Şüpheli veya sanık ya da şikayetçi veya katılanın birden çok avukatla temsil edildiği durumda, bu temsilin aynı veya farklı hukuki ilişkiden kaynaklanması arasında fark bulunmaksızın, savcılık veya mahkeme tarafından asil hariç avukatlardan birisine yapılan usule uygun tefhim veya tebligatın yeterli olduğunu düşünüyorum.
Önemli olan, asilin doğrudan doğruya veya dolaylı olarak net bir şekilde kendisine karar tefhim edilen veya tebligat yapılan avukatı yetkili kıldığının tespit edilmesidir. Bu nedenle, baro tarafından görevlendirilmekle birlikte, şüpheli veya sanık tarafından sözlü veya yazılı olarak tanınmayan, kabul edilmeyen ve temsilcisi olarak benimsenmeyen avukata yapılan tefhim veya tebligat, şüpheli veya sanık bakımından bir hak kaybına sebebiyet vermemelidir.
İlgili kişi tarafından yapılan kabulün, önceden veya sonradan olmasının, yani soyut ya da somut gerçekleşmesinin bir farkı var mıdır? Şöyle ki; savcı veya hakim, zorunlu avukat gerektiğini şüpheli veya sanığa söyler ya da şüpheli veya sanığa, şikayetçi ya da katılana avukat isteyip istemediğini sorar, ilgili şahıs barodan kendisine avukat tayin edilmesini istediğini söyler, ancak henüz avukatın kim olduğu bilinmeksizin ve avukat da tayin edilmeksizin, soyut rıza ile avukat tayin edilen veya avukat tayin edileceğini bilen kişi ile temas etmeyen avukat, ilgili kişinin temsilcisi haline gelmiş olacak mıdır? Bir düşünceye göre, sorunun cevabı olumludur, çünkü ilgili kişi tanımasa bile, kendisine avukat tayin edileceğini bilmektedir. Dolayısıyla temsilciye rızası vardır ve muhatap olduğu soruşturma veya kovuşturma ile ilgili bir avukatın kendisini temsil edeceğine de inanmaktadır. Şahsın, avukatın kimliğini öğrenmesi ve kendisi ile temas etmesi zorunlu değildir. Bu şekilde temsilcilik sıfatı kazanan avukata, temsilci olarak tayin edildiği şahısla ilgili temsil ettiği konu ile sınırlı olmak kaydı ile yapılan tefhim ve tebligatlar geçerlidir. Başvuru süreleri işlemeye başlar. Bunun sınırı, bu temsilcinin azledilmesi, görevi bırakması veya ilgili şahsın özel avukatının temsilci olarak dosyaya temsil belgesi sunma anı olarak kabul edilmedir.
Bir diğer görüşe göre, kişi hak ve hürriyetlerini temsil çok önemlidir ve şahsa sıkı sıkıya bağlıdır. Bu nedenle, ilgili kişinin sadece kendisine avukat tayin edileceğini bilmesi yeterli olmayıp, en azından kendisine avukat tayin edildiğini ve bu avukatın kim olduğunu bildiğini veya bu hususu öğrendiğini gösteren bir bulguya ihtiyaç vardır. Bu bulgu, avukatın temsil ettiği konu ile ilgili olarak temsil ettiği şahısla birlikte beyanda bulunması, savcı veya hakime başvurması, sorgu, ifade veya duruşma celsesine katılması ya da ilgilinin bu yönde yazılı veya tutanağa kaydedilmiş sözlü bir beyanının olması ile elde edilmiş olur. Bunun dışında, şüpheli veya sanığın bilgisi dışında ve hatta soyut bilgisinde olup da somut olarak avukatın kim olduğunu bilmediği bir durumda, temsilci olarak soruşturmaya veya kovuşturmaya katılan veya baro tarafından tayin edilen avukatın temsil sıfatını kullanmak suretiyle temsilcisi olduğunu beyan ettiği, fakat herhangi bir olur veya muvafakati olmayan şahsın hak kaybetmesi mümkün değildir. Bunun aksi, temsil etmenin özüne ve ilgili şahsın iradesine aykırıdır. Temsil, ayrılmaz bir şekilde temsil edilenin rızasını taşımalı, bu rızanın önünde zorunlu temsilcilik istisnası olsa bile, ilgili şahsın en azından bu durumu bilmesi, hatta bu ikinci görüş uyarınca bu bilginin soyuttan öte somut bir bilgi de olması gerekir.
Bir kişinin birden fazla temsilcisi olduğunda ve dosyaya doğrudan veya dolaylı temsil (tevkil) belgesi sunulduğunda, avukatlık meslek etiği gereği, bir avukattan sonra ve avukat azledilmeksizin veya istifa etmeksizin, oluru alınmadan dosyaya yeni temsil belgesinin sunulmasında sakınca olabilir. Bununla birlikte, yeni temsilci ile ilgili irade asile, yani temsil edilene bağlanabilmekte ise, bu durumda yeni avukata yapılan tefhim ve tebligatlar geçerli ve bağlayıcıdır. Savcılık veya mahkeme tüm avukatlara tefhim tapmak veya tebligat göndermek zorunda değildir. Bu zorunluluk, ilk veya son avukat olarak da yerine getirilmeyebilir.
Bir başka ifadeyle, dosyada geçerli temsilcilik, belge veya kaydı olan avukata yapılan tefhim veya tebligat, asil ve diğer temsilci avukatları bağlar. Bu durumda, diğer avukatlar için yeni bir tefhim yapmak veya tebligat göndermek gereği olmayacaktır. Çünkü temsilcilerden birisi, kendi yetkisi ile temsil ettiği konuda asilin yerine hareket edebilmektedir.
Sakıncalı gibi gözükse de, bu açıklamanın temeli ilgili kişinin iradesine ve bir temsilcinin yeterliliği esasına dayanmaktadır. Her ne kadar “temsilci” sıfatını taşısa da, temsilci yerine asile yapılan tefhim veya tebligatın geçerli olduğu söylense de, zorunlu avukat bulunması gereken durumlarda bu tespit doğru değildir. Hatta yalnızca kesinleşen mahkumiyet kararları ile ilgili olarak hükümlüye çıkarılan davetiye dışında, tebligatların tümü temsilci avukata yapılmalıdır. Çünkü ceza yargılamasında temsili, bir ticari vekillik veya Özel Hukuk tasarrufu ile aynı/eşdeğer görmek mümkün değildir. Ceza yargılamasında temsil, temsil edilenin hürriyeti, güvenlik, iddia ve savunma hakları ile yakından ilgilidir.
Kanaatimizce, avukatla temsilin yapıldığı her alanda tebligatın, geçerli temsil yetkisi olup asilin/temsil edilenin buna ilişkin iradesini dosyaya yansıtan en az bir avukata yapılması gerekir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
Trend Haberler
Yargıtay’ın 3 Gün Kuralı
AVUKATIN TARAF OLDUĞU (MESLEKTEN KAYNAKLI OLMAYAN) DOSYALARINDA E-TEBLİGAT ZORUNLULUĞU VAR MIDIR?
KARŞI DAVA AÇMA SÜRESİ (HMK m. 133)
Kiracının Haklı Tahliyesi
'ARABULUCULUK KÖTÜYE VE AMACI DIŞINDA KULLANILARAK İŞÇİNİN HAKLARI ÇİĞNENEMEZ'
SORUŞTURMAYA YER OLMADIĞI KARARI (SYOK) ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER: KABAHATLER KANUNU (MADDE 23) AÇISINDAN SYOK’UN DURUMU