Örgütlü suçların infazında yaşanan ve özellikle madde metinlerinin tutarsızlığından, yeterli açıklığa sahip olmamasından, hakkaniyete ve yeknesaklığa aykırı uygulamalara sebebiyet vermesinden kaynaklanan, daha önce birçok yazımızda değerlendirdiğimiz bu sorunlarla ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 24.05.2023 tarihli, 2020/403 E. ve 2023/296 K. sayılı kararı verdiği, aşağıda bu kararın alakalı bölümlerine yer vererek, önce görüşümüzü ve ardından YCGK kararını eleştiren farklı bir bakış açısını, Türk Ceza Kanunu m.58/9 ile İnfaz Kanunu m.107/4 tartışmasında ortaya koyacağız.
1. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 24.05.2023 tarihli, 2020/403 E. ve 2023/296 K. Sayılı Kararının İlgili Kısımları
“(…) 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 17. maddesi; ‘Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olanlar hakkında, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması bakımından 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107. maddesinin dördüncü fıkrası ile 108. maddesi hükümleri uygulanır...’ şeklinde düzenlenmiş olup bu maddeye ilişkin Komisyon gerekçesi de;
‘Terörle Mücadele Kanunu’nun, Tasarının çerçeve 11. maddesiyle değiştirilen 17. maddesinin birinci fıkrasında, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107. maddesine yapılan yollamanın, bu maddenin dördüncü fıkrasıyla sınırlandırılmasına yönelik değişiklik yapılmıştır. Böylece, örgüt mensubu suçlu olmasalar bile, Terörle Mücadele Kanunu’nun örneğin 6. maddesi ile 7. maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanan suçların failleri hakkında da Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107. maddesinin örgüt mensubu suçlulara ilişkin koşullu salıverilme ve hatta mükerrirlere özgü güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.’ biçiminde ifade edilmiştir. Bu hükümde açık bir ifadeyle TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasından söz edilmemekle birlikte, bu fıkrada öngörülen infaz koşullarını düzenleyen 5275 sayılı Kanunun 107 ve 108. maddelerine yapılan atıf karşısında, 3713 sayılı Kanunda sayılan suçların işlenmesi amacıyla kurulan silahlı örgütler açısından özel ve istisnai düzenleme getirildiği, dolayısıyla bu Kanunda sayılan suçları işleyen faillerin tehlikelilik durumları dikkate alınarak haklarında söz konusu infaz usulünün uygulanabilmesi için örgüt mensubu suçlu olma şartının aranmadığı anlaşılmaktadır.
İştirak halinde işlenen suçlarda sorumluluk rejimine ilişkin TCK'nın 40. maddesinde öngörülen bağlılık kuralının güvenlik tedbirleri açısından uygulama alanının bulunmaması, bunun yanında 3713 sayılı Kanunda yer alan infaz usullerine ilişkin düzenlemenin bu Kanun'da sayılan suçları işleyen faillerin özel tehlikelilik halleri öngörülerek getirilen istisnai bir düzenleme olması karşısında, uygulama alanının 3713 sayılı Kanunda sayılmayan suçlar yönünden kıyasen genişletilememesi hali birlikte değerlendirildiğinde; 3713 sayılı Kanun kapsamında olmayan suç örgütüne yardım ettiği kabul edilen failin, neticeleri itibarıyla bu yardım kapsamında işlediği ya da iştirak ettiği suç yönünden tehlikelilik durumu da, örgüt mensupları hakkında uygulanan güvenlik tedbirlerinden bağımsız biçimde kendi hukuki durumuna, bu bağlamda da sonuç olarak örgüt mensubu suçlu olarak kabul edilip edilmemesine göre belirlenmelidir.” açıklamalarına yer verilmiş, kararın devamında ise somut olay açısından;
“Yerel Mahkemece sanıklar hakkında teşebbüs aşamasında kalan yağma suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri yönünden TCK'nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmiş ise de 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun aksine TCK’da örgüte yardım etme suçunun örgüte üye olma suçundan ayrı ve bağımsız bir suç tipi olarak düzenlendiği, örgüte yardım eden kişinin aynı Kanunun 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde belirtilen örgüt mensubu suçlular arasında sayılmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım eden sanıkların özel tehlikelilik halinin varlığından bahsedilemeyeceğinden, örgüt mensubu olmayan sanıklar hakkında TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanma imkanının bulunmadığının kabulü gerekmektedir.” şeklindeki tespitleriyle, örgüt üyesi olmaksızın yardım kapsamında örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen yağma suçuna katılan sanık hakkında TCK m.220/7 hükmü açısından TCK m.58/9 hükmünün uygulanmayacağına karar vermiştir.
2. Kararla İlgili Görüşümüz
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 24.05.2023 tarihli, 2020/403 E. ve 2023/296 K. sayılı kararı incelendiğinde; kararın TCK m.220/2-3 kapsamında işlenen yağma suçu ile ilgili olduğu, bu suçun örgüt faaliyeti kapsamında işlendiğinin kabul edildiği, hükmün TCK m.220/7 delaletiyle kurulduğu, her iki suç yönünden sanıklar hakkında TCK m.58/9’un tatbikine karar verildiği, sanıklar hakkında nitelikli yağma suçundan kurulan hükümlerin onandığı fakat silahlı örgüte yardım etme suçundan kurulan hükümlerin bozulduğu, bu süreçte TCK m.220/7’den dolayı yapılan yargılamada dava zamanaşımı süresinin dolduğu, düşme kararının verildiği, ancak nitelikli yağma suçu yönünden TCK m.58/9’un tatbikine devam edildiği, bu uygulamanın hatalı olduğu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu m.17 ile Ceza İnfaz Kanunu m.107/4’ün ve m.108’in uygulanacağına dair hükme benzer bir düzenlemenin TCK m.220’de bulunmadığı, İnfaz Kanunu m.107/4’ün ve m.108’in tatbiki için bu hükümlere ilgili Kanunda atıf yapılması gerektiği, 3713 sayılı Kanun m.17’de olduğu şekilde atıf yapılmadan sanığın özel infaz rejimine tabi tutulmasına karar verilemeyeceği, 3713 sayılı Kanun m.17’ye benzer bir düzenlemenin TCK m.220 yönünden TCK m.58/9’da öngörüldüğü, bu hükümde ise özel infaz rejiminin uygulanabilmesi için suçu işleyenin “örgüt mensubu suçlu” olması gerektiğinin arandığı, “örgüt mensubu suçlu” tanımından ne anlaşılması gerektiğinin de TCK m.6/1-j’de belirtildiği görülmekle, buna göre örgütü kuran, yöneten, örgüte üye olan veya örgüt adına suç işleyenler dışında kalıp, örgüte üye olmaksızın örgüte yardım eden veya örgüt propagandası suçunu işleyen veya bunlar olmaksızın örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlara katıldığı kabul edilen kişiler hakkında özel infaz rejimlerinin tatbiki mümkün olamaz.
TCK m.220/4 uyarınca mahkum edilenler dışında kalanlara, yani TCK m.220/1-2’den dolayı mahkum olup m.220/4 kapsamına girenlerden başka failler hakkında İnfaz Kanunu m.107/4’de geçen “örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlardan dolayı” ibaresinin tatbiki suretiyle cezaların infazı yoluna gidilebilmesi için, Terörle Mücadele Kanunu m.17’de olduğu şekilde İnfaz Kanunu m.107/4’e özel atıf yapılması gerektiği, çünkü “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı TCK m.220’nin sistematiği gereğince, bir suç örgütüne kurucu, yönetici veya üyelik bağı ile bağlı olmayan faillerin örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işlemelerinin mümkün olmadığı, kişinin örgüt mensubu sayılmaması halinde Genel Kurul kararında gösterildiği yönde hareket edildiğinde, örgüt mensubu kabul edilenler hakkında İnfaz Kanunu m.107/4’ün ve TCK m.58/9’un uygulanabileceği, failin örgüt mensubu sayılmaması halinde ise, Terörle Mücadele Kanunu m.17 gibi bir atfın İnfaz Kanunu m.107/4’e yapılıp yapılmadığına bakılacağı, failin hiyerarşik ilişki içine girmiş örgüt mensubu sayılmadığı halde hakkında İnfaz Kanunu m.107/4 ile TCK m.58/9’un uygulanamayacağı, ayrıca örgütün faaliyeti kapsamında işlenen suçları ancak örgütle hiyerarşik ilişki içinde olanların işleyebileceği, tüm bu hususların YCGK’nın 24.05.2023 tarihli kararının 39. sahifesinde “Bununla birlikte, 3713 sayılı TMK’nun 17. maddesi”; ibaresinden itibaren açıklandığı, gerek kararın 39. ve gerekse 40. sahifelerinde hangi hallerde İnfaz Kanunu m.107/4’ün ve hangi hallerde de TCK m.58/9’un tatbik edileceğinin açıklandığı görülmektedir.
Buna göre; İnfaz Kanunu m.107/4’ün, TCK m.58/9’dan bağımsız olarak düşünülemeyeceği, örgütlü suçlarda TCK m.58/9’un tatbikinden ziyade, bundan bağımsız düşünülerek İnfaz Kanunu m.107/4’ün uygulanması düşünülmekte ise, 24.05.2023 tarihli Genel Kurul kararının 39 ve 40. sahifelerinde açıklandığı üzere, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkumiyet halinde özel infaz rejiminin tatbik edileceğine dair İnfaz Kanunu m.107/4’e yapılmış bir açık atfın gerekli olduğunu düşünmekteyiz.
3. Kararla İlgili Eleştirel Bir Diğer Bakış Açısı
Diğer bir görüşe göre;
YCGK kararında, TCK m.6/1-j ile ilgili inceleme yapılırken “örgüte katılan” ibaresinin değerlendirildiği ve bu ibarenin örgüt üyeliğini ifade ettiğinin belirtildiği, ancak aynı hükümde geçen “örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi” tanımının kapsamı ile ilgili açık bir değerlendirme yapılmadığı,
TCK m.220/6’da “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi” kavramına yer verildiği, TCK m.6/1-j’de de “örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi” kavramının yer aldığı, dolayısıyla örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan kişinin TCK m.220/6’dan mahkumiyeti halinde TCK m.58/9 uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine tabi tutulabileceği,
YCGK kararının 38. sahifesinde ise “Örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği ve neticeleri itibarıyla failin örgüte yaptığı yardım kapsamında olduğu kabul edilen araç suçlar yönünden TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesinde ise…” ifadesine yer verilerek, “örgütle üyelik ilişkisi bulunmadığı halde örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlara katılan kişilerin örgüte yardım etmiş sayılacağı” şeklinde yorumlanmaya elverişli bir tanım yapıldığı,
Bu tanımın kabulü halinde; örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen bir suça bir şekilde katılan ancak örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan failin “örgüte yardım etme” fiilinden ceza sorumluluğunun doğabileceği, daha da önemlisi örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bu failin örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bir suça katılması sebebiyle koşullu salıverilmesinin 5275 sayılı Kanun m.107/4’e göre belirlenebileceği, çünkü 5275 sayılı Kanun m.107/4’de bu hükmün kapsamının “Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkumiyet halinde” olarak düzenlendiği,
Örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan failin örgüte yardım etmesi halinde hakkında TCK m.58/9’un uygulanmasının elbette mümkün olmadığı, çünkü TCK m.58/9’da mükerrirlere özgü infaz rejiminin “örgüt mensubu suçlu” hakkında uygulanacağının belirtildiği,
TCK m.6/1-j’de ise “örgüt mensubu suçlu” tanımına yer verildiği ve bu tanıma göre örgüte yardım eden kişinin TCK m.58/9’da sayılmadığı,
Bununla birlikte 5275 sayılı Kanun m.107/4’de mükerrirlere özgü infaz rejimine değil, örgütlü suçlarda infaza dair özel düzenlemeye yer verildiği ve bu hükmün kapsamı belirlenirken, TCK m.58/9 ve TCK m.6/1-j’den farklı bir düzenleme yapıldığı,
5275 sayılı Kanun m.107/4’de geçen “örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan mahkumiyet halinde” denilerek, failin örgütün hiyerarşik yapısına dahil olup olmaması ile ilgili bir ayırıma yer verilmediği,
TCK m.6/1-j’de geçen “örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi” tanımı ile 5275 sayılı Kanun m.107/4’de geçen örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi kavramlarının uygulamada tereddüt yaşanmasına sebep olduğu,
YCGK kararında geçen “Örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği ve neticeleri itibarıyla failin örgüte yaptığı yardım kapsamında olduğu kabul edilen araç suçlar” ifadesinin isabetli olmadığı, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan kişilerin örgütlü bir suça katılmaları halinde TCK m.220/7’nin değil, TCK m.220/6’nın gündeme geleceği, bununla beraber örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan kişinin örgüte “ayrıca ve bağımsız olarak suç teşkil etmeyen fiillerle yardım etmesi” halinde TCK m.220/7’nin tatbik edilebileceği, ancak fail örgütlü bir suça katılmışsa veya örgüt adına suç işlemişse bu durumda örgüte yardımdan bahsedilemeyeceği,
Ayrıca; YCGK kararında geçen bu ifadenin çelişkili olduğu, çünkü “örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan kişinin örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işleyebileceği ve bu durumda örgüte yardım etme suçunun oluşacağı” şeklinde bir çıkarım yapılması halinde infaz yönünden çelişkili sonuçlar doğacağı, böyle bir durumda hiyerarşik yapıya dahil olmayan failin örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suça katılması sebebiyle cezasının infazının 5275 sayılı Kanun m.107/4’e göre yapılması gerekeceği, fakat aynı zamanda bu kişinin fiilinin YCGK kararında belirtildiği şekilde “örgüte yardım” kapsamında kabul edilmesi halinde cezasının infazında, hem TCK m.58/9’un ve hem de 5275 sayılı Kanun m.107/4’ün tatbik edilemeyeceği (TCK m.220/7’den mahkumiyet halinde ceza infazının TCK m.58/9 veya 5275 sayılı Kanun m.107/4’e göre yapılmasına imkan bulunmadığı),
Yine YCGK kararında örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayıp örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suça katılan kişinin örgüte yardım eden olarak kabul edilmesinin ifade edilmesi karşısında TCK m.220/6’nın hangi hallerde uygulanabileceği sorusunun gündeme geleceği, bir başka ifadeyle “hiyerarşik yapısına dahil olmadığı bir suç örgütünün faaliyet suçlarına katılan kişi” ile “hiyerarşik yapısına dahil olmadığı bir suç örgütünün adına suç işleyen kişi” arasındaki farkın ne olduğunun belirsiz hale geldiği,
YCGK kararının 39. sahifesinde, “3713 sayılı Kanun kapsamında olmayan suç örgütüne yardım ettiği kabul edilen failin, neticeleri itibarıyla bu yardım kapsamında işlediği ya da iştirak ettiği suç yönünden tehlikelilik durumu da, örgüt mensupları hakkında uygulanan güvenlik tedbirlerinden bağımsız biçimde kendi hukuki durumuna, bu bağlamda da sonuç olarak örgüt mensubu suçlu olarak kabul edilip edilmemesine göre belirlenmelidir.” kabulüne yer verildiği,
Bu kabulden; 3713 sayılı Kanun kapsamında olmayan suç örgütlerinde, hiyerarşik yapısına dahil olmadığı bir suç örgütü adına suç işleyen veya örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suça katılan kişi hakkında 5275 sayılı Kanun m.107/4’ün tatbik edilemeyeceği sonucuna varılamayacağı, çünkü 5275 sayılı Kanun m.107/4’de açıkça “örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkumiyet” ibaresinin kullanıldığı, aynı zamanda hiyerarşik yapısına dahil olmadığı suç örgütü adına suç işleyen failin ceza sorumluluğunun TCK m.220/6’da düzenlendiği ve TCK m.6/1-j’de de “örgüt mensubu” tanımı yapılırken, örgütün kurucusu, yöneticisi, örgüte katılan (yani örgüt üyesi) dışında ayrıca “örgüt adına diğerleri ile birlikte veya tek başına suç işleyen kişi” denilerek, TCK m.220/6 ile uyumlu bir tanıma yer verildiği, böyle bir durumda TCK m.58/9 ve 5275 sayılı Kanun m.107/4’ün tatbikinin gündeme geleceği,
YCGK kararında yer verilen bu ifadenin “tehlikelilik hali” ile ilgili bir değerlendirme olduğu ve bu durumun 5275 sayılı Kanun m.107/4’ü değil, TCK m.58/9’u ilgilendirdiği, YCGK’nın bu ifadede kullandığı kavramların da “örgüt mensubu suçlu” çerçevesinde TCK m.58/9’un uygulanıp uygulanmaması ile ilgili olduğu, TCK m.58/9’un 5275 sayılı Kanun m.108’in tatbikini etkilediği, buna karşılık TCK m.107/4’ün tatbikine bir etkisinin bulunmadığı gerekçeleriyle,
TCK m.6/1-j, 58/9, 220 hükümleri ile 5275 sayılı Kanun m.107/4’de yer alan kavramların farklılığından doğan belirsizliklerin ceza infazına doğrudan etkisinin olduğu ve sorunun çözümü için 5275 sayılı Kanun m.107/4, TCK m.6/1-j ve m.220 hükümlerinin, birbirlerine uygun çatı kavramlar kullanılarak yeniden düzenlenmesi isabetli olacaktır.
Av. Beyza Başer Berkün
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)