Türk Medeni Kanununa göre, bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir (TMK 683). Mülkiyet hakkının doğal bir sonucu olarak sağlığında malvarlığı üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilen malik, ölümünden sonrası için de bu hakkını muhafaza etmekte ve yasa ile belirlenmiş olan ölüme bağlı tasarruflar ile sağlığında iken ölümü sonrasında malvarlığının akıbetini özgürce belirleyebilmektedir. İşte bu ölüme bağlı tasarrufun özel bir türü de Türk Medeni Kanunu 510 ve devamı hükümleri ile düzenlenmiş olan mirasçılıktan çıkarmadır.
Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakanın tek taraflı ölüme bağlı bir tasarrufu ile gerçekleşmektedir. Mirasbırakan, kanunda belirtilen sebeplerin varlığı halinde, ölüme bağlı bir tasarruf ile saklı paylı mirasçısının mahfuz hissesi üzerindeki haklarını tamamen veya kısmen ortadan kaldırabilmektedir. Kanunda, mirasçının mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemesi ya da mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi sebebiyle “ cezai çıkarma ” ve aciz sebebiyle “ koruyucu çıkarma (TMK 513) ” olarak iki çeşit mirasçılıktan çıkarma düzenlenmiştir.
Mirasbırakan kural olarak, altsoyu, ana ve babası veya eşinin saklı payları üzerinde ölüme bağlı tasarrufta bulunamamaktadır (TMK 505). Saklı pay oranları altsoy için yasal miras payının yarısı, ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri, sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde yasal miras payının dörtte üçü olarak belirlenmiştir (TMK 506). Fakat mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse ya da mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan tamamen çıkarabilecektir (TMK 510). Bu durumda mirasçılıktan çıkarılan kimse, mirastan pay alamayacağı gibi, tenkis davası da açamayacak ve mirasbırakan başka türlü tasarrufta bulunmuş olmadıkça, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse mirasbırakandan önce ölmüş gibi, mirasçılıktan çıkarılanın varsa altsoyuna, yoksa mirasbırakanın yasal mirasçılarına kalacaktır (TMK 511).
Mirasbırakan, mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin tasarrufta bulunurken, mirasçılıktan çıkarma sebebini açıkça belirtmek zorundadır. Aksi durumda mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin tasarruf geçersiz sayılacaktır (TMK 512/1). Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin, mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin tasarrufa itirazda bulunması halinde, mirasbırakanın belirtmiş olduğu mirasçılıktan çıkarma sebebinin varlığını ispat yükü, mirasçılıktan çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşmektedir (TMK 512/2). Sebebin varlığının ispat edilememesi veya çıkarma sebebinin tasarrufta belirtilmemesi halinde dahi, mirasbırakanın ölüme bağlı bu tasarrufu tamamen geçersiz sayılmayacak ve mirasçının saklı payı haricinde yerine getirilecektir. Fakat mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin tasarruf tamamen geçersiz sayılacaktır (TMK 512/3).
Gerçekten de Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin E.2018/3409, K.2021/3708, T.2.6.2021 sayı ve tarihli kararına göre, Çıkarma sebeplerinin doğru olduğunu ispat etme yükü 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 512.maddesi gereği çıkarmadan yararlanan davalılar üzerindedir. Yapılan yargılama sonucu vasiyetnamede belirtilen sebeplerin varlığı ispat edilemediğinden 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 512/3.maddesi gereğince tasarruf; mirasçının saklı payı dışında yerine getirilecektir.
Konuya ilişkin olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E.2013/2-129, K.2013/1585, T.15.11.2013 sayı ve tarihli kararında da şu ifadeler yer almaktadır:
Mirasbırakan vasiyetnamesinde mirastan çıkarma sebeplerini açıklamıştır. Gösterdiği sebebe dair mirasbırakanın açık bir yanılgıya düştüğüne dair bir delil bulunmamaktadır. Davalılar gösterilen sebebin doğruluğunu kanıtlayamamışlardır. Bu durumda mirastan ıskatın mirasbırakanın tasarruf nisabı oranında geçerli olacağı, başka bir ifadeyle davacıların saklı paylarını isteyebileceği ve bu halde davaya tenkis davası olarak devam edileceği düşünülmelidir. Vasiyetnamenin tümden iptaline karar verilmesi yasaya aykırıdır.
Benzer şekilde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E.2010/2-582, K.2010/633, T.8.12.2010 sayı ve tarihli kararına göre, Çıkarma sebeplerinin ispatlanamaması durumunda murisin tasarrufu geçerli olur, ancak ıskat edilen mirasçı saklı payını alabilir. Buna karşılık, mirastan çıkarma nedenleri konusunda murisin açık bir yanılgıya düşürülmesi durumunda ise yapılan ıskat tasarrufu tümü ile geçersiz olacağından ıskat edilen mirasçı miras payına düşen payının tamamını alır.
Yargıtay’a göre, kanunun; mirasçının, mirasbırakana ve ailesine karşı mükellef olduğu aile hukuku vazifelerini büyük ve kusurlu davranışla yerine getirmemesi ifadesinden; mirasçının, sadakat, yardım, bağlılık, çocuklara itina gösterme görevini yapmaması, ana baba ve çocukların karşılıklı sevgi ve saygı şefkat bağları, yoksulluğa ve zarurete düşmede yardım yükümlülüğü, nafaka borcu, aile birlik ve huzurunu bozan davranışlarda bulunmama anlamı çıkmaktadır. Yine çıkarma sebebinin açık olması, belirli bir eyleme, işleme ve davranışa dayanması gerekmektedir. Sadece mirastan ıskat ettim, miras dışı bıraktım, bana ilgi göstermedi v.b. gibi gerekçesiz sözler yeterli sayılmamalıdır. Çıkarma sebebi kabul edilen olayların, delillerinin gösterilmesi de mirasçının çıkarmaya itirazı halinde diğer tarafa kolaylık sağlayacağından, tasarrufta yer almalıdır. (3. HD., E.2019/5571, K.2021/471, T.26.1.2021). Yargıtay’ın işbu kararında mirasçılıktan çıkarma sebebine dair değerlendirmelere ilişkin aynen şu ifadeler yer almaktadır:
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; mirasbırakanın, vasiyetnameler ile kendisi ile annesinin rızası dışında evi terk ettiği, dönmesi için haber gönderilmesine rağmen gelmediği, tanımadıkları birisi ile kendisine ve annesine haber vermeden evlendiği, ağır hastalığa yakalanmasına ve haber gönderilmesine rağmen bakmayacağını, ilgilenmeyeceğini, eve gelmeyeceğini bildirdiği; bayramlarda ve diğer önemli günlerde yıllar boyu eve uğramadığı, telefonla aramadığı; boşandığı eşi ile birlikte nikahsız olarak yaşadığı, son dönemde yapılan rica ve minnetler ile zoraki eve geldiği ancak ilgilenmediği yabancı biri gibi davrandığı; “yatacak mezar yeri var mı bu adamın” dediği; kiracılara özel hayatları ve geçmiş ile ilgili birtakım şeyler anlattığı, anne babasının kötü insanlar olduğunu söylediği, bu sebeple davacının ailevi görevlerini ağır bir şekilde ihlal ettiği gerekçesiyle, mirasçılıktan çıkardığı görülmektedir.
Bu durumda, vasiyetnamelerde açıklandığı üzere, davacının mirasçılıktan çıkarılma sebeplerini varlığının ispatı, çıkarmadan yararlanan davalı mirasçıya ( anneye ) düşmektedir.
Davalı anne, vasiyetnamede belirtilen ıskat sebeplerini ispat etmek için tanık dinletmiştir. Davalı tanıklarının, murisi uzun zamandır tanıdıklarını özel günlerde yanlarında olduklarını ancak davacıyı hiç yanlarında görmediklerini ilk defa duruşma salonunda gördüklerini; davacının anne babasına haber vermeden kayıplara karıştığını, davalı ... hanımın daha önce kızının evini bilmediğini; davacının Bahçeköy'deki adresinin tespit edilmesinden sonra muris ve davalının bu adrese çiçek yaptırarak gittiklerini ancak davacının babasına “ne işiniz var niye geldiniz” dediğini; davacının babası ile helalleşmesi için eve çağrıldığını, eve geldiğinde anne ve babasının hoşgeldin dediği ve murisin gözünün yaşardığı; davacının murisin hastalığı için eve geldiğinde resimler çektiğini ve “bu adam nerede yatacak” gibi ifadeler kullandığını; bir kısım tanıkların ise murisin kızlarının olduğunu dahi bilmediğini; davacının mirasbırakana ve davalı annesine karşı ilgisiz kaldığı, hastalığı ile ilgilenmediği dinlenen tanık beyanları ile sabit olmuştur. Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Dosyada, tanıkların gerçek olmayan olayları gerçekmiş gibi ifade ettiğini kabule yeterli delil ve olgu da bulunmadığından tanıkların sözlerine değer vermek gerekmektedir.
Bu durumda bölge adliye mahkemesince, dinlenen tanık beyanlarına göre, dava konusu vasiyetnameler ile mirasbırakanın davacı kızını mirastan çıkarma sebebi olarak ileri sürdüğü vakaların mirasçılıktan çıkarma sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunduğu, kısaca davacının anne ve babası olan mirasbırakana karşı mükellef olduğu aile hukukundan doğan yükümlülüklerini büyük ve kusurlu davranışlarla yerine getirmediği gözetilerek karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.