Siborg (cyborg) terimi günümüzde sıklıkla kullanılsa da tam olarak neyi ifade ettiği hususunda kafaların oldukça karışık olduğu gözlenmektedir. Sibernetik (canlılarda ve makinelerde kontrol, iletişim ve işleyişi inceleyen bilim ) ve organizmadan türetilen bileşik bir kelime olan Siborg, Manfred Clynes tarafından 1960 yılında insanlığın uzay ortamında hayatta kalabilmek için yapay olarak biyolojik fonksiyonları geliştirmeye duyduğu ihtiyacı tanımlamak için kullanılmaya başlanmıştır. Başlangıçta, siborg, bir oksijen tankı, yapay kalp kapağı veya insülin pompası gibi teknolojik aygıtlar tarafından desteklenen veya kontrol edilen bedensel işlevlere sahip bir insana atıfta bulunularak yolculuğuna başlamıştır.
Günümüze geldiğimizde ise, insandaki biyolojik unsur ile yapay unsurların birleşme –yarı insan yarı makine- şekilleri daha da çeşitlenmiş, cihazların insan vücuduna entegre olması ile tasarım ve kullanımında adeta teknolojik devrim yaşadığımız günlere gelmiş bulunuyoruz.
Dünya çapında protez uzuv, beyin içine implante edilmiş nöroprostetik (beyin içerisine yerleştirilen protezler), kalp pili, defibrilatör, retinal protez ve koklear implant (kulak problemlerini gideren bir cihaz) kullanan milyonlarca insan bulunmaktadır.
Günümüzdeki teknolojik gelişmeler, insan vücudunun hemen hemen her yerini, mide, böbrek, kalp, akciğer, kas, deri, kol ve bacak, kulak ve göz gibi onarmamızı, değiştirmemizi veya geliştirmemizi sağlarken, yapay uzuvlardaki bu teknolojik değişimler neticesinde kazanılan uzuvların özellikleri bazen biyolojik uzvun özelliklerinden daha da üstün hale gelmektedir. Usain Bolt’un 100 metre rekorunun paralimpik atlet Oscar Pistorius’un rekorundan sadece ama sadece 88 salise iyi olduğunu bildiğimizde insanlığın yakın gelecekte sadece uzuv kayıplarında değil, daha üstün insan olmak için de siborg teknolojisinden faydalanmak isteyeceğini öngörmek mümkündür.
Teknolojik ve tıbbi gelişmeler ilerledikçe, kaçınılmaz bir şekilde insanlarda bir veya birden fazla uzvun siborg teknolojisi çerçevesinde değişeceği, onarılacağı düşünüldüğünde hukuki olarak bu alana dair düzenlemelerin geciktirilmeksizin yapılmasında fayda vardır.
Bahsedilen bu ve benzeri vücuda yerleşik ekipmanlar ile normal insan sınırlamaları ötesine genişletilmiş yetenek ve kabiliyete kavuşan siborg insanlar karşısında nasıl hukuki düzenlemeler yapılacak? Peki bu baş döndüren teknoloji hızı karşısında hukuk yeteri kadar hızlı davranabilecek mi
Woodrow Barfield ile Alexander Williams’ın “Hukuk, Siborg ve Geliştirilmiş Beyinler[1]” adlı makalesinde de bu duruma dair çarpıcı tespitlerde bulunulmuştur. Gelişen ve değişen siborg teknolojisi gittikçe daha da güçlendikçe, önemli hukuk sorunlarının ortaya çıkacağı ifade edilmektedir. Örneğin, vücuda implante edilen cyborg cihazları, gelişmiş motor ve hesaplama becerilerine sahip bir insan(!) sınıfı yarattıkça, bu insanların yetenekleri genel nüfusunkileri aştığında hukuk ve politik sistemlerin nasıl tepki vereceğinin halen tam olarak cevaplanamadığı belirtilmiştir.
İnsanlar daha fazla makine ve daha az biyolojik hale geldiklerinde siborg teknolojisi ile donatılan insanlara hangi temel insani(!) ve yasal haklar tanınacaktır? Eğer nöroprostetik bir cihaza üçüncü bir şahıs tarafından erişilirse ve bir kişinin belleğini düzenlemek veya kişinin beyninde yeni bir hafıza oluşturmak istendiğinde hukuk bu sorulara nasıl cevaplar verecektir?
Kök hücrelerden yapılmış mini mide ile kusma yetisine sahip plastik mideden, organ bekleme listelerinin sonunu getirecek yapay kalp, gerçekmiş hissi veren yapay kaslar, giyenin oturmak mı, yürümek mi yoksa kalkmak mı istediğini anlayabilen biyonik bacak, kişilerin işitme testini geçmesini sağlayan gelişmiş koklear implantlar[2] ve daha nice siborg teknolojisi karşısında bambaşka hukuki ihtilaflar ortaya çıkacaktır. Robotlar insanlaşacak mı tartışmalarının yanı sıra insanlar acaba robotlaşacak mı tartışmalarının yapılması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Teknolojinin seyri ve gelişimi neticesinde kimin siborg kimin robot olduğu ikilemi ile de karşılaşma ihtimali kuvvetli görünmektedir
Protezlerin, implante edilebilir akıllı teknolojilerin, genetik ve biyoteknolojideki yeniliklerin yakın gelecekteki sonuçları hakkında hukuki, etik, sosyo-kültürel, psikolojik ve daha pek çok alanda tartışmalar yapılmalıdır. Dünyanın ilk yasal siborgu olarak tanınan Siborg aktivisti ve Siborg Vakfı kurucularından Neil Harbisson'un, renk körlüğünü kafatasına takılan anten vasıtasıyla (eyeborg) düzelttiğini de ayrıca belirtmek gerekir. Harbisson'un işbirlikçisi olan Moon Ribas, dirseğinde dünyanın herhangi bir yerindeki depremleri algılayabilmesine olanak tanıyan bir implanta sahiptir. Tek gözlü bir film yapımcısı olan Rob Spence, işlerinde gömülü bir kablosuz video kamera ile protez gözünü kullanmaktadır[3]. Kısaca değinildiği üzere, geleneksel protezler, giyilebilir cihazlar ve 3D baskı alanlarında önemli ilerleme ve yenilikler ortaya çıkarak bu yenilik ve değişimler daha kolay ve daha popüler hale gelmiş oldular. Siborg teknolojisindeki yeniliklerin sadece hasta ve/veya sağlıklı insanların değil tüm insanlığın hayat kalitesini arttıracağı gerçeği ortadadır. Her insan organının bir son kullanma tarihi varken, siborg teknolojisi ile bu bilgi artık eski bir bilgi olarak kalacak gibi görünüyor. Yapay organlar ve sibernetik parçalar ile insanlık sonsuzluğa merhaba diyecek mi? Şu an için bu soruya net cevabı zaman gösterecek.
Siborglara dair yapılan tartışmalar, bunların resmi olarak tanınması, veri koruma, bu tür değişim ve yeniliklere izin verme veya tıbbi ihmal veya üreticinin sorumluluğu gibi konulardan oluşmaktadır. Bununla beraber siborg teknolojilerinin toplumsal normlar üzerinde oldukça gerçek ve ani etkileri de bulunmaktadır.
Siborg teknolojisi, biyoteknoloji ve nanoteknoloji alanlarında sadece düzeltici etkide bulunmasının ötesine geçen ve hatta yeni yetenekleri geliştiren, yeni yetenek biçimlerinin ortaya çıkışına vesile olacak araştırmaların hız kesmeden artması ve gelişmesi siborg teknolojisini artık sadece bilim-kurgu alanında değerlendirmenin uzağında bir gerçeklik olarak karşımıza çıkarmaktadır. İmplant ve giyilebilir teknoloji artık ilaç ve tıp alanına dair özel alan değildir. Bu tür gelişmelerin yanlışlıklarını ya da ne kadar muhtemel olabileceğini ya da olmayabileceklerini tartışmak yerine, söz konusu değişken analizleri ve tahminleri kendi sözleriyle ele almak ve hukuk ile toplumun nasıl uyum sağlaması gerektiği hususunda yeni yasa veya normların oluşturulması, “süper insan ya da bir başka tabirle machina sapiens” ile başa çıkmak, insan bedeninin değişen tanımı ve bunların getirdiği yasal etkilerin birçok disiplin ile birlikte analiz edilerek değerlendirilmesi gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Gelişen ve değişen teknoloji karşısında insanoğlu, yaşam biçimi ve toplum bilinç algısını muhakkak ve kaçınılmaz olarak yenilemelidir. Kadim insanlık tarihinde yeniliklerin sancıları karşısında insanlık hiçbir zaman geriye dönüşü yaşamamış, dönüşerek yoluna devam edebilmiştir. Sam HARRISS’in de dediği gibi, “DÜNYANIN ALGISINI DEĞİŞTİRMEK GENELLİKLE DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK KADAR İYİDİR”.
--------------------------------