Hapsen tazyiklerde 5275 sayılı Yasanın 105/A maddesindeki (6291 ve 6411 sayılı yasalar) denetimli serbestlik hükümleri uygulanmamaktadır.

İlk olarak, bazı infaz hakimleri tazyik hapislerinde de bu yasaları uyguladı, fakat Yargıtay ilgili dairesi kanun yararına bozma taleplerini uygun buldu. Bu defa da hükümlüler hakkında infaz evrakının iadesi istenildi. Bu noktada kişi hürriyeti bakımından şu sorun ortaya çıktı; hükümlüler, 3 aylık tazyik hapislerinin örneğin 1,5 aylık süresini veya tümünü denetimli serbestlik tedbiri altında infaz etti. Şimdi tazyik hapisleri sil baştan mı başlayacak, yoksa denetimli serbestlik süreleri düşülerek 1,5 aylık kısım mı infaz edilecektir?

1 Haziran 2005 tarihinden sonra işlenen suçlarda, hükümlünün iyi halli olması kaydı ile cezaevinde infaz üçte iki olarak yapılacak ve yine 6291 ve 6411 sayılı kanunlar uyarınca açık cezaevine ayrılma hakkının kazanılması ile birlikte bu süreden bir yıl daha düşülerek, hükümlü kalan süresini dışarıda denetimli serbestlik altında geçirecektir. Denetimli serbestlik sırasında başka suç işlediğinde, elbette kalan sürenin infazı yapılacaktır.

Tazyik hapsi adı ile bilinen icra ve iflas suçlarından ceza alanın, 6291 ve 6411 sayılı kanunlardan neden yararlandırılmadığını anlamak da mümkün değildir. 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin, ifade hürriyetini kullanmak suretiyle suç işleyene af getiren hükmünün herkese uygulanmamasını net bir şekilde eleştirmiştik. Tazyik hapsi yönünden de Kanunun eksik uygulanması gündeme gelmiştir.

Bu noktada, niteliği ve cezası itibariyle ağır suçlardan hükümlü olanlar denetimli serbestlikten yararlandırıldığı halde, neden tazyik hapsine mahkum olanların denetimli serbestlikten yararlandırılmadığı gibi bir tartışmaya da girecek değiliz. Bu konuda, “suçta ve cezada kanunilik” prensibi, kişi hak ve hürriyetlerinin nasıl sınırlandırılabileceğini gösteren Anayasa m.13, 6291 sayılı Kanunla 5275 sayılı Kanuna 105/A olarak eklenen madde ile 6411 sayılı Kanunun 13. maddesi nettir. Kanun koyucu, tazyik hapsine konu olan suçların cezalarını istisna tutmamıştır.

Cezalara örtülü af öngören kanunlara duyulan tepkiyi anlıyorum. Ancak bu tepki, kişi hak ve hürriyeti aleyhine uygulamanın dayanağı olamaz. Günümüzde hukukçuların sorunu, kanun koyucunun çok sayıda kanun çıkarmak suretiyle bilerek veya bilmeyerek yol açtığı hatalardan ve “biz kanun çıkardık, yargı uygulasın” tarzındaki anlayışından kaynaklanmaktadır.

Esas itibariyle ceza, denetimli serbestlik altında dışarıda çekilmiş olmaktadır. Çünkü denetimli serbestlik altında salıverilen hükümlünün dışarıda çektiği de cezadır. Diğer taraftan, esas olan cezanın yasalarda öngörüldüğü gibi çektirilmesidir. Belirtmeliyiz ki tazyik hapsi, denetimli serbestlik kapsamındadır. Ancak uygulama, her nedense 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi ile ilgili dar uygulamasını burada da sürdürmektedir.

Kanaatimce, ceza çekilmiş sayılır. Aksi görüş, cezanın usule uygun çektirilmediğinden bahisle yeniden çektirilmesidir. Denetimli serbestlik kararı, bir suçtan kaynaklanmadığı takdirde,  bir yasanın yorumu esas alınmak suretiyle uygulama yapıldığında, geriye dönüşü mümkün olmayan kararın birey aleyhine geçmişe uygulanmaması, yani dışarıda çektirilen cezanın (kısmen veya tamamen) tekrar çektirilmemesi, ancak bakiye kalan cezanın cezaevinde çektirilmesi gerekir.

Tuhaf bir sonuç olduğu muhakkaktır. Çünkü bir taraftan yararlananlar, bir taraftan da yararlanamayanlar olacak. Bu da Türk Hukuku'nun garip kanunlaştırma tekniği ve hatalı uygulamalarının bir sonucudur. Maalesef Ülkemizde, hem kural ve hem de uygulamada istikrar, yerini çelişkili uygulamalara bırakmaya devam etmektedir.



Haber 7