Makinelerin yükselişinin ivme kazandığı bir çağda olduğumuz söylenebilir ama artık makineler sadece verilen görevleri yerine getirmekle kalmıyor, aynı zamanda ilgili alanlara yaratıcılıkları ile de katkıda bulunarak her geçen gün yerlerini sağlamlaştırmaktadır.
Biz insanlar, bir eseri meydana getirirken yaratıcı çabamızı şekillendiren unsurlara yapay zekâ sistemlerini de dâhil ediyorsak, böylelikle ortaya çıkan bir eserin hak sahipliği düzenlemelerinde yapay zekâ kendini nasıl konumlandıracaktır? Peki, böyle bir duruma telif hukuku düzenlemeleri nasıl cevap vermektedir? Ortaya çıkan eserde, insanın katkısı sadece başlatma tuşuna basma ya da yapay zekâya sahip makineyi yaratma ile sınırlı kalırsa, esere ilişkin hakların kullanılması nasıl sağlanacaktır? Bu ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkacak pek çok hukuki soru(n) karşısında, eser meydana getirilirken yaratım sürecinin tamamı veyahut bir kısmı yapay zekâ algoritmaları tarafından şekillendirildiğinde, ortaya çıkan soru(n)ların en başında telif ve fikri mülkiyet hukuku problemleri gelmektedir.
Yapay zekâ ve insan birlikteliği veyahut yapay zekânın kendi çabası ile ortaya çıkan eserlerin telif hukuku problemlerini düşündüğümde, Ziya Paşa’nın şu dizeleri ister istemez aklıma gelir:
“Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”
Gelgelim bu dizelerin üzerinden çokça seneler geçmiş olmasına rağmen, dizelerde ifade edilen düşünce halen tazeliğini korumaktadır mı? Makale konumuz minvalinde değerlendirme yapmak istersek, yapay zekâ tarafından ortaya konulan eserler yapay zekâ programcısının mı aklının eseridir, yoksa bu eserler otonom nitelikteki bir yapay zekânın kendisinin başlı başına yarattığı bir eser midir? Son yıllarda bilgisayar programlarının ( yapay zekâya sahip) ürettiği eserlerin hak sahibinin kim olduğuna dair birçok ülkede sayıları gitgide artan davalar mahkemelerde görülmeye başlanmıştır. Yapay zekâ algoritmalarının oluşturduğu veyahut dahil edildiği birçok ürün-eser yönüyle özellikle telif hukuku açısından hak sahipliği ve buna bağlı olarak lisans sözleşmeleri ile diğer hak ve yükümlülükler açısından tartışmalar, belirsizlikler mevcut olup, aşağıda bazı mahkeme kararlarından örnekler verilerek kısmen de olsa yapay zekâ ve telif hukuku ilişkisi irdelenmeye çalışılacaktır. Yapay zekâ ve telif hukuku ilişkisi birçok yönüyle tartışmalar içermekte olup, bu makalede konu sadece ana hatlarıyla izah edilmiştir.
Yapay zekâ olarak tanımlanan ilk işlerden olan 1943 yılındaki Mc Culloch ve Pitts’in çalışmalarından bu yana akıl almaz bir hız ile yapay zekâ çalışmaları yapılmaktadır.
Yapay zekânın ilerlemesine yönelik son adımlara baktığımızda, Google’ın, yerel haber makalelerini yazacak bir yapay zekâ programı finanse ettiği ve diğer yandan sahibi olduğu yapay zekâ şirketi Deep Mind ile kayıtları dinleyerek müzik üretebilen bir yazılım oluşturduğu görülmüştür. 2016 yılında Hollanda müzelerindeki bir kısım yetkililer ve araştırmacılar Hollandalı sanatçı Rembrandt Harmenszoon van Rijn'in binlerce eserini analiz eden bir bilgisayar tarafından üretilen “The Next Rembrandt” adlı bir portreyi kamuoyu ile paylaşmışlardır. 2016 yılında bir Japon bilgisayar programı tarafından yazılan kısa bir roman, ulusal edebiyat ödüllerinde ikinci turu kadar yükselmiştir. Tüm bu gelişmeler karşısında, böylelikle birçok yapay zekâ projeleri ile bilgisayarların şiir yazdığını, fotoğrafları düzenlediğini ve hatta bir müzikal bestelediğini de görmüş olduk.
Gelinen nokta itibariyle, yapay zekâya sahip sistemler veyahut robotlar, sanatçı(!) olarak uzun süredir çeşitli biçimdeki yaratıcı eserlere dahil olmuşlardır. Oysaki 1970’lerden bugüne değin bilgisayarlar, olgunluğa erişemese de ham sanat eserleri(!) üretmeye devam etmektedirler. 1970’li yıllardaki bu bilgisayarlarla üretilen sanat eserlerinin çoğu, büyük ölçüde programcının yaratıcı girdisine dayanıyordu; bu aşamadaki bir makine bir enstrüman, fırça ya da tuval gibi bir araçtan öteye gidemiyordu. Ama bugünlere geldiğimizde, bilgisayarlarla yaratıcı süreç arasındaki etkileşimi yeniden gözden geçirmemizi gerektirebilecek teknolojik bir devrimin pençesinde olduğumuz açılan ve olası açılacak davaların ihtilaf konuları ile de ortadadır. Bu devrim, bir insan tarafından özel olarak programlanmadan öğrenebilen otonom sistemler üreten yapay zekânın bir alt kümesi olan makine öğrenim yazılımının hızlı gelişimi ile de ayrıca desteklenmektedir.
Makine öğrenimi için geliştirilen bilgisayar programının amacı, veri girdisinden öğrenmesini, bağımsız ya da yönlendirilebilir şekilde gelecekteki kararlarını almasını sağlayan ve sürekli olarak gelişen yerleşik bir algoritmaya sahip olmaktır. Söz konusu bu algoritmalar, resim, müzik ya da edebi eserlere uygulandığında makine öğrenimi, algoritmaları aslında programcılar tarafından sağlanan girdilerden öğrenmektedir. Bu verilerden, yeni bir eser parçası oluşturmayı, yeni eserin neye benzediğine karar verme süreci boyunca bağımsız kararları almayı öğrenmektedirler. Bu tür bir yapay zekâ için önemli olan özellik, programcıların parametreleri belirleyebilmelerine rağmen, eserin aslında insanın düşünce süreçlerine benzer bir süreçte- süreç sinir ağı olarak adlandırılır - bilgisayar programı tarafından üretilmesidir.
Geleneksel olarak düşünüldüğünde, bilgisayar tarafından üretilen eserlerde telif hakkı sahipliği zaten sorun teşkil etmezdi, çünkü program kalem ya da kağıt gibi yaratıcı süreci destekleyen bir araçtı. Yaratıcı eserler, bir insan yazarın gerektirdiği özgünlüğe(orijinallik) dair bunun çoğu diğer tanımıyla birlikte özgünlerse eğer, telif hakkı korumasına hak kazanırlar. Almanya ve İspanya gibi ülkelerdeki yargı sistemlerinde de yalnızca insan tarafından yaratılan eserlerin telif hakkı çerçevesinde korunabileceği belirtilmektedir. Ülkemizde ise, yapay zekânın telif hakkı ile ilgili bir ihtilaf henüz yargı aşamasına gelmemiştir. Ancak, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 1/B-a maddesinde yer alan eser tanımından hareketle, bir eserin sahibinin hususiyetini taşıması gerekliliğinden yola çıktığımızda, öncelikle yapay zekânın hukuki kişiliğinin olup olmadığı, hukuki kişilik tartışmasından da yapay zekâ ve robotik sistemlerin aslında ontolojik varlıklarının sorgulanıp tartışılmasının gerekliliği ortaya çıkacaktır.
Şu an ki teknolojik gelişmeye odaklandığımızda, en son yapay zekâ türleri ile bilgisayar programlarının artık bir araç olmaktan çıktığı ve böylelikle bu programların yaratıcı sürecini içerir kararların çoğunun insan müdahalesi olmaksızın yapay zekâ tarafından yapılabilir hale geldiği görülmektedir. Tüm bu tartışmaların yanı sıra, makine öğrenmesi geliştikçe ve yapay zekânın sahip olduğu otonom seviye arttıkça bu yeni makine öğrenme odaklı yaratıcılığın geniş kapsamlı ticari etkilerinin olacağı da tartışmasız hale gelmiştir. Yapay zekâ, zaten müzik, gazetecilik ve oyun sektörlerinde eser üretmek maksadıyla uzun yıllardır kullanılmaktadır. Teoride bu eserler insan tarafından yaratılmadığı için telif hakkı söz konusu olmayabilir. Bu nedenle herkes tarafından serbestçe tekrar ve tekrar kullanılabilirler. Eğer böyle olsaydı, bu eserleri satan şirketler için durum hiç de iyi olmazdı. Video oyunları için müzik üreten bir sisteme milyonlarca lira yatırım yaptığınızı düşünün, müziğin yasalarla korunmadığını ve dünyada hiç kimse tarafından ödeme yapılmadan kullanılabileceğini düşünün. Böyle bir durumun yaratıcılıkla beslenen ekonomi üzerinde yaratacağı kesin etkiyi tespit etmek zor olsa da, bu tür sistemlere yatırım hususunda caydırıcı bir etkisinin olacağı da aşikârdır. Bu alandaki yatırımcılar veyahut geliştiriciler, makine öğrenimi yoluyla yaratılan eserlerin telif hakkı korumasına sahip olup olmadıklarından şüphe ederlerse, bu tür sistemlere yatırım yapma teşviki nasıl sağlanacak ve böyle bir teşvik nasıl oluşturulacaktır? Öte yandan, yapay zekânın sağlayacağı katkı neticesinde personel maliyetlerinde tahakkuk edecek tasarruflar göz önüne alındığında, zaman alıcı çabaların üstesinden gelmek için yapay zekânın uygulanmasının daha avantajlı olacağına dair kanının henüz çok erken olsa da söylenmesinde hâlâ bir haklılık payı olabilir.
Telif hukuku açısından yapay zekâların telif haklarının olup olmadığı değerlendirilirken insan etkileşiminin az olduğu veya hiç olmadığı eserlere karşı izlenebilecek yollar çeşitlendirilebilirse de temelde iki ana ayrımın olduğu söylenebilecektir. Birçok ülkenin de kabul ettiği gibi, insan değil bir bilgisayar tarafından oluşturulan eserler açısından telif hakkı korumasının sağlanması reddedilebilir ya da bu tür eserlerin sahipliği programı yaratan programcıya tanınabilir.
Birçok ülkenin telif hukuku düzenlemelerine baktığımızda, yapay zekâ tarafından oluşturulan eserlerin hukuki zemininin belirsiz olduğu, bu türden oluşturulan eserlerin sahipliği konusunun da buna bağlı olarak oldukça tartışmalı olduğu görülmektedir. Her ne kadar Dünya’daki birçok ülkenin telif kanunlarında yapay zekânın telif hakkının bulunmadığına ilişkin açık hükümler yer almasa da, telif ofisleri kriterleri ile yargı içtihatları da göstermektedir ki, yapay zekânın telif hakkına sahip olduğunu gösterir işaretler de ne yazık ki bulunmamaktadır. Örneğin, Amerikan Telif Hakkı Ofisi, bir eserin ancak bir insan tarafından yaratılmış olması şartı ile özgün bir eser sahipliği çerçevesinde kaydedebileceğini ifade etmiştir. Amerikan Telif Hakkı Ofisi’nin bu ifadesi, her ikisi de telefon rehberi yayıncısı olan Feist Publications- Rural Telephone Service Company davasında Amerikan Yüksek Mahkemesinin hükmüne dayanmaktadır. Telefon rehber listelerine ilişkin ihtilaftaki bu kararda, Yüksek Mahkeme, telif hukukunun öncelikli ve nihai amacının yazarının emeğini ödüllendirmek değil, bilim ve sanatın ilerlemesini teşvik etmek olduğunu vurgulamıştır. Akabinde bu amaçla telif hakkının, yazarına sadece özgünlüğünü ifade etme hakkı sağladığını, ancak bu durumun, bir eserin aktardığı bilgi ve fikirlere dayanarak başkalarının da kendi fikirlerini özgürce inşa etme hakkı konusunda cesaretlendirdiğine vurgu yapmıştır. Telif hakkının bilimin ve sanatın ilerlemesi için bir araç olduğunun özellikle altı çizilmiştir. Yüksek Mahkeme, özellikle telif hakkı hukukunun, zihnin yaratıcı güçleri temelinde kurulmuş entelektüel çabanın meyvelerini koruduğuna önemle vurgu yapmıştır.
Avustralya’da Acohs Pty Ltd- Ucorp Pty Ltd arasında görülen bir davada da Mahkeme, bilgisayarın müdahalesi ile oluşturulan bir eserin bir insan tarafından oluşturulmadığı için telif hukuku yönünden korunamayacağına hükmetmiştir.
Bilgisayar vasıtasıyla yaratılan eserlerin hak sahipliğinin kime ait olduğuna ilişkin İngiltere’deki Express Newspapers Plc-Liverpool Daily Post&Echo Plc davasında Mahkeme, bilgisayarın eseri yaratanın bir aracı olmaktan başka bir şey olmadığını, bir yazarın kalemi veyahut daktilosundan farkı olmadığına hükmetmiştir. Mahkemenin bu kararının, herhangi bir insan girdisi olmadan yapay zekâ algoritmaları tarafından üretilen eserler için söylenemeyeceği ortadadır.
Avrupa Birliği’nin yapay zekânın telif haklarına yönelik yaklaşımına gelir isek, Avrupa Birliği Adalet Divanı da Infopaq kararında, telif korumasının sadece özgün eserler için geçerli olduğu ve eser sahibinin özgünlüğünde de muhakkak kendi entelektüel yaratıcılığını esere yansıtması gerektiğine karar vermiştir. Böylelikle, özgün bir eserin yaratıcısının kişiliğini yansıtması gerektiği ifade edilerek hukuki açıdan özgün bir eserin varlığı için insana ihtiyaç duyulması gerektiği belirtilmiştir.
Yapay zekâ ile telif hukuku problemlerini çözümleyebilmek ve bunun yanı sıra ilgili sektör yatırımlarını geliştirmek ve destekleyebilmek için eser sahipliği hususunun netliğe kavuşturulması gerekmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi yapay zekâ ve telif hakkı arasındaki ilişkide bilgisayar tarafından oluşturulan eserlerin sahipliği, programı yaratan programcıya da tanınabilir. Eser sahipliğinin programcıya tanındığına ilişkin hukuki düzenlemelerin bulunduğu ülkeler arasında Hong Kong(Çin), Hindistan, İrlanda, Yeni Zelanda ve İngiltere gibi ülkeler bulunmaktadır.
İngiltere Telif Hakkı, Patentler ve Tasarımlar Kanununun 9. bölümünün 3. maddesinde, bilgisayar tarafından oluşturulan eserlerin hak sahipliği düzenlenmiştir. Bu madde ile bilgisayar tarafından oluşturulan tiyatro oyunu, müzikal ya da herhangi bir sanatsal eserin ortaya çıkması halinde, eserin oluşturulması için gerekli düzenlemeleri mümkün kılan kişiyi eser sahibi olarak kabul etmektedir.
Buna ek olarak, İngiltere Telif Hakkı, Patentler ve Tasarımlar Kanununun 178. bölümünde bilgisayar tarafından üretilen eserler, insan unsuru olmadan bilgisayar tarafından üretilen eser olarak tanımlanmıştır. İngiltere’de bilgisayarların telif hakları en azından kısmı olarak düzenlemeler içine alınmaya çalışılarak diğer ülkelere nazaran farklı değerlendirilmektedir. Diğer yandan 3. madde ile 178. bölümdeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, eserin varlığının temelinde yatan fikri emek ve çabanın insandan mı yoksa bilgisayardan mı geldiğine yönelik tartışmaların yapılması ve diğer yandan gerekli düzenlemelerin kimin tarafından yapıldığının da net olarak anlaşılır olması gerekecektir. Buna ek olarak İngiltere’deki söz konusu bu yasal düzenleme, eserin meydana getirilmesi için düzenlemeleri kimin yapacağına dair soru işaretlerini de gidermemektedir. Düzenleme, söz konusu bilgisayar eserine karşı programcının veyahut kullanıcının katkıda bulunması halinde eser sahipliği sorununa nasıl yaklaşacaktır? Bu tür soruları sormak analog dünyada saçma olarak düşünebilir. Örneğin, eserin kalem vasıtasıyla meydana çıkarılması halinde kalem üreticisine telif hakkı verilip verilmeyeceğine dair soru sormak gibidir. Analog dünyada saçma olarak nitelendirilen bu tür sorular o halde dijital dünyada niye farklı ve çetrefilli sorular sorulmasına sebebiyet vermektedir? Aklımıza gelen soruları çeşitlendirdiğimizde örneğin, Microsoft Word programını üretti, ancak Word programı ile üretilen hiçbir esere dair Microsoft’un bir telif hakkı bulunmamaktadır. Telif hakkı, bu programı kullanarak eseri oluşturan yazar eser sahibine ait olacaktır. İlk bakışta bu sorulan soruların cevapları çok net gibi görünmekteyse de, bir eserin oluşturulması aşamasında yapay zekâ algoritmaları devreye girdiği anda, bir insanın eseri yaratma çabası belki de sadece söz konusu makinenin başlama tuşuna basmaktan öteye gitmeyecektir. İşte bu noktada kimin eser sahibi olduğu sorunsalı ile yüzleşmek zorunda kalıyoruz.
Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin de belirttiği gibi, telif hukukunda zihnin yaratıcı güçleri temelinde inşa edilmiş entelektüel çabanın meyveleri korunacaksa, otonom makine öğrenmesi neticesinde eseri meydana getiren makineyi mi eser sahibi olarak nitelendirmeli yoksa gerçekten de makineyi bu denli eser yaratma seviyesine getiren ve taşıyan programcıyı mı eser sahibi statüsü tanınmalı? Tarafların bir eserin yaratma sürecine yapmış olduğu katkıların neler olduğunun belirlenerek eser sahipliğinin kime ait olduğunun her durum ve koşulda kendi şartları ile değerlendirilmesi gerektiğine yönelik cevaplarla içtihatlar şekillenecektir.
Yaratıcılığın Sınırlarının Zorlandığı Kanada’daki BASANTA Davası Ekseninde Yapay Zekâ ve Telif Hukuku İlişkisi
Son günlerde bu makaleyi yazmama sebebiyet veren davaların en ilginci ve en dikkat çekicisi ise, Kanada Mahkemelerinde görülmeye başlanmıştır. Sanatçıların, inanılmaz yaratıcılıkları her geçen gün bizleri şaşırtmaya devam etmektedir. Bu duruma verilebilecek örneklerden biri de, çalışmalarında yapay zekâ ile deneyler yapan dünyaca ünlü yeni bir medya sanatçısı olan Kanadalı Adam Basanta’dır. Hem çılgın hem de harikulade resim yaratma yöntemi tekniği ile bir makine üreten Basanta, bu makinesi nedeniyle bir telif hukuku davasında davalı olarak yer alarak yapay zekânın telif hukuku açısından değerlendirilmesi hususunu bir kez daha gündeme getirmiştir.
Basanta, her sanatçı gibi, yaratıcılığının sınırlarını zorlamak istemiş ve bu saik onu bilgisayar yaratıcılığının sınırlarını araştırmaya itmiştir. Sanatçı, araştırması neticesinde insan girdisi olmaksızın özerk olarak kendi kendine resim üreten bir makine yaratmıştır. Basanta’yı farklı kılan yönlerden birisi de, birçok yapay zekâ sistemlerinden farklı olarak, Basanta’nın yarattığı makinenin yaratım sürecinde, veri madenciliği kullanılarak yapay zekânın geliştirilmesi aşamasının bulunmamasıdır.
Basanta kendi sanatsal ifadesini yansıttığı makinesi ile her ne kadar ürünler ortaya koysa da, kendi web sitesinde bu makinesi ile ortaya koyduğu birçok resmi paylaşmış ve Kanada-Montreal’de açılan davada işte bu web sitesinde yer verilen resimler nedeniyle ortaya çıkmıştır. 2018 yılının Ağustos ayında açılan işbu dava ile yapay zekâ tarafından üretilen eserlerle ilgili yeni telif hakkı iddiaları da gündeme gelmiş olmaktadır. Bu ilginç davada davacılar sanatçı Amel Chamandy ve Galerie NuEdge Fine Arts'tır. Şöyle ki; Amel Chamandy ismindeki sanatçı, “Your World Without Paper- Kağıtsız Dünyanız” isimli eserinin telif haklarının yanı sıra kendi adına sahibi olduğu marka haklarının da Basanta tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Basanta’ya söz konusu davayı açmıştır. Chamandy’nin her iki iddiasının dayanağı, Basanta’nın yarattığı makine kurulumu ve yeni yarattığı resimleri göstermede kullandığı adlandırma usullerinin kendi telif haklarını ihlal ettiğidir. Mahkeme evraklarında yer alan bir iddiaya göre, Basanta'nın şu anki projesi, yapay zekâ teknolojilerini kendisi kullanarak kitle teknolojileri arasındaki bağlantıları keşfetmek amacını taşımaktadır. Makalede ise işbu davanın sadece telif hukuku yönüyle incelemesi yapılacaktır.
Basanta, https://adambasanta.com/allwedeverneed uzantılı web sitesinde, makinesini, insan katkısından bağımsız olarak sürekli çalışan kendi kendini üreten teknikler vasıtasıyla otonom-özerk görüntüler yaratan, karma ortam kurulumu olan bir sanat fabrikası olarak tarif etmektedir. Basanta, esasında insan girdisi olmadan görüntüleri rastgele üreten “sanat fabrikası” olarak tanımladığı şeyi yaratmıştır.
Basanta’nın söz konusu makinesinin çalışma şeklini kısaca anlatırsak, bu makine oluşturma ve doğrulama olarak iki aşama şeklinde çalışmaktadır.
Oluşturma: Oluşturma aşaması, Rube Goldberg makinesine benzer ( bu makinenin çalışma biçimini açıklamak için Vizontele filminde Deli Emin’in duş alma sahnesi ya da çizgi filmde Coyote’nin Road Runner’ı yakalamak için kurduğu tuzak düzenlemeleri akla gelebilir) bir donanım ayarlamasıyla gerçekleşmektedir. İki bilgisayar tarayıcısı birbirlerine dönük olarak sürekli birbirlerini tarar ve odadaki ışık değişimleri, rastgele ayarlamalar ve otomatik fare (mouse) hareketlerinden etkilenen sonuçlar bilgisayar tarafından yorumlanarak en nihayetinde bu sonuçlar soyut renkli resimlere dönüştürülür.
Doğrulama: İkinci aşama olan doğrulama aşamasında ise, özel olarak programlanmış bir yazılımın yüklü olduğu bir başka bilgisayar, insan eliyle yapılmış resimlerden oluşan veritabanına karşı her görüntüyü otomatik olarak kontrol eder. Makine yapımı görüntü, insan yapımı olan görüntüye benziyorsa bilgisayar bu durumu başarı olarak algılayıp kaydeder, ancak görüntüler arasında benzeşme yoksa görüntüler sonsuza kadar bilgisayar tarafından silinmektedir.
İnsan yapımı ile makine yapımı görüntü arasındaki benzeşmeyi ayırt edebilme sürecine ilişkin Basanta makinesinin bu aşamada yaptıkları, Turing testindeki jurinin tahmin sürecine ilişkin aşamalara da benzetilebilir.
Chamandy’nın telif hakkı iddiası nedeniyle dava açmasının nedeni olarak davada ileri sürdüğü husus ise; Basanta’nın meydana getirdiği makinenin görüntü karşılaştırması yapabilmesi için Chamandy’nın eserlerine veyahut başkaca bir sanatçının eserine ihtiyaç duyması ve bu duruma yönelik de kendisine ait resmin izinsiz bir kopyasının Basanta tarafından kullanmasıdır. Chamandy, eserinin izinsiz kullanımı karşısında maddi zarara uğradığını belirtirken Basanta ise, Chamandy’nin eserlerinin hiçbir şekilde gösterilmediği ve bu nedenle de herhangi bir ihlalin de söz konusu olamayacağını belirtmektedir. Aşağıda Basanta makinesinin yaptığı resim sağda, Chamandy’nin resmi ise solda gösterilmiştir. Resim sanatı alanında hiçbir uzmanlığım bulunmamakla beraber, her iki resmin ne kadar benzediği kanımca oldukça tartışmalıdır.
Solda Your World Without Paper- Amel Chamandy’nin resmi
Sağda Basanta’nın “sanat fabrikası” makinesinin oluşturduğu “All We’d Ever Need is One Another” isimli resim
Chamandy ve Basanta’nın davada ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ışığında, yapay zekânın son yıllarda telif hakkı tartışmalarında çok dikkat çeken konuların başında yer aldığı rahatlıkla söylenebilir. Yapay zekâ algoritmalarının eğitilmesi gerektiği ve bu eğitimin, algoritmaya bağlı olarak sürekli şekilde içerik, veri veya görüntü içeriklerinin yenilenmesinin beslenmesini gerekli kılacak yapıda olması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Chamandy gibi telif hakkı sahipleri, eserlerinin bu şekilde izin alınmadan kullanılmasının telif hakkı ihlali olduğunu belirtmektedirler. Basanta davasında da olduğu gibi yapay zekânın dahil olduğu telif hakkı tartışmalarının en önde gelen konusu, yapay zekâ sürecinde algoritmik analiz için eser sahibinden izin alınmadan ve yetkilendirilmeksizin sistemin eser kopyalanmasına gerek duymasıdır.
Araştırma amaçlı olduğu sürece, telif hakkı çerçevesinde korunan eserlerin bu tür –Basanta örneğinde olduğu gibi- kullanımını kabul edilebilir hale getirecek bir içerik ve veri madenciliği istisnası yaratılabileceğine dair teklif ve öneriler Avrupa Birliği Parlamentosu’nda hararetli tartışmaların konusu olmuştur. Tabi bunun yanı sıra istisnanın nasıl bir temelde genişleyeceği ve sınırlamanın hangi faaliyetleri içereceği de önemli tartışmalardan birisidir.
Ottowa Üniversitesi Bilişim Hukuku Profesörü Teresa Scassa ise, Chamandy davasının klasik bir içerik ve veri madenciliği durumu olmadığını belirtmektedir. Kopyalanan görüntülerin algoritmaları eğitmek için kullanılamayacağını, bunun aksine başka bir görüntü ile benzerlikleri değerlendirmek için bir analizde kullanıldığını belirtmektedir. Fakat bu tür kullanımların yapay zekâ alanında pek bilinmediği de ayrıca ifade edilmektedir. Şöyle ki; örnek vermek gerekirse, depolanmış yüz baskılarıyla canlı çekilen görüntüler, yüz tanıma teknolojilerinde eşleştirilir. Basanta’nın durumunda da, üçüncü kişi konumundaki esere ait görüntülerde, depolanan yüz baskıları gibidir. Bir diğer deyişle, Basanta’nın geliştirdiği “sanat fabrika” sı sadece normal bir içerik ve veri madenciliği yöntemini kullanmamaktadır. Basanta’nın geliştirdiği makine ile Basanta davasında ve önümüzdeki günlerde başkaca davalarda da ele alınacak başlıca hususlar, eser üzerindeki hakların sınırlandırılmasına dair istisnaların nasıl düzenleneceği veyahut yapay zekânın yaratıcılık ve yenilikleri karşısında mevcut istisnaların nasıl yorumlanacağı hakkında düzenlemeler olacağı da öngörülmektedir.
SONUÇ
Yapay zekâya dair algoritmaların hayatımızda karar alma sürecindeki etki ve/veya katkıları arttıkça ihtilafların içerisinde daha fazla yer alması da kaçınılmaz olacaktır. Yapay zekâya sahip bilgisayar programlarının oluşturduğu eserlerdeki etki ve/veya katkıları açıkça görülür hale gelmiştir. Söz konusu eserlerde insan veya yapay zekâ katkısının/etkisinin anlaşılabilirliğine dair emareler bulanıklaştıkça yapay zekâ sistemlerinin özellikle hukuki statüleri daha da önemli hale gelecektir. Keza, ortaya konan eserin kimin tarafından yaratıldığı özellikle hak sahipliği ve akabinde buna dayalı hak ve yükümlülüklerin belirlenmesinde elzem niteliklidir. Teknoloji alanına yatırım yapan şirketlerin, programcıların ve hatta kullanıcıların dahi yapay zekâ sistemlerine yatırım yapabilmesi için, yapay zekâ ve fikri mülkiyet hukuku arasındaki hukuki ilişki netliğe kavuşturulmalıdır.
Yapay zekâ-telif hukuku arasındaki ihtilaflar gibi pek çok alandaki yapay zekâ ihtilaflarının Evraka’sı kesinlikle yapay zekânın hukuki kişiliğinin belirlenmesi neticesinde şekillenecektir. Aksi halde, yukarıda belirtilen mahkeme kararlarında da görüldüğü üzere, bahsi geçirilmeden kişilik sorunsalı çevresinde dolanılarak çözüm bulma çabaları mesnetsiz ve kısa soluklu kalmaktadır. En nihayetinde, teknolojinin bu denli hızı karşısında ivedilikle bir robot yasasına ihtiyacımız vardır.
Yapay zekânın hukuki kişiliğinin olup olmayacağına dair birçok tartışmanın yanı sıra, sui generis hukuki kişilik statüsü de dahil olmak üzere kölelik hukukundan, elektronik kişilik kavramına kadar geniş bir yelpazede birçok farklı kişilik statüleri düşünülmekte ve tartışılmaktadır. Dolayısıyla, kanuni düzenlemelerde muhakkak ki yapay zekâlı sistemler ile robotlara ayrı bir hukuki statü tanınmalı ki, olası hukuki engeller bu yolla aşılabilsin.
İnsanoğlunun en büyük başarıları, her zaman en karanlık günlerde doğmuştur. İnsanoğlunun sahip olduğu merak duygusu ilerlemede her daim kamçı görevi görmüş, ancak fikri mülkiyet gibi zihnin ortaya koyduğu ürünlerin korunmasına dair hukuki düzenlemeler asla ve asla yenilik ve değişimin önünü kapatır şekilde düzenlenmemelidir. Diğer bir yönüyle de, yapay zekâlı sistemler ile robotlara hukuki kişilik tanınıp tanınmayacağına yönelik tartışmaların temelinde, insanoğlunun tamamına yakın kısmının hücrelerine kadar işlemiş distopik söylemlere dayalı korkular yer almaktadır. Ne 1900’lerin başında Amerikan Patent Dairesi Başkanı’nın “icat edilebilecek her şey icat edildi” sözü, ne de insanlığın son buluşunun yapay zekâ olacağı, sonraki buluşların artık onlar tarafından yapılacağı gibi bu türdeki distopik söylemler, insanoğlunun merak duygusuna ket vuramayacaktır. Yaşanmış ve yaşanılan her dönemde, insanoğlunun hayreti neye doğru şekillendiyse gayreti de o yöne gittiğinden şüphesiz ki, insan için çalıştığından başkası yoktur.
.
Av. Meliha AKBİLEK (LLM)
.
KAYNAKLAR
1- https://www.techdirt.com/articles/20181005/09595440788/art-ai-infringement-copyright-conundrum.shtml
2- https://academic.oup.com/jiplp/article/13/9/724/4922708
Jani Ihalainen, “Computer Creativity: Artificial Intelligence and Copyright”, Journal of Intellectual Property Law&Practice, Volume 13, Issue 9, 1 September 2018 ( Tam metinden faydalanılmıştır)
3- http://cyberlaw.stanford.edu/blog/2018/05/artificial-intelligence-art-who-owns-copyright-0
4- http://www.wipo.int/wipo_magazine/en/2017/05/article_0003.html
Andres Guadamuz, “ Artificial Intelligence and Copyright”, University of Sussex, United Kingdom
5- https://art.art/news/canadian-artists-lawsuit-ai-art/
6- Avrupa Birliği Adalet Divanı C-5/08 Infopaq International A/S - Danske Dagbaldes Forening 16.07.2009 tarihli kararı için ayrıntılı olarak bakınız:
http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?docid=72482&mode=lst&pageIndex=1&dir=&occ=first&part=1&text=&doclang=EN&cid=5185617
7- http://www.teresascassa.ca/index.php?option=com_k2&view=item&id=286:artist-sued-in-canada-for-copyright-infringement-for-ai-related-art-project
Teresa Scassa, “ Artist Sued in Canada for Copyright Infringement for AI-Related Art Project”
8- Feist Publications- Rural Telephone Service Company davasının kararı için ayrıntılı olarak bakınız:
https://www.law.cornell.edu/copyright/cases/499_US_340.htm
9- Avrupa Birliği Parlamentosu’nun Robotlar Hakkındaki Medeni Hukuk Kuralları Tasarı Raporu ve Robotlar Hakkındaki Medeni Hukuk Kuralları için ayrıntılı olarak bakınız:
http://www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do?pubRef=-//EP//NONSGML%2BCOMPARL%2BPE-582.443%2B01%2BDOC%2BPDF%2BV0//EN
http://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/STUD/2016/571379/IPOL_STU(2016)571379_EN.pdf (
10- Robotların Hukuki Kişilik Tartışmaları için ayrıntılı olarak bakınız:
Meliha Akbilek, “Teknolojinin Pandora Kutusu: Robotların Hukuki Kişilikleri(!) ve Hukuki Sorumlulukları”, Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 3, Sayı 6, Aralık 2017, s.215-236.
11- https://adambasanta.com/allwedeverneed