Önceki yazımda[1] değinmiş olduğum “önleyici hukuk” uygulamalarını, bu yazımda daha detaylı bir şekilde ele alacağım.
Ülkemizde dava ile sonuçlanmış uyuşmazlıkların neredeyse tümünün ortak özelliği, sonuçtan hiçbir tarafın memnuniyet duymaması ve her iki tarafın da haksızlığa uğradığı inancına sahip olmasıdır. Yargılamanın ve ilamların infazı ile ilgili süreçlerin yıllara yayılması, yüksek yargılama giderleri ve adeta adaletinden şüphe duyulacak hale gelen yargı sistemi bu durumun en önemli sebeplerindendir. Yargılama süreçleri ile ilgili belirttiğim olumsuzluklar artık her şekilde gündeme getirilmeye başlanmıştır. Zira hali hazırda çeşitli televizyon kanallarında gösterilen T.C. Adalet Bakanlığı’na ait kamu spotlarında da aynı doğrultuda tespitlere yer verilmiştir[2]. Bu spotlarda T.C. Adalet Bakanlığı da uzun yargılama süreçlerinden ve yargılamaların yüksek maliyetlerinden bahsederek bir takım ara çözüm önerilerinde bulunmaktadır. Oysa geçmiş dönemlerde de denenen hiçbir ara çözüm Türk yargı sistemini daha iyi bir hale getirebilmiş değildir. Bence bu açıdan izlenmesi gereken politika, her türlü yargılama sürecinden uzak durmak, başka bir deyişle hukuki sorunları henüz ortaya çıkmadan ön görmek, yok etmektir. Bu açıdan tıpkı modern tıp uygulamasında erken teşhisin insan sağlığı üzerindeki etkisinin önemi gibi günümüz hukukunda da önleyici hukuk, kişiler için hayati öneme sahiptir.
Konuyu, en önemli muhatabı şirketler üzerinden açıklamakta fayda görüyorum.
Şirketlerin güvenilirlik, erişilebilirlik ve hesap verilebilirlik esasları üzerine kurulmuş bir ilişki çerçevesinde işbirliği halinde olacağı profesyonel danışmanları seçmesi, sürecin ilk ve en önemli adımıdır. Bu aşamada şirket, süreci, danışmanlarla birlikte yürütebilecek yetki ve donanıma sahip kendi bünyesindeki personelini de belirlemelidir.
Sürecin ikinci adımı, şirketlerin yapılanma-örgütlenme biçimine ve faaliyet alanına göre farklılık arz eden hukuki sorumluluklarının ve bunlara bağlı risklerin tespit edilmesinden oluşmaktadır. Bu aşamada hukuki sorumluluklar ile ilgili tüm hususlar titizlikle incelenir, eksik ve/veya değişim ihtiyacı gösteren noktalar belirlenir. Böylece, tespit edilen hukuki riskleri en aza indirmek adına, şirket için atılacak adımlar belirlenecek ve bu doğrultuda uygulanacak hukuki iyileştirmeler için bir yol haritası çıkarılabilecektir. Çıkarılacak yol haritası hazırlanacak bir raporla kayıt altına alınmalıdır. Belirtilen tüm bu süreçlerin sonunda başarıya ulaşılması, çıkarılan yol haritasına titizlikle uyulması esasına bağlıdır. Böylece artık şirket, kontrollü ve düzenli aralıklarla denetime tabi tutulacaktır.
Önleyici hukuk salt bir tanı/tedavi süreci olmayıp ilgili şirketin tabi olduğu mevzuat hakkında düzenli, süratli ve kapsamlı bir biçimde bilgilendirilmesini de esas alan ve süreklilik arz eden bir yaklaşımdır. Bilhassa mevzuat değişikliklerinin sıklıkla yaşandığı bir ülke olduğumuz düşünüldüğünde, değişikliklerin takip edilerek şirket için gerekli uyarlamaların yapılması zorunludur.
Hukuki sorunların henüz ortaya çıkmadan yok edilmesi yaklaşımının en önemli ayaklarından biri olan sözleşmeler konusuna ayrıca değinmekte fayda görüyorum. Zira oluşabilecek hukuki uyuşmazlıkların önüne geçilebilmesi, nitelikli, yoruma açık olmayan, mahkemelerde tartışılmaya ihtiyaç duyulmayan ve şirkete özel olarak hazırlanan sözleşmelerden geçmektedir. Şirketin esas sözleşmesinden, ticari faaliyetler ya da iş hukuku kapsamında akdedilen sözleşmelerine kadar taraf olduğu tüm sözleşmeler mevzuata uygun şekilde, özenle, öngörüyle ve sektörel bilgiyle hazırlanmalıdır. Özellikle uzun vadeli ticari ilişkilerin konu edildiği sözleşmeler kaleme alınırken ticari ilişkinin doğası göz önüne alınmalı, konu hakkında bilgi sahipleri ile işbirliği yapılmalı ve sözleşme bu doğrultuda şekillendirilmelidir.
Son on yılda, farklı sektörlerde faaliyet gösteren ve farklı finansal ölçeklerden müvekkillerimiz ile gerçekleştirdiğimiz çalışmalarımızda, tarafımızca önleyici hukuk yaklaşımı esas alınmıştır. Geldiğimiz aşamada, bu yaklaşımın şirketlere tasarruf (zaman, ekonomik getiri vb.) sağladığını, hukuki sicili temiz bir şirket olmanın saygınlığını yaşattığını, belki de en önemlisi şirketlerin hissedarlarına-yöneticilerine huzurlu-güvenli çalışma hayatı sunduğunu yaşadığım deneyimlere dayanarak özellikle belirtmek isterim.
Önleyici hukuk yaklaşımına ilişkin kaleme aldığım bu iki yazıda yer verdiğim, bilgilerin sizler için faydalı olmasını dilerim. Okuyucuların yorum ve soruları, konunun değerlendirilmesine ışık tutacaktır.
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Oğuz AKDEMİR tarafından kaleme alınmış ve onun onayı dahilinde www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-------------------------
[1] http://www.hukukihaber.net/onleyici-hukuk-makale,4104.html
[2] http://www.adb.adalet.gov.tr/
Trend Haberler
KARŞI DAVA AÇMA SÜRESİ (HMK m. 133)
Adana Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliğinde Değişiklik
Kiracının Haklı Tahliyesi
YOKSULLUK NAFAKA BORCUNUN ÖDENMEMESİ ve ŞİKAYET
TEVKİL YAPILIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
AVUKATIN TARAF OLDUĞU (MESLEKTEN KAYNAKLI OLMAYAN) DOSYALARINDA E-TEBLİGAT ZORUNLULUĞU VAR MIDIR?