Ekim ayı içerisinde Baro'larda seçimler yapılıyor.
Bu vesilesiyle Savunmayı reddeden, dolayısıyla varlık nedenini reddeden
Yargıya ve "temelsiz mülkümüze" dikkat çekmek istiyorum.
Bu sistemde Savunmanın, Avukatın bir yeri yok.
Avukat istenmeyen mensuptur bu "yargıda".
Ancak ironi şu ki, Savunma "Yargının varlık nedeni "dir.
Savunmanın olmadığı bir mahkemeye mahkeme denilebilir mi?
Daha ileri bir söylemle Yargıyı meşru kılan yegane unsur savunmadır.
Bu nedenle savunmasız yargıya "yargısız infaz" denilir.
Savunma yoksa esasen, yargı'da yoktur çünkü.
İşte bu kaygı sebebiyle Avukatın, sembolik olarak da olsa, yer alması zorunlu olmuştur.
Semboliktir.Tam da bu sebeple bu sembolik mahkeme için
En iyi avukat çok az konuşan, hatta mümkünse hiç konuşmayan,
Ve mahkemeye hiç müdahale etmeyen avukattır.
Hatta mümkün olsa da "biblo" gibi duruverse oracıkta.
Gerek yok zaten.
Avukat bilmez mi ki ne söylerse söylesin karar hazırdır zaten.
Önceden daktilo vardı. Avukat savunmayı yapar, hakim dinler gibi yapar ve sonra önceden yazdırdığı kararı "kızım kararı ver avukat beylere" derdi.
Komedi gibi değil mi..
Şimdi devir değişti, teknolojik olarak ilerledik.
Kopyalayıp yapıştırıyoruz artık.
Hakim yine önceden yazdırdığı karar için "f5 yap, şimdi ordan şu numaralı kararı al yapıştır" diyor.
Bu "savunmasız yargı"dan minik bir karedir sadece.
Avukat Savunmasını Savcılığın topladığı deliller ile yapmak zorundadır.
Silahların eşitliğinden bahsetmiyorum bile.
Ne silahı ne eşitliği?
Avukat "çırılçıplaktır" bu silahlar karşısında
Savcının kürsünün üstünde hakim ile yan yana oturmasının sembolik bir yanı yoktur.
Tamamen esasla ilgilidir.
Hatta kararları hakim ile birlikte müzakere edebilirler.
Bunda yadırganacak bir şey yoktur.
Katip zaten hakimin kontrolündedir.
Hakim ne isterse onu yazmak zorundadır.
Ama Avukat başka bir şey dediyse onu yazdırmak için hakimle tartışmayı göze alabilmelidir.
Bel kırık boyun bükük, ayağa kalkarak savunma yapmak zorundadır avukat.
Oysa böyle savunma yapılmaz.
Bunun adı adalet dilenmektir, yalvarmaktır.
Savunma kendi delillerini toplayabilmelidir.
Avukatın delil toplama yetkisi var zaten diyenleri duyar gibiyim.
Varsa, hadi gidelim birader beraber bir delil toplayalım lütfen..!
Kimle nasıl toplayacağımız ve bu işin güvenliği bir yana,
Karşımıza soruşturmanın imparatoru olduğu söylenen savcı dikilecektir.
İmparator ve polis ordusuna karşı yalnız bir kovboy.
Ama “silahların eşitliği” tabelasının altında elinde tahta bir kılıç..
Öyle ki, kanununun açıkça vazettiği ve yönetmelikle hükme bağladığı halde avukat savcının emir ve komutasındaki bir dosyayı dahi inceleyemiyor. Neden peki??
Teorik delil toplama yetkisine gelmeden önce bu soru cevaplayabiliyor muyuz?
Kanun ve yönetmeliği pervasızca çiğneyen, çiğnemeye cesaret edebilen bir savcının bu cesareti nerden aldığı sorusu, cesaretle yüzleşmek zorunda olduğumuz bir sorudur.
Neymiş, vekalet olmadan avukat dosyayı inceleyemezmiş.
Ama kanun ve yönetmelik “ancak gizlilik kararı varsa” inceleyemez diyor.
Gizlilik kararı halinde bile Avukatın incelemesinden alınamayan ifadeler ve belgeler söz konusudur.
Kanunları uygulamakla sorumlu olanların kanunu çiğnemesinin hiçbir yaptırımı yok mudur?
Şikayet konusu yapılmıştır bu uygulamalar.
Ama sonuç değişmedi, aynı uygulamalar devam ediyor.
Hem de daha bir kararlılık ve cesaretle.
HSYK ya şikayet edilenler açıkça ve sanki özellikle himaye ediliyor.
Avukat şikayet etsin, avukat itiraz etsin bla bla bla…
İyide Barolar ve Barolar Birliği var. Bu kurumlar ne iş yapar?
Bu kurumların görevleri sadece avukatlardan aidat ve pul parası toplamak mıdır?
Veya siyaset yapmak mıdır?
Sen daha resmi kimlik olan avukat kimliğini tanıtamamışsın,
Mesleğe girişi ciddi bir sınavla kontrol altına alamamışsın,
Avukat-Savcı eşitliğini sağlayamamışsın,
Varlık nedenin olan hiç bir şeyi sağlayamamışsın.
Yazık bize, yazık bu mesleğe, yazık bu millete, yazık yazık…
Yıllardır devam eden bu sorumsuz yönetimler nedeniyle,
Yıllardır bu mahkemelerde yargısız infaz ediliyor bu millet.
Zira yazının başında söylediğim gibi savunma bir mahkemede ne kadar yoksa ve etkisizse
o yargılama o kadar gayrimeşrudur.
Son zamanlardaki çabaları ümitle bekliyoruz.
Yeni Avukatlık Kanunu bir başlangıç olabilir.
Ama yapılması gerekenlerin yanında sadece bir başlangıç bu.
Bu sisteme mahkum olan savunma mesleği mensupları kokuşmaya mahkum bırakılmıştır.
Çaresiz bırakılmıştır.
Sistemden dışlanan, horlanan, gereksiz bir çıkıntı olarak görülen savunma,
ademe mahkum edilmektedir.
Sistem böyle ama Avukatlar olarak bu haksızlığa sessiz kalıyoruz.
Tamam efendim diyoruz, yaman efendim diyoruz,
Bel kırıp teşekkür ediyoruz..
Kendi haklarını savunmaktan ve elde etmekten aciz iken,
Bireyin hak ve menfaatlerini nasıl savunabiliriz ki?
“Bu kanun bizim içtihatlarımıza aykırı” diyerek Yeni Hukuk Mahkemeleri Kanununa efelenen bir yargı açıkça bir zihniyeti resmetmektedir aslında…
Bu söz bir Yargıtay Hakimi tarafından yasayı hazırlayan hocalardan birine söylenmiş bir sözdür.
Şaka gibi görünse de bir gerçek.
Bu mücadele edilmesi gereken bir zihniyettir.
Peki kim mücadele edecek?
İktidar mı?
Kötü haber şu ki hiçbir iktidar Avukatlardan hazzetmemiştir.
Üzülerek ifade etmeliyim ki bu konuda meslektaşlardan da pek umudum yok.
Parmakla sayılır sayıda avukatın verdiği mücadele ise ümitsiz bir çırpınıştan ibaret.
Ne acıdır ki normal bir Hukuk Devletinde,
Bağımsız bir Yargıda kendi zemininde yer almak isteyen bu bir avuç avukat
Kendi meslektaşları tarafından dahi yalnızlığa mahkum edilmiştir.
Neden? Çünkü onlar kavga çıkarırlar, hayhay efendim diye diye şımartılan
Kanun tanımaz hakim ve Savcılar karşısında bel kırmaz, boyun bükmezler.
Bugün bazı davalar nedeniyle savunma diye bir şey hatırlanmıştır.
Ve sanırım bu davaların bitmesi ile de hatırlardan çıkacaktır.
Adalet kime lazım ise ona göre değil,
Herkese lazım olan Adalet için savunmayı ayağa kaldırmalıyız.
Aksi halde Yargı Savunmasız kalmaya,
Mülk Temelsiz kalmaya,
Adalet öksüz kalmaya devam edecektir…
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)