2017 yılı Anayasa değişikliği ile kabul edilen yeni sistemde; Cumhurbaşkanı seçilmek için gerekli olan seçmenin en az %50+1 oyunu alan adayın Cumhurbaşkanı seçilme şartı, başta siyaset ve ekonomi olmak üzere birçok ciddi soruna yol açtı. Buna; milletvekili seçimlerinde siyasal partiler için aranan Ülke genelinde seçim barajının %10’dan sıfıra veya %3’e indirilmeyip, %7 gibi yüksek seviyede tutulması ve 298 sayılı Kanunda son yapılan değişiklikte siyasal partiler arasında kurulan ittifakların sadece baraj sorunundan kurtulmaya dönüştürülmesi, her siyasi partinin milletvekili seçimine ittifak altında, fakat ayrı girip oy alacak olması, ancak son anda ittifaka katılan bazı siyasi partilerin seçime girmekten çekilip, ittifakta bulunan bir diğer siyasi partiden milletvekili seçimlerine katılacak olmanın gündeme getirdiği ittifak sözleşmesinin devam edip etmediğine dair çıkan tartışmanın, deyim yerinde ise Yüksek Seçim Kurulu tarafından ara formül bulunarak, en az iki siyasi partinin varlığı kaydıyla ittifakların devam ettirilmesi,
Esasında ittifakın özünün bozulduğu, ittifak altında milletvekili seçimlerine girip de illerin bazılarında ittifaktan yalnızca bir siyasi partinin liste verip, diğerlerinin o listeden milletvekili adayı göstermeleri, fakat ittifak şemsiyesi altında seçime girildiğine dair oy pusulasında ittifak isminin olması istenildiği halde, ittifakta bulunan en az iki siyasi partinin liste vermediği durumda oy pusulasında ittifak isminin verilmeyeceğine dair YSK kararı ile başlayan tartışma, tüm bunların siyasi partilerin ittifak sözleşmelerine aykırı düştüğü, buna da yeni sistemin ve 298 sayılı Kanunda yapılan son değişiklerin yol açtığı, 2983 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu m.16/1’e göre, siyasi partiler anlaşarak müşterek liste halinde aday göstermelerinin yasak olduğu, bir siyasi parti listesinden gösterilen diğer siyasi parti adaylarının bu yasağı ihlal etmediği, çünkü siyasi partilerin birlikte liste hazırlayıp YSK’ya vermediğinin kabul edildiği,
Yeni sistemde seçime gidilirken bakanların istifa etme zorunluluğunun bulunmadığı, ancak bakanların istifa etmeden aday olabilmeleri mümkün görüldüğünden, ortaya tuhaf bir durumun çıktığı, bakanlık ile milletvekilliği bağdaşmadığı halde, bakanın istifa etmeden milletvekili adayı olabildiği, her ne kadar 298 sayılı Kanun m.65’e göre bakanların seçimlerde bakanlık imkanlarını ve kamu kaynaklarını kullanmaları yasak olsa da bunun denetimin yapılamadığı ve milletvekili olan bakanların bakan sıfatı taşımaları nedeniyle seçim bölgelerinde “bakan” muamelesi gördükleri, bunun da seçim rekabetini ve fırsat eşitliğini bozduğu,
Yine belediye başkanları, Cumhurbaşkanı veya milletvekili adayı olmak istediklerinde istifa etmeleri gerektiği halde, Anayasa m.106’da düzenlenen Cumhurbaşkanı yardımcılığı seçimle değil atama ile elde edildiğinden ve seçimden önce bu sıfat için aday olunamayacağından, seçim kazanıldığında Cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı ilan edilen belediye başkanın istifa etmeden seçimlerde miting, propaganda yapabildiği, belediye başkanı için siyaset yasağı olmadığı söylenerek, belediye başkanının istifa etmeden seçimlerde aktif siyaset yapabileceğinin kabul edildiği, fakat Başkanlık sisteminin yol açtığı tuhaflıklardan bir başka örnek olarak, seçimler sırasında belediye başkanlarınca izlenen yoğun siyasi faaliyetin açıklanamadığı, buna haklılık ve meşruluk gerekçesi olarak da bakanların istifa etmeyip siyaset yapması, yine Cumhurbaşkanının tüm kamu imkanları kullanarak seçime girmesi olarak gösterildiği,
Kamuoyunun “seçimi kim kazanacak” dışında ilgisini çekmeyen bu hukuki ve siyasi tartışmalar hakkında, YSK tarafından orta yol bulunarak çözümler üretilmeye çalışıldığı, siyasi partilerin YSK’da bulunan temsilcileri tarafından tartışmalı konuların sürekli YSK’nın gündemine taşındığı,
Bu arada sandık güvenliği tartışmalarının da başladığı, sandık kurullarının önemli olduğu, yine sandık müşahitleri ile seçimlerde gönüllü görev alan vatandaşlara ve sandık kurullarına görevli veremeseler de yine sandıklara sahip çıkarak, seçmenin oyunun sandığa, oradan da Cumhurbaşkanı ve parlamento seçimlerine doğru yansımasını sağlayacak denetçilere, ilçe ve il seçim kurulları ile YSK’ya büyük iş ve sorumluluk düştüğü tartışmasızdır, sandıklara gönderilen boş zarflar ile oy pusulalarının tutanakları ve seçmenler tarafından oyların kullanılmasından sonra yapıla oy sayım ve dökümünü gösteren tutanaklar sandıklarda bulunan siyasi parti temsilcileri tarafından tutanakların görüntüleri alınmalı ve bu tutanaklar siyasi partilerine gönderilmelidir, bunların YSK’da bulunan bilişim sistemine aktarılması yakından takip edilmeli, sandık tutanakları ile bilişim sistemine kaydedilen verilerin karşılaştırılması yapılmalıdır.
Sonuçta; mevcut Anayasa ve seçim kanunları ile 14 Mayıs 2023 birlikte seçimleri yapılacak, fakat %50+1’in Ülkemizin siyasetine, ekonomisine zarar verdiği bir gerçek olup, ya bu sistem revize edilerek veya parlamenter sisteme geçilerek, siyasi ve iktisadi alanda yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretilmelidir.