Günümüzde uyuşturucu madde kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte uyuşturucu madde kullanmak ve bu maddelerin ticaretini yapmak suçları ceza yargılamasında sıklıkla karşılaşılan davalar haline gelmiştir. Bu yazıda uyuşturucu madde ticareti yapmak suçu hakkında genel bilgilere yer verilecek olup ayrıca konuya ilişkin örnek Yargıtay kararı esas alınmak üzere ceza yargılamasının evrensel unsurlarından olan “masumiyet karinesi”nin bir uzantısını oluşturan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinden söz edilecektir.
Uyuşturucu madde ticareti suçu, “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti” başlığıyla TCK m. 188’de oldukça ayrıntılı ve çok sayıda farklı eylemi içerecek şekilde düzenlenmiştir. Bu yazıda yalnızca uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ülke içinde ticaretine değinilecek olup bu suç tipi anılan maddenin 3. fıkrasında “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması halinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin 4. fıkrasında ise iki bent halinde suçun ağırlaştırıcı unsuruna yer verilmiş olup buna göre “uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfin olması” ve ayrıca maddede yer alan fiillerin “okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askeri ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi” hallerinde verilecek cezanın yarı oranında artırılacağı belirtilmiştir.
Madde metninden de görüleceği üzere uyuşturucu maddenin ülke içinde satılması, satışa arz edilmesi veyahut maddi bir bedel karşılığı olmasa bile başkasına verilmesi ve benzeri fiiller uyuşturucu madde ticareti kapsamında değerlendirilmektedir. Ayrıca uyuşturucu maddenin kimyasal nitelikte olması ve yine bu fiillerin eğitim, tedavi veya askeri ve sosyal amaçlı tesislerin yakınlarında gerçekleştirilmesi suçun ağırlaştırıcı unsuru olarak düzenlenmiştir.
Ceza yargılamasının temel ilkelerinden olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi ise “masumiyet karinesi” olarak da bilinen evrensel hukuk değerinin bir uzantısı olup birçok ulusal ve ulusal üstü metinde düzenlenmektedir. Masumiyet karinesi, en basit anlatımla bir kimse hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulununcaya kadar o kişinin “suçsuz” sayılacağı anlamına gelmektedir. Bu ilke, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 6. maddesinin 2. fıkrasında “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.[1]“ şeklinde ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Ceza yargılamasında kural olarak bir kimse hakkında mahkumiyet kararı verilebilmesi o kişinin atılı suçu işlediğinin her türlü şüpheden uzak, kesin bir şekilde ispatlanmış olması şartına bağlıdır. Mahkumiyet kararı yüksek de olsa ihtimaller üzerinden verilemez. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi bu noktada önem arz etmekte olup sanık hakkındaki her türlü şüphenin sanık lehine değerlendirileceği ve sanığın suçu işlediği “kesin” bir şekilde ispatlanmadıkça mahkumiyet kararı verilemeyeceğini ifade etmektedir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 10.03.2015 tarihli 2014/613 E. 2015/35 K. sayılı kararında uyuşturucu madde ticareti suçundan yargılanan sanıklar hakkındaki soruşturma ihbar üzerine başlatılmış olup ihbar eden kişinin verdiği adreslerde yapılan aramalarda suç unsuruna rastlanmamış, ancak bu adreslerden birinin ikamet sahibi ile evin damına çıkıldığında sanıkların gizlenmiş olduğu, bu şahıslardan birinin hakkında başkaca mahkeme kararıyla yine uyuşturucu madde ticareti suçundan arandığı tespit edilmiş, yine ihbarda plaka numarası verilen araçta yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanmamış; ancak devam eden aramada ikametlerden birinin karşısındaki boş arazide 1 adet siyah poşet içerisinde 55 paket (26 kg) esrar maddesi bulunmuş, evinde arama yapılan ve evin damında sanıkların saklandığı iddia edilen ikamet sahibi mahkeme huzurundaki ifadesinde soruşturma aşamasındaki ifadesini değiştirerek evin damında kimsenin yakalanmadığını, polislerin evi aradıktan sonra dışarı çıktıklarını söylemiş, sanıklar ise yakınlarının vefatı nedeniyle söz konusu köyde bulunduklarını, suçlamayı kabul etmediklerini ifade etmiş, Yerel Mahkeme özetle anlatılan bu delillere dayalı olarak sanıklar hakkında mahkumiyet kararı vermiş ve Yargıtay ilgili Dairesince bu karar onanmıştır. Yargıtay ilgili Daire kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edilmesi üzerine dosya Ceza Genel Kurulu önüne gelmiş ve söz konusu kararda “şüpheden sanık yararlanır” ilkesine atıf yapılarak “her ne kadar bahse konu ikametlerden birinin yakınında esrar maddesi ele geçirilmiş ise de sanıklar üzerinde yapılan aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanılmamış olması ve bu maddenin sanıklara ait olduğunu gösterir somut bilgiler içermeyen ve kim tarafından yapıldığı da belli olmayan ihbar dışında, sanıkların yüklenen suçu işlemediklerine ilişkin savunmaların aksine her türlü şüpheden uzak somut delil bulunmadığı gözetildiğinde, sanıkların atılı suçu işlediği hususu şüphe boyutunda kalmaktadır. Mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için suçun her türlü şüpheden uzak bir şekilde sabit olması gerekmekte olup, aksi durumda evrensel bir ilke olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, sanıkların beraatına hükmolunmalıdır.” şeklindeki gerekçeyle Yargıtay Dairesinin onama kararının BOZULMASINA karar verilmiştir.
Görüldüğü üzere yukarıda özet bilgi verilen somut olayda, sanıkların uyuşturucu madde ticareti yaptıklarına ilişkin ihbar bulunması, ihbar edilen adreslerin yakınında yaklaşık 26 kg uyuşturucu madde ele geçirilmesi ve kovuşturma aşamasında değiştirilmiş olmasına rağmen soruşturma aşamasında sanıkların ihbarda yer alan ikametlerden birinin damında saklanırken yakalandığına ilişkin ifade bulunması ve sanıklardan biri hakkında aynı suç sebebiyle başkaca bir mahkemeden verilmiş arama kararı bulunması her ne kadar objektif olarak sanıkların atılı suçun failleri olabileceklerine dair şüphe sebebi oluştursa da sanıkların uyuşturucu madde ticareti yaptıklarının ve ele geçirilen uyuşturucu maddenin sanıklara ait olduğunun her türlü şüpheden uzak ve kesin bir şekilde ispatlanmamış olması sebebiyle Yerel Mahkeme tarafından mahkumiyet kararı verilmesi ve bu kararın Yargıtay ilgili Dairesince onanmış olması hukuka aykırı bulunmuştur.
--------------------------
[1] *Everyone charged with a criminal offence shall be presumed innocent until proved guilty according to law.
Uyuşturucu madde ticareti suçu, “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti” başlığıyla TCK m. 188’de oldukça ayrıntılı ve çok sayıda farklı eylemi içerecek şekilde düzenlenmiştir. Bu yazıda yalnızca uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ülke içinde ticaretine değinilecek olup bu suç tipi anılan maddenin 3. fıkrasında “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması halinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin 4. fıkrasında ise iki bent halinde suçun ağırlaştırıcı unsuruna yer verilmiş olup buna göre “uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfin olması” ve ayrıca maddede yer alan fiillerin “okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askeri ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi” hallerinde verilecek cezanın yarı oranında artırılacağı belirtilmiştir.
Madde metninden de görüleceği üzere uyuşturucu maddenin ülke içinde satılması, satışa arz edilmesi veyahut maddi bir bedel karşılığı olmasa bile başkasına verilmesi ve benzeri fiiller uyuşturucu madde ticareti kapsamında değerlendirilmektedir. Ayrıca uyuşturucu maddenin kimyasal nitelikte olması ve yine bu fiillerin eğitim, tedavi veya askeri ve sosyal amaçlı tesislerin yakınlarında gerçekleştirilmesi suçun ağırlaştırıcı unsuru olarak düzenlenmiştir.
Ceza yargılamasının temel ilkelerinden olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi ise “masumiyet karinesi” olarak da bilinen evrensel hukuk değerinin bir uzantısı olup birçok ulusal ve ulusal üstü metinde düzenlenmektedir. Masumiyet karinesi, en basit anlatımla bir kimse hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulununcaya kadar o kişinin “suçsuz” sayılacağı anlamına gelmektedir. Bu ilke, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 6. maddesinin 2. fıkrasında “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.[1]“ şeklinde ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Ceza yargılamasında kural olarak bir kimse hakkında mahkumiyet kararı verilebilmesi o kişinin atılı suçu işlediğinin her türlü şüpheden uzak, kesin bir şekilde ispatlanmış olması şartına bağlıdır. Mahkumiyet kararı yüksek de olsa ihtimaller üzerinden verilemez. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi bu noktada önem arz etmekte olup sanık hakkındaki her türlü şüphenin sanık lehine değerlendirileceği ve sanığın suçu işlediği “kesin” bir şekilde ispatlanmadıkça mahkumiyet kararı verilemeyeceğini ifade etmektedir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 10.03.2015 tarihli 2014/613 E. 2015/35 K. sayılı kararında uyuşturucu madde ticareti suçundan yargılanan sanıklar hakkındaki soruşturma ihbar üzerine başlatılmış olup ihbar eden kişinin verdiği adreslerde yapılan aramalarda suç unsuruna rastlanmamış, ancak bu adreslerden birinin ikamet sahibi ile evin damına çıkıldığında sanıkların gizlenmiş olduğu, bu şahıslardan birinin hakkında başkaca mahkeme kararıyla yine uyuşturucu madde ticareti suçundan arandığı tespit edilmiş, yine ihbarda plaka numarası verilen araçta yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanmamış; ancak devam eden aramada ikametlerden birinin karşısındaki boş arazide 1 adet siyah poşet içerisinde 55 paket (26 kg) esrar maddesi bulunmuş, evinde arama yapılan ve evin damında sanıkların saklandığı iddia edilen ikamet sahibi mahkeme huzurundaki ifadesinde soruşturma aşamasındaki ifadesini değiştirerek evin damında kimsenin yakalanmadığını, polislerin evi aradıktan sonra dışarı çıktıklarını söylemiş, sanıklar ise yakınlarının vefatı nedeniyle söz konusu köyde bulunduklarını, suçlamayı kabul etmediklerini ifade etmiş, Yerel Mahkeme özetle anlatılan bu delillere dayalı olarak sanıklar hakkında mahkumiyet kararı vermiş ve Yargıtay ilgili Dairesince bu karar onanmıştır. Yargıtay ilgili Daire kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edilmesi üzerine dosya Ceza Genel Kurulu önüne gelmiş ve söz konusu kararda “şüpheden sanık yararlanır” ilkesine atıf yapılarak “her ne kadar bahse konu ikametlerden birinin yakınında esrar maddesi ele geçirilmiş ise de sanıklar üzerinde yapılan aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanılmamış olması ve bu maddenin sanıklara ait olduğunu gösterir somut bilgiler içermeyen ve kim tarafından yapıldığı da belli olmayan ihbar dışında, sanıkların yüklenen suçu işlemediklerine ilişkin savunmaların aksine her türlü şüpheden uzak somut delil bulunmadığı gözetildiğinde, sanıkların atılı suçu işlediği hususu şüphe boyutunda kalmaktadır. Mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için suçun her türlü şüpheden uzak bir şekilde sabit olması gerekmekte olup, aksi durumda evrensel bir ilke olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, sanıkların beraatına hükmolunmalıdır.” şeklindeki gerekçeyle Yargıtay Dairesinin onama kararının BOZULMASINA karar verilmiştir.
Görüldüğü üzere yukarıda özet bilgi verilen somut olayda, sanıkların uyuşturucu madde ticareti yaptıklarına ilişkin ihbar bulunması, ihbar edilen adreslerin yakınında yaklaşık 26 kg uyuşturucu madde ele geçirilmesi ve kovuşturma aşamasında değiştirilmiş olmasına rağmen soruşturma aşamasında sanıkların ihbarda yer alan ikametlerden birinin damında saklanırken yakalandığına ilişkin ifade bulunması ve sanıklardan biri hakkında aynı suç sebebiyle başkaca bir mahkemeden verilmiş arama kararı bulunması her ne kadar objektif olarak sanıkların atılı suçun failleri olabileceklerine dair şüphe sebebi oluştursa da sanıkların uyuşturucu madde ticareti yaptıklarının ve ele geçirilen uyuşturucu maddenin sanıklara ait olduğunun her türlü şüpheden uzak ve kesin bir şekilde ispatlanmamış olması sebebiyle Yerel Mahkeme tarafından mahkumiyet kararı verilmesi ve bu kararın Yargıtay ilgili Dairesince onanmış olması hukuka aykırı bulunmuştur.
--------------------------
[1] *Everyone charged with a criminal offence shall be presumed innocent until proved guilty according to law.