Genel Olarak
Avukatların, avukatlığını üstlendiği kişilerin lehine olacak şekilde iş ve işlemlerde bulunması gerektiği, bu minvalde tutum ve davranış sergilemesi gerektiği hususu hem yasalara uygunluk hem de meslek etiği açısından oldukça önemlidir. Avukatın öncelikli görevlerinden biri hiç şüphesiz müvekkilinin menfaatini korumaktır. Bu yüzden avukatlar menfaati birbiriyle çatışan birden fazla kimsenin avukatlığını aynı zamanda üstlenemeyecektir. Menfaati çatışan bu kişilerin bu duruma rıza göstermesi de avukat açısından sonucu hiçbir şekilde değiştirmeyecek, avukat bu kişilerden aynı iş için ayrı ayrı vekâletnameler alarak iş ve işlemlerde bulunamayacaktır. Avukatların, menfaati birbiriyle çatışan kimselere vekillik yapamayacağı hususu; hem Avukatlık Kanunu hem de Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları kapsamında yasaklanmıştır. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 38/b maddesine göre, avukatın aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olması, işi reddetmek zorunda olduğu bir hal olarak belirtilmiştir. Hatta bu yasak, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 38. maddesinin son cümlesine göre, avukatların ortaklarını ve yanlarında çalıştırdıkları diğer avukatları da kapsamaktadır. Yine Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları m.35 ve m. 36’ya göre, avukat aynı davada, taraflardan birinin savunması öbürünün savunmasına zarar verebilecek durumda olan iki kişinin birden vekâletini kabul edemeyecek ve bir anlaşmazlıkta taraflardan birine hukuki yardımda bulunan avukat, yararı çatışan öbür tarafın vekâletini alamayacak, hiçbir hukuki yardımda bulunamayacaktır. Ortak büroda çalışan avukatlar da yararları çatışan kimseleri temsil etmemek kuralı ile bağlı kalmak zorundadırlar. Ayrıca yine bir başka hususta Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları m.10’da belirtildiği üzere; avukatların aynı dava için birbirine karşıt isteklerde bulunamayacağıdır. Böyle bir durumun varlığı halinde mahkemeler bu duruma kamu düzeni gereği resen son vererek yargılamaya öyle devam etmelidir. Aksi takdirde Yargıtay’a göre bu durum hükmün bozulması sebebi sayılmaktadır. Avukatların aynı işte menfaati çatışan kimseleri aynı anda temsil edemeyeceğine ilişkin Yargıtay 2. HD.’nin 08.03.2016 tarih, 2015/21075 Esas, 2016/4419 Karar sayılı içtihadı şu şekildedir: “…1136 sayılı Avukatlık Kanununun 38.maddesinin (b) bendi gereğince avukat, aynı işte menfaati çatışan kimseleri aynı anda temsil edemez. Dava da davacı ... ile davalılardan ..."nun aynı vekil ile temsil edilmelerinin Avukatlık Kanunu'nun 38/b maddesine aykırılık teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Bu yön gözetilmeden, yargılamaya devamla hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırıdır…” Yine Yargıtay 14. HD.’nin 07.03.2016 tarih, 2015/17549 Esas, 2016/2872 Karar sayılı içtihadı şu şekildedir: “…
Davacılardan ...... no'lu daireyi satın alıp oturduğunu, davacı .....'in ise aynı bağımsız bölümün adına tescilini 11.03.2009 tarihli tavzih dilekçesi ile bildirdiği, davacı ...'ün B Blok 4 no'lu daire değil... no'lu daireyi satın aldığı iddia edildiğine göre aynı vekille temsil edilen davacılar arasında menfaat çatışması bulunmaktadır. Kamu düzeniyle ilgili ve re'sen dikkate alınması gereken 1136 sayılı Avukatlık Kanununun "işin reddi zorunluluğu" başlıklı 38/b maddesi uyarınca, davada menfaatleri çatışan tarafların aynı avukat tarafından temsil edilmeleri kanuna aykırıdır…”
Avukatların uymakla mükellef olduğu bu yasak yargılamanın değişik safhalarında dahi varlığını korumaktadır. Davada menfaatleri çatışan tarafların yargılamanın değişik safhalarında olsa dahi aynı avukat tarafından temsil edilemeyeceğine ilişkin Antalya BAM 9. HD.’nin 18.04.2019 tarih, 2018/2678 Esas, 2019/780 sayılı kararı şu şekildedir: “…Öte yandan; vekâlet dava şartı olup, kamu düzeniyle ilgili ve görevi gereği mahkemelerce kendiliğinden gözetilmesi gereken 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 38/b maddesi hükmünce işin reddi zorunluluğu bulunduğundan, davada menfaatleri çatışan tarafların yargılamanın değişik safhalarında olsa dahi aynı avukat tarafından temsil edilmiş olması açıkça kanuna aykırıdır. Avukat ......'nin hem sigortalı birleşen davanın davacısı ......'ın hem de yasal hasım konumundaki asıl davanın davacısı, birleşen davanın davalısı işveren şirketin vekili olarak yer alması usul ve yasaya aykırı olup; ilk derece Mahkemesi kararının Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353'üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin 4'üncü alt bendi hükmü gereği Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm fıkrası oluşturulmuştur…”
Yazımızın esasını oluşturan menfaat çatışması durumunda şüpheli veya sanık müdafiliğinin ne şekilde yapılacağı konusu da hiç şüphesiz yukarıda bahsi geçen yasaklara tabidir. Bunun yanında şüpheli veya sanığın bir ceza yargılamasında birden fazla olması durumunda ve bu şüpheli veya sanıklar arasında menfaat çatışması bulunması durumunda bu kimselerin aynı müdafi ile temsil edilemeyeceğine ilişkin 5271 sayılı CMK’nin “şüpheli veya sanığın birden fazla olması halinde savunma” başlıklı 152.maddesinde özel bir düzenleme mevcuttur. 5271 sayılı CMK’nin 152/1.maddesine göre; yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilecektir. İlgili yasa hükmünden anlaşılacağı üzere, bir müdafi birden fazla şüpheliyi veya sanığı temsil edebilecek ancak yararları birbiriyle çatışan şüphelilerin veya sanıkların savunmasının aynı müdafi tarafından aynı davada yapılamayacağıdır. Hükmün gerekçesi ise şu şekildedir: “Madde, ceza davasının, hakkaniyete uygun tarzda adil yargılama ilkesine uygun olarak yürütülebilmesi için, savunma yönünden çok önemli olan bir ilkeyi belirtmektedir: Avukatın, aynı davada birden fazla sanığı veya soruşturmada birden fazla şüpheliyi savunma görevi alabileceği kabul edilmiştir. Ancak bunun koşulu, bu kişilerin davanın savunulmasındaki yararlarının çelişkili olmaması yani birbirine uygun bulunması olarak saptanmıştır”. Aralarında yarar çatışması bulunan sanıkların veya şüphelilerin ayrı ayrı müdafilerce savunulması gerekirken, aynı müdafi ile savunmalarının yapılmış olması 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.38/b, TBB Meslek Kuralları m.10-35-36 ve CMK m.152’ye aykırılık oluşturacağı gibi hiç şüphesiz şüphelilerin veya sanıkların savunma hakkını da kısıtlayacaktır. Ayrıca bu durum adil yargılanma hakkına da halel getirecektir. Sanıklar veya şüpheliler arasında yarar çatışmasının olduğunun anlaşılması için her somut uyuşmazlık kendi içerisinde değerlendirilmeli ve menfaat çatışmasının olup olmadığı tespit edilmelidir. Sanıklardan veya şüphelilerden birisinin savunulmasının diğer sanık veya şüpheli yönünden savunmada zafiyet yarattığı durumlarda sanıklar veya şüpheliler arasında menfaat çatışmasının söz konusu olduğu kabul edilmelidir. Şüpheli veya sanıkların aralarındaki menfaat çatışmasına rağmen aynı müdafi aracılığıyla savunmalarının yapılarak yargılamanın sürdürülmesi neticesinde tesis edilen hükümler, Yargıtay tarafından savunma hakkının kısıtlanması ve adil yargılanma hakkının ihlali gerekçeleriyle bozulmaktadır. Yargıtay’ın bu kapsamda hüküm tesis ettiği birçok kararı mevcuttur.
Yargıtay’ın aralarında menfaat çatışması bulunan şüpheli veya sanıkların aynı müdafi ile temsil edilemeyeceğine ilişkin detaylıca izahatta bulunduğu kararlarından bir tanesi olan Yargıtay CGK’nin 23.02.2021 tarih, 2018/16-19 Esas, 2021/53 Karar sayılı içtihadı şu şekildedir: “…5271 sayılı CMK’nın, “Şüpheli veya sanığın birden fazla olması hâlinde savunma” başlıklı 152. maddesi ise; “Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilir.” hükmünü içermektedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 38. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ile de avukata, aynı işte menfaati zıt olan bir tarafa vekâlet etmesi hâlinde, gelen işi reddetmesi zorunluluğu getirilmiştir. Türkiye Barolar Birliğince kabul edilen Avukatlık Meslek Kuralları'nın 35. maddesinde de “Avukat aynı davada birinin savunması öbürünün savunmasına zarar verebilecek durumda olan iki kişinin birden vekaletini kabul edemez.” kuralına yer verilmiştir.
Bütün bu hükümlere göre önemli olan, savunmanın hiçbir şekilde zafiyete uğramaması olduğundan, menfaat zıtlığı dar anlamda yorumlanmamalıdır.
Nitekim öğretide de aynı görüş benimsenmiş, şüpheli veya sanıklardan birisinin savunulması ancak diğer sanığın suçlanmasıyla sağlanabiliyorsa, çıkarların çatıştığı ve müdafilerinin değişik kişiler olması gerektiği belirtilmiştir (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul, 2013, 10. Bası, s. 172.).
Kural olarak birden fazla şüpheli veya sanığın aynı müdafiin yardımından yararlanmasının önünde bir engel bulunmamaktadır. Zaten, CMK’nın 152. maddesinde de yer verilen düzenlemede de, birden fazla şüpheli veya sanığın aynı müdafinin yardımından yararlanabileceği açıkça belirtilmiştir. Fakat vurgulamak gerekir ki, düzenlemenin karşıt anlamından “yararları çatışan birden fazla şüpheli veya sanığın savunmasının aynı müdafie verilemeyeceği” sonucu çıkmaktadır. O hâlde birden fazla şüpheli veya sanığın aynı müdafinin yardımından yararlanabilmesi için savunmada “ortak yararın” bulunması gerekir. Aksi durumda şüpheli veya sanıkların aynı müdafinin yardımından yararlanması mümkün değildir. Müdafi yardımından yararlanma hakkına sınırlama getiren bu hüküm, görünüş itibariyle sanığın kendi müdafisini seçme hakkını düzenleyen AİHS’nin 6/3-c maddesine aykırı gibi dursa da, tam tersine tutarlı bir savunmanın yapılarak şüpheli veya sanığın müdafi yardımından etkin bir şekilde yararlandırılmasını sağlama amacına yöneliktir. Nitekim, işlenen suçtan dolayı birbirlerini sorumlu tutma örneğinde olduğu gibi, menfaatleri çatışan şüpheli veya sanıkların aynı müdafi tarafından tutarlı bir şekilde savunulması mantık kurallarına ters düşmektedir. Şu hâlde “adaletin selameti” kıstası çerçevesinde yapılacak bir değerlendirme, menfaatleri birbirine uymayan şüpheli veya sanıkların ayrı müdafiler tarafından savunulmasını gerektirmektedir (İsa Başbüyük, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (madde 6/3-c) kapsamında müdafi yardımından yararlanma hakkı”, "Makale", s:1360).
Ceza Genel Kurulunun 19.11.2013 tarihli ve 114 - 463; 08.06.2010 tarihli ve 35-140 ile 20.10.2009 tarihli ve 85-242 sayılı kararlarında da birlikte suç işlediği iddia edilen sanıkların müdafiliğinin tek avukat tarafından üstlenilmesi ve birisinin savunmasının diğerinin savunmasına zarar verebilecek mahiyette olması hâlinde, bu durumun sanıklar arasındaki menfaat çatışması nedeniyle, bazı sanıkların savunmaları bakımından zafiyet oluşturacağı ve savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğuracağı kabul edilmiştir…”
Yargıtay CGK’nin 20.10.2009 tarih, 2009/1-85 Esas, 2009/242 Karar sayılı içtihatı da yukarıda belirttiğimiz içtihat ile aynı mahiyette olup şu şekildedir: “…5271 sayılı CYY'nın, Şüpheli veya sanığın birden fazla olması halinde savunma başlığını taşıyan 152. maddesi, Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilir hükmünü taşımaktadır. Öte yandan, 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 38. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca avukatın, aynı işte menfaati zıt olan bir tarafa vekalet etmesi halinde, gelen işi reddetmesi zorunluluğu getirilmiştir. Yine Türkiye Barolar Birliğince kabul edilen avukatlık meslek kurallarının 35. maddesinde de, Avukat aynı davada birinin savunması öbürünün savunmasına zarar verebilecek durumda olan iki kişinin birden vekaletini kabul edemez kuralına yer verilmiştir. Bütün bu hükümlerden de anlaşılacağı gibi, menfaat zıtlığını dar anlamda yorumlamamak gerekir. Burada, önemli olan, savunmanın hiçbir şekilde zafiyete uğramamasıdır. Nitekim öğretide de aynı görüş benimsenmiş, şüpheli veya sanıklardan birisinin savunulması ancak diğer sanığın suçlanmasıyla sağlanabiliyorsa, çıkarların çatıştığını ve müdafilerinin değişik kişiler olması gerektiği belirtilmiştir. (Prof. Dr. Nur Centel - Doç. Dr. Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası sh. 170) Somut olayda, sanıkların birlikte suç işledikleri iddia edilmiş olup, suçun yalnızca bu sanıklardan birisi tarafından üstlenilmiş olması karşısında, diğer sanıkların bu suçu işlemediklerinin savunulmasının gerektiği ve bu durumun, suçu işlediğini ikrar eden sanık yönünden savunmada zafiyet yaratacağı açıktır. Zira, diğer sanıkların savunmalarını güçlendirmek adına, suçu işleyen sanığın bu işi tek başına gerçekleştirdiğinin ileri sürülmesi söz konusudur. Bu itibarla, Yerel Mahkemenin, sanıklar arasında menfaat çatışması bulunmadığı görüşüne dayalı direnme gerekçesi, yukarıda açıklanan yasa ve meslek kurallarına aykırı olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir…”
Ayrıca şüpheli veya sanıkların aynı müdafi tarafından savunulmasının, savunmada zafiyet oluşturacağı durumlarda yerel mahkemelerin sanıkların savunmalarının farklı müdafilerce üstlenilmesini sağlamasının gereklilik olduğuna ilişkin Yargıtay 8.CD’nin 23.01.2014 tarih, 2013/14001 Esas, 2014/1510 Karar sayılı ilamı şu şekildedir: “…Somut olayda; 28.09.2008-29.09.2008 tarihlerinde eziyet suçunu işle- dikleri iddia edilen suça sürüklenen çocuklar M. Ö. ve D. K. ve hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen Ü. K.'ın aynı müdafi tarafından temsil edildiği, bu durumun da savunmada zafiyet yaratabileceği cihetle, aralarında menfaat çatışması bulunan sanıkların, savunmalarının farklı müdafiiler tarafından üstlenilmesinin sağlanması gerekirken, mahkemece duruşmaya devam edilerek hüküm kurulması, yukarıda açıklanan yasa ve meslek kurallarına aykırıdır…”
Yine çalışmamızın içeriğine ilişkin Yargıtay 1. CD’nin 14.03.2023 tarih, 2022/6713 Esas, 2023/1045 Karar sayılı güncel kararı ise şu şekildedir: “…Ayrıntıları, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 20.10.2009 tarihli ve 2009/1-85 Esas, 2009/242 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere; iştirak hâlinde işlenen eylemin failleri olarak yargılanan sanıkların aşamalardaki savunmaları da dikkate alındığında, birinin savunulmasının diğer sanık(lar) yönünden savunmada zaafiyet yarattığı, bu itibarla sanıklar arasında hukuksal menfaat uyuşmazlığı bulunduğu saptanmıştır. Buna göre, sanıkların savunmalarının ayrı müdafiler yerine aynı müdafii ve aynı müdafii tarafından yetkilendirilen müdafii tarafından yapılması suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun, İşin reddi zorunluluğu başlıklı 38 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen; \"Aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa,\" Şeklindeki düzenlemeye ve 5271 sayılı Kanun'un 152 nci maddesinin birinci fıkrasında yer verilen; \"Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilir.\" Hükmüne aykırı davranıldığı belirlenmiştir…”
Sonuç olarak; şüphelilerin veya sanıkların aynı davada menfaatlerinin çatışması durumunda aynı müdafi tarafından savunulmaları ve aynı müdafinin hukuki yardımından yararlanması, savunmada zafiyet durumu meydana getireceğinden, bu durumun ilgili yasal mevzuata (1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.38/b, 5271 sayılı CMK’nin m.152, Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları m.10-35-36) açıkça aykırılık teşkil etmesinden ve savunma hakkının kısıtlanmaması gerekliliği ile adil yargılanma hakkına halel getirmesinden ötürü mümkün değildir.