Ceza muhakemesinin en ağır koruma tedbiri olan tutuklama, şüpheli veya sanığın henüz suçluluğu sabit olmamışken, hâkim kararıyla geçici olarak hürriyetinden yoksun bırakılmasıdır. Anayasal güvence altına alınan kişi özgürlüğü ile adil yargılanma hakkı arasında hassas bir denge kurması gereken bu tedbir, yalnızca zorunlu hâllerde ve sıkı şartlar altında başvurulması gereken istisnai bir hukuki araçtır.

Ancak, gerek Türk hukuk sistemi gerekse küresel ceza adaleti pratikleri gösteriyor ki; tutuklama zaman zaman cezalandırıcı işlev üstlenmekte, kamuoyuna yansıyan davalarda sosyal medya baskısıyla karar verilebilmekte ve “peşin hüküm” aracına dönüşmektedir. Bu çalışmada, tutuklama tedbirinin hem normatif temelleri hem de fiilî uygulamaları çok yönlü olarak ele alınacaktır.

Tutuklamanın Hukuki Çerçevesi

Anayasa m. 19/3: “Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, kaçma, delilleri yok etme, gizleme veya tanıklar üzerinde baskı oluşturma gibi nedenlerle hâkim kararıyla tutuklanabilir.”

AİHS m. 5/1(c): “Bir kişinin, suç işlediği şüphesiyle usulüne uygun olarak tutuklanması ve yargı önüne çıkarılması mümkündür; ancak bu tedbirin keyfî olmaması, somut gerekçelere dayanması ve makul sürede mahkemeye çıkarılması gerekir.”

AİHM, Letellier v. France, 1991 tarihli kararında tutuklama nedenlerinin soyut olmamasını her somut olayda detaylı ve kişisel gerekçelerle temellendirilmesini zorunlu görmüştür.

Cmk’daki düzenlemeye baktığımız zaman 100 ila 108. Maddeler arasında tutuklama ile ilgili hususlar ele alınmıştır. CMK 100 tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin yanı sıra tutuklama nedenlerinin varlığını da şart koşmuştur.

Tutuklamanın Koşulları

1. Kuvvetli Suç Şüphesi Bulunması: Tutuklama kararının temel taşıdır. Sadece soyut şüphe değil, “belirli, objektif ve ikna edici” deliller aranır.

Yargıtay 16. CD, E. 2016/1572, K. 2016/2347: “İddia edilen suçla doğrudan bağlantılı delil bulunmadıkça, tutuklama ölçüsüz ve keyfî olur.”

2. Tutuklama Nedenleri:

- Kaçma şüphesi: Şüphelinin sabit ikametinin olmaması, yurtdışı bağlantısı, önceki dosyalarında firar eğilimi

- Delilleri karartma ihtimali: Özellikle delil sayısı az ve tanık ifadesi kritikse önemlidir.

- Tanık, mağdur, diğer sanıklar üzerinde baskı riski

Bu nedenlerin her biri somut olgulara dayanmalıdır.

Katalog Suçlar Sorunu (CMK m. 100/3)

Kanun, bazı suçlar bakımından tutuklama nedenlerinin “var sayılmasını” karine olarak kabul etmiştir. Özellikle uyuşturucu ticareti yahut cinsel suçlarda bu tutuklama nedeninin var sayılması öğretide ve AİHM kararlarında ciddi eleştirilere maruz kalmıştır:

- Karine, masumiyet karinesini zedeler.

- Tutuklamanın otomatikleşmesine yol açar.

AYM, B. No: 2014/1445: “Katalog suç var diye otomatik tutuklama olmaz; her olay kendi içinde gerekçelendirilmelidir.”

Tutuklama Süresi, Denetimi ve Kanun Yolları

1. Süreler (CMK m. 102)

- Ağır cezanın görev alanı dışında kalan suçlarda: Azami 1 yıl + 6 ay

- Ağır cezanın görev alanına giren suçlarda: Azami 2 yıl + 1 yıl

Ancak FETÖ, PKK gibi örgütlü suçlarda bu süreler fiilen yıllarca uzamaktadır.

2. Denetim (CMK m. 108)

Hâkim, her 30 günde bir dosyayı inceler. Ancak uygulamada bu inceleme çoğu zaman şablon gerekçelerle yapılır. Örnek: “Delillerin toplanmamış olması” veya “kaçma ihtimalinin devamı” gibi soyut gerekçeler. Bu da yargılanmakta olan kişinin en temel haklarından biri olan özgürlük hakkının ağır ihlali anlamına gelir.

ADLİ KONTROL TUTUKLAMANIN ALTERNATİFİDİR ANCAK ETKİSİZDİR

CMK m. 109 adli kontrolü tutuklamaya alternatif olarak sunar. Ancak hâkimlerin çoğu, özellikle kamuoyunca bilinen dosyalarda adli kontrol yerine doğrudan tutuklamaya başvurmaktadır.

AİHM, Buzadji v. Moldova (2016): “Hâkimler tutuklamayı tercih ettiklerinde neden adli kontrol uygulamadıklarını gerekçelendirmelidir.”

Türkiye’de Uygulama Sorunu:

- Elektronik kelepçe, yurtdışı yasağı, karakola imza gibi tedbirler yeterince etkin uygulanmıyor.

- Hâkimler, “toplum vicdanı” baskısıyla hareket ederek orantısız tutuklama kararı verebiliyor.

Tutuklamanın Hukuki Niteliği Tartışmaları

AİHM, Neumeister v. Austria kararında: “Tutuklama ceza değildir; cezaya dönüşüyorsa hak ihlali doğar.” Tutuklama kanunda koruma tedbiri olarak geçse de uygulamada bir cezalandırma aracı olarak karşımıza çıkıyor. Centel & Zafer  ‘fiilen cezaaya dönüşen tutuklamanın hukukiliğinin tartışılması gerektiğini’’  savunur ben de Hamide Zafer hocamın bir öğrencisi olarak bu görüşe katılmaktayım.

 Lekelenmeme Hakkı ve Toplumsal Algı

Tutuklanan kişinin kimliği basına sızdığında:

- Toplum gözünde “suçlu” algısı oluşur.

- Beraat etse dahi itibar kaybı telafi edilemez.

Bu durum, masumiyet karinesi (Anayasa m. 38) ve lekelenmeme hakkı ile açıkça çelişmektedir.

Karşılaştırmalı Hukukta Tutuklama

1. Almanya

- Tutuklama (Untersuchungshaft), asli olarak son çare (ultima ratio) olarak değerlendirilir.

- Hâkim her 3 ayda bir ayrıntılı gerekçeli yeniden değerlendirme yapar.

- Süreç tamamen yazılı değil, şeffaf ve sözlü duruşma esaslıdır.

2. Fransa

- Juge des libertés et de la détention (özgürlükler hâkimi) tarafından karar verilir.

- Alternatif önlemler önceliklidir.

- Yüksek mahkeme denetimi oldukça sıkıdır.

3. AİHM Standartları

- Her somut olay için kişiselleştirilmiş gerekçe zorunlu.

- Tutuklama süreleri makul olmalı.

-  Alternatif önlemler neden uygulanmadı, bu tutuklama kararında gerekçeli olarak açıklanmalıdır.

 Eleştiri ve Reform Önerileri

1. Eleştiriler

- Hâkimlerin “önleyici ceza” mantığıyla tutuklama vermesi

- CMK m. 100/3’teki katalog suçların otomatik tutuklamaya dönüşmesi

- Sürelerin aşılması, matbu kararların yaygınlığı

- Basının tutuklama üzerinden kişiyi yargılaması

2. Reform Önerileri

- Katalog suç sisteminin kaldırılması veya daraltılması

- Adli kontrolün etkinleştirilmesi, teknik altyapının artırılması

- Tutuklama gerekçelerinin denetiminde üst mahkemelerin aktif rol alması

- Tutuklulukta azami sürelerin bağlayıcı hâle getirilmesi

SONUÇ

Tutuklama, ceza muhakemesinin olağan değil, istisnai bir aracı olmalıdır. Ancak Türkiye’de bu tedbir, uygulamada bir cezalandırma yöntemi, dosya yoğunluğuna karşı “önlem”, hatta kamuoyu tatmini aracına dönüşebilmektedir.

Yargı organlarının her tutuklama kararında:

- Kişiye özel somut gerekçeye,

- Alternatif önlemlere öncelik vermeye,

- Orantılılık ilkesine sadık kalmaya

zorunlu tutulması hem bireysel haklar hem de adalet sisteminin güvenilirliği açısından zorunludur.

Av. Furkan ÖZBEK