Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 27.03.2018 tarihli, 2017/16-1118 E. ve 2018/21 K. sayılı kararında Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; soruşturma aşamasındaki ikrar ve itiraflar içeren ifadelerini sonradan reddeden sanıklar hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 221. maddesinde düzenlenen “etkin pişmanlık” hükümlerinin uygulanıp uygulanmamasına ilişkindir.

Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılanan sanıklardan beşinin, hazırlık soruşturmasında etkin pişmanlık haklarını kullanarak, terör örgütünün bölgedeki yapılanması ve örgüt adına suç işleyen diğer örgüt üyeleri hakkında kollukta bilgi verdikleri,

Bu sanıklardan dördünün Cumhuriyet Savcılığında verdikleri ifadelerinde, etkin pişmanlık haklarını kullanarak terör örgütünün bölgedeki yapılanması ve diğer suç işleyen örgüt üyeleri hakkında bilgi verdikleri,

Bir sanığın ise, savcılık aşamasında kolluktaki ifadesinden döndüğü tespit edilmiştir.

Ceza Genel Kuruluna göre etkin pişmanlığın unsurları;

1- Kanunda etkin pişmanlığa imkan tanıyan bir düzenleme bulunması,

2- Suçun tamamlanmış olması,

3- Failin kanunda öngörülen biçimde aktif bir davranışının olması,

4- Failin bu davranışının iradi olmasıdır.

Kurula göre; “Etkin pişmanlığın varlığının kabul edilebilmesi için sanığın suç sonrası sergilediği aktif davranışın iradi olması da lazımdır. Bu şart etkin pişmanlığın sübjektif unsurunu teşkil etmektedir. Etkin pişmanlığın varlığının kabulü için tek başına failin haksızlığın sonuçlarını ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarda bulunmuş olması yeterli değildir. Etkin pişmanlıkta fail, suç sonrası zararı gidermeyi, engellemeyi, düzeltmeyi ya da tehlikeyi önlemeyi iradi yani gönüllü olarak yapmalıdır. Çoğu zaman fail bu tür davranışları, suçu işledikten sonra duyduğu pişmanlığın tesiri ile yapmaktadır. Bu nedenle müessesenin adlandırılmasında tercih edilen ikinci kelime de ‘pişmanlık’ olmuştur. Aynı şekilde karşılaştırmalı hukukta da örnekleri verilen isimlerden anlaşılacağı üzere ‘tövbe’ kelimesiyle bu vurgunun yapıldığı görülmektedir. Etkin pişmanlıkta ceza verilmesinden vazgeçilmesinin yahut cezadan indirim yapılmasının temelinde failin bu pişmanlığı yatmaktadır. Zira cezalandırılmada güdülen asıl amaç, kişinin pişmanlık duymasını sağlayıp yeniden topluma kazandırılmasıdır. Failin dışa yansıyan davranışının pişmanlığının tezahürü olarak kabul edilebilecek derecede iradi olması yeterli olup iç dünyasına bakılıp gerçekten samimi olup olmadığı aranmaz. Bu bakımdan sanığın davranışında cezadan kurtulma saiki de etkili olmuş olsa, önemli olan salt bu saikle hareket edilmemiş olmasıdır (…)”.

Kararda Kurulun; madde lafzından hareketle, TCK m.221/4’ün birinci ve ikinci cümlelerinin uygulama unsurları konusunda aşağıda yer verilen ayırıma gittiği gözlemlenmektedir.

TCK m.221/4’ün birinci cümlesinin uygulanabilmesi için;

1- Fail, örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden olmalıdır,

2- Gönüllü olarak teslim olmalıdır,

3- Örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermelidir.

İkinci cümlesinin uygulanabilmesi için;

1- Fail; örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ya da örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden olmalıdır,

2- Yakalanmış olmalıdır,

3- Örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermelidir.

Bu kriterlerin dışında YCGK; yukarıda yer verilen unsurlardan bağımsız olarak, “pişmanlık” kavramını TCK m.221/4’ün ikinci cümlesinin tatbiki bakımından değerlendirmiştir.

“TCK m.221’in uygulanabilmesi için; etkin pişmanlık kurumunun doğası ve anılan madde başlığının ‘etkin pişmanlık’ olması karşısında, failin pişman olması esasen ön koşul niteliğindedir. Bu nedenle, TCK'nın 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin uygulanması bakımından failin yalnızca maddi gerçeğin ortaya çıkması için yararlı bilgiler vermesi yeterli olmayıp bu pişmanlığını yargılamanın her aşamasında sürdürmesi, bu bağlamda pişmanlık duyarak örgütün yapısı çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgileri içeren ifadesini inkar etmemesi gerekir. Pişmanlık duyarak verdiği ifadeyi inkar eden kişinin o aşamada pişmanlığından söz edilemez”[1].

“Diğer taraftan, ‘etkin pişmanlık’ başlıklı TCK m.221’in üçüncü fıkrasında ‘pişmanlık duyarak’ ibaresi kullanıldığından, bu koşulun dördüncü fıkranın ikinci cümlesi bakımından aranmayacağı ileri sürülebilir ise de; Adalet Komisyonu raporunda da vurgulandığı üzere madde başlığının, maddenin tüm fıkralarının yorumu bakımından ayrılmaz bir parça olması, üçüncü fıkranın uygulanma koşullarının, dördüncü fıkranın ikinci cümlesine göre daha ağır şartlara bağlı tutulması ve madde gerekçesinde belirtildiği üzere, dördüncü fıkranın, üçüncü fıkrada belirtilen nitelikte bilgi verme imkanından yoksun failler bakımından ihdas edilen bir düzenleme olması nazara alındığında, dördüncü fıkranın ikinci cümlesinin uygulanması bakımından, diğer koşulların yanı sıra failin pişmanlık duyması koşulunun da gerçekleşmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, örgütlü suçluluğa ilişkin etkin pişmanlığı düzenleyen TCK m.221’de yer alan fıkraların her birinin uygulanabilmesi bakımından failin pişmanlık duyması ön koşul niteliğinde olduğundan, maddenin ‘pişmanlık duyarak’ ibaresine yer verilmeyen fıkraları açısından da failin pişman olmasının gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.

Bununla birlikte, yakalandıktan sonra örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi veren failin, vermiş olduğu bilgileri aşamalarda inkar etmesi hali, maddenin ‘failin örgütten koparılıp tekrar topluma kazandırılması ve örgüt faaliyeti çerçevesinde tekrar suç işlemesinin önlenmesi’ şeklinde belirtilen amacıyla bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla, faillerin yakalandıktan sonra usule uygun olarak verdikleri ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması hususunda delil niteliği taşıyan itiraf içerikli beyanları hükme esas alınabilir ise de; bu beyanları sonradan reddeden faillerin pişmanlık duyduklarından söz edilemeyeceği, böylelikle maddede öngörülen amaca aykırı davrandıkları anlaşıldığından, haklarında TCK’nın 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır[2](…).

“… silahlı terör örgütüne yönelik yürütülen soruşturma kapsamında yakalanmalarından sonra; soruşturma aşamasında müdafii huzurunda alınan ifadelerinde örgütün alt yapılanmasına, bu yapı içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarına, örgütsel faaliyet kapsamında işlenen suçlara ve bu suçlara katılan örgüt mensuplarına ilişkin verdikleri bilgileri sonradan inkar eden sanıkların, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetlerine ve etkin pişmanlık taleplerinden vazgeçtiklerinden bahisle haklarında TCK’nın 221. maddesinin uygulanmamasına karar verildiği olayda; TCK'nın 221. maddesinin başlığı, amaç, kapsam ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde, yorum açısından göz önünde bulundurulması gereken madde başlığında yer alan ‘etkin pişmanlık’ ibaresi gereğince, maddede öngörülen hallerin uygulanabilmesi açısından hükmün konuluş amacına uygun olarak failin örgütten kopma ve topluma kazandırılma yolunda pişmanlık duyması ve bu pişmanlığının aşamalarda süreklilik arz etmesi gerektiği, buna karşın, verdikleri bilgileri aleyhlerinde beyanda bulundukları diğer sanıkları cezadan kurtarmak için sonradan inkar eden ve maddeye hakim olan amaca aykırı hareket eden sanıkların pişmanlıklarından söz edilemeyeceği anlaşıldığından; sanıklar hakkında TCK'nın 221. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinin uygulanma koşullarının bulunmadığının kabulü gerekmektedir[3]”.

Karşı Oy Veren Üyeye göre;

“Mahkemenin gerekçeli kararında esas olarak, kollukta ve savcılıkta etkin pişmanlık hakkını kullanan sanıkların kendi konumları ve örgüt üyeliğinden mahkum olan diğer tüm sanıkların terör örgütünün bölge yapılanmasındaki konumları, işledikleri suçları ve bu suçların delilleriyle ilgili verdikleri bilgileri esas alarak tüm sanıkların terör örgütü üyeliğinden ve işledikleri suçlardan mahkumiyetlerine karar verildiği tespit edilmiştir. Daire de esas olarak sanıkların bu beyanlarını mahkumiyete esas almıştır”.

Bu sanıkların verdikleri bilgilere dayanılarak suçun aydınlatıldığı, dolayısıyla sanıkların verdiği bilgilerin elverişli ve kanunun aradığı anlamdaki bilgi olduğu, suçun aydınlatılmasında ve suçlunun cezalandırılmasında kullanıldığı tespit edilmesine rağmen, sanıkların içinde bulundukları konum, yer ve ortam itibarıyla yargılama aşamasında duruşma salonunda diğer şüphelilerin huzurunda ifadelerinden vazgeçmeleri, bu kişiler hakkında TCK 221/4. maddesinde yer alan etkin pişmanlık halinin uygulanmasına engel bir durum değildir. Nitekim TCK 221/3. maddesinde yer alan etkin pişmanlık halinin uygulanma şartlarından biri 'pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermek' olduğu halde kanun koyucu TCK 221/4. fıkranın 2. cümlesindeki pişmanlık halinin uygulanması şartları arasında sadece 'failin örgüt yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermek' şartını aradığı gerekçe ve kanun metninde belirtmiştir”.

221/4. fıkrasının 2. cümlesinin uygulanma koşulları şu şekildedir;

- Sanığın örgütün kurucusu, yöneticisi, örgüt üyesi ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden olması gerekir,

- Örgütün yapısı ve faaliyet çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermelidir,

- Yakalanmış olmalıdır.

Bu üç şartın da birlikte gerçekleşmesi halinde; kişi hakkında örgüt kurmak, yönetmek, örgüte üye olmak suçundan dolayı ya da örgüt adına işlenen suç ve örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçlarından indirim öngörülmüştür. Bu itibarla 4. fıkra kapsamında yakalanan kişilerin etkin pişmanlıktan yararlanabilmesi için örgüt yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar hakkında bilgi vermesi yeterlidir[4]. Yakalanan sanığın; örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili verdiği bilgiler, soruşturmada cumhuriyet savcısı ve kovuşturmada da mahkeme tarafından yararlı bulunduğunda, yani örgüt üyelerinin, yapısının veya faaliyetleri kapsamında işlenen suçların ortaya çıkarılmasına katkı sağladığında, sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerekir.

Kanun koyucu; bu bilgilerin sadece mahkeme huzurunda verilmesini, sanığın soruşturma aşamasında verdiği bilgileri kovuşturmada ikrar etmesini veya sanığın mahkeme huzurunda açıkça pişman olduğunu dile getirmesini öngörmemiştir. Sanık bu bilgileri; kollukta veya savcılıkta verebileceği gibi, pişmanlığı açık veya örtülü de olabilir. Yakalanan sanığın etkin pişmanlık müessesesinden yararlanmasının temel kriteri, verdiği bilgilerin niteliğidir. Kanun koyucunun öngördüğü bu kriterler dışında, sanığın mahkeme huzurunda pişmanlığından vazgeçmesi ve hatta verdiği yararları bilgilerin doğruluğunu muhtemelen örgüt baskısı, korkusu veya “davaya ihanet” psikolojisi ile inkar etmesi, yani pişmanlığından ve/veya beyanlarından vazgeçmesi, sonucu değiştirmemelidir. Mahkemede de pişmanlıkla ilgili açık kabul aranması veya etkin pişmanlıktan vazgeçmeden dolayı cezasızlığa veya ceza indirimine gidilmemesi, “kanunilik” ilkesi ile örtüşmeyecek ve Anayasa “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı m.13’e de aykırı olacaktır[5].

Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında; sanığın soruşturma aşamasından bu tarafa yapılan sorgusunda ve verdiği beyanlarda, dava konusu ile ilgili bilgiler verdiği sırada gösterdiği pişmanlık iradesinde istikrar, yani devamlılık aradığı görülmektedir. Bizce; mevcut yasal düzenlemeye göre, şüphelinin veya sanığın gösterdiği pişmanlık iradesi ile birlikte kanun koyucunun asıl amacı olan örgüt yönünden yararlı bilgilerin elde edilmesi halinde, sanık daha sonra pişmanlığından vazgeçse bile “etkin pişmanlık” müessesesinin tatbiki gerekmektedir.

Ceza Genel Kurulunda sunulan karşı görüşe göre;(…) Örgüt mensuplarının örgütten ayrılmaları ya da örgüt hakkında bilgiler vermeleri onların gerek kendilerinin gerekse ailelerinin hayatlarına mal olabilir ya da farklı istenmeyen sonuçlara mal olabilir. Bu kişilerin her aşamada; içinde bulundukları ve yaşadıkları ortamlardan dolayı örgüt hakkında bilgi vermeleri beklenemez. Zaten kanun koyucu TCK 221. maddesinin düzenlenmesinde pişmanlık halini öngördüğü ve öngörmediği halleri ayrı ayrı düzenlemiştir”.

Bilgi veren sanıkların verdikleri bu bilgilerin elverişli olduğu kabul edilerek diğer örgüt mensuplarının mahkumiyetlerinde kullanılmasına rağmen etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandırılmaması hak ve nefasete uygun olmadığı gibi, gelecekte suçluluğa katılan kişilerin suç örgütleri ve örgüt adına suç işleyen kişilerin hakkında bilgi verilmesini engelleyecek nitelikte terörle mücadeleye katkı değil, zarar veren bir anlayış olur”.

Ceza Genel Kurulunun oyçokluğu ile verdiği kararda; sanıkların etkin pişmanlık müessesesinden yararlanmaları için bilgi vermelerinin yanı sıra, pişman olduklarının tespit edilmesi gerektiği görülmektedir.

Özetle YCGK’ya göre; silahlı terör örgütünün üyesi, yöneticisi veya örgüte üye olma veya örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme veya örgüte bilerek veya isteyerek yardım suçunu işleme suçu kapsamında yakalanan kişinin, yakalandıktan sonra, bahse konu örgütün yapısı ve faaliyetleri kapsamında işlenen suçlar hakkında bilgi vermesi, “Etkin Pişmanlık” başlıklı TCK m.221/4’ün ikinci cümlesinin uygulanması için yeterli değildir. Yargıtay; failin bu bilgileri verme sebebine, yani pişmanlığına ve pişmanlığının sürekli olmasına önem atfetmektedir. Bir başka ifadeyle, failin işlediği fiilden dolayı pişman olması ve bu pişmanlığını kovuşturmada da devam ettirmesi gerekmektedir. Bu nedenle; şüpheli veya sanığın etkin pişmanlık kapsamında verdiği ifadeden geri dönmesi, ifadesini değiştirmesi veya önceden verdiği ifadeyi inkar etmesi durumunda, kişinin işlediği fiilden dolayı pişman olduğundan bahsedilemeyeceğinden, “etkin pişmanlık” hükümleri de uygulanamayacaktır. TCK m.221/4’ün ikinci cümlesinde failin pişman olması gerektiğinin açıkça belirtilmemiş olması, “pişmanlık” kriterinin hükmün uygulanmasının önkoşulu olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

Bununla birlikte; Yargıtay’ın, sanığın verdiği bilgileri, işlediği fiillerden dolayı pişmanlık duyduğu için, gönüllü olarak vermesi gerekliliğini ararken, sanığın ifadesini değiştirme saikine önem atfetmediği söylenebilir. Çünkü karara göre; ifadede değişiklik olduğu anda, sanığın etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmaktan vazgeçtiğinin kabulü gerekir. Sanığın hazırlık aşamasında kollukta veya savcılıkta verdiği ifadeyi; mahkeme huzurunda, o anda ifadesini dinleyen kişilerden çekinmesi nedeniyle değiştirmesi önemli değildir. Sanığın pişmanlığı sürekli olmalıdır. Sanığın verdiği bilgileri inkar etmesi, yaptığı fiilden dolayı “pişman olmadığının” göstergesi olacak ve etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmasına engel olacaktır.

Yargıtay’ın bu kararına katılmadığımızı, muhalefet şerhi veren üyenin görüşünü paylaştığımızı ifade etmek isteriz. TCK m.221’e göre, hem soruşturma ve hem de kovuşturma aşamalarında etkin pişmanlık uygulanabilir. Sanığın kolluk veya savcılık ifadelerinde etkin pişmanlıktan faydalanmak istediğini belirtmesine rağmen, bu hususu duruşmada yinelememesi veya duruşmada açıkça “etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istemiyorum” demesi, etkin pişmanlık hükümlerinin tatbikine engel değildir. Çünkü maddede, etkin pişmanlığın tatbiki için failin açık ikrarının veya suçun kabulünün arandığına dair bir ifade yer almamaktadır. Şahsın bahsi geçen yönde beyanları somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmeli; verdiği bilgiler ve ifade içeriği ilgili madde fıkrasında gösterilen etkin pişmanlık hallerinden birisine gitmekte ise, bu beyanların örgüt baskısından kaynaklanabileceği de dikkate alınmalıdır[6].

Sonuç olarak;

Dürüst yargılanma hakkını ihlal ettiği, kamu otoritesinin suçlanan üzerinden baskı kurduğu, bazı durumlarda gerçeklere ulaşmanın ötesinde, kendisini zayıf ve korumasız gören şüphelinin veya sanığın suçu kabul etmeyi bir kurtuluş yolu gördüğü, bunun da bazen maddi hakikate ve adalete uygun olmayan sonuçlara yol açtığı iddialarıyla eleştirilen etkin pişmanlık, esas itibariyle suçlanana sağlanacak usuli güvencelerle daha faydalı ve müesseseleşmiş şekilde kullanılabilir.

Etkin pişmanlık; soruşturma aşamasında savcılık makamı ile şüpheli ve müdafii arasında yapılacak bir anlaşma ve karşılıklı imzalanacak şartları belirlenmiş sözleşme biçiminde belirlenebilir. Böylece taraflar, etkin pişmanlık kapsamında uymaları gereken yükümlülüklerin ne olduğunu daha iyi bilip öngörebilirler ve bu şartlara göre hareket edebilirler. Etkin pişmanlık kapsamında yapılan anlaşmanın dışına çıkıldığında, her bir taraf anlaşmada öngörülen yükümlülüğün ihlali nedeniyle bir yaptırıma tabi tutulabilir. Elbette bu yaptırım; anlaşmanın kısmen veya tamamen bozulması, şartların tekrar gözden geçirilmesi, aleyhine anlaşma şartı ihlal edilen tarafın korunması biçiminde gerçekleşebilir. Bundan başka; Türk Ceza Kanunu’nun Komisyon tartışmalarında TCK m.221’de düzenlenen etkin pişmanlık yönünden gündeme getirilen “bizzat pişmanlık gösterme” iradesi veya şartı, ya yasal değişiklikle TCK m.221’e alınmalı veya mevcut düzenleme lafzına uygun tatbik edilmeli, ayrıca mahkeme önünde de bizzat pişmanlık gösterme, failin suçunu ikrar etme şartı aranmamalıdır.

Etkin pişmanlıkta yegane amaç, maddi hakikate ve adalete ulaşmaktır. Bu amaç uğruna; görünen gerçeklere önem verilip, asıl hakikat feda edilemez. Ancak bazı zorunlu durumlarda; asıl faile, azmettirene ve maddi hakikate ulaşabilmek için, pişmanlıktan yararlanmak isteyip, örgütün mensupları, yapısı ve faaliyetleri hakkında faydalı bilgiler veren bazı faillerin veya yardım edenlerin, suça konu olabilecek fiillerinden ceza sorumluluğuna gidilmeyebilir veya bu kişiler daha az cezaya muhatap kılınabilir.

.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Filiz Demirbüker

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------------------

[1] Kararın 30. ve 31. sahifesi.

[2] Kararın 31. sahifesi.

[3] Kararın 31. ve 32. sahifesi.

[4] Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, Önder Tozman, age. s.409

[5] Anayasa m.13’e göre; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”.

[6] Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 28.11.1998 tarihli, 2860/2638 sayılı kararı.