HAK VE HUKUK : Bu programlar dizisine, hukuki haklarım adını verdim. Amacım, hepimiz için, çok değerli olan, Hak kavramına odaklanmak ve hak dediğimiz tanımlanmış,   özgürlük sorumluluk ve ödevlerimize daha yakından bakarak günlük hayat kültürümüze dahil etmek. 

Hak denildiğinde akla, doğal olarak özgürlükler gelir ama hak, kavramı sadece özgürlükler ile ilgili ve sınırlı bir kavram ya da ifade değildir. Tıpkı özgürlükler gibi, beslenme de barınmada birer temel haklardır. 

Hatta, hayatta kalma hakkından da söz edebiliriz. Temel olarak bizi insan yapan şey haklara sahip oluşumuzdur. Hepimizin sıklıkla duyduğu şu ünlü motto şöyle der’’ İnsan ancak haklarıyla insandır’’. 

Eğer, insan,  ancak, haklarıyla insan olabiliyorsa, o zaman,  hak kavramına sahicilik ve gerçeklik katan, karşımızda olan ötekidir. Çünkü,  bizim kendi kendimize haklarımızı ilan etmemiz bir anlam ifade etmez. Bu çok keyfi bir tutum olur. Hak kavramını bizim için sahici ve gerçekçi hale getiren ötekinin bu hakları tanımasıdır. Biz ve öteki arasındaki, mesafe ve yükümlülükleri belirleyen,  meşru olgu hak kavramına anlam katar. 

Daha basitleştirip doğrudan söylemem gerekirse, haak, ötekilerin,  kabulüne, dayanan,  ödev ve sorumluluklar bütünüdür.

Bu tanımdan sonra, hukuku tarif etmek , daha mümkün ve makul olur. Çünkü hakların olmadığı yerde hukuk olmaz. Hukuk, deyim uygunsa hakların biçimsel varlığıdır. Hakları, ayrıntılayan, tasnif eden ve hükme bağlayan kurallar dizisi,  hukuk adını alır. Ben ve ötekileri, özgürlükleri ve haklarıyla tarif eden hukuk, yine ben ve ötekileri karşılıklı olarak, adalet bağlamından, yeniden konumlandırır. Hukukun gözü adalete odaklıdır. 

Hukuk, adaleti gözetir. Haklar ise en temel insani ihtiyaçları. Hak ve hukuk süreçlerinin kendi amaçlarına en ideal ve en özenli biçimde hizmet edebilmesi, ben ve ötekinin, aramızdaki mutabakata ne kadar sadık kaldığımıza bağlı olarak, olumlu sonuçlar doğurur.

Burada aslında ana halka ben değil, ötekidir. Çünkü, ötekinin olmadığı atmosferde, hak kavramı oluşmaz. 

Demek ki, aslında, hak kavramına gerçek karakter ve içerik kazandıran aktör, ötekidir. 

Mesela, haktan farklı olarak, sevgi, böyle bir kavram değildir. Sevgi, ötekinden kaynaklanmaz. Tam tersine, bizim ötekine dair, geliştirdiğimiz duyguların toplamıdır sevgi. Aşk da, öyledir. Sevgiden farklı olarak aşkın, ateşi biraz daha yüksektir. Aşk ile sevgi, arasındaki yegane fark yüksek ateştir. Yüksek ateşten, kastım daha yüksek bir konsantrasyonla odaklanmaktır. Daha motive olmaktır. Ama sonuçta ürün sadece bireyseldir ve bize aittir. Tüm sonuçlarından sadece biz sorumluyuz. 

Haklar meselesinde gerçeklik tam tersidir. Hakkın varlığı ya da yokluğu ötekinin bunu kabul etmesine bağlıdır. Bu yanıyla hak, sevgiden çok, bir ilişkiye benzer.

Toparlayıp söylemem gerekirse, hak bütün insani varlığımızın temelidir. Önce hak vardır. Hukuk haklardan doğar. Hak, baki olduğu için, ahlaktan söz ederiz. Hak, genel kabul gördüğü için değerlerden söz ederiz. Dolayısıyla, değerlerin bilgisi olan etik, büyük bir önem kazanır. Aslında haklarımız olmadan sosyalleşemeyiz bile. Eğer hak kavramı bu kadar hayatiyse, bu kadar temel ve özselse, işte o zaman insan haklarıyla ancak insandır mottosu çok doğru hale gelir.

Haklarınız hukukla korunduğu bir dünyada yaşamanız dileği ile hoşçakalın.

Av. Aysel ABA KESİCİ