Türk Borçlar Kanunu’nun 611. maddesi uyarınca, ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir. Tam iki tarafa borç yükleyen nitelikteki bu sözleşmede, karşı edim olarak malvarlığının tamamı ya da bir kısmının devri, sağlar arası tasarruf yoluyla olabileceği gibi ölüme bağlı tasarruf yolu ile de olabilir. Doktrinde bakım alacaklısının karşı ediminin sağlar arası tasarruf yoluyla yerine getirildiği sözleşmeler borçlar hukuku nitelikli ölünceye kadar bakma sözleşmesi, ölüme bağlı tasarruf yolu ile yerine getirildiği sözleşmeler ise miras hukuku nitelikli ölünceye kadar bakma sözleşmesi olarak nitelendirilmektedir.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde, asli edimlerden biri sürekli nitelikte ise o ilişki sürekli borç ilişkisi sayılmaktadır. Nitekim ölünceye kadar bakma sözleşmesinde söz konusu menfaatin sağlanması, bakım borçlusunun bakım alacaklısına ölene kadar bakım ve gözetim borcunu tamamlaması ile gerçekleşmektedir. Bu şekilde bakım borçlusunun borcunu yerine getirebilmesi ise ancak bir zaman aralığına yayılarak sağlanabilir. Bu nedenle ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bakım borçlusunun edimi sürekli edimdir ve ölünceye kadar bakma sözleşmesi sürekli borç ilişkisi niteliğindedir.
Türk Borçlar Kanunu m. 617 hükmü ile ölünceye kadar bakma ilişkisinin devamını çekilmez veya imkânsız hâle getiren ya da aşırı ölçüde güçleştiren önemli sebeplerin ortaya çıkması durumunda, sözleşmenin taraflarına sözleşmeden dönme hakkı tanınmıştır. Söz konusu düzenleme gereğince ölünceye kadar bakma sözleşmesinden dönülebilmesinin şartı, önemli sebep niteliğinde bir olgunun varlığıdır. Hükümde ölünceye kadar bakma sözleşmesini çekilmez hâle getirebilecek önemli sebeplere örnek olarak “sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması” hâli verilmiş ve ayrıca ölünceye kadar bakma ilişkisinin devamını çekilmez veya imkânsız hâle getiren ya da aşırı ölçüde güçleştiren durumların önemli sebep sayılacağı belirtilmiştir. Bu yönü ile hüküm yalnızca genel bir kural içermekte olup, önemli sebebin ne olduğuna ilişkin bir tanıma yer vermemektedir. Nitekim önemli sebep kavramı esnek ve göreceli bir kavramdır. Bu yüzdendir ki önemli sebep kavramına ilişkin değişmez tanım ve ölçütlerin getirilmesi mümkün değildir. Önemli sebep her ölünceye kadar bakma sözleşmesinde, sözleşmenin şartlarına, uyuşmazlığa ve sözleşmedeki tarafların menfaat dengesine göre değişebilir ve çok çeşitli olgular olabilir. Bu nedenle hâkim TMK m. 4 hükmü ile kendisine tanınmış olan takdir yetkisini kullanarak, ölünceye kadar bakma sözleşmeleri bakımından hangi sebeplerin sözleşmeden dönmeyi gerektirecek düzeyde önemli olduğunu her somut olay ile sözleşmenin özelliklerini göz önünde bulundurarak ayrı ayrı değerlendirmelidir.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinden önemli sebebe dayalı olarak dönülebilmesi için, muhatabın kusurlu olması gerekli değildir. Önemli sebep taraflardan bağımsız bir olgudan kaynaklanabileceği gibi, muhatabın kusurlu davranışından da kaynaklanabilir. Türk Borçlar Kanunu uyarınca dönme beyanında bulunmada asıl aranan husus, önemli sebep oluşturan olgunun ölünceye kadar bakma sözleşmesine devamı çekilmez veya imkânsız kılması ya da aşırı ölçüde güçleştirmesidir. Bir olgu artık sözleşmeye devamı mümkün kılmıyorsa ya da aşırı ölçüde güçleştiriyorsa, bu sebebin doğmasında muhatabın hiçbir kusuru bulunmasa dahi, ölünceye kadar bakma sözleşmesinden önemli sebeple dönme hakkının ileri sürülmesi mümkündür.
Bununla beraber ölünceye kadar bakma sözleşmesinden önemli sebebe dayalı olarak dönülebilmesi için, dönme beyanına konu olan olgunun, beyanda bulunan tarafın kusurlu davranışı sonucu ortaya çıkmamış olması gerekir. Eğer kusurlu tarafın, bu kusuru ile önemli sebep arasında bir nedensellik bağı var ise, TBK m. 617 hükmüne dayanılamaz. Aksi düşünce çelişkili davranış yasağına aykırılık oluşturur. Buradan anlaşılacağı üzere sözleşmeden önemli sebeple dönmek isteyen tarafın kusurunun, sözleşmeden dönülmesine engel oluşturabilmesi, önemli sebebin kusurlu davranış sonucunda oluşmasına bağlıdır. Eğer önemli sebep kusurlu davranış sonucunda oluşmamışsa, kusurun varlığına rağmen TBK m. 617 hükmüne dayalı olarak sözleşmeden dönülmesi mümkündür. Ancak önemli sebebi oluşturan olgu sözleşmenin her iki tarafının kusurlu davranışı sonucu da ortaya çıkabilir. Bu durumda sözleşmeden önemli sebeple dönmek isteyen tarafın önemli sebebin oluşmasındaki kusuru, muhatabın kusuruna oranla daha fazla ise, artık dönme beyanında bulunan tarafın kusuru dönme hakkının kullanılmasına engel oluşturacaktır
Türk Borçlar Kanunu m. 617 uyarınca önemli sebebe dayalı olarak sözleşmeden dönmede hak sahibi kişi, kendisi bakımından ölünceye kadar bakma ilişkisine devamı çekilmez veya imkânsız hâle gelen ya da aşırı ölçüde güçleşen taraftır. Bu taraf bakım alacaklısı olabileceği gibi, bakım borçlusu da olabilir. Bu doğrultuda bizzat dönme hakkı sahibi ya da yetkili temsilcisi tarafından yapılan dönme beyanının muhatabı da somut olaya göre değişebilecek olmakla birlikte, gerek bakım borçlusu gerekse bakım alacaklısı olabilecektir. Bakım borçlusunun ölümü durumunda, bakım alacaklısının onun mirasçılarına karşı da dönme beyanını yöneltmesi mümkündür.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinden dönmek isteyen tarafın, yapması gereken karşı tarafa bu hususta bir irade beyanı yöneltmektir. Sözleşmeden dönme hakkı, nitelik olarak hakkın kullanılmasının etkisi bakımından bozucu yenilik doğuran bir haktır ve hak sahibinin tek taraflı varması gerekli irade beyanı ile kullanılmaktadır. Dönme hakkını kullanabilmek için bu konuda bir dava açma zorunluluğu söz konusu değildir. Bununla beraber hak sahibi dilerse dönme hakkını açacağı bir tespit davası ile de ileri sürebilecektir. Dönme bildiriminde bulunulacağı zaman, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin tarafları karşılıklı olarak o ortamda hazır iseler, dönme muhatabının duyması ile bildirim o anda yapılmış sayılır. Buna karşılık dönme bildiriminde bulunulurken, muhatap o ortamda hazır değilse, hazırlar arasında olmayan sözleşmenin kurulmasına ilişkin genel ilkeler bu durumda kıyasen uygulanacaktır. Bu durumda dönme bildirimi, bildirimin muhataba vardığı anda yapılmış sayılacaktır. Dönme beyanı bakımından bir diğer önemli husus, dönme beyanında önemli sebeple dönmeye dayanak oluşturan olguların muhataba bildirilmesinin gerekip gerekmediğidir. Zira bu olgulara dayalı geçerli bir dönme sebebinin bulunması önemli sebeple dönme bakımından geçerlilik şartıdır. Dönme sebebinin geçersiz olması, yetersiz olması ya da hiç bulunmaması önemli sebeple dönme beyanını kendiliğinden geçersiz kılacaktır.
Türk Borçlar Kanunu m. 617 hükmüne göre taraflardan her biri, sözleşmenin devamını çekilmez ya da imkânsız hâle getiren veya aşırı ölçüde güçleştiren önemli sebeplerin ortaya çıkması hâlinde, sözleşmeyi süre vermeksizin sonlandırabilecektir. Şu hâlde TBK m. 617 hükmüne dayanarak ölünceye kadar bakma sözleşmesinden dönmek isteyen tarafın, şartlar gerçekleştiği takdirde herhangi bir ihbar süresine tâbi olmadan, tek taraflı bozucu yenilik doğuran beyan niteliğinde bir “dönme bildiriminde bulunması” yeterli olacaktır. Bununla beraber herhangi bir süre verilmesini zorunlu kılmayan bu düzenlemenin örtülü kanun boşluğu içerdiğini düşünmekteyim. Zira ölünceye kadar bakma sözleşmesinden dönmeye ilişkin bir diğer sebebi düzenleyen TBK m. 616 hükmünde “altı ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, sözleşmeyi her zaman feshedebilir” denilmektedir. Kanaatimce ölünceye kadar bakma sözleşmesinin sürekli borç ilişkisi niteliği ile taraflar arasında güvene dayalı ve sıkı bir insanî ilişki kurmasından ötürü, dürüstlük kuralı uyarınca gerekli hazırlıkların yapılabilmesi için, TBK m. 616 hükmünde olduğu gibi, TBK m. 617 hükmünde de dönme hakkı kullanılmadan önce muhataba ihtar ile kısa da olsa bir sürenin verilmesi gerekmektedir. Oysa TBK m. 617 hükmünün lâfzında gerek ihtar gerekse süre verilmesi şartı aranmamıştır.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinden önemli sebebe dayalı olarak dönmeye ilişkin TBK m. 617 hükmü emredici bir düzenlemedir. Çünkü sürekli borç ilişkisine önemli sebebe dayalı olarak son vermenin dayanağı dürüstlük kuralı ve kişilik hakkının korunması ilkesidir. Önemli sebeple dönme hakkı sayesinde tarafların kendilerini aşırı derecede kısıtlayacak bir sözleşme ile bağlı kalmalarının önüne geçilmektedir. Dolayısıyla bir defa ölünceye kadar bakma sözleşmesini kurarken tarafların aralarında yapacakları bir anlaşma ile önemli sebeple dönme yetkisini önceden kaldırmaları ya da sınırlamaları geçerli kabul edilmemelidir. Aksi sonuca varılması ölünceye kadar bakma ilişkisine devamın kendisi için çekilmez ya da imkânsız hâle geldiği veya aşırı ölçüde güçleştiği tarafı, ahlâka aykırı şekilde bu ilişkiye hapsetmek olacaktır.
Ayrıca önemli sebeple ölünceye kadar bakma sözleşmesinden dönme hakkının TBK m. 617 hükmünde her iki sözleşme tarafına da verilmiş olması karşısında, tarafların aralarındaki anlaşma ile bu hakka yalnızca bir tarafın sahip olacağını kararlaştırmaları da mümkün değildir. Yine tarafların aralarında yapacakları bir anlaşma ile ölünceye kadar bakma sözleşmesinin kurulmasından itibaren belli bir süre için önemli sebeple dönme hakkının kullanılamayacağı ve dönmeye dayanak oluşturan olgu meydana geldikten sonra yalnızca belirli bir süre içinde dönme hakkının kullanılabileceğini kararlaştırma olanağı yoktur. Tüm bu hâllerde yapılan anlaşmalar, TMK uyarınca kesin hükümsüz olur. Eğer söz konusu içerikteki düzenlemeler, ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bir madde olarak yer almaktaysa, bu durumda da kısmî hükümsüzlük söz konusu olacak ve dönme hakkı bakımından TBK m. 617 hükmü tekrar uygulanma alanı bulabilecektir.
Türk Borçlar Kanunu m. 617 hükmü kapsamında yukarıda detayları ile yer verdiğimiz dönme hakkına ilişkin koşulların gerçekleşmesi durumunda, dönme beyanının muhatabın hâkimiyet alanına varmasının sonucu, herhangi bir dava açılmasına gerek olmaksızın, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin geçmişe etkili olarak derhâl ortadan kalkmasıdır. Nitekim TBK m. 617 hükmünde ölünceye kadar bakma ilişkisinin ortadan kalkması hâli bakımından “taraf, aldığı şeyi geri verir” denmektedir. Şu hâlde o ana kadar ifa edilmiş olan edimler geri verileceğine göre burada geçmişe etkili bir sona ermenin bulunduğundan söz edilmeyecektir.