Kovuşturma aşaması, prensip olarak sanıksız yürümez. Bu prensibin istisnaları Ceza Muhakemesi Kanunu’nun muhtelif yerlerinde sıralanmıştır. Bu istisnaları, CMK m.58/3, 193/2, 194/2, 196, 198/1, 200, 204, 206/1, 226/4’de görebiliriz.
 
Şüphelinin yokluğunda soruşturma yapılabilir, fakat sanığın yokluğunda kovuşturma yapılamaz ve dava görülemez. Ceza Muhakemesi Kanunu m.191’e göre, kovuşturma aşamasında “sanık” sıfatını alan bireyin sorgusu yapılıp savunması alınmalıdır. Ceza yargılamasının delillerin ortaya koyulup tartışıldığı, tarafların katılımı ile yüzyüze ve doğrudan doğruya iddia ve savunmaların sunulduğu kovuşturma aşaması, elbette sanık olmaksızın yapılamaz. Çünkü Türk Ceza Yargılaması Hukuku, gıyapta, yoklukta sanığın yargılanmasını, cezalandırılmasını ve hatta beraat etmesini kabul etmemiştir.
 
Ancak öyle durumlar olabilir ki, sanığın duruşmada bulunması veya bulundurulması mümkün olmayabilir. Hatta sanığın duruşmada bulunmak istediği halde bulundurulmaması, sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birisinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceği endişesinden kaynaklanabilir. Bu durumda kanun koyucu, maddi hakikate ve adalete ulaşılması yararını, sanığın duruşmada bulunma hakkının üstünde görmüştür. Sanık duruşma salonuna tekrar getirildiğinde, elbette tanığın beyanının kaydedildiği tutanaklar okunup, somut olayın özelliklerine göre gerekli olması halinde içeriğikendisine anlatılacaktır (CMK m.200).
 
“Sanıksız yargılama olmaz” prensibi esastır. CMK m.201’de düzenlenen doğrudan soru yöneltme, 206, 207, 216’da düzenlenen delillerin ortaya koyulup tartışılması aşamalarında, suçlanan ve yargılamanın asli süjesi olan sanığın savunma hakkını gereği gibi kullanabilecek şekilde duruşma salonunda bulunması ve kendisine savunma hakkının tanınması elzemdir. Bunun aksinin, Modern Ceza Yargılaması Hukukunun kabul ettiği itham sisteminde yeri yoktur. Ancak öyle durumlar olabilir ki, duruşma salonunda bulunan sanığın hal ve hareketleri duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye düşürebilir. Bu istisnai durum, CMK m.204’de “Sanığın dışarı çıkarılması” başlığı ile düzenlenmiştir. CMK m.204’e göre; “Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafiiyoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır”. Böylece mahkeme, CMK m.191’e göre sorgusu yapılıp kendisine yöneltilen suçlama hakkında savunma hakkını kullanan sanığın davranışları nedeniyle hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağını tespit ettiğinde, sanığın duruşma salonundan çıkarılmasına karar verir. Bu durumda mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunma hakkı bakımından zorunlu görmezse, o oturumun geldiği aşama ne olursa olsun, yani karar aşaması dahi olsa oturumu yokluğunda sürdürüp bitirir ve kararını sanık müdafiinin yüzüne karşı okur. Bu nedenledir ki CMK m.204’ün son cümlesinde, sanığın müdafiiyoksa,mahkemece barodan bir müdafiin görevlendirilmesinin isteneceği ifade edilmiştir. Bu uygulama CMK m.226/4’e de uygundur. “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı CMK m.226/4’e göre, “Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii, sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır”.
 
Mahkeme, disiplini bozan, duruşma düzenini ve huzurunu bozan sanığı tekrar duruşmaya almak zorunda değildir. Mahkeme, somut olayın özelliklerine göre sanığın duruşma düzenini sürekli bozduğunu gözlemleyip bu hususu duruşma tutanağına geçirmişse, sanığın duruşma salonuna alınması halinde maddi hakikate ve adalete ulaşmanın ciddi şekilde tehlikeye düşeceğini anlamışsa, sanığın yokluğunda duruşmayı sürdürmenin mümkün olmasının yanında, gerek güvenlik ve gerekse maddi hakikate ulaşmada kolaylık sağlayacağı tespit edilmişse, bu durumda sanığı duruşma salonuna almaksızın, isteği ile müdafiliğini yapan ya da barodan tayin edilen avukat huzurunda duruşmayı sürdürüp yargılamayı tamamlayacaktır.
 
Sanık da olsa hiç kimsenin duruşma düzenini, disiplinini ve usule uygun yürüyüşünü bozma hakkı olamaz. Sanığın asli süje olması, maddi hakikate ve adalete ulaşmaya çalışan mahkemenin CMK m.203 uyarınca duruşmayı düzenli sürdürmesinin önüne geçemez. Esas olan, mahkemeye, heyete veya hakime saygı gösterilmesidir. Yargı yetkisini kullanan “yargı mensubu” sıfatını haiz olarak duruşma salonunda bulunan tüm hukukçular bu saygıyı fazlası ile hak etmektedirler. Sanık, asli süje olarak masumiyet/suçsuzluk karinesinden yararlansa ve yargılanan kişi olarak duruşma salonunda bulunma hakkına sahip olsa da, duruş ve davranışları ile duruşma düzeni ve disiplini ile ilgili kuralları ihlal etme hak ve yetkisini kendisine ait göremez.
 
Bir an için, karar açıklanırken duruşma düzen ve disiplinini bozmayı alışkanlık haline getirip bunu sürdüreceğini net tavırları ile ortaya koyan sanığın duruşma salonuna alınmasının ve kararın yüzüne karşı okunmasının zorunlu olduğu ileri sürülebilir. Prensip olarak, sanığın duruşma salonunda bulunması ve her aşamada savunmasını yapıp delillerin tartışılmasına katılması, dolayısıyla da kararın yüzüne karşı okunmasını beklemesi en doğal hakkıdır. Ancak bu hakkın kullanılması sanığa, duruşma salonunda sınırsız ve kural tanımaz şekilde hareket edip, istediği gibi yargılama süjelerini tehdit etme, onlara hakaret etme ve fiili saldırıda bulunma hakkını vermez. Bu sebeple, CMK m.182 ve 231’in ilk üç fıkrası uyarınca sanığın hazır bulundurulması ve hüküm fıkrasının yüzüne karşı okunması gerekir. Ancak, bu bir zorunluluk değildir. Esas olan, hüküm fıkrasının aleni duruşmada okunmasıdır. Böylece, adaletin gizli yürütülüp tecelli etmediği herkese gösterilmiş olur. Ancak bu alenilik, duruşma ve celselerde sürekli mahkeme heyetine, hakime, cumhuriyet savcısına, avukata, katılana veya tanığa hakaret edip, onları tehdit eden, her türlü rahatsız edici ve duruşmanın disiplinini bozucu sözleri söyleyen sanığın mutlaka duruşma salonunda bulundurulmasını zorunlu kılmaz. Sanık duruşma salonunda bulundurulamadığı takdirde CMK m.204 dikkate alınmalı ve sanığın avukatına hüküm fıkrası okunmalıdır.
 
Belirtmeliyiz ki, duruşma düzenini ve disiplinini bozarak, “hukuk devleti” ilkesi çerçevesinde herkesin saygı duyması gereken yargı yetkisini ve gücünü zedeleyen davranışta bulunan kimseler hakkında, “Hakim veya başkanın yetkisi” başlıklı CMK m.203 ve “Duruşma sırasında işlenen suç hakkında işlem” başlıklı m.205’in mutlaka tatbiki yoluna gidilmelidir.
 
CMK m.203’e göre; “(1) Duruşmanın düzeni, mahkeme başkanı veya hakim tarafından sağlanır.
 
(2) Mahkeme başkanı veya hakim, duruşmanın düzenini bozan kişinin, savunma hakkının kullanılmasını engellememek koşuluyla salondan çıkarılmasını emreder.
 
(3) Kişi dışarı çıkarılması sırasında direnç gösterir veya karışıklıklara neden olursa yakalanır ve hakim veya mahkeme tarafından, avukatlar hariç, verilecek bir kararla derhal dört güne kadar disiplin hapsine konulabilir. Ancak çocuklar hakkında disiplin hapsi uygulanmaz”.
 
CMK m.205’e göre; “Bir kimse, duruşma sırasında bir suç işlerse, mahkeme olayı tespit eder ve bu hususta düzenleyeceği tutanağı yetkili makama gönderir; gerek görürse failin tutuklanmasına da karar verebilir”.
 
Sonuç olarak; elbette sanığın duruşmaya katılmasının sağlanması, duruşma salonunda bulunup, “delillerin doğrudan doğruyalığı” ilkesi gereğince delil tartışmasına iştirak etmesi, böylelikle maddi hakikate ve adalete ulaşılması esastır. Ancak bu esas, sınırsız da değildir. Duruşmanın bir düzen ve disiplin içerisinde yürütülmesi, yargılamanın usul kurallarına uygun gerçekleşmesinin sağlanması, mahkeme başkanı veya hakiminin asli görevleri arasında yer alır. Elbette bu asli görev, hakimin tarafsızlığını zedelemeden, savunma hakkını kısıtlamadan, maddi hakikate ulaşmak amacıyla iddia ile savunmanın tartışmasına eşit haklar tanıyacak şekilde gerçekleştirilmelidir. İşte bu noktada, duruşma düzen ve disiplinini, mahkemeyi, heyeti, hakimi veya herhangi bir yargılama süjesini hiçe sayan, hakaret ve tehdit içeren sözleri tüm uyarılara rağmen sürdüren, duruşma salonundan çıkarılmasına rağmen hal ve hareketleri ile hukuka aykırı davranışlarını sürdüreceğine dair iz ve eserler gösteren sanığın duruşma salonundan çıkarılıp, duruşmanın yokluğunda, fakat CMK m.204 uyarınca isteğine dayalı veya barodan tayin edilen avukatının huzurunda sürdürülüp tamamlanmasında bir aykırılık bulunmayacaktır.
 
Belirtmeliyiz ki mahkeme, “Ara verme” başlıklı CMK m.190/1 uyarınca duruşmayı süratle bitirip, maddi hakikate ve adalete ulaşılmasını sağlamak zorundadır. Bu sebeple mahkeme, duruşmayı sürüncemede bırakan, duruşma düzenini ve disiplinini bozan davranışların önüne geçmeli, yargılamayı süratli tamamlayıp adaletin gecikmesine neden olabilecek sorunları bertaraf etmelidir.
 
Son söz; Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanan mahkemelere saygı gösterilmesi esastır.
 

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)