Giriş
Bu çalışmada, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nda yapılması öngörülen değişiklik taslağı bakımından, sigorta tahkim komisyonuna başvurulmadan önce alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından biri olan arabuluculuk yolunun tüketilmesini öngören düzenleme ele alınacaktır. Söz konusu maddenin, Türk hukuk sisteminin ruhuna ve mantığına aykırı olduğu kanaati, çalışmanın temel çıkış noktasıdır.
Arabuluculuğun tahkim öncesinde zorunlu hale getirilmesi, teorik açıdan alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının doğasına ters düşmekte, pratikte ise hak kayıpları, sürecin uzaması ve ek maliyetler gibi birçok olumsuz sonuç doğurmaktadır. Bu nedenle, düzenlemenin hem uygulamada hem de teoride sancılı ve sorunlu bir sürece yol açacağı açıktır.
Çalışma, eleştirel bir bakış açısı ile kaleme alınmış olup üç ana eksende ilerleyecektir. İlk bölümde, Sigorta Tahkim Komisyonu’nun kuruluşu, işleyişi ve hukuki niteliği üzerinde durulacaktır. İkinci bölümde, arabuluculuk kurumunun Türk hukukundaki yeri ve özellikleri ele alınacaktır. Üçüncü ve son bölümde ise, kanun taslağında öngörülen tahkim öncesi arabuluculuk şartı ayrıntılı olarak incelenecek; hukuki sistematiğe, hak arama özgürlüğüne ve uygulamadaki işleyişe aykırılıkları ortaya konularak eleştirel değerlendirmeler yapılacaktır.
SİGORTA TAHKİM KOMİSYONU
1. Kuruluş ve Hukuki Dayanak
Sigorta Tahkim Komisyonu, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca kurulmuş ve 14 Haziran 2007 tarihinde Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği nezdinde faaliyete geçmiştir.
Anılan maddede;
“Sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla Birlik nezdinde Sigorta Tahkim Komisyonu oluşturulur.” şeklinde açık bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Komisyon, uyuşmazlıkların çözümünde bağımsız bir merci olarak tasarlanmış olup, taraflara karşı yaptırım uygulama yetkisine sahip değildir. Temel fonksiyonu, sigorta sözleşmesinden doğan ihtilafları hızlı, etkin ve masrafsız biçimde çözmektir.
2. Amacı ve Önemi
Sigorta Tahkim Komisyonunun temel amacı, sigorta sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların mahkemelere taşınmadan hızlı, etkin ve düşük maliyetle çözümlenmesini sağlamaktır. Türkiye’de mahkemelerin yoğun iş yükü ve yargılama süreçlerinin uzunluğu dikkate alındığında, Komisyonun işlevi daha da önemli hale gelmektedir.
Komisyon, taraflara kısa sürede sonuç alınabilen bir yargılama süreci sunarak, yalnızca mahkemelerin iş yükünü azaltmakla kalmaz; aynı zamanda hukuka erişim hakkının daha etkin biçimde kullanılmasına da katkı sağlar. Özellikle yargı mercilerinde yıllarca sürebilen uyuşmazlıkların, Komisyon nezdinde çok daha kısa sürede ve mahkeme ilamı niteliğinde kararlarla sonuçlanabilmesi, sigorta tahkim sisteminin önemini ve işlevselliğini açıkça ortaya koymaktadır.
Sigorta Tahkim Komisyonu, Türk hukuk sisteminde sigortalılar lehine koruyucu bir mekanizma olarak ortaya çıkmıştır. Kuruluş felsefesi, uyuşmazlıkları mahkemeye gitmeden kısa sürede sonuçlandırmak ve özellikle bireysel sigortalıların hak arama yollarını kolaylaştırmaktır. Bu nedenle Komisyon, halihazırda etkin bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak işlev görmektedir.
3. Sigorta Tahkim Komisyonuna Başvuru
Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurunun usul ve esasları 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesinde ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Kanun koyucu, sigorta sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların öncelikle taraflar arasında çözülmesini, bu mümkün olmazsa Komisyona taşınmasını öngörmüştür.
Öncelikle, sigortalı veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişinin, uyuşmazlığa konu olayla ilgili olarak sigorta şirketine başvuru yapması zorunludur. Kanunun 30. maddesinin 13. fıkrası bu konuda açıktır: “Komisyona gidilebilmesi için, sigortacılık yapan kuruluşla uyuşmazlığa düşen kişinin, uyuşmazlığa konu teşkil eden olay ile ilgili olarak sigortacılık yapan kuruluşa gerekli başvuruları yapmış ve talebinin kısmen ya da tamamen olumsuz sonuçlandığını belgelemiş olması gerekir. Sigortacılık yapan kuruluşun, başvuru tarihinden itibaren on beş iş günü içinde yazılı olarak cevap vermemesi de Komisyona başvuru için yeterlidir.”
Buna ek olarak, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesi de zorunlu mali sorumluluk sigortası bakımından benzer bir düzenleme getirmiştir. Buna göre, zarar gören, dava açmadan önce ilgili sigorta şirketine yazılı başvuruda bulunmak zorundadır. Şirketin, başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde cevap vermemesi veya verdiği cevabın talebi karşılamaması halinde, zarar gören doğrudan dava yoluna gidebileceği gibi Sigorta Tahkim Komisyonuna da başvurabilecektir.
Sigorta tahkim komisyonuna başvuru online şekilde yapılmaktadır. Komisyon başvurularının, Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmeliğin 16’ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği başvuru formuyla birlikte yapılması zorunludur. Başvuru formu ile birlikte yapılmayan başvurular, Komisyon tarafından değerlendirmeye alınmamaktadır.
Özetlemek gerekirse; sigorta tahkimine başvurabilmek için öncelikle sigorta şirketine müracaat edilmiş olması, bu başvurunun reddedilmiş veya cevapsız bırakılmış bulunması, daha sonra ise gerekli belgelerle birlikte Komisyona yazılı başvuru yapılması şarttır. Bu yönüyle, Komisyon başvurusu doğrudan değil, ancak ön başvuru prosedürünün tamamlanmasından sonra mümkün olabilmektedir.
ARABULUCULUK KURUMU
1. Kuruluş ve Hukuki Nitelik
Arabuluculuk, tarafların kendi iradeleriyle çözüme ulaşmalarını hedefleyen, üçüncü bir kişinin (arabulucunun) tarafları bir araya getirerek çözüm sürecini kolaylaştırdığı, dostane bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Türk hukuk sisteminde arabuluculuk kurumu, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile 2012 yılında düzenlenmiş ve kısa sürede uygulamada önemli bir yer edinmiştir. Kanunun 2. maddesine göre arabuluculuk, “sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren tarafsız ve uzman bir üçüncü kişinin katılımıyla yürütülen ihtiyari bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir.”
2. Arabuluculuğun Amaç ve Önemi
Arabuluculuk, tarafların uyuşmazlıklarını mahkemeye taşımadan çözmelerine imkân tanıyan alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Bu yöntem, geleneksel dava sürecine kıyasla daha hızlı, ekonomik ve esnek bir çözüm olanağı sunar. Arabuluculuk sayesinde taraflar, üzerinde anlaşabilecekleri çözümleri kendileri belirlerken, ilişkilerini koruma ve gelecekteki anlaşmazlıkları önleme imkânı da bulurlar. Mahkeme süreçlerinin uzun, maliyetli ve zaman alıcı olabileceği düşünüldüğünde, arabuluculuk hem bireyler hem de toplum açısından kaynak tasarrufu sağlayan, barışçıl ve uzlaşmacı bir yöntem olarak önem taşır. Bu yönüyle arabuluculuk, modern hukuk sistemlerinde alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri arasında kritik bir yere sahiptir.
3. Türk Hukuk Sisteminde Arabuluculuk
Türkiye’de arabuluculuk uygulaması başlangıçta yalnızca gönüllülük esasına dayalı bir çözüm yöntemi olarak öngörülmüşken, zamanla bazı uyuşmazlıklarda dava şartı haline gelmiştir. Özellikle iş uyuşmazlıklarında ve ticari davalarda arabuluculuk, dava açılmadan önce mutlaka başvurulması gereken zorunlu bir yol olarak düzenlenmiştir.
1 Eylül 2023 tarihinde yürürlüğe giren 7445 sayılı Kanun ile arabuluculuk uygulamasının kapsamı genişletilmiş ve işçi-işveren alacakları, ticari alacakların yanı sıra kira ilişkilerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar, ortaklığın giderilmesi, kat mülkiyeti ve komşu hakkı ile ilgili uyuşmazlıklar gibi çeşitli alanlarda zorunlu hale getirilmiştir. Bu düzenlemeler, arabuluculuğun etkinliğini artırmayı amaçlamakla birlikte, gönüllülük esasını zedelediği yönünde doktrinde eleştiriler doğurmuştur. Zira arabuluculuk, temelde tarafların kendi iradeleriyle çözüm arayışında bulunmalarını teşvik eden bir yöntem iken, bazı uyuşmazlıklarda zorunlu hale gelmesi, tarafların çözüm yollarını kendi özgür iradeleriyle belirleme imkânını sınırlayabilmektedir.
KANUN TASLAĞINDA ÖNGÖRÜLEN TAHKİM ÖNCESİ ARABULUCULUK ŞARTINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME
5684 sayılı Sigortacılık Kanunu taslağında öngörülen değişiklikle, sigorta tahkim komisyonuna başvuruda bulunmadan önce, tarafların arabuluculuk yoluna başvurmalarının zorunlu hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Ancak düzenlemenin niteliği ve uygulamadaki etkileri bakımından bazı sorunlar gündeme gelmektedir. Aşıda hem teorik hem de pratik açıdan bu sorunlar incelenecektir.
1. Tahkim Öncesi Arabuluculuk Şartının Alternatif Çözüm Yolları Mantığına Aykırı Olması
Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, taraflara mahkemeye gitmeden uyuşmazlıklarını hızlı, ekonomik ve esnek bir şekilde çözme imkânı sunar. Bu yöntemlerin en temel özelliği, birbirlerine alternatif olmalarıdır; yani taraflar, ihtiyaca ve koşullara göre hangi yöntemi kullanacaklarına kendi iradeleriyle karar verirler. Sigorta tahkim sistemi ve arabuluculuk da bu çerçevede bağımsız olarak işleyen iki ayrı alternatif çözüm mekanizmasıdır.
5684 sayılı Sigortacılık Kanunu taslağında öngörülen değişiklik ile tahkim başvurusundan önce arabuluculuk yoluna başvurulmasının zorunlu hâle getirilmesi, alternatif çözüm yollarının temel mantığı ile çelişmektedir. Arabuluculuk ve tahkim, taraflara seçim özgürlüğü sunan bağımsız yöntemlerdir; biri için diğerinin ön şart olarak dayatılması, alternatiflik ilkesinin özüne aykırıdır. Alternatif çözüm yollarının mantığı, tarafların kendi ihtiyaç ve koşullarına göre çözüm yöntemi seçebilmesini sağlamak ve süreci gereksiz yere uzatmamak üzerine kuruludur. Oysa taslak düzenleme, tarafların doğrudan tahkime başvurma hakkını sınırlamakta ve tahkim sisteminin sağladığı hızlı ve bağlayıcı çözüm imkânını gölgelemektedir.
Pratikte, zorunlu arabuluculuk, tahkim sürecinin bağımsız ve hızlı çözüm sağlama işlevini zayıflatmaktadır. Arabuluculuk, gönüllülük esasına dayalı olarak tarafların üzerinde anlaşabilecekleri çözümleri üretmesini sağlar; uzlaşma sağlanamazsa tahkim süreci devreye girer. Bu iki aşamalı düzen, çözümün gecikmesine yol açabilir ve sigortalı açısından tahkimin sağladığı hızlı, bağlayıcı ve tarafsız karar alma avantajını sınırlayabilir.
2. Zorunlu Arabuluculuk, Sigortalılar Açısından Süreci Uzatarak Ek Maliyetler Doğurabilir
Zorunlu arabuluculuk, uygulamada süreci iki aşamalı hâle getirerek sigortalılar açısından ek yükler oluşturabilir. Öncelikle, taraflar arabuluculuk sürecinde anlaşma sağlayamazsa, uyuşmazlık tekrar tahkime taşınmak zorunda kalacaktır. Bu iki aşamalı süreç, sigortalılar için yalnızca zaman kaybı yaratmakla kalmaz; aynı zamanda süreç boyunca ortaya çıkabilecek idari, işlem ve takip maliyetlerini de artırabilir. Sigortalılar, başlangıçta tahkim ile doğrudan hızlı ve bağlayıcı bir çözüm elde edebilme imkanına sahipken, zorunlu arabuluculuk bu avantajı sınırlamakta ve süreç içerisinde gereksiz karmaşıklıklar yaratmaktadır. Dolayısıyla, düzenleme sigortalılar açısından hem zaman hem de operasyonel açıdan ek yükler doğuracak niteliktedir.
3. Haklı/Haksız Olduğunu Bilmeyen Sigortalılar Açısından Riskler
Sigortalıların bir kısmı, haklı veya haksız olduklarını bilmeden mağduriyetlerini gidermek amacıyla tahkim komisyonuna başvurur. Bu durumda tahkim, tarafsız ve hızlı bir çözüm mekanizması olarak sigortalının lehine işleyen bir araçtır ve hak kaybı riskini minimuma indirir. Taslak düzenleme ile tahkim öncesinde arabuluculuk zorunluluğu getirilirse, özellikle hukuki bilgiye sahip olmayan sigortalılar, arabuluculuk sürecinde hata yapabilir veya süreçten etkin şekilde yararlanamayabilir. Bu durum, sigortalıların hak kaybına uğrama riskini artırmakta ve onları, asimetrik bilgi ve güç yapısına sahip sigorta şirketleri karşısında daha savunmasız hâle getirmektedir. Yine müracaat sonrası doğrudan tahkime başvuran mağdurun ret kararı alması halinde ödemek zorunda kalacağı arabuluculuk ücreti tahkim maliyetinin üç dört katını bulabilecektir. Örneğin sadece Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde değer kaybı müracaatında ortalama 2.000,00 TL harcama yapan tüketici, eğer müracaat öncesi arabuluculuk zorunlu hale gelirse haksız çıkması halinde en az 6.000,00 TL arabuluculuk ücreti yine şirketin icra takibi ile bu tutarı talep etmesi halinde ayrıca 6.000,00 TL icra vekalet ücreti olmak üzere toplam 12.000,00 TL ödemek zorunda kalacaktır. Yaklaşık 6 kat daha fazla maliyeti üstlenmesi istenen tüketicinin, hak arama özgürlüğü elinden alınacaktır.
4. Sigortalıların Sigorta Şirketlerine Karşı Zayıf Konumda Olmaları, Zorunlu Arabuluculuk ile Daha Da Derinleşebilir.
Sigortalılar genellikle sigorta şirketlerine karşı zayıf konumdadır; sözleşmelerin karmaşıklığı ve hukuki bilginin sınırlılığı, sigortalıların hak arama süreçlerini doğrudan etkiler. Tahkim sistemi, bu zayıf konumu dengeleyen bağımsız ve etkin bir mekanizma olarak tasarlanmıştır. Ancak taslak düzenleme ile zorunlu arabuluculuk, hukuki bilgiye sahip olmayan sigortalıları, güçsüz oldukları bir süreçte hak kaybına açık hâle getirmektedir. Arabuluculuk sürecinde yaşanabilecek eksiklikler veya yanlış yönlendirmeler, sigortalının lehine sonuç doğuracak tahkim imkânını sınırlamakta ve sigortalıların korunma seviyesini düşürmektedir. Bu yönüyle, düzenleme hem kanunun ruhuna aykırıdır hem de tahkim sisteminin sigortalılar lehine oluşturulmuş etkinliğini zayıflatmaktadır.
5. Hukuki Erişim Hakkı Açısından Değerlendirme
Hukuki erişim hakkı, bireylerin adil ve etkin yollarla haklarını arayabilmesini sağlayan temel bir hukuk ilkesidir. Tahkim öncesi arabuluculuk zorunluluğu, bu hakkı fiilen sınırlayabilir. Haklı veya haksız olduklarını bilmeyen sigortalılar, arabuluculuk sürecinde yeterli bilgi ve yönlendirmeye sahip olmadıkları takdirde, etkin tahkim mekanizmasından yararlanamayabilir. Bu durum, hukuki erişim hakkının özüne aykırıdır ve taslak düzenlemenin, sigortalıların hızlı, etkin ve tarafsız hak arama süreçlerini zorlaştırıcı bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Düzenleme, özellikle güçsüz konumda olan sigortalılar için hukuki güvenceyi zayıflatmakta ve hak arama eşitliğini olumsuz etkilemektedir.
YARGITAY KARARLARI BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME
Sigorta uyuşmazlıklarında tahkim öncesi arabuluculuk şartının getirilmesine ilişkin kanun taslağı, Yargıtay’ın mevcut içtihatları ile de çelişmektedir. Nitekim Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2021/23273 E., 2022/901 K.), Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesinde öngörülen “önce sigortacıya başvuru ve 15 günlük bekleme süresinin” zaten başlı başına bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olduğunu vurgulamaktadır. Yargıtay’a göre, bu yasal düzenleme taraflara müzakere imkânı tanımakta ve zarar görenin dava veya tahkim yoluna gitmeden önce uzlaşma ihtimalini değerlendirmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla, bu aşama varken ayrıca zorunlu arabuluculuk getirilmesi hem alternatif çözüm yollarının mantığına hem de hak arama özgürlüğüne aykırıdır.
Öte yandan, aynı uyuşmazlığın çözümü için birden fazla zorunlu alternatif yolun öngörülmesi, sigortalının alacağını elde etmesini güçleştirmekte ve ölçüsüz bir sınırlama doğurmaktadır. Bu durum, yalnızca kanun sistematiği açısından değil, Anayasa’da güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı bakımından da tartışmalı hale gelmektedir. Bu nedenle Yargıtay’ın yaklaşımı, sigorta hukukunda zorunlu arabuluculuk düzenlemesine yönelik eleştirilerin yargısal düzeyde de karşılık bulduğunu göstermektedir.
SONUÇ
Bu çalışmada, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu taslağında öngörülen tahkim öncesi arabuluculuk şartı hem teorik hem de pratik açılardan ele alınmıştır. İnceleme sonucunda, zorunlu arabuluculuk düzenlemesinin alternatif çözüm yollarının mantığına aykırı olduğu, tarafların kendi iradeleriyle çözüm yöntemini seçme özgürlüğünü sınırladığı ve süreci gereksiz yere uzattığı görülmüştür.
Sigortalılar açısından, zorunlu arabuluculuk hem ek maliyet hem de zaman kaybı yaratmakta; özellikle haklı veya haksız olduklarını bilmeyen kişiler için hak kaybı riskini artırmaktadır. Sigortalıların sigorta şirketlerine karşı zayıf konumu, arabuluculuğun zorunlu hâle gelmesiyle daha da derinleşmekte ve hukuki erişim hakkının etkin kullanımını sınırlayabilmektedir. Tahkim mekanizmasının sağladığı hızlı, tarafsız ve bağlayıcı çözüm avantajı, bu zorunluluk nedeniyle sınırlanmakta ve sigortalıların lehine tasarlanmış koruyucu işlev zayıflamaktadır.
Sonuç olarak, tahkim öncesi arabuluculuk şartı, kanunun ruhuna ve sigorta tahkim sisteminin temel amaçlarına uygun düşmemekte, sigortalılar açısından sürecin etkinliğini ve hak arama güvenliğini olumsuz etkilemektedir. Düzenlemenin uygulanabilirliği ve taraflar üzerindeki etkileri, kanun taslağının yeniden değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır.
AV. RIDVAN YILMAZ
Sigorta Tahkim Komisyonu Hayat Dışı Sigorta Hakemi
İstanbul Bilirkişilik Bölge Kurulu Adli Bilirkişisi
KAYNAKÇA
1. 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu
2. 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu
3. 7445 Sayılı Kanun
4. Karayolları Trafik Kanunu
5. Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği, Sigorta Tahkim Komisyonu Uygulama Esasları Hakkında Yönetmelik
6. Tanrıver, Süha, “Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları ve Özellikle Arabuluculuk”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S. 64, 2006
7. Aşçı, M. S. (2019). Zorunlu arabuluculuk uygulamasının olumlu ve olumsuz yönleri. Uluslararası Hukuk ve Sosyal Bilim Araştırmaları Dergisi, 1(2), 80–91.
8. Karacabey, K. (2016). Zorunlu arabuluculuğun hukukun temel ilkelerine aykırılığı ve uygulanabilirliğine dair sorunlar. Türkiye Barolar Birliği Dergisi
9. Şahin, M. (2021). Sigorta hukuku uyuşmazlıklarının tahkim yoluyla çözümü (Yüksek lisans tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü)
10. Kıran, A. (2025). Mahkemeye erişim hakkının Anayasa Mahkemesi kararları ekseninde incelenmesi. Trabzon Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2021/23273 E., 2022/901 K.





