Sadece öğrenmek için değil, izah etmek için de okunur.
Taraflardan birinin mesleki veya ticari amaçlarla hareket eden bir satıcı/sağlayıcı, diğerinin ise mesleki ve ticari olmayan amaçlarla hareket eden bir tüketici olması durumunda yapılan sözleşme bir “tüketici işlemi” olarak nitelendirilir. Yapılan sözleşme eser sözleşmesi, taşıma sözleşmesi, simsarlık sözleşmesi, sigorta sözleşmesi, vekalet sözleşmesi, bankacılık sözleşmesi ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme olabilir. Bir işlem veya uygulamanın Tüketici Yasası kapsamına girebilmesi için muhatabın tüketici olması gerektiği kadar, diğer tarafın da satıcı/sağlayıcı olması gerekir (TÜZÜNER, Milli Şerh, s. 38).
Tüketici Yasası (6502 sayılı TKHK), her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar. Eski Tüketici Yasası’nda (4077 Sayılı TKHK) “tüketici işlemi” kavramı bu kadar geniş kapsamlı değildi. Ayrıca Eski Yasa’da “tüketiciye yönelik uygulama” kavramı da bulunmamakta idi. Özellikle kurulum, montaj, teknik servis gibi hizmetler tüketiciye yönelik uygulama kavramının ilk akla gelen örnekleridir. Tüketiciye yönelik haksız uygulamaları engellemek de Yasa’nın temel amaçları arasındadır.
Sözleşme hukukunda yan yükümlülükler hakkında üzerinde ittifak edilen bir sınıflandırma(tasnif) bulunmamaktadır. Bununla birlikte farklı sınıflandırmalarda da olsa “aydınlatma yükümlülüğü” bir yan yükümlülük olarak kabul edilmektedir. Tüketici Yasası’nın 4. maddesinde tüketicinin aydınlatılmasına yönelik bir takım somut bilgilendirme yükümlülükleri öngörülmüştür. Bunlar: Yazılı olarak düzenlenmesi öngörülen sözleşmelerin en az iki punto büyüklüğünde yazılması, anlaşılır bir dille sade yazılması, bir nüshasının kağıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye verilmesidir.
Tüketici Yasası’nın bazı maddelerinde zorunlu içerikler belirlenmiştir. Örneğin, tüketiciden talep edilecek her türlü ücret masrafa ilişkin bilgilerin sözleşmenin eki olarak yazılı şekilde tüketiciye verilmesi zorunludur (m. 4/II). Başka bir örnek olarak konut finansmanı kredi sözleşmesinde faiz oranının sabit oranlı mı değişken oranlı mı olduğunun belirtilmesi gerekmektedir. Ayrıca oranların değişken olarak belirlenmesi halinde bu yöntemin muhtemel etkileri konusunda tüketicinin bilgilendirilmesi şarttır(m. 36/II).
Bilgilendirme yükümlülüğü yerine getirilmezse ne olacaktır? Başka bir söyleşiyle, bilgilendirme yükümlülüğünün yaptırımı ne olacaktır? Sözleşme hukukunda akla gelen ilk yaptırım geçersizliktir. Sözleşmeye aykırı davranışlardan doğan zararların tazmin edilmesi sözleşme hukukun genel esaslarındandır. Fakat doktrinde bilgilendirme yükümlülüklerinin bir şekil şartı olarak algılanmaması gerektiği, yükümlülük ihlaline yol açan her bir işlem bakımından Tüketici Yasası m. 77/I uyarınca para cezasına hükmedileceği ifade edilmektedir (ÖZEN, Milli Şerh, s. 72-73).
Yasa’nın 77/I hükmüne göre, belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında aykırılığı tespit edilen her bir işlem veya sözleşme için İki Yüz Türk Lirası idari para cezası uygulanır. İdari para cezası, yaptırım uygulananın merkezinin bulunduğu valilik tarafından verilir. İdari yaptırım kararına karşı 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre idari yargı yoluna başvurulabilir. Ancak idare mahkemesinde dava, işlemin tebliğini izleyen günden itibaren otuz gün içinde açılır. İdare mahkemesinde iptal davası açılmış olması, kararın yerine getirilmesini durdurmaz. Bu Yasa’ya göre verilen idari para cezalarının, tebliğden itibaren bir ay içinde ödenmesi zorunludur (m. 78).Bu nedenle idare mahkemesince yürütmenin durdurulması kararı verilmemişse, cezaya muhatap olan öncelikle o cezayı ödemek durumunda kalacak, idari davanın sonucuna göre hareket edilecektir (AYDOĞDU, Milli Şerh, s. 1239).
Tüketici Yasası’nda zamanaşımı konusunda bir hüküm bulunmamaktadır. Bir görüşe göre, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri kıyasen uygulanmalıdır. Buna göre, Elli Bin Türk Lirasından az idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zaman aşımı süresi üç yıldır (AYDOĞDU, Milli Şerh, s. 1239).
Konuyla ilgili bir Yargıtay kararı şöyledir: “davalı bankanın, konut kredisini kullandırmadan makul süre önce davacıya sözleşme öncesi BİLGİLENDİRME formunu verdiği anlaşılmaktadır. O halde, taraflar arasında akdedilen 11.7.2014 tarihli Konut Finansmanı Sözleşmesi tarafları bağlar” (13. Hukuk Dairesi - 2016/3341 E - 2016/9464 K).
Konuyla ilgili bir başka Yargıtay kararı ise şöyledir: “Yeni yasanın 31/4. maddesiyle tüketici kredisi sözleşmelerinde özel düzenleme yer almaktadır. Yasanın m.10/B maddesinde konut finansman kredilerinde olduğu gibi genel olarak tüm tüketici sözleşmelerinin kurulması öncesinde ve kurulması sırasında tüketicinin bilgilendirilmesi yükümlülüğünün düzenlendiği bütün hallerde amaç, taraflar arasındaki dengesiz durumu gidermek ve tüketicinin de bilgilendirilmiş bir şekilde sözleşme kurmasına imkân tanımaktır. Zaten Tüketicinin Korunması hakkındaki Kanunun varlık nedeni muazzam örgütlülüğe sahip Banka ve sigorta gibi dev kurumlarla imzalanan sözleşmelerde birey olarak zayıf konumdaki tüketiciyi korumaktır. Dolayısıyla Banka kredi sözleşmesinde Hayat Sigortası talep edecekse riziko konusunda tüketiciyi aydınlatmalıdır. Sözleşmenin bu hükmü ile yukarıdaki yönetmelik hükümleri birlikte değerlendirildiğinde bankaya kredi borcunu sigorta altına aldırma yükümlülüğü yüklenmiş olup kural olarak Banka tüketiciyi sigorta yapmaya zorlayamaz ise de bu konuda kredi sözleşmesinin kurulmasından önce bankanın tüketiciyi BİLGİLENDİRME yükümlülüğü altında olduğu kabul edilmelidir. Sözleşmenin imzalandığı tarihte 73 yaşında olan tüketiciye kredi açarken kendi alacağını, menfaatleri doğrultusunda adi kefalet ya da maaştan ödeme taahhüdüyle teminat altına alırken, tüketicinin ölümü halinde eş ve çocuklarını koruyacak şekilde kredi borcunun sigortalanması konusunda BİLGİLENDİRME yapmaması hukuken korunamaz. Banka kredi hakkında BİLGİLENDİRME yükümlülüğünün yapıldığını ispat etmek zorundadır. Olayda davalı bankanın bu yönde bilgilendirmeyi yapmadığı açıktır. Bu nedenle tüketiciyi sigorta konusunda bilgilendirmediği için bankanın az da olsa kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Dairemizin 01.07.2013 T. 2013/8602-18042, Y. 13 HD. 9.4.2015 T. 2015/1534-11329 sayılı kararları ile ..’nın 23.12.2009 gün ve 2009/13-433-2009/580, yine .. 2013/13-1592 esas sayılı dosyalarında aynı ilkeler benimsenmiştir. Hal böyle olunca kredi borcunun teminat altına alınması için sigorta poliçesi düzenlenmemesinde Bankanın da müterafik kusuru üzerinde durularak, dürüstlük kurallarına göre zararın paylaştırılması gerekirken; mahkemece sigorta yapılmamasını genel bankacılık teamülleri gereği mevzuata uygun bulan yetersiz bilirkişi raporuna göre yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir” (13. Hukuk Dairesi - 2014/25734 E - 2015/15910 K).
Tüketici Yasasına dayalı idari para cezası işlemine karşı açılan bir davada Danıştay şu değerlendirmeleri yapmıştır: “6502 Sayılı Kanun'un "satış sonrası hizmetler" başlıklı 58.maddesinde; ‘Bir malın yetkili servis istasyonlarındaki tamir süresi, yönetmelikle belirlenen azami süreyi geçemez’ hükmüne yer verildiği, 77.maddesinde ise 58.maddeye aykırı davranan üretici ve ithalatçılar hakkında, servis istasyonları hakkında tespit edilen eksiklikler ve aykırılıklarla ilgili olarak her bir servis istasyonu için 1.000 TL para cezası verileceği hükmüne yer verildiği göz önünde bulundurulduğunda; İdarece, davacı şirkete verilecek idari para cezasının hesaplanmasında şirketin sözleşme yaptığı 153 adet yetkili servis istasyonlarından hangilerinde yaptırıma konu aykırılık olduğunun tespitinin yapılması ve uygulanacak idari para cezasının yeniden hesaplanması gerektiği açıktır...Kararın bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır” (15. Daire Başkanlığı -2015/5007E - 2015/7278K).