Gerekçe: kuşkuyla başlayan, hükümle sona eren aralığa projektör tutarak, burada olup bitenleri görülür, dokunulur ve duyulur kılan, sunduklarıyla yargının demokratik denetimine imkan ve kolaylık sağlayarak, hükmün mantıki usuli ve hukuki rasyonalitesini sınamayı üstlenen bir geçerlilik ölçütü ya da birey, toplum ve kamuoyunu denetim sofrasına davet eden, sundukları ve yaptıklarıyla yargıyı hukukun içinde olmaya, burada kalmaya ve aşkınlığı redde zorlayan, yargıdan ve yargıçtan meşruluk ve hukukilik talep eden bir işlev, nesne veya özneye evirilebilen edenin adıdır. 

Tanımın gücünü arkasına alan gerekçe, birçok sosyal, politik ve ekonomik olgunun yazgısını belirlemekle yetinmez, eyledikleriyle insanların yaşam, mal ve özgürlüğün odağına oturarak ahkâm keser. 

Yasama, bu denli yaşamsal olanın her türlü yargısal işlem, eylem ve kararın arkasında durarak, savunma hakkı ile kanun yolunun etkin ve verimli olmasına katkı sunmasını ister. Gerekçesiz olanın, inançla sınırlı kalmadığını, zamanı geldiğinde birey, toplum ve kamu nezdinde sürpriz etki ve sonuçlar yaratacağını bilen yasama, keyfiliğin yaratacağı tehlikelere karşı kürsüleri uyanık kalmaya zorlar.

 Kuşku, usulün desteğiyle gerçeğe dönüşür. Hukuk, gerçeğe dönüşen kuşkuyu hüküm olarak tanımlar. Hükmün başarısı, sağlamlık standartları veya belirlenmiş unsurlara her koşulda sadık kalmayı gerektirir. Standartlar; gerekçenin geçerliliği için kabul edilebilir öncüllerden beslenmeyi, öncüllerin, temel, güvence ve desteklerle tahkim edilmesini, öncül ile sonucun bağdaşır olmasını ve diyalojik ilkelerle barışık olmayı ve toplumsal isterlere duyarlı olmayı, gerçeklerle dost kalmayı, hukukla oturmayı sadakatin gereği sayar. 

Gerekçe, kendisini lekeleyecek, gözden düşürecek, zehirleyecek ve verimsiz kılacak olandan ayrı kalmayı yoksar, kodlarıyla gelişi güzel oynanmasını tehlikeli sayar. Romantik ve nostaljik olana temkinli yaklaşarak, fetişlerin genetiğine nüfuz etmesine izin vermez. Başka amaçlara hizmet etmeyi reddeder, ısrarcı olanları bekleyen akıbeti dili döndüğünce izaha çalışır. Toplumsal barışı korumaya ve kurumsallaştırmaya yoğunlaşır. Aşkınlıkları, doğaya terk eden gerekçe, sapmaların yarattığı gerilim, çatışma ve çelişkileri setadif önlemlerle etkisiz kılmayı varlık sebebi sayar. Ayartıcı olmanın, kendi yaşamına mal olacağını bilir. Kurumların demokratik değerleri dışlayan, özgürlükleri hedefleyen çelişkilerini kaşımaktan uzak kalmayı yeğler. Toplumsal ve kamusal cinnetin şımartılarak, şiddetle buluşmasına fırsat vermez. Sahici olana odaklanarak; gerçekten hukuk, hukuktan meşru, meşru olandan adalet üretilmesini teşvik ederek, etkin, verimli ve saygın bir yargıya erişimi kolaylaştırmalıdır. Taşıdığı defolarla hükmün etkin ve verimliliğini azaltmayı, egemenlik sahasını daraltmayı, talepler karşısında büzülen hükmün yeni uyuşmazlıklar yaratmasını alışkanlık olmaktan çıkarır. Kendisinden medet uman kişi ve kurumlara gereksinim duydukları izlek, şema ve malzemeyi sunarak etkinliklerini işlevsel olana dönüştürür. 

Deneyimlerin, beslendikleri mineralleri barındıran bu değerlerle barışık mutlu ve kıskandıran bir ilişki kurduğunu söylemek doğru değildir. Politik ve popüler kimliklerin özgürlükleri mevzubahis olduğunda teferruat olmaktan çıkan gerekçe, yakıcı olmayı aktüel kalmanın çaresi olarak görür ya da hükmün arkasından çekilmeyi anımsanmanın pahalı yöntemi olsa da içselleştirmeyi dener. Hafife alınmayı fırsat bilen gerekçesizlik siyasal, toplumsal, hukuki ve kamusal alanı olmadık anda ve en zayıf yerinden yakalayarak, toplumsal uzlaşmanın kanallarını tıkar.

 Sınırlarımızla usul yasaları sayesinde tanışan gerekçe, 61 anayasasıyla emeklemeyi, 72 anayasasıyla olgunlaşmayı, 82 anayasasıyla da tekamül etmeyi dener. Usul yasaları, gerekçe hakkıyla, anayasalardan evvel tanışmış, bu değerin adil yargılanma için ne anlama geldiğini, Sözleşme’den çok önceleri keşfeder. Soyut alanda iddialı olmayı deneyen gerekçe, deneyimlerin teşvik ettiği sapmalar etkisiyle tasarlanan erinç ve profilin uzağında kalmayı seçerek, meşru ilgililerle makul, meşru ve hukuki gerekçeler üzerinden hesaplaşmayı zorunlu görmez. 

Kurumlar arası denge ve dinamiği disipline eden Anayasa Yargısı; temelsiz, yetersiz, sözde, politik, ideolojik ve hukuki olmayan ve vesayetçi mantaliteyi kurumsallaştıran gerekçelerle tartışmaları körükler. Durmak bilmeyen münakaşa, entelektüel yetmezlikle demokratik değerlerin içeriğini belirlemek ve biçimlemekte akim kalsa da gerekçeler üzerinden kurumları sorgulanmasını tetikler. Duygularla ilişkiye geçen gerekçe, etnik ve milliyetçi rüyalara yatarak sinsi bir aygıta dönüşür. Hukuktan sıdkı sıyrılan tartışma, Anayasa Mahkeme’si ve başkaca kurumların restore, revizyon veya tasfiyesiyle sonuçlanır. Hükmün işlerliğini, gerekçenin açıklanmasına endeksleyen sistem, gerekçelerin zamanında yayınlanmaması, kamusal düzenin bir müddet daha iptal edilenle iradi olmayan birlikteliğe zorlanır. Gözlerini Çankaya’ya diken yasama, geciken bilgiyi kullanma imkânından yoksun kalmakta, nesnesinden yoksun kalan yasama, iptal edilenin kendisini peçeleyerek sisteme sızma girişimini önlemekte akim kalır.
 Gerekçe denetimine özgülenen üst mahkemeler, verdikleri gerekçesiz kararlarla varlıklarıyla çelişmeyi olağan addederler. Özgün, öznel ve özerk bir argümantasyon dünyası yaratmayı ihmal edenler, irtifası düşük, açısı dar, tutucu, yarını olmayan içtihat ve körelmiş algaçlarla gelecek vaat edemezler. Geleneğe sadakat, sınırların ötesinde meydana gelen değişim ve dönüşümü algılamayı önleyerek politik, sosyal ve ekonomik gelişmelerin hukukla kurduğu teması anlamakta ve yorumlamakta akim kalırlar. Geleneğin kurumsallığı, deneyimleri vesayetine alarak, çağcıl ve aktüel olanın hüküm sürmesine onay vermez. Yargının yasamayı -istisnai de olsa- ikame edebilmesi, gerçeklerle göz temasını koruması ve belirlenmiş özel usullere bağlı kalmaya ve ihtiyaç duyulan temeller, güvenceler ve destekler açısından kendine özgü spesifik standartlar üretmesine endekslidir. Denetlerken gerçeklerden kaçınmak, denetimi değer olmaktan çıkararak, bireyin kanun yoluna başvuru hakkını büzer. İlamı inanca tahvil ederek, herkesi doğma olana itaate zorlar.

 
Anayasa mahkemesi kararının bağlayıcılığı, sorumluluğunu katlamakta bağlayıcılığın saygınlığı, onun üstün değerlerle kurduğu ilişkinin yazgısını derinden etkiler. Usuli rasyonalite ve kabul edilebilirlik, bağlayıcılığın hukuki ve sosyolojik ömrünü belirler. Uzun ömürlü olmak, tabi olandan beslenmeyi seçerek, yabancı olandan sakınmayı yaşamsal sayar. Yarınları tasarlamak veya biçimlendirmek, toplumsal umarlarla barışık olmayı gerektirir. Toplum için yararlı olmaklık derinlerdeki akıntıyı fark ederek doğru okumak ve hukukla temasını kurmaktır. Kamusal alanı havasız bırakan, gerekçesizliklerin beslediği mutantlardır. Demokratik değerler setine sırtını dönenin, meşru bir eden olarak kamusal alanı üretmesi, yenilemesi, biçimlendirmesi ve kurumsallaştırması olanaksızdır. Olanakları zorlamak, kamusal alanı iflah olmaz ve uslanmaz patojenlere teslim ederek, barışı, huzuru ve selameti hukuki olmayanın inisiyatifine bırakmaktır. 

Adil yargılanma hakkının, ima yoluyla ürettiği ve savunma hakkı ile kanun yolunun etkinliğinden başka, birçok edenin işlerliğine vakfedilen gerekçenin, serpilmesi, istediklerini alması, hoşlanmadıklarından sakınmasıyla mümkündür. Güncel gerekçe anlayışı, çoğulcu, açık ve gerçekleri kutsayan bir yargıdan yana olmayı seçip, açıklığın sınırlarını genişleterek derinleşmeyi tekâmülün koşulu varsayar. Saydam ve değer olmaklık; doğası gereği salon kapılarının olabildiğince açık tutulmasını, hükmü ve onu var eden geri planın aydınlatılarak, her şeyin erişilir, görülür, duyulur, dokunulur kılınmasını temine özgülenir.

 
Dahası; bireyden hüküm ve ardalanının saklanmasını açık toplumun idealleriyle bağdaşır bulmaz. Gerekçe yoluyla masumiyeti lekelemeyi, yargılamadan ayrık tutulmayı, oluşturulan mali ve ekonomik engellerle bireyin tartışma masasının dışına itilmesini yakışık bulmaz. Diyalojinin kurallarıyla inatlaşarak, yargılanan bireyin yargılama nesnesiyle temasını kesmeyi, kanıt ve dava malzemesinin yasaktan üremesini kirlilik telakki eder. Bireyi susarak konuşmaya ya da yaptırımlarla susmaya zorlamayı, başat olanın hükme evirme, gerçekleri tahrif ya da ondan kaçma çabasının uzantısı olarak niteler. Delillerin kabul edilebilirlik hakkından yoksun bırakılmayı, çeşitli nedenlerle konuşma ve tartışma özerkliğinden veya egemen olduğu dil aracılığıyla savunma yapma hakkının çiğnenmesini eşitlik ve çelişmeli yargı ilkelerinin ihlali olarak algılar. Makul sürede ve etkili araçlarla suçlamayı öğrenme ve karşı koyma özgürlüğünden yoksunluğu açıklama, bilgilenme, yanıtlama ve değerlendirme hakkından oluşan dinlenilme hakkını hedefleyen ciddi bir tehlike kabul eder. Sıra dışı, doğru, yetersiz ve meşru nedene yaslanmadan sürpriz kararlarla eylemeyi, yargılamanın belleği tutanaklarla yasak yöntemlerle oynamayı, hükmün kaynaklarının kirletilmesi olarak benimser. Tribünden etkilenerek, hükmün geriye doğru temellendirilmesini, salon dışı dinamiklerin devinimini, romantik olana teveccüh ederek duygu, düş, özlem ve sanal olanın gerçeklik olarak lanse edilmesini, nesnel ve öznel yansızlığın ihlali sayar. Duygunun yüceltilmesini, milliyetçiliğin hukuka nüfuz etmesini, hukukun öznel olanı, yaşamın odağına oturtmasını, giz ve sırrın, savunma hakkını güçten düşürerek, temelsizliği kemirmesini gerekçe düzenine aykırı bulur.

 Baş döndüren gelişmelerin biçimlendirdiği özgürlük anlayışı, deneyimleri gerekçenin jenerik anlam ve ihtiyaçların gerisinde bırakır. Köklerinden kopan gerekçe, birey ve kurumların çelişkilerini uyandırmakla yetinmez, kurumlar arası kıskançlıkları oluşturduğu kırılmanın getirilerinden nemalanmayı fırsat bilir. Erklerin, gerekçe bağlamlı diyalogu kendisini karşıtlık temeline oturttuğunda, başat olanın diğerini dönüştürmeye kalkışmasıyla sistemin, morfolojik ve fizyolojik yapısı, diyalojik sapmaların etkisiyle bozulmaya yüz tutar. Asimile olmayı reddeden erk, sisteme küserek kuşkulu araç ve yöntemlerle, kendi beklentilerini karşılayan bir yaşamı tercihe soyunur.

 Kurumları, aynı doğru üzerinde ve benzer amaçlar etrafında toplamak ya da onların aynı ideal için farklı kulvarda birlikte ve ortaklaşa eylemelerini sağlamak, gerekçenin dengeyi öneren, barışı sağlayan ve çatışmayı önleyen dinamiğinin başat kılınmasına ihtiyaç duyar. Birliktelik ruhu; eskimiş değerlerin gerekçeye sızarak onu kirletmesini, kendisini hukuk olarak lanse etmesini ya da gerekçenin fırsatını bulduğunda istisna haline ve hukukuna kaynaklık ederek, kılıf ve sözde olanla toplumu zehirlemesini, hak ve özgürlüklerin, kamusal ve toplumsal umarları kemirmesini, demokratik düzenin tasfiye ve tesfiyesini sağlayana dönüşmesini, devlet aklının hukuk sayılmasını, düşlerin kutsanmasını, inancın hükme dönüşmesini, milliyetçiliğin hukukla ilişki kurmasını ve bireyin hukukla terbiye edilmesini ve aşağılanmasını lanetler.

 Habis olanın, fırsatını yakaladığında merkeziyetçi otoriter ve dışlayıcı eğilimleri tetikleyeceği, yeri ve zamanı geldiğinde sırla ittifak ederek, özgürlükleri talan edebileceği unutmaz. Gerekçenin kötü yanıyla demokratik değerleri dışlayan ve örseleyen bir silaha dönüşebileceği, hukukun işlerliğini, seçtiği kritik söylemlerle yok edebileceğini, şizofren çehresiyle toplumsal beklenti ve değerleri sürpriz nedenlerle askıya alma yeteneği kazanacağını akılda tutar.

 Sapmaların, iş yükü, organizasyon bozukluğu, alt yapı noksanı ve zamansızlık gibi engellerle meşrulaştırılması, temellendirme bilincinin kısırlığına ve bunu aşmanın güçlüğüne işaret eder. Keyfilik, hesapsızlığı teşvik ederken, saydamlık, yargıyı seçtiği makul ve meşru gerekçelerle toplumla ibralaşmaya zorlar. İlki, hukuku yabacılaştırırken, ikincisi demokratik değerler ve toplumsal öncüllerin hukukla ilişkisini pekiştirir. İbralaşmayı hafife almak, yargının demokratikleşme fikrini soğuk karşılamak, özgürlüklerle inatlaşan değerleri muhkem olanla desteklemek veya başka amaçlara hizmet etmelerini kolaylaştırmaktır. 

Toplum, hızla adlileşmektedir. Hız kesmeyen adlileşme, karışık sorunları makul sürede çözmekte akim kalır. Alt yapı eksiği, organizasyon bozukluğu ve kadro yetersizliği bireysel ve toplumsal sorunların çözümünü önler ya da çözümsüzlüğü meşrulaştıran araca dönüşür. Yoksul ülkelere özgülenen özürler, varsıllığı dillerden düşmeyen ve her fırsatta övünce tahvil edilen ülkenin dört elle sarıldığı sömürü aracı olmaktan çıkar

 Temellendirme, duyarlılığın ölçütüdür. Duyarlılığın sedasyonu, onu canlı tutacak nedenlerin uyuması anlamına gelir. Gerekçenin uyuması, toplumla yargının iletişimini kuracak frekansın kaybı, ibralaşma fırsatı ve olanağını ittifakla yok edilmesi demektir. İbralaşmayı yoksamak, yargıyı etkisine alan duyarsızlığın, yargının demokratik denetim yetisini köreltmesine seyirci kalmak ya da örtü, kılıf ve peçelerle “anestetik” bir kamuoyu yaratılmasını teşvik etmektir. 

Toplumun sabrını sınayan patojenlerin demokratik ve toplumsal değerlerden uzaklaşması, buyurgan merkezcil, otoriter, vesayetçi, ideolojik ve bürokratik yargının, merkezkaç, katılımcı ve demokratik yargıyla yer değiştirmesine bağlıdır. Değişimin tahakkuku, kendisini kamuya açan, her türlü denetim olanak ve kolaylığı içselleştiren, diyalogu yaşamsal addeden, meşru ilgililer ve toplumla yüzleşme cesaretine sahip yargıyla mümkündür. Çoğulcu demokratik değerlerden ve ibralaşma kültüründen uzaklaşan veya insancıl mirasa yaslanmayan bir gerekçe anlayışının var ettiği hükmün, gerçekleri hukuka, hukuku adalete, adaleti hukuka tahvili seraptır.