Sahtecilik kelimesi; bir şeyi gerçekmiş gibi gösterme, yalan-dolanda bulunmak, hile yapmak gibi anlamları barındırmaktır. Resmi belge de sahtecilik suçu tek başına bir suçun konusu olmayabilir aynı zaman da (dolandırıcılık zimmet vergi kaçakçılığı vb. ) aracı olmaktadır.
Romalı hukukçu Paulus’a göre; gerçekte olmayıp da, gerçek olduğu iddia edilen her şey sahtedir.
Bu suçla beraber korunan hukuki yararı Yargıtay “Evrakta sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamu güvenidir. Belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye ekleme yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç sayılmıştır.”
Kanunumuzda sahtecilik suçları, resmi ve özel belge ayrımına dayandırılmış; 204-206, 210/1. maddeler resmi belgeleri; 207, 208. maddeler özel belgeleri suç saymıştır. Resmi belgelerin ve kamu idaresinin işleyişinin ihlal edilmesinden ötürü daha yüksek bir yaptırımı bulunmaktadır. Resmi belgelerin ispat gücünün yüksek olması TMK 7. Maddesinde de; “resmi sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluştururlar” denilmiştir. HMK 295. maddesi uyarınca resmi senetler sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil kabul edilir.
Resmi Belge, bir kamu görevlisi tarafından hazırlanan ve görevi gereği olarak hazırlanan yazıyı ifade etmektedir. Kamu görevlisince düzenlenen ve doğrudan doğruya kamuyu ilgilendiren belgeler içerik ve şekil bakımından resmi belge olduğu gibi, içeriği özel hukuka ilişkin bulunduğu halde, yetkili kamu görevlisince düzenlenmesi veya onaylanması nedeniyle de belge biçim bakımından resmi belge sayılmaktadır. Resmi belgenin sahte olarak düzenlendiğinde veya değiştirildiğinde bu suç tamamlanmış bulunmaktadır. Ayrıca belgenin kullanılması şartı aranmamıştır.
Bu yazının sadece kağıt üzerinde düzenlenmiş olması gerekmez. Yazı bez levha vb. gibi yerlerde de düzenlenmesi mümkündür. Bir yazının belge olabilmesi için ise ,
- Yazılı olması
- Hukuki Değer Taşıyan Bir İçeriğinin Bulunması
- Düzenleyenin Bilinmesi
‘’Kamu Güvenine Karşı suçlar’’ 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun özel hükümlerinin yer aldığı ikinci kitabının ‘’Topluma Karşı Suçlar’’ başlıklı üçüncü kısmının dördüncü bölümünde düzenlenmiş olup TCK 204.maddesine göre ;
(1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır
Kamu güvenine karşı bir suç olarak kabul edilen resmi belge de sahtecilik suçlarının oluşabilmesi için, müzkir belgenin bir kimseyi aldatabilecek bir düzeyde olması gerekmektedir. Müzkir belge kimseyi aldatamaz nitelikte ise herhangi bir zarar oluşmayacağından ötürü bu suç oluşmayacaktır. Aldatma yeteneğinin varlığı ise kişisel unvan, konum gibi durumlara değil objektif ölçütlere göre araştırılıp belirlenecektir. Sahteciliğin alelade bir şekilde olması durumunda aldatmadan söz edilmesi mümkün değildir. Sahteciliğin ayrıca bir konuda teknik uzman olan kişi tarafından anlaşılabilecek düzeyde yapılmış olması da şart değildir. Sahteciliğin nesnel olarak çoğu kişi tarafından ve ilk bakışta anlaşılamayacak düzeyde yapılması yeterlidir.
Madde gerekçesinde; ‘’Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Başka bir deyişle, sahteliğin beş duyuyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılmayan belge, sahte belge olarak kabul etmek gerekir.’’ şeklinde açıklamada bulunulmuştur.
Sahtecilik yapılan belgenin aldatma yeteneğinin bulunup bulunmamasında ise hakime geniş bir takdir yetkisi vermiş bulunmaktadır. Belge üzerindeki tahrifatın mahkemece araştırılması zorunludur ve bu maksatla bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekmektedir.
Yargıtay 6.CD 5889/2785 “Sahtecilik suçlarının asıl ve öncelikle bilirkişisi hakim olup, somut olaya göre kandırıcılık yeteneğinin takdirinde yalnızca hakime ait bulunduğu gözetilerek, suça konu sürücü belgesinin aldatıcı özelliği bulunup bulunmadığı kararda tartışılmadan, bilirkişinin bu yönde yeterli olmayan raporu ile yetinilerek hüküm kurulması yasaya aykırıdır”
Sahtecilik eylemlerinde zarar vermiş olmak şart olmayıp eylem neticesinde zarar verme ihtimalinin bulunması yeterli görülmüştür. Sahtecilik eylemi neticesinde toplumda kamu güvenine olan inanç sarsılacağından ötürü zarar olma olasılığının çoğu zaman mümkün olma ihtimali bulunmaktadır.
Yargıtay CGK. 10.03.2020 gün, 2016/608 Esas, 2020/167 Karar
‘’Bu yazının delil olarak kullanılabilir olması hâlinde hukuken korunması söz konusu olur. Bu nedenle, delil değerinden yoksun (hukuken anlamı olmayan bir yazıyı içeren) yazılı bir kağıt üzerinde yapılacak değişikliğin, herhangi bir zarar olasılığı da olmadığından, eylem sahtecilik olarak kabul edilemeyecektir. …Sahteciliğe konu edilen belgenin unsurlarını yukarıdaki şekilde özetledikten sonra sahtecilik suçunun unsurlarını şu şekilde sıralamak mümkündür. 1-Zarar verme olasılığının bulunması, 2-Aldatma yeteneğinin varlığı, …’’ şeklinde açıklamada bulunulmuştur.
Yargıtay CGK. 14.10.2003, 6-232/250. , sahtecilik suçunda zarar olasılığı ile aldatma kabiliyeti arasındaki bağı şöyle açıklamıştır;
“Zarar olasılığının bulunması için belgede yapılan sahteciliğin çok sayıda kişiyi aldatacak nitelikte olması, bir başka anlatımla belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması gerekir. Aldatma keyfiyeti belgeden objektif olarak anlaşılmalıdır. Muhatabın hatasından, dikkatsizlik ya da özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfal, aldatma yeteneğinin varlığını göstermez.”
Yukarıda Yargıtay’ın da belirttiği üzere aldatma yeteneğinin belirlenmesinde nesnel kriterler aranmış ve bir kişin sadece ihtimamından kaynaklanan hataların iğfal yeteneğinin bulunmadığını söylemiştir.
KAYNAKÇA:
http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2009-3/7.pdf
http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/ET002804.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/398259 s.164- 168