıktır…” gerekçesiyle Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 23.01.2023 tarih ve E:2021/4314, K:2023/314 sayılı kararında“… Uyuşmazlıkta; davacı ile aralarında bayilik sözleşmesi olan … Petrolleri A.Ş.'nin adli yargıda açtığı kiracılık sıfatının tespiti istemli davada; Mahkemece, kiracılık ilişkisinin tespiti yönünde karar vermesi ve bu kararın da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu … tarihinde onanmasından dolayı davacının, … Petrolleri A.Ş. ile arasında 27/07/2011 tarihli bayilik anlaşmasına dayalı olarak alt kira ilişkisi bulunduğundan söz konusu taşınmaz üzerindeki kiracılık sıfatının dava konusu işlemin tesis edildiği tarih itibariyle devam ettiği ve … Petrolleri A.Ş.'nin işgalci olmadığı yargı kararıyla tespit edildiğinden, davacıdan 2886 Sayılı Kanun'un 75. maddesine istinaden ecrimisil istenemeyeceği kuşkusuzdur.

Bu nedenle; Mahkemece dava konusu işlemin kısmen iptali, kısmen de davanın reddi yolunda karar verilmiş ise de, gelinen bu aşamada davacının kiracılık ilişkisinin devam ettiği görüldüğünden davacıdan ecrimisil istenebilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, temyize konu Mahkeme kararının iptal hükmünün yukarıda belirtilen gerekçe ile onanmasına, davanın reddine ilişkin kısmın ise bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir…” gerekçesiyle Mahkemenin davanın reddine ilişkin kısmını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 18.5.2023 tarih ve E:2021/13629, K:2023/2734 sayılı kararında “2886 sayılı Kanun'un 75. maddesine göre, fuzuli şagilden ecrimisil istenebilmesi için Devletin özel mülkiyetinde veya hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmaz malların, gerçek veya tüzel kişiler tarafından herhangi bir hukuki ilişki olmaksızın işgal edilmiş olması gerekmektedir.

Dava dosyasının incelenmesinden, dava konusu taşınmazın kat mülkiyeti işlemi gördüğü ve üzerinde 51 adet bağımsız bölüm bulunduğu, tapu kayıtlarından yönetim planının 22/03/2007 tarihinde şerhedildiği, imar uygulaması sonucu Hazinenin ana taşınmaz üzerinde 3057/7168 hisselendirildiği ve 26/10/2010 tarihinde tapuya tescil edildiği anlaşılmıştır.

Uyuşmazlıkta, Hazinenin 26/10/2010 tarihli imar uygulaması sonucu hissedar olarak tapuya tescilinin yapıldığı dava konusu taşınmazda, bu tarihten önce üçüncü kişilerle birlikte davacının da malik olduğu dikkate alındığında, 336 sayılı Milli Emlak Tebliği'nin yukarıda açıklanan 5. maddesi 8. fıkrası uyarınca davacı, imar uygulaması öncesinde kendi kullanımında ve mülkiyetinde olan taşınmazda fuzuli şagil olarak kabul edilemeyeceğinden, davacıdan 2886 sayılı Kanun'un 75. maddesi uyarınca ecrimisil istenilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Bu durumda, temyize konu Mahkeme kararının iptal hükmünün yukarıda belirtilen gerekçe ile onanmasına, davanın reddine ilişkin kısmın ise bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir…” gerekçesiyle Mahkeme kararını kısmen onamış, kısmen de bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 18.5.2023 tarih ve E:2021/5514, K:2023/2759 sayılı kararında;“… Uyuşmazlıkta; davacı tarafından kullanılan alanın Denizcilik Müsteşarlığı Gemi İnşa ve Tersaneler Genel Müdürlüğü tarafından onaylanan proje kapsamında kalmakla birlikte, irtifak hakkı tesis edilen 3792 sayılı parselin dışında kaldığının bilirkişi raporuyla da ortaya konulduğu, irtifak hakkı sözleşmesinde; projede bulunan havuz, kızak, rıhtım ve iskele dışında ilave bir tesisin yapılması için Ulaştırma Bakanlığının izninin aranacağı belirtilmiş ise de, irtifak hakkı kurulan alan sınırları çevresindeki Hazineye ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerde inşaat yapılması, arazi ve doğanın görünüşünün ve doğal yapısının değiştirilmesi durumunda bu hakkın iptal edileceğinin belirtildiği; davacı şirketin projelerine yönelik olarak Ulaştırma Bakanlığı tarafından verilecek izinlerin, sadece projeye yönelik olduğu, projenin gerçekleştirileceği alanın irtifak hakkının tesis edildiği sınırları aştığında, ilgili idarenin ecrimisil isteyeceğinde ise kuşku bulunmadığı açıktır.

Bu durumda, fuzulen işgal edilen alan nedeniyle istenilen ecrimisil bedelinin hukuka uygunluğu konusunda bir karar verilmesi gerekirken, davacının fuzuli şagil olmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Ecrimisilin Tespit, Takdir Edilmesi ve Bedelinin Belirlenmesi

Hazine taşınmazlarında ecrimisil belirli bir silsile dahilinde yürütülmektedir. Bu hususta Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmelik ve 336 sayılı Milli Emlak Genel Tebliği uygulanmaktadır. Bu kapsamda öncelikle tespit, sonrasında takdir yapılmaktadır.

a) Ecrimisilin Tespiti

Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmeliğin 85. maddesinin 1. fıkrasında, "Hazine taşınmazlarının kişilerce işgale uğradığının tespit edilmesi hâlinde, tespit tarihinden itibaren onbeş gün içinde "Taşınmaz Tespit Tutanağı"na dayanılarak, ecrimisil idarece tespit edilir ve Yönetmelikte belirtilen komisyonca karara bağlanır." hükmü yer almaktadır.

Yönetmelik ve Tebliğe göre, Hazine taşınmazların tespitlerinin yılda en az bir defa yapılması esastır. Ancak, zorunlu durumlarda tespit programlarının süresi bir yıldan fazla olabilir. Fakat, tespit programları beş yıldan fazla süreli yapılamaz. Programların hazırlanmasında; taşınmazların beş yılda en az bir defa, önemli görülen taşınmazların her yıl, tarımsal amaçla kullanılan taşınmazların hasat zamanları da dikkate alınarak, belediye mücavir alanlarındaki taşınmazların her yıl (zorunlu hallerde daha uzun süreli) tespitinin yapılması hususları dikkate alınır.

Hazine taşınmazlarındaki işgaller hakkında idare tarafından “taşınmaz tespit tutanağı” düzenlenmektedir. 336 sayılı Tebliğ'in 5. maddesinde, Hazine taşınmazlarının fiilî durumlarının, İdarece hazırlanan program dâhilinde mahallinde tespit edilerek “Taşınmaz Tespit Tutanağı” düzenleneceği belirtilmektedir. Taşınmaz tespit tutanağında; işgalin başlangıç tarihi, taşınmazın işgale veya kullanıma konu olan yüzölçümü, işgalcileri, kullanım amacı, ecrimisil takdirinde yararlanılabilecek bilgiler ile bilinmesinde yarar görülen diğer bilgilere yer verilmektedir.

b) Ecrimisil Takdiri

Hazine taşınmazlarının gerçek veya tüzel kişilerce işgale uğradığının tespit edilmesi hâlinde; tespit tarihinden itibaren onbeş gün içinde taşınmaz tespit tutanağına dayanılarak bedel tespit komisyonunca tespit tarihinden geriye doğru beş yılı geçmemek üzere ecrimisil takdir edilmektedir.

Ecrimisilin tespit ve takdirinde; İdarenin zarara uğrayıp uğramadığına, işgalcinin kusurlu olup olmadığına ve taşınmazın işgalci tarafından kullanım şekline bakılmaksızın idarenin bu taşınmazdan işgalden önceki haliyle elde edebileceği muhtemel gelir esas alınmaktadır.

Ecrimisilin tespitinde aynı yer ve mahalde bulunan emsal nitelikteki taşınmazlar için oluşmuş kira bedelleri veya ecrimisiller, varsa bunlara ilişkin kesinleşmiş yargı kararları, gerektiğinde ilgisine göre belediye, ticaret odası, sanayi odası, ziraat odası, borsa gibi kuruluşlardan veya bilirkişilerden soruşturulmak suretiyle edinilecek bilgiler ile taşınmazın değerini etkileyecek tüm unsurlar göz önünde bulundurulmaktadır.

Ecrimisil tespit ve takdir edilirken, Hazine taşınmazının değerini etkileyebilecek; a) İmar durumu, b) Yüzölçümü, c) Niteliği, ç) Verimi (tarım arazilerinde), d) Alt yapı hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadığı, e) Konumu, f) Taşınmazın kullanım şekli ve işgalden dolayı gelir elde edilip edilmediği, gibi her türlü ölçüt dikkate alınır.

Ecrimisil, işgal sebebiyle kira bedeli kadar alınan bir tazminat olup ecrimisil tutarının hesaplanmasında; taşınmazın, mevkii, kullanım şekli, altyapı, ulaşım kolaylığı, elde edilen gelir ve taşınmazın kullanıcısına katkısı gibi tüm faktörlerin etkili olduğu dikkate alındığında, ecrimisilin fahiş olduğu iddiasının emsal bir taşınmaza göre değerlendirilmesi yolunun seçilmesi ve bu emsalin taşınmaza en yakın özellikleri taşıyan nitelikte olması gerekmektedir.

Konu ile ilgili örnek yargı kararları şöyledir:

Danıştay 10. Dairesinin 15.02.2017 tarih ve E:2016/6210, K:2017/807 sayılı kararında; “Ecrimisil bedeli, yapılan işin mahiyeti gereği işgal edilen alana duyulan ihtiyaç ve bu alanın işletmeye getirebileceği toplam katkı ile doğrudan alakalı olduğundan; öncelikle, işgal edilen taşınmazın, kullanıcısına sağlayacağı katma değerin dikkate alınması gerekmektedir. Ancak, bu hususun yalnızca işgal şekline bakılarak saptanması mümkün bulunmamaktadır. Zira; eklenti, uzantı, hizmet sunum bölgeleri vs. gibi alanları bir araya getirmek suretiyle, bir bütün halinde faaliyet gösteren ve kazanç sağlama amacıyla çalıştırılan bir işletmenin, işgalinde bulunan taşınmazdan dolayı elde ettiği yarar; yalnızca, işgale konu edilen alanların müstakil getirilerinin toplamından oluşmamaktadır. Şöyle ki; hizmet sektöründe faaliyette bulunan bir işletme, müşterilerine sunduğu imkan çeşitliliği, konfor, deniz ve kıyısına doğrudan ulaşım vb. birçok unsuru bünyesine katarak ticari yaşamını sürdürmekte, meydana gelen bu bütünlük sonucunda ortaya çıkan değer ile faaliyet gösterilen sektörde yer almaktadır. Bunu da; kısmen veya tamamen, hizmet alanına dahil etme zorunluluğu sebebiyle işgal ettiği alan ile gerçekleştirmektedir.

Bakılan uyuşmazlıkta, davaya konu alan ve beton zeminin, davacı tarafından plaj ve müştemilatı olarak ticari amaçla işgal edildiği görülmektedir. Bu durumda, uyuşmazlığın çözümü için, İdare Mahkemesince, işgalli alanın bir bütün olarak değerlendirilerek, işgal edilen alanın ticari işletmeye kattığı ekonomik değer ve ecrimisile konu edilen işgal bakımından emsal oluşturabilecek yerlerin kira bedelleri ile yapılacak inceleme sonucu tespit edilen emsal bedel dikkate alınarak düzenlenecek bilirkişi raporu dayanak alınmak suretiyle bir karar verilmesi gerekmektedir.

İdarece takdir ve tespit edilen ecrimisil bedelinin fahiş olup olmadığı ve istenebilecek ecrimisil bedelinin belirlenmesi için yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen bilirkişi raporunda, tam emsal olarak kabul edilebilecek herhangi bir somut dayanak ortaya konulmadan, takdiri olarak belirlenen değerler üzerinden ecrimisil hesaplandığı bu sebeplerle bilirkişi raporunda takdir ve tespit edilen bedelin, ecrimisile konu taşınmazın serbest piyasa koşullarında getirebileceği gerçek kira gelirini, dolayısıyla istenilmesi gereken ecrimisil miktarını yansıtmadığı açıktır…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Danıştay 10. Dairesinin 24.10.2019 tarih ve E:2019/10045, K:2019/7137 sayılı kararında “dava konusu taşınmaza ilişkin emsal alınabilecek ve kesinleşmiş bir Mahkeme kararı bulunduğundan, Bölge İdare Mahkemesince anılan kesinleşmiş Mahkeme kararı ile ortaya çıkan bedelin yeniden değerleme oranları uygulanarak güncellemesi suretiyle davacıdan istenebilecek ecrimisil tutarının hesaplanarak bir karar verilmesi gerekmektedir…”  gerekçesiyle Ankara Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararını bozmuştur.

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 11.11.2019 tarih ve E:2019/2448, K:2019/5440 sayılı kararında “Bu durumda, ecrimisil bedeli hesaplanırken dikkate alınacak emsalin, taşınmaza en yakın özellikleri taşıyan nitelikte olması gerekliliği karşısında, İdare Mahkemesince, dava konusu taşınmazın yargı kararı ile kesinleşmiş önceki dönemine ilişkin değer emsal alınarak ve bu değere yeniden değerleme oranını uygulayarak hesaplama yapılmak suretiyle, düzenlenecek bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesi gerekirken; davacı tarafından restaurant, çay bahçesi ve plaj tesisleri olarak işgal edilen başka bir Hazine taşınmazına ilişkin bedel dikkate alınarak düzenlenen bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle verilen İdare Mahkemesi ısrar kararında hukuki isabet bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Mahkemenin ısrar kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 01.3.2021 tarih ve E:2021/13705, K:2021/353 sayılı kararında; “Bu durumda Mahkemece; önceki dönem kullanımlarına ilişkin yargı kararlarının da dikkate alınması ve yeniden değerleme oranı kullanılmak suretiyle hesaplama yapılması sonucunda bir karar verilmesi gerekmekte olup, hesaplama konusunda uzman olmayan bilirkişi tarafından ve eksik inceleme ile hazırlanan bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 24.3.2022 tarih ve E:2021/888, K:2022/1527 sayılı kararında; İdare Mahkemesince öncelikle kıymet takdiri kararı uyarınca belirlenen bedelin uygun olup olmadığının değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin yapılamaması ve uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi incelemesine ihtiyaç duyulması durumunda ise aralarında bir emlakçının veya gayrimenkul değerleme uzmanının da yer aldığı bilirkişilerce davaya konu alanla benzer nitelikleri taşıyan, emsal oluşturabilecek yerlerin kira bedeli ile aynı taşınmazın bir önceki dönemi olan 15/06/2007-20/08/2009 tarihleri arasındaki dönem için düzenlenen ecrimisil ihbarnamesine karşı açılan davada, …Bölge İdare Mahkemesi'nin karar düzeltme isteminin reddi üzerine kesinleşen …İdare Mahkemesi'nin … sayılı kararı da dikkate alınarak, bu tür taşınmazın serbest piyasada kiralanması halinde rayiç kirasının ne olacağının belirlenmesi ve elde edilen yararın da göz önünde tutulması suretiyle yapılacak inceleme sonucu düzenlenecek rapor esas alınarak bir karar verilmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, ecrimisil bedeli yönünden eksik incelemeye dayalı idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 15.12.2022 tarih ve E:2021/13977, K:2022/6576 sayılı kararında “Yukarıda incelenen mevzuat uyarınca, emsal olarak değerlendirilmesi gereken taşınmazların, dava konusu alanla benzer nitelikleri haiz olması yanında kullanım şekli, fiili ve hukuki durumu ile benzerlik göstermesi gerekmektedir.

Uyuşmazlıkta, bilirkişiler tarafından dava konusu alanda davacı ile yapılan ön izin sözleşmesiyle belirlenen bedel ile farklı konumda yer alan (ön izin sözleşmesindeki bedele göre) daha az kira getirisi alan ve işgalciye sağladığı faydanın da benzer olmadığı emsalin beraber değerlendirildiği anlaşılmakla, söz konusu raporun hükme esas alınabilecek yeterlilikte olmadığı görülmüştür.

Bu durumda, dava konusu taşınmaz için emsal nitelikte olan ön izin bedeli üzerinden ecrimisilin hesaplanması gerektiği açık olup, mahkemece gerekirse bilirkişilerden bu hususta ek rapor alınmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, belirtilen hususlar dikkate alınmadan verilen Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 08.3.2023 tarih ve E:2021/563, K:2023/1025 sayılı kararında “Ecrimisilin işgal nedeniyle kira bedeli kadar alınan bir tazminat olduğu, ecrimisil tutarının hesaplanmasında; taşınmazın, mevkii, kullanım şekli, altyapı, ulaşım kolaylığı, elde edilen gelir ve taşınmazın kullanıcısına katkısı gibi tüm faktörlerin etkili olduğu, aynı yer ve mahalde bulunan emsal nitelikteki taşınmazlar için oluşmuş kira bedelleri veya ecrimisiller varsa bunlara ilişkin kesinleşmiş yargı kararlarının dikkate alınması gerektiği açıktır.

Bu durumda; maddi gerçeğin ortaya konulabilmesi, davacı tarafından fuzulen işgal edilen alanla, idare tarafından yapılan tespitlerin uyumlu olup olmadığı ve davacının fahişlik iddiasının somut olarak ortaya konulabilmesi için keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunlu olduğundan, resen araştırma ilkesi gereği avansın davalı idareden alınmak suretiyle keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekirken, avansın mahkeme veznesine yatırılmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 17.5.2023 tarih ve E:2021/13256, K:2023/2670 sayılı kararında “Uyuşmazlığın çözümü için mahkemece yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda ise; taşınmazın önceki ve sonraki işgal dönemleri dikkate alınmamakla birlikte yeterli emsal araştırması da yapılmadan sadece kiralık ilanları emsal alınarak ve idarece belirlenen m² birim bedellerinin üzerinde olacak şekilde dava konusu taşınmazın restaurant kısmı için 2015 yılı birim kira bedeli 250,00-TL/m², plaj kısmı için 2015 yılı sezonluk kira değerinin ise 7,50-TL/m² olarak belirlendiği ve önceki yıllar için TÜİK-ÜFE endeksi uygulanarak hesaplama yapıldığı görülmektedir.

Ecrimisilin işgal nedeniyle kira bedeli kadar alınan bir tazminat olduğu, ecrimisil tutarının hesaplanmasında; taşınmazın, mevkii, kullanım şekli, altyapı, ulaşım kolaylığı, elde edilen gelir ve taşınmazın kullanıcısına katkısı gibi tüm faktörlerin etkili olduğu, aynı yer ve mahalde bulunan emsal nitelikteki taşınmazlar için oluşmuş kira bedelleri veya ecrimisiller varsa bunlara ilişkin kesinleşmiş yargı kararlarının dikkate alınması gerektiği açıktır.

Bu durumda; dava konusu taşınmazın diğer işgal dönemleri de dikkate alınmak suretiyle ve davalı idarenin tespit ettiği m² birim bedellerini de aşmayacak şekilde toplam ecrimisil bedelinin hesaplanarak karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

c) Ecrimisilde Asgari Tutar

336 sayılı Tebliğe göre idare tarafından takdir edilen ecrimisil;

a) Tarımsal amaçlı kullanımlar ile belediye ve mücavir alan sınırları dışında gelir getirici unsur taşımayan kullanımlar için taşınmazın emlak vergisine esas asgari değerinin yüzde birbuçuğundan;

b) Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve planlı alanlarda tarım dışı kullanımlar için ise taşınmazın emlak vergisine esas asgari değerinin yüzde üçünden,

az olamaz.

d) Ecrimisil İstenebilecek Dönem

Ecrimisil, bedel tespit komisyonunca tespit tarihinden geriye doğru beş yılı geçmemek üzere ecrimisil takdir edilmektedir. Ecrimisil istenebilmesi için öncelikle hazineye ait ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bir taşınmazın idarenin rızası ve muvafakati olmaksızın işgal edildiğinin tespit edilmesi gerektiği, ecrimisil takdirinin taşınmazın işgal edildiği tespit edilen döneme ilişkin olarak yapılabileceği, gelecek döneme ilişkin ecrimisil takdir edilmesinin hukuken mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Danıştay 2. Dairesinin 30.11.2022 tarih ve E:2021/13685, K:2022/6165 sayılı kararında Dava dosyasının incelenmesinden, 07/05/2007 tarihli taşınmaz mala ait tespit ve tahmin edilen bedel hesap tutanağı ile ecrimisile konu alanın restoran ve çay bahçesi olarak işgal edildiğinin tespit edildiği, dava konusu işlemle 24/03/2004 ile 31/12/2008 tarihleri arası dönem için ecrimisil tahakkuk ettirildiği, savunma dilekçesinde 07/05/2007 tarihli tespit tutanağı haricinde başka bir tespit tutanağından bahsedilmediği, dava dosyasında da 08/05/2007 ile 31/12/2008 tarihleri arası dönemde işgalin mahallinde tespit edildiğini gösteren tespit tutanağının bulunmadığı görülmektedir.

Bu durumda; dava dosyasında bulunan 07/05/2007 tarihli tespit tutanağı esas alınarak 08/05/2007 ile 31/12/2008 tarihleri arası dönem için ecrimisil takdir edilemeyeceğinden, 08/05/2007 ile 31/12/2008 tarihleri arası döneme ilişkin bir tutanak bulunup bulunmadığının saptanmasından sonra karar verilmesi gerekirken, bu husus araştırılmadan eksik incelemeye dayanılarak davanın reddi yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

e) Ecrimisilin Tespit ve Takdirine İlişkin İşlemlerde Yetki

Ecrimisil bedelinin tespit ve takdirine ilişkin işlemlerin gerek yukarıda anılan 2886 sayılı Kanun'da gerekse de bu Kanun'un uygulanması mahiyetinde çıkarılan Yönetmelik uyarınca Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, çevre, şehircilik ve iklim değişikliği il müdürlüğü ve milli emlak müdürlüğünün sorumluluğu altındadır.

336 sayılı Milli Emlak Genel Tebliği'ne göre tespit tarihinden geriye doğru beş yılı geçmemek üzere bedel tespit komisyonunca ecrimisil tespit ve takdir edilir. Komisyon eksiksiz toplanır ve kararlar çoğunlukla alınır. Takdir işlemi, tespit tarihinden itibaren en geç onbeş gün içerisinde yapılır.

Danıştay 2. Dairesinin 21.3.2023 tarih ve E:2021/392, K:2023/1372 sayılı kararında; Ecrimisil bedeline ilişkin işlemlerin millî emlak müdürlüğü tarafından yapılması gerektiğinin belirtildiği, dava konusu ecrimisil ihbarnamesinin ise Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu tarafından düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, mülkiyeti Hazineye ait ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlara yönelik ecrimisil tespit ve takdirine ilişkin işlemlerin millî emlak müdürlüğü tarafından yapılması gerekirken, davalı idarece tesis edilen işlemde yetki yönünden hukuka ve mevzuata uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından dava konusu işlemde hukuka uygunluk görülmemiştir…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 17.5.2023 tarih ve E:2021/13433, K:2023/2663 sayılı kararında “Hazine adına tescilli ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların işgalinden ötürü ecrimisil isteme yetkisi kural olarak Hazineye ait olmakla birlikte, bu taşınmazların diğer kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis veya devredilmesi halinde, ecrimisil talep etme yetkisinin lehine tahsis veya devir yapılan kuruma ait olacağında duraksama bulunmamaktadır. Ancak taşınmaz üzerinde tasarruf hakkı sahibi olan kamu kurumunun üçüncü kişilerin kullanımına muvafakati bulunmadığı hallerde ilgili kurum tarafından ecrimisil talep edilmemişse, Hazinenin mülkiyet hakkından doğan ecrimisil alacağını talep etme hak ve yetkisinin bulunduğu açıktır.

Uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince her ne kadar protokol ile dava konusu dolgu alanı üzerinde tasarruf yetkisinin on yıl süreyle belediyeye bırakıldığı, dolayısıyla belediyenin tasarrufunda bulunan bu taşınmazın işgali durumunda davalı idarenin ecrimisil isteme yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş ise de, buradaki tasarrufun belediyeye bırakılmasından bir mülkiyet devrinin anlaşılamayacağı, taşınmazın ''devletin hüküm ve tasarrufu'' altında kalmaya devam edeceği ve dosyada taşınmazın kiralanan alan dışında kalan kısmının adı geçen Belediyenin bilgisi ve izni ile kullanıldığına ilişkin bir bilgi ve belgenin bulunmadığı da dikkate alındığında, taşınmazın kiraya verilen alan dışında kalan kısmının kullanımının fuzuli işgal olduğu ve buradan adı geçen belediyece bu işgal nedeniyle davacıdan ecrimisil istenmediği görüldüğünden davalı idarenin, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazı işgal eden davacıdan ecrimisil istemesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Bu durumda; işgal dönemi, işgal edilen alanın miktarı ve taşınmazın kira bedeli ile emsal nitelikteki ecrimisil bedelleri gözönüne alınarak dava konusu işlem hakkında bir karar verilmesi gerekirken, bu hususlar gözetilmeden davalı idarenin ecrimisil isteme yetkisi bulunmadığından bahisle dava konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Ecrimisilin Tebliği

Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmeliğin 86. maddesinde, takdir edilen ecrimisilin, takdir tarihinden itibaren onbeş gün içinde ecrimisil ihbarnamesi düzenlenerek fuzuli şagile 7201 Sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre öncelikle elden veya iadeli taahhütlü mektupla, bu şekilde tebliğ edilemeyenlerin diğer usullere göre tebliğ edileceği hüküm altına alınmıştır.

Ecrimisil İhbarnamesine Karşı Dava Açma Süresi

a) Genel Olarak

Ecrimisil ihbarnamesine karşı ihbarnamenin tebliğ edildiği tarihten itibaren 60 günlük genel idari dava açma süresi içerisinde dava açılması gerekmektedir.

Bursa 1. İdare Mahkemesi 07.11.2008 tarih ve E:2008/866 sayılı kararında;“… Olayda, ilk ecrimisil ihbarnamesinin 28.12.2007 tarihinde, ikinci ecrimisil ihbarnamesinin ise 27.2.2008 tarihinde usulüne uygun olarak davacıya tebliğ edildiği, davacının, bu tarihlerden itibaren ya 30 gün içinde idareye başvurarak düzeltme isteminde bulunması ya da 60 gün içinde dava açması gerekirken söz konusu süreler geçtikten sonra 28.8.2008 tarihinde dava açtığı anlaşıldığından davanın, süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesi olanağı bulunmamaktadır…” gerekçesiyle davayı süreaşımı nedeniyle reddetmiştir.

b) Ecrimisil İhbarnamesine İtiraz Halinde Dava Açma Süresi

Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmeliğin 86. maddesinde, ecrimisil işlemine karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye dilekçeyle müracaat edilerek düzeltme talebinde bulunulabileceği, düzeltme taleplerinin, talep tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde bu amaçla oluşturulacak komisyonlarca karara bağlanacağı ve sonucun karar tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde düzenlenecek ecrimisil düzeltme ihbarnamesi ile ilgilisine tebliğ edileceği hükme bağlanmıştır.

Yukarıda anılan Yönetmelik hükümlerinde, ecrimisil ihbarnamesine karşı yapılacak itiraz ile ilgili olarak, itiraz mercii ve itirazın tabi olacağı süre yönlerinden 2577 sayılı Kanun'dan farklı "özel" bir düzenleme getirilmiştir. Kendilerine ecrimisil ihbarnamesi tebliğ edilen kişilere, var olan dava açma haklarının yanında, bahse konu işlemin değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir işlem tesis edilmesini sağlamak amacıyla itiraz (düzeltme) talebinde bulunma hakkı da tanınmıştır.

Yönetmelikte öngörülen itiraz yolu, ecrimisilin kesinleşmesi için tüketilmesi gerekli zorunlu bir yol değil ise de, bu yola başvurulması durumunda tesis edilen işlemin yeni bir işlem olduğunun kabulü gerekir. Bir başka ifadeyle, idare nezdinde yapılan itirazın sonuçlandırılmasıyla, itiraza konu işlem kesinleşerek ilgilinin ödeme yükümlülüğüne yönelik yeni bir süre başlattığından, dava açma süresinin de kesin işlemin tebliğ tarihinden itibaren başlatılması gerekmektedir.

Danıştay 17. Dairesinin 23.02.2015 tarih ve E:2015/465, K:2015/132 sayılı kararında; “Yönetmelikte öngörülen itiraz yolu, ecrimisilin kesinleşmesi için tüketilmesi gerekli zorunlu bir yol değil ise de; bu yola başvurulması durumunda tesis edilen işlemin yeni bir işlem olduğunun kabulü gerekir. Bir başka ifadeyle, idare nezdinde yapılan itirazın sonuçlandırılmasıyla, itiraza konu işlem kesinleşmiş olup; dava açma süresinin de kesin işlemin tebliğ tarihinden itibaren başlatılması gerekir.

Dolayısıyla ecrimisil ihbarnamesine karşı yapılan düzeltme talebinin 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır.

Bu itibarla, 21/07/2010 tarihinde tebliğ edilen ecrimisil düzeltme ihbarnamesinin iptali istemiyle altmış günlük dava açma süresi içerisinde 18/08/2010 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından, uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmek üzere Mahkeme kararının bozulması gerekmektedir…” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 4.4.2023 tarih ve E:2021/15990, K:2023/1749 sayılı kararında “Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmeliğin 86. maddesinde, ecrimisil işlemine karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye dilekçeyle müracaat edilerek düzeltme talebinde bulunulabileceği, düzeltme taleplerinin, talep tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde bu amaçla oluşturulacak komisyonlarca karara bağlanacağı ve sonucun karar tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde düzenlenecek ecrimisil düzeltme ihbarnamesi ile ilgilisine tebliğ edileceği; 87. maddesinde de, ecrimisilin; ecrimisil ihbarnamesinin, düzeltme talebinde bulunulmuş ise ecrimisil düzeltme ihbarnamesinin ilgilisine tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde muhasebe birimlerine ödeneceği hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu, bu sürelerin idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı hükme bağlanmıştır.

İdare Mahkemesi kararında, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ise de; yukarıda sözü edilen Yönetmelik hükümlerinde, ecrimisil ihbarnamesine karşı yapılacak itiraz ile ilgili olarak, itiraz mercii ve itirazın tabi olacağı süre yönlerinden 2577 Sayılı Kanun'dan farklı "özel" bir düzenleme getirilmiştir. Kendilerine ecrimisil ihbarnamesi tebliğ edilen kişilere, var olan dava açma haklarının yanında, bahse konu işlemin değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir işlem tesis edilmesini sağlamak amacıyla itiraz (düzeltme) talebinde bulunma hakkı da tanınmıştır.

Bahse konu Yönetmelikte öngörülen itiraz yolu, ecrimisilin kesinleşmesi için tüketilmesi gerekli zorunlu bir yol değil ise de, bu yola başvurulması durumunda tesis edilen işlemin yeni bir işlem olduğunun kabulü gerekir. Bir başka ifadeyle, idare nezdinde yapılan itirazın sonuçlandırılmasıyla, itiraza konu işlem kesinleşerek ilgilinin ödeme yükümlülüğüne yönelik yeni bir süre başlattığından, dava açma süresinin de kesin işlemin tebliğ tarihinden itibaren başlatılması gerekmektedir.

Dolayısıyla ecrimisil ihbarnamesine karşı yapılan düzeltme talebinin, 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmadığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir…” gerekçesiyle Mahkeme kararının süreaşımı gerekçesiyle reddine ilişkin kısmını bozmuştur.

Diğer taraftan, ecrimisil ihbarnamesi üzerine itiraz yolu mutlak olarak tüketilmesi gereken bir yol olmamakla birlikte, ilgililerin bu yola başvurarak düzeltme isteminde bulunması halinde, idarenin bu istemi görüşerek karara bağlaması ve ilgiliye ecrimisil düzeltme ihbarnamesini tebliğ etmesi zorunludur.

Her ne kadar idareye, düzeltme istemini görüşme ve alacağı kararı ilgilisine tebliğ etme konusunda belirli süreler tanınmış ise de, bu süreler, sürecin hızlı yürütülmesini sağlamak için getirilmiş olup, belirtilen sürelerin geçirilmesi, düzeltme isteminin zımnen reddi olarak yorumlanamaz. Zira, düzeltme isteminde bulunulan hallerde ecrimisilin kesinleşmesi, ecrimisil düzeltme ihbarnamesinin düzenlenerek ilgilisine tebliğine bağlanmıştır. Diğer bir deyişle, düzeltme isteminde bulunulan hallerde, ecrimisil düzeltme ihbarnamesi bu konudaki nihai işlem niteliği taşımaktadır.

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 14.12.2017 tarih ve E:2016/10, K:2017/4317 sayılı kararında “Dava dosyasının incelenmesinden; davacıya 31/03/2010 tarihinde tebliğ edilen 11/03/2010 günlü, 300 Sayılı sayılı ecrimisil ihbarnamesine karşı davacının 16/04/2010 tarihinde itiraz yoluna başvurduğu, idarenin bu itirazı, 21/01/2011 tarihli yazı ile reddettiği, bunun üzerine davacının 22/02/2011 tarihinde dava açtığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda; davalı idare tarafından düzenlenen ve davacıdan ecrimisil istenmesine ilişkin nihai işlem olan 21/01/2011 tarihli yazının (davacıya tebliğ tarihi belli olmamakla birlikte) tebliği üzerine, altmış günlük yasal dava açma süresi içinde 22/02/2011 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmamaktadır…” gerekçesiyle Mahkemenin ısrar kararını bozmuştur.

Danıştay 2. Dairesinin 30.9.2021 tarih ve E:2021/15019, K:2021/3037 sayılı kararında “Dava konusu işlemde, ecrimisil bedeli olarak belirlenen tutarın ödenmesi istenilmiş ise de, Hazineye ait ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların işgali nedeniyle ecrimisil ihbarnamesi düzenlemeye yetkili makamın illerde Valiliğe bağlı Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Milli Emlak Dairesi Başkanlığı olduğu dikkate alındığında, sözü edilen işlemin ecrimisil ihbarnamesi olarak değerlendirilemeyeceği ve 2886 sayılı Kanunda öngörülen özel itiraz usulü ve sürelerinin dava konusu olayda uygulanamayacağı açıktır.

Bu itibarla, davacıdan kira sözleşmesi bulunmayan dönemlere ilişkin olarak "ecrimisil" adı altında kira bedeli ödenmesinin istenmesine dair işlemin iptali istemiyle açılan davada, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. ve 11. maddelerinin uygulanması suretiyle davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin temyize konu kararda hukuki isabetsizlik bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Bölge İdare Mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir…” gerekçesiyle Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararını onamıştır.

Ecrimisil Alacağının Zamanaşımına Uğraması

01/08/2010 tarih ve 27659 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 23/7/2010 tarihli ve 6009 Sayılı Kanun'un 24. maddesiyle 2886 Sayılı Devlet İhale Kanununun 75. maddesinin 1. fıkrasındaki “13. maddesinde gösterilen komisyonca takdir ve tespit edilecek” ibaresi, “idareden taşınmaz ve değerleme konusunda işin ehli veya uzmanı üç kişiden oluşan komisyonca tespit tarihinden geriye doğru beş yılı geçmemek üzere tespit ve takdir edilecek” şeklinde 21/03/2018 tarihli değişiklikten önceki haliyle değiştirilmiştir.

Yargı yerlerince, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olduğu yönündeki Borçlar Kanunu hükmüne dayanarak, işgalin tespit edildiği tarihten geriye doğru on yıllık bir dönem için fuzuli şagilden ecrimisil istenebileceği yolunda kararlar verilmekte iken, yukarıda sözü edilen 6009 Sayılı Kanun ile 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu'nda yapılan değişiklik ile tespit tarihinden geriye doğru beş yıllık bir dönem için fuzuli şagilden ecrimisil istenebileceği yolunda yasal sınırlama getirilmiştir.

Bir başka ifade ile ecrimisil alacakları yönünden Kanun ile "beş yıllık zamanaşımı" süresi belirlenmiştir. Yasakoyucu tarafından, tespit tutanağı ile idarenin bilgisi dahiline giren işgalden dolayı tespit tarihinden en fazla beş yıl geriye doğru gidilerek ecrimisil istenilebileceğini, beş yılı aşan ecrimisil alacağının ise zamanaşımına uğradığı kabul edilmiştir.

2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 75. maddesinin 2. fıkrasında, ecrimisil alacaklarının 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği hükme bağlanmıştır. 2886 Sayılı Kanun'un atıfta bulunduğu 6183 Sayılı Kanun'un "Tahsil zamanaşımı" başlıklı 102. maddesinde, "Amme alacağı, vadesinin rasladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar." kuralı ile tahsil zamanaşımı süresi belirlenmiş ve fakat tarh zamanaşımına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir.

Ecrimisil alacağının, genel bütçeye giren vergi, resim ve harçlar gibi bir kamu alacağı olduğu hususunda duraksama bulunmamaktadır. Vergi, resim ve harçlar hakkında uygulanan 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "Zamanaşımı süreleri" başlıklı 114. maddesinde ise, "Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlıyarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmiyen vergiler zamanaşımına uğrar." kuralı yer almıştır. Vergi, resim ve harçlar yönünden getirilen "tarh zamanaşımının" kıyas ve evleviyet gibi temel yorum kuralları uyarınca ecrimisil alacağı yönünden de uygulanması, idari güven ve istikrar ilkesinin bir gereğidir.

Yukarıda aktarılan mevzuat ve değerlendirmelere göre, tespit tutanağının düzenlendiği tarih ile işgalin, bir başka ifade ile ecrimisili doğuran olayın idarenin bilgisi dahiline girdiği, bu tarihten itibaren en fazla beş yıl (ecrimisil zamanaşımı) geriye doğru gidilerek idarece ecrimisil istenebileceği, ecrimisil alacağının beş yılı aşan kısmının zamanaşımına uğrayacağı, idarenin tespit tutanağını düzenlendiği tarihten itibaren en geç beş yıl içinde işgalden dolayı alacağı ecrimisil tutarını hesaplayıp (tarhiyat) düzenleyeceği "ecrimisil ihbarnamesi" ile fuzuli şagilden rızaen tahsili yoluna gitmesi gerektiği, aksi halde tespit tarihinden itibaren beş yıllık süre içinde düzenlenmeyen ecrimisil alacağının tarh zamanaşımına uğrayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.

Danıştay 10. Dairesinin 05.02.2019 tarih ve E:2018/1296, K:2019/1044 sayılı kararında; “Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan İstanbul ili, Eminönü ilçesi, Küçük Ayasofya Mahallesinde bulunan 90.000,00 m² yüzölçümlü taşınmazın 3.000,00 m²'lik kısmının otağ çadırı yapılmak suretiyle 16/05/1996-22/12/1998 döneminde davacı tarafından fuzulen işgal edildiğinin 16/05/1996-22/12/1998 tarihli taşınmaz mala ait tespit ve tahmin edilen bedel hesap tutanakları ile tespit edilmesi üzerine tespit tarihinden geriye doğru 2 yıl 7 ay 7 günlük ecrimisil istenmesi İdari Dava Daireleri Kurulu kararında da belirtildiği üzere mümkün olmakla beraber idarece tespit tarihinden itibaren beş yıl içinde ecrimisil ihbarnamesi düzenlenmesi gerekirken, beş yıllık süre geçtikten sonra zamanaşımına uğrayan ecrimisil alacağının tahsili yolunda düzenlenen 16/03/2007 tarihli ve 15711 sayılı ecrimisil ihbarnamesinde hukuka uygunluk görülmemiştir…”gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

Danıştay 10. Dairesinin 11.3.2020 tarih ve E:2016/7089, K:2020/1165 sayılı kararında “Her ne kadar, taşınmaz tespit tarihinden itibaren onbeş gün içinde "Taşınmaz Tespit Tutanağı"na dayanılarak, tespit tarihinden geriye doğru beş yılı geçmemek üzere bedel tespit komisyonunca ecrimisil tespit ve takdir edilmesi ve komisyonca takdir edilen ecrimisiller için takdir tarihinden itibaren onbeş gün içinde ecrimisil ihbarnamesi düzenlenerek gönderilmesi gerekmekte ise de; idare tarafından 07/11/2008 tarihli Taşınmaz Tespit Tutanağına dayanılarak, 27/02/2014 tarihli Ecrimisil Kıymet Takdir Kararına istinaden 28/02/2014 tarihli ecrimisil ihbarnamesinin düzenlenmesi mevzuata aykırı bulunmaktadır.

Buna göre, geriye doğru beş yıldan daha fazlası için ecrimisil talep edilemeyeceğinden, idare tarafından ecrimisil kıymet takdir kararının verildiği 27/02/2014 tarihinden itibaren en fazla 5 yıl için (27/02/2009) tarihine kadar ecrimisil istenilmesi mümkün olabileceğinden, bu tarihten (27/02/2009) daha önceki dönem için ecrimisil istenilmesinin hukuken mümkün olmadığı, idarenin bu tarihten sonraki dönem için ( 27/02/2009 - 26/01/2010 ) ecrimisil isteyebileceği dikkate alındığında, mahkemece davanın reddine karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır” gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.