Tutuklanma kararı şüpheli veya sanık açısından ağır sonuçların ortaya çıkmasına neden olduğu için tutuklama bazı şartlara tabi tutulmuştur.

Tutuklama kararı verilebilmesi için şu şartların varlığı gerekir:[1]

1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması gereklidir.[2]

2) Bir tutuklama nedeni olmalı,

3) Ölçülülük ilkesine uyulmalı,

4) Tutuklama yasağı bulunmamalı,

5) Sanığa güvence belgesi verilmemiş olmalı,

6) Muhakeme şartı gerçekleşmeli,

7) Muhakeme ehliyeti bulunmalı.

Yukarıdaki şartların varlığı halinde tutuklama kararının verilmesi mümkündür.

Belirtmek gerekir ki, hâkim veya mahkeme, yasal düzenlemede ifade edilen tutuklama nedenlerinin varlığı halinde dahi tutuklama kararı vermek zorunda değildir.

Bundan başka, tutuklama kararı verildiği zamanki şartların ileride değişmesi mümkündür. Bu gibi hallerde tutuklama nedenleri ortadan kalkmış ise tutuklama kararının derhal geri alınması ve şüpheli veya sanığın tahliye edilmesi gerekir.

Bu durumun değerlendirilmesi için mutlaka şüpheli veya sanık hakkında verilen tutuklama kararının hukuki dayanaklarının aradan geçen süre içinde varlığını koruyup korumadığı denetlenmelidir.

Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması

Yasal düzenlemede, tutuklama kararının şartlarına ilişkin bazı düzenlemeler bulunmasına karşın, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının hangi hallerde şüpheli hakkında tutuklama talebinde bulunması gerektiği noktasında açık bir hüküm bulunmamaktadır.

Cumhuriyet savcısının tutuklama konusundaki bu takdir hakkı keyfilik anlamına gelmez.

Cumhuriyet savcılarının da, hâkimin tutuklama veya tutuklamama konusunda yapacağı değerlendirmeye benzer şekilde değerlendirme yapmaları gerekmektedir.

Cumhuriyet Savcısı soruşturma aşamasında, 5271 sayılı CMK’nin 100. maddesindeki şartların oluşup oluşmadığını, somut olay açısından değerlendirerek sonucuna göre şüpheli hakkında tutuklama talep edip etmeme hususunda takdir hakkını kullanması gerekir.

Bu değerlendirme yapılmaksızın bazı suç tiplerinde şüphelilerin mutlaka tutuklamaya sevk edilmeleri gerektiği sonucuna ulaşılması mümkün değildir.[3]

Soruşturma aşamasında tutuklama talepleri ile ilgili olarak hâkimin, elde edilen delillerin hukuka uygunluğu ve kuvvetli suç şüphesi oluşturup oluşturmadığını vicdani kanaatine göre belirlemesi gerekmektedir. Burada tutuklama talebini değerlendiren hâkimin yargılama yapacak mahkemenin yerine geçerek delilin hukuka uygunluğu hakkında kesin yargı oluşturması mümkün değildir.[4]

Tutuklama çok ağır bir koruma tedbiridir. Bu nedenle yasa koyucu tutuklama tedbirini çok ağır şartların gerçekleşmesine bağlı kılmış ve bu şartlara ilave olarak anılan tedbiri bazı suçlarla sınırlamıştır.

Örneğin; unsurları itibariyle oluşmayan suçtan dolayı, sırf sanığın ikrarı var diye tutuklanması mümkün değildir.

Suçun unsurlarının oluşup oluşmadığını tespit etmek konusundaki görev mahkemeye aittir. Soruşturma aşamasında, bu hususu tutuklama talebine bakan hâkimin değerlendirmesi gerekir.

Hâkimin suçun unsurlarının oluşup oluşmayacağını değerlendirerek buna göre tutuklama veya başka bir tedbiri uygulaması mümkündür.

Kuvvetli suç şüphesi, tutuklamanın en önemli şartları arasında yer almaktadır.

Bu nedenle kuvvetli suç şüphesi ile ilgili değerlendirme yapılırken, yargılama sonucunda isnat edilen suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı hususu da dikkate alınmalıdır.

Şayet suçun unsurları oluşmuyorsa kuvvetli suç şüphesinin varlığından bahsedilemez. Burada unsurları bakımından oluşmayan suçlardan dolayı failin tutuklanmasına karar verilmiş ise, bu durumda orantılılık ve hakkaniyet ilkesinin ihlal edildiği söylenebilecektir.[5]

Kuvvetli şüphe ve somut delil kavramı

Bu aşamada kuvvetli şüphe[6] kavramı üzerinde durulmalıdır. Sanığın mahkûm olması güçlü bir olasılık dâhilinde ise kuvvetli şüphenin bulunduğu söylenebilir.[7]

Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması şartında ayrıca somut delil kavramı da ayrı bir öneme sahiptir.

Somut delil kavramı ile kastedilen, varlığı duyularla algılanabilen, elle tutulup gözle görülebilen delillerdir. Örneğin; müşteki beyanları ile tanık beyanları, suçta kullanılan alet ve silahlar, parmak izi, otopsi tutanağı, görüntü kayıtları, adli raporlar, bilirkişi raporları somut delil kapsamında değerlendirmeye alınabilir.

Örneğin; sanıkların birlikte ikamet etmekte oldukları evlerinin balkonunda, dikili vaziyette esrar elde etmeye elverişli 15 kök kenevir bitkisinin bulunduğu olayda kuvvetli suç şüphesinin bulunmadığı gerekçesine dayanılarak beraat kararı verilemez.[8]

Örneğin; sanık hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller olarak çok sayıda tanık ifadesi bulunması, adli tıp raporunun mevcut olması, tutukluluğun devamına karar verilmesi için yeterli olabilir.

Örneğin; Suça konu kaçak sigaraların sanığın işlettiği markette ele geçirilmiş olması, işyeri arama tutanağına göre 5607 Sayılı Kanuna Muhalefet suçundan yürütülen soruşturma kapsamında suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunu gösterir.[9]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------

[1] YCGK, E: 2017/977, K: 2019/321, T: 16.04.2019.

[2] 6526 sayılı Kanun ile CMK'da yapılan değişiklik öncesi kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların, anılan Kanun'la yapılan değişiklik sonrası ise kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması gereklidir.

[3] YCGK, E: 2008/225, K: 2008/231, T: 16.12.2008: “…Mağdur Z’nin geçici doktor raporundaki hayati tehlikeye dair ibareyi soruşturma evrakını incelediği sırada iş yoğunluğundan fark edemediğini ve olayın eşler arasında meydana gelmesi, şüphelinin eşi olan mağduru yaraladıktan sonra kendisini de bıçakla hayati tehlike geçirecek şekilde yaralaması, bu psikolojik durumu nedeniyle intihar etme ihtimalinin bulunması ve olayın gerçekleşme şekline göre cezai ehliyeti konusunda kuşkunun bulunması hususlarını birlikte değerlendirerek şüpheliyi tutuklamaya sevk etmediğini savunan ve tutuklamaya sevk etme hususunda da yukarıda açıklandığı üzere mutlak zorunluluğu bulunmayan sanığın eyleminde, 5237 sayılı TCY'nın 257. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunun manevi unsuru oluşmamıştır…”

[4] Y.16.CD, E: 2016/5166, K: 2016/7735, T: 30.12.2016.

[5] Y.12.CD, E: 2017/3284, K: 2017/8451, T: 06.11.2017.

[6] Şüphe aslında üç ayrı başlık altında inceleme konusu yapılmaktadır. Bunlar; Basit, yeterli ve kuvvetli şüphedir. Makul şüphe, belirtilen üçlü ayrımdan ayrı olarak değerlendirilmelidir. Literatürde, şüphenin kuvvet dereceleri genel olarak dört ayrı başlık altında inceleme konusu yapılmaktadır. Bunlar; Soruşturmayı başlatan basit şüphe, makul şüphe, yeterli şüphe, kuvvetli şüphe. Bkz.; Y.16.CD, E: 2018/989, K: 2018/4981, T: 06.11.2018.

[7] Y.16.CD, E: 2018/989, K: 2018/4981, T: 06.11.2018.

[8] Y.20.CD, E: 2015/9293, K: 2016/1082, T: 24.02.2016.

[9] Y.7.CD, E: 2016/20573, K: 2017/2837, T: 11.04.2017.