1. NİŞANLANMA NEDİR
Nişanlanma 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’muzun 118. ve 123. maddeleri arasında düzenlenmiştir. TMK m.118/1’de “Nişanlanma, evlenme vaadiyle olur.” denilmektedir. Nişanlanma, birbiriyle evlenmek isteyen ayrı cinsiyette iki kişinin evlilik öncesinde, evlenme konusundaki niyetlerini birbirlerine açıklamasıyla, karşılıklı evlenme vaadinde bulunmasıyla, kurulmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bir erkek ile bir kadının, evlenme kastıyla nişanlanmış olmaları durumudur.
Sadece bir tarafın evlenme vaadi nişanlanmanın kurulması için yeterli değildir. Nişanlanma vaadi şekle bağlı olmadığından yazılı veya sözlü olarak yapılabilir. Tarafların irade açıklaması açık veya zımni olabilir. Buna örnek olarak bir erkeğin bir kadına yüzük vermesi ve kadının yüzüğü kabul etmesi veya takması, bir erkeğin bir kadına mektupla evlenme teklif etmesi ve kadının bunu yine mektupla kabul etmesi hallerinde nişanlanma gerçekleşmiş olur. Karşılıklı evlenme vaadi hususu mahkemece araştırılmalıdır.
2. NİŞANLILIĞIN SONA ERMESİNİN HUKUKİ SONUÇLARI
Nişanlılık ilişkisinin sona ermesi durumunda taraflar, "nişanlı" statüsünden çıkıp nişanlanmadan önceki kişisel hallerine geri dönerler. Her iki taraf nişanın bozulmasının haklı sebebe dayanıp dayanmamasından ya da diğer tarafın kusuruna bağlı olup olmamasından bağımsız olarak, TMK m.122 uyarınca nişan hediyelerinin geri verilmesini isteme hakkına sahiptir. Ayrıca nişanın haklı bir sebep olmaksızın bozulması halinde; kusuru olmayan, haklı bir sebebe dayanan veya en geniş anlamıyla zarar gören tarafın maddi ve manevi tazminat isteme hakkı da vardır (TMK m.120, m.121). Davacı haksız yere nişanın bozulduğunu bu sebeple maddi zarara uğradığını ispat etme yükümlülüğü altındadır. Bu hususlar davacı tarafından ortaya konulduğu andan itibaren ispat etme yükümlülüğü davalıya geçer. Tazminat ve hediyelerin iadesi davalarında öne sürülen iddialar tanık dahil, her türlü delille ispat edilebilir.
2.1. MADDİ TAZMİNAT
Maddi tazminat TMK m.120/1’de “Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde, kusurlu olan taraf diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddi fedakarlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Görüleceği üzere kanunkoyucu, nişanı tek taraflı irade beyanı ile haklı bir neden olmaksızın sona erdiren veya kendi kusuru ile nişanlılık ilişkisinin bozulmasına sebebiyet veren tarafı maddi tazminat ödemekle yükümlü kılmıştır. Ancak burada tazminatın gündeme gelebilmesi için nişanlılığın bozulması durumunun mevcut olması gerekmektedir. Örneğin ölüm, gaiplik veya anlaşma yoluyla nişanlılık ilişkisi sona ermişse tazminat istenemeyecektir.
Tazminat isteme hakkı olan taraf, nişan için yapılan masrafları ve nişanlılık yüzünden uğradığı zararları, yani evlenmenin yapılacağına güvenerek uğradığı zararların bir diğer anlamıyla menfi zararların tazminini isteyebilecektir.
TMK m.120/1 uyarınca kişinin nişanlılık ilişkisi içerisinde, evlenmenin yapılacağı kanaatiyle masraf yapması ancak bu masrafı dürüstlük kuralına uygun, iyiniyetle yapması gerekmektedir. Harcamaların iyiniyetle yapılıp yapılmadığının tespitinde yerel örf ve adetler, aile gelenekleri, tarafların sosyal ve ekonomik seviyeleri vb. durumlar dikkate alınır. Harcamaların yapılmasına taraflar karşılıklı olarak onay vermişse, yapılan harcamalar iyiniyetle yapılmış sayılabilecektir.
Maddi tazminat talebinde bulunacak olan nişanlı, evlenme amacıyla yapmış olduğu masraf sebebiyle nişanlanma olmasaydı yapacağı bazı masrafları yapmaktan kurtulduysa o kısma ilişkin tazminat talep edemeyecektir[1].
2.1.1. MADDİ TAZMİNAT DAVASININ TARAFLARI
Maddi tazminat davası açma koşulları oluşan nişanlı taraf, diğer nişanlıya karşı işbu davayı açabilir. Ancak TMK m.120/2 uyarınca tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebileceklerdir. Kanunkoyucu ana baba gibi davranan üçüncü kimseler şeklinde düzenlemeye yer vermiştir. Bu doğrultuda; yetiştirme yurdunda büyümüş bir kimse için yurt müdürü bu kimsenin evleneceği inancı ile bazı eşyalar satın alması halinde[2] tazminat talebinde bulunabilecektir. TMK m.120/2 kapsamındaki kişiler, yaptıkları harcamaları, iyiniyetli olarak ve nişanlı kişi için yapmış olduklarını ispatlayarak yaptıkları işbu harcamalar için maddi tazminat talep edebilirler. Davalı nişanlı ölmüşse, dava nişanlının mirasçılarına karşı da açılabilir.
2.1.2. MADDİ TAZMİNATIN ŞARTLARI
2.1.2.1. Nişanlılık İlişkisi Tek Taraflı İrade Beyanı İle Sona Erdirilmiş Olmalıdır.
2.1.2.2. Nişanın Haklı Bir Sebep Olmaksızın Bozulması
TMK’ da “haklı sebep” kavramına nelerin girdiği açıkça belirtilmemiş olup hangi hallerin nişanın bozulması için haklı sebep sayılacağı hâkimin takdir yetkisine bırakılmıştır.
Hâkim ileri sürülen sebebin haklı olup olmadığını takdir ederken, her durumun kendine özgü özelliklerini, özellikle nişanlıların içinde yaşadıkları sosyal çevreye, eğitim seviyelerine, sosyal statülerine, toplumun görüşlerine, örf ve adetlerine bakmalı, söylenilen sözlerin veya takınılan tavırların gerçek anlamını araştırmalıdır[3].
Haklı bir sebebin varlığı her somut olaya göre farklılık arz etmekle birlikte nişanın bozulmasında haklı sebebe örnek olarak şunlar gösterilebilir;
-Sadakat yükümlülüğünü ihlal etme, nişanlıyı bir başkası ile aldatma,
-Nişanlıya veya yakınlarına karşı hakaret içerikli sözler söylemek,
-Kötü alışkanlıklara sahip olmak. Dolandırıcılık, kumarbazlık, ayyaşlık bu duruma örnek gösterilebilir.
-Evlenmenin devamlı olarak ve sebepsiz geciktirilmesi,
-Nişanlılardan birinin sürekli ve ağır veya iyileşme imkânı bulunmayan, bulaşıcı bir hastalığa yakalanması veya sakatlığa uğraması. Felç, AİDS vb hastalıklar bu duruma örnek gösterilebilir.
-Nişanlılardan birinin cezai bir mahkûmiyete çarptırılması veya önceki bir mahkûmiyetini gizlemesi,
-Nişanlıyı maddi ve manevi olarak ihmal etmesi,
-Nişanlılardan birinin iflas etmesi gibi ekonomik durumun sarsılmasına sebebiyet veren değişiklikler haklı sebep sayılabilir. Ancak bir nişanlı, nişanlanmadan önce, nişanlısının maddi durumunun iyi olmadığını bilmesine rağmen nişanlanmış fakat sonradan nişanı bu sebepten dolayı bozmuşsa, bu durum “haklı sebep” olarak ileri sürülemeyebilecektir[4].
Nitekim Yargıtay eski tarihli kararlarında nişanlılardan birinde bulaşıcı bir hastalığın saptanmasını[5], nişanlı kızın başkasına kaçmasını[6] haklı sebep olarak tespit etmiştir. Yargıtay bir kararında; “Davalı nişanlı kızın, nişan töreni sırasında takı takmaları için ayrı bir bölümde oturan ve içki içerek eğlenen erkek davetlilerin yanına gitmeyi bazı düşüncelerle kabul etmemesi üzerine, davacı olan nişanlı erkeğin, nişan töreninin yapıldığı yeri terk ederek nişanı bozmasını”[7] haklı bir sebebe dayandırmamaktadır.
2.1.2.3. Davalının Nişanın Bozulmasında Kusurlu Olması
Maddi tazminat talep edilebilmesi için kişi kendi kusuru yüzünden nişanın bozulmasına sebebiyet vermemiş olmalı ya da nişan diğer tarafın kusurlu davranışıyla bozulmuş olmalıdır.
Tazminat talep eden tarafın kusursuz olmaması aranmaz. Tazminat talep eden tarafın, tazminat talep edilecek olan taraftan daha az kusurlu durumda olması bir diğer ifadeyle nişanın bozulmasını haklı kılacak bir kusurunun olmaması yeterlidir.
Örneğin, nişanlılardan birinin; diğer tarafı aldatması, nişanlısının aile üyelerine karşı saygısızlık içeren davranışlarda bulunması, kendi kusuruyla bulaşıcı bir hastalığa yakalanması veya içki ve kumara aşırı düşkün olması gibi tutum ve davranışlarının diğer tarafın nişanı bozmasına sebebiyet vermiş olması halinde, nişan kendi kusuru yüzünden bozulmuş olur.
2.1.2.4. Davacının Nişanın Bozulması Sebebiyle Zarara Uğramış Olması
Yukarıda değinildiği üzere ödenecek olan masraflar ve tazmin edilebilecek zararlar, menfi zararlardır. Örneğin; nişan töreni için kiralanan yerin kira bedeli vb. nişan giderleri, oturulacak evin kiralanması, boya ve badana masrafları, satın alınan mobilyalar, balayı seyahati için yapılan masraflar gibi evlenmenin gerçekleşeceği düşüncesiyle yapılan masraflar veya katlanılan maddi fedakarlıklar için tazminat talep edilebilecektir. Ancak nişanlılık teklifi için çiçek, pasta, gezinti ve ziyaret gibi masraflar talep edilemeyecektir[8].
2.1.2.5. Zarar İle Nişanın Bozulması Arasında Nedensellik Bağı Olması
Uğranılan zararın kaynağını nişanın bozulması oluşturmalıdır. Nişanın bozulması sebebine bağlanamayacak zararlar için maddi tazminat istenemez.
2.2. MANEVİ TAZMİNAT
Manevi tazminat TMK m.121’de “Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Görüleceği üzere kanunkoyucu manevi tazminatın talebi için; nişanın haklı bir sebep olmaksızın veya diğer tarafa yükletilebilen bir sebeple bozulmasını ve bu durumun diğer tarafın kişilik hakkına saldırı oluşturmasını aramaktadır. Bu sebeple malvarlığına ilişkin zararlar kişilik haklarına saldırı niteliğinde değerlendirilemeyecektir[9].
Burada en önemli hususlardan biri TMK m.121’e dayalı manevi tazminat isteme hakkı sadece nişanlılara tanınmıştır. Manevi tazminat hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan tarafların anne ve babası veya onlar gibi davranan kimseler TMK m.121 kapsamında tazminat talebinde bulunamayacaklardır.
Manevi tazminat hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olmasının diğer bir sonucu ise sınırlı ehliyetsiz (küçük veya kısıtlının) olan nişanlının, dava açması için yasal temsilcisinden izin alması gerekmez (TMK m.16/1). Tam ehliyetsiz nişanlı için, yasal temsilcinin manevi tazminat davası açabileceğinin kabul edilmesi gerektiğine yönelik görüşler mevcuttur[10].
Manevi tazminat talep etme hakkı olan nişanlının talepte bulunmadan ölmesi durumuna ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu bağlamda TMK m.25’teki genel hükümler uygulama alanı bulur. TMK 25/4’e göre manevi tazminat talep etme hakkı olan nişanlı bu talebini öne sürmüş ve sonradan ölmüş ise bu halde manevi tazminat istemi mirasçılara geçer. Ancak kişilik hakkı saldırıya uğrayan nişanlının, tazminat talebi istemine yönelik iradesinin mirasçılar tarafından ispat edilmesi gerekir.
Manevi tazminat talep eden nişanlı paradan başka herhangi bir şey isteyemez.
2.2.1.. MANEVİ TAZMİNATIN ŞARTLARI
2.2.1.1. Nişanlılık İlişkisi Tek Taraflı İrade Beyanı İle Sona Erdirilmiş Olmalıdır.
Nişanlanmanın ölüm, gaiplik, anlaşma yoluyla sona ermesi halinde manevi tazminat talep edilemez.
2.2.1.2. Davacı Nişanlının Kişilik Hakları İhlal Edilmiş Olmalıdır.
Nişanın bozulmasıyla oluşacak doğal üzüntü[11] manevi tazminata esas teşkil etmeyecektir. Burada nişanlının kişilik hakları saldırıya uğramalı ve bu saldırı hukuka aykırı olmalıdır. Manevi tazminata karar verilebilmesi için istemde bulunan nişanlının kişisel haklarının fahiş olarak zarara uğramış olması gerekir[12]. Bu fahiş zararın somut olay ve nedenlere dayanılarak ispat edilmesi gerekir. Nişanlıyla alay etmek, aşağılamak, zorla cinsel ilişki kurulması, dövmek, nişanlı üzerinde hakimiyet kurmak, mobbing gibi davranışlar bu duruma örnek gösterilebilir. Nişanlıların evleneceği inancıyla yaşadığı cinsel birliktelik sonucu, nişanlı kadının hamile kalması[13], nişanlı hakkında dedikodular çıkması sonucu onur ve saygınlığının zedelenmesi[14], nişanlısının evlenme vaadine güvenerek, evleneceklerine kesin gözle bakan nişanlının ağır hayal kırıklığına uğraması ve psikolojik olarak sarsıntı geçirmesi[15], nişanlısının başka birisiyle nişanlanması veya evlenmesi[16] sebebiyle nişanın bozulması hallerinde manevi tazminat söz konusu olabilmektedir.
2.2.1.3. Davalı Nişanlı, Zararın Doğmasından Kusurlu Olmalıdır.
Nişanın bozulması ve bundan dolayı nişanlının kişilik haklarının saldırıya uğraması TMK m.121 uyarınca manevi tazminat talep edebilmek için yeterli olmayıp nişanı bozan veya bozulmasına neden olan nişanlının kusurlu olması da gerekir.
2.2.1.4. Tazminat Talep Edenin Kusuru Diğer Tarafın Kusurundan Az Olmalıdır.
Manevi tazminat talep edebilecek olan nişanlının kusursuz olmaması değil yalnızca nişanın bozulmasında daha az kusurunun bulunması gerekmektedir.
2.3. HEDİYELERİN GERİ VERİLMESİ
Hediyelerin iadesi TMK m.122’de “Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan hükme göre, nişanlılık ilişkisi sona erdikten sonra her iki nişanlı da TMK m.122’ye göre vermiş oldukları hediyelerin iadesini talep edebilirler. Bu sebeple iadeyi talep eden nişanlının kusurlu olması veya haklı bir sebebe dayanması önem arz etmez.
Hediyelerin verildiği ve iade edilmediği hususu her türlü delille de ispat edilebilir. TMK’nın 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Nişan nedeniyle kendisine verildiğini kabul ettiği hediyelerin iade edildiğini ileri süren davalı ise bunu kanıtlamalıdır.
2.3.1. İADE TALEP EDEBİLECEK KİŞİLER
Nişanlılar birbirine verdikleri hediyelerin iadesini talep edebilecekleri gibi, nişanlıların ana babaları veya onlar gibi davranan kişiler de diğer tarafa verdikleri hediyelerin iadesini talep edebileceklerdir. Nişanlı tarafların sınırlı ehliyetsiz (küçük veya kısıtlı) olması halinde yasal temsilcileri tarafından hukuki süreçleri yürütülebilecektir.
2.3.2. HEDİYENİN İADESİ ŞARTLARI
2.3.2.1. Hediye Nişanlılık Dolayısıyla Verilmiş Olmalıdır.
İadeye konu olabilecek hediyeler, nişan dolayısıyla ve nişanlanma sırasında veya nişanlılık ilişkisinin devamı sırasında verilen hediyelerdir. Bu hal dışında başka herhangi bir sebeple verilen hediyelerin iadesinin TMK m.122 kapsamında talep edilebilmesi mümkün değildir.
2.3.2.2. Nişanlılık, Evlenme Dışında Bir Nedenle Sona Ermiş Olmalıdır.
2.3.2.3. Hediyeler, Alışılmışın Dışı (Mutad Olmayan) Olarak Verilmiş Hediyelerden Olmalıdır.
Kanunkoyucu açıkça talep edilebilecek hediyelerin, alışılmışın dışı (mutad olmayan) hediye olması şartını getirmiş ancak herhangi bir sınırlandırma veya sayıma yer vermemiştir. Hangi hediyelerin alışılmışın dışı hediye sayılacağı yerel örf- adet, tarafların sosyal ekonomik durumları ve Yargıtay içtihatları ile tespit edilecektir.
Nişanın bozulması nedeniyle hediyelerin geri alınması istemine ilişkin davalarda kusur aranmamakla birlikte dava konusu yapılan hediyelerin (ve özellikle ziynet eşyalarının) mutad olup olmadığının tespiti konusunda sadece yöresel örf ve adetlerin varlığı yeterli olmayıp, tarafların usulünce araştırılıp saptanacak mali ve sosyal durumlarının da dikkate alınması gerekmektedir[17].Ekonomik değeri yüksek olan hediyelerin ise alışılmışın dışında oldukları ve iade kapsamında oldukları kabul edilebilmektedir[18].
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre;
Nişan yüzüğü dışında kalan tüm altın, takı ve ziynet eşyaları mutad dışı hediye olarak kabul edilmiştir[19]. Bu nedenle nişanın bozulması nedeniyle nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların diğer nişanlıya vermiş oldukları ziynet eşyaları verenler tarafından geri istenebilir.
Giymekle, kullanılmakla eskiyen ve tüketilen eşyaların iadesine karar verilemez[20].
Hediyelerin verilmesi kişilerin mali durumlarını aşırı şekilde etkilemişse, örneğin, hediyeyi verebilmek için, kişi malvarlığının bir kısmını satmak zorunda kalmışsa hediye alışılmışın dışı hediye kavramına girer[21].
Nişanlılık süresince erkek tarafın kız tarafa verdiği başlık parası adı altındaki kazandırmaların niteliği, iade edilip edilmeyeceği tartışmalıdır[22].
Ekonomik değeri olmayan mektup ve benzerleri ile nişanlıların birbirlerine verdikleri fotoğrafların hediye kavramı içinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği doktrinde tartışmalıdır.
Hediyelerin iadesi mümkün olduğu kadar aynen iade biçiminde gerçekleşmelidir. Aynen iadenin mümkün olmadığı durumlarda ise mislen ödenmesi bu durumun da mümkün olmadığı hallerde TMK m.122/2 uyarınca sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep edilmesi gerekmektedir.
3. ZAMANAŞIMI
TMK m.123 uyarınca nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları bir diğer değişle hediyelerin geri verilmesine ilişkin talep ile maddi ve manevi tazminat talepleri nişanlılığın sona ermesinden itibaren 1 yıl içinde talep edilmelidir. 1 yıllık sürenin dolması ile talep ve dava hakkı zamanaşımına uğrar.
4. YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME
Nişanın bozulması sebebiyle açılacak maddi ve tazminat davaları ile hediyelerin geri verilmesine ilişkin davalar aile mahkemelerinin görevi kapsamındadır. Aile mahkemelerinin olmadığı yerlerde asliye hukuk mahkemeleri aile mahkemesi sıfatıyla görevli olacaktır.
Ancak tarafların nişanlanma akdini gerçekleştirdikten sonra aralarında resmi bir nikâh olmaksızın adeta evlilik birliği içerisindeymiş gibi birlikte yaşaması halinde; maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin davaların Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev alanına girdiğine ilişkin içtihatlar bulunmaktadır.
Nitekim YHGK 2009 tarihli bir kararında [23] “…davacı ile davalı nişanlandıktan sonra düğün yaparak gayri resmi şekilde bir araya gelmişler ve uzun süre birlikte yaşamışlardır. Bu durumda nişandan ve yasal olarak korunması gereken bir birliktelikten söz edilmesi mümkün değildir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık haksız fiil olarak nitelendirip buna göre çözümlenmesi gerekir. Bu durumda davanın dayanağı haksız fiil olup, haksız fiilden kaynaklanan uyuşmazlıklara genel mahkemede bakılması gerektiğine göre; Yerel Mahkemece, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Kanunda nişanın bozulması sebebiyle açılacak davalarda özel yetkili bir mahkeme belirlenmediğinden 6100 sayılı HMK m.6’daki genel yetki kuralları uygulama alanı bulur. Bu doğrultuda yetkili mahkeme davalının yerleşim yeri mahkemesidir.
Av. Faruk BULUT & Stj. Av. Ecem ÇETİN
(Bu köşe yazısı, Av. Faruk BULUT ve Stj. Av. Ecem ÇETİN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-------------------
[1] “…dava konusu eşyaların ikinci el olarak kaça satılabileceğini bilirkişi aracılığı ile belirlemek ve alınacak rapor doğrultusunda eşyaların yeni fiyatı ile 2. el fiyatı arasındaki farka göre uğranılan zararın tazminine karar verilmelidir.” (Y.3. HD., 18.10.2005 T., 2005/7955 E.,2005/10266 K.)
[2] ÖZTAN, Bilge, Medeni Hukukun Temel Kavramları, 40. Bası, Ankara, Turhan Kitapevi, 2015, s.414.
[3] ÖZTAN, Bilge, Aile Hukuku, Ankara, Turhan Kitapevi, 2004, s.77.
[4] Öztan, Bilge, Aile Hukuku, Ankara, Turhan Kitapevi, 2004, s.78.
[5] YHGK, 06.06.1951 T., 1951/200 E., 1951/131 K.
[6] Y. 6.HD., 14.01.1966, 1966/4728 E., 1966/112 K.
[7] Y. 3.HD., 16.03.1981, 1980/1449 E., 1981/1382 K.
[8] DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan/GÜMÜŞ, M.Alper, Türk Özel Hukuku, C.III: Aile Hukuku, 4. Bası, İstanbul, 2011, s.34.
[9] Y. 3. HD., 03.02.2020, 2019/5494 E., 2020/656 K. Sayılı kararı; “Somut olayda, sahte satış sözleşmesi ile bilgi ve rızaları dışında davacıların ellerinden çıkan taşınmaz nedeniyle uğradıkları zarar, malvarlığına ilişkin zarar niteliğindedir. Manevi tazminatın koşullarını düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesine göre, malvarlığına ilişkin zararalar kişilik değerlerine saldırı niteliğinde değerlendirilemez. Bu sebeple mahkemece; manevi tazminata ilişkin talep yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”
[10] DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan/GÜMÜŞ, M.Alper, Türk Özel Hukuku, C.III: Aile Hukuku, 4. Bası, İstanbul, 2011, s.39.
[11] Y. 3.HD., 06.07.2017, 2016/21667 E., 2017/11157 K. Sayılı kararında “Nişanın bozulmasının, taraflarda değişik şiddet ve ölçülerde de olsa üzüntü yaratması ve menfaatleri haleldar etmesi doğaldır. Doğal olan bu üzüntü ve menfaat ihlali manevi tazminata esas alınmaz. Bir kere nişanlandıktan sonra tazminat ödeme tehdidi altında bulunmak suretiyle evlenmeyi taraflar için zorunlu hale getirebilecek şekilde manevi tazminata hükmedilemez. Ancak nişanın bozulması nedeni ile fahiş bir zarar doğmuş ve bu nedenle kişilik hakları da saldırıya uğramış ise bu durumun ispatı halinde manevi tazminata hükmedilebilir.” Şeklinde tespite yer verilmiştir.
[12] “Nişanın bozulmasının, taraflarda değişik şiddet ve ölçülerde de olsa üzüntü yaratması ve menfaatleri haleldar etmesi doğaldır. Doğal olan bu üzüntü ve menfaat ihlali manevi tazminata esas alınmaz. Bir kere nişanlandıktan sonra tazminat ödeme tehdidi altında bulunmak suretiyle evlenmeyi taraflar için zorunlu hale getirebilecek şekilde manevi tazminata hükmedilemez. Ancak nişanın bozulması nedeni ile fahiş bir zarar doğmuş ve bu nedenle kişilik hakları da saldırıya uğramış ise bu durumun ispatı halinde manevi tazminata hükmedilebilir.”(Y.3HD., 14.12.2017, 2016/10803 E., 2017/17635 K.)
[13] Y. 3.HD., 13.10.2008 , 2008/10899 E., 2008/16590 K. Sayılı kararı; “….resmi nikahın yapılacağı inancı ile nişanlısından hamile kalan davacının bu şekilde terk edilmesinin de onun namus ve şeref duygularını zedeleyeceği gözetilerek, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile olayın özelliğine göre uygun bir miktar tazminata hükmedilmesi gerekirken aksine düşüncelerle davanın tümden reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”
[14] Y. 3.HD., 23.05.2002, 2002/4996 E., 2002/5813 K. Sayılı kararı; “Yargıtay uygulamasında nişanlı kızın iğfal edilmesinden, mutat nişanlılık münasebetleri ailesinde çok samimi bir suretle devam eden ilişkiden sonra ya da taraflardan birinin diğeri hakkında iffet, namus veya sağlık bakımından yakışık almayan dedikodular çıkarması sebebiyle nişanın bozulması gibi durumlar, nişanlıların evlenme şansını azaltacağı için fahiş zarar sayılmıştır.”
[15] YHGK, 25.92.2021, 2017/4-1316 E., 2021/167 K. Sayılı kararı;“…davacı kadının davalı erkek tarafından nikâh yapma vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında gerek fiziksel gerek ruhsal bakımdan zarara uğratıldığı, bu nedenle acı ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi, davacının hukuka aykırı olan bu fiilden dolayı etkilenen manevi dengesinin eski hâle dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir fiilde bulunmamasını sağlamak bakımından lehine manevi tazminata hükmedilmesi isabetlidir.”
[16]Y. 3.HD., 06.12.1993, 1993/8330 E., 1993/21356 K. Sayılı kararı;“ …davalı ile nişanlı olduğu herkesçe bilinen bir kızın nişanlısının, nişanı bozmadan ve nişanlısının hiç haberi olmadan başka bir kızı kaçırarak evlenmesi, davacı nişanlı kızın şahsiyet haklarına indirilmiş ağır bir darbe ve evlenme şansını azaltacak kötü bir girişimdir."
[17] Y. 3.HD., 16.05.2005, 2005/5143 E., 2005/5411 K.
[18] “Nişan hediyelerinin mutat sayılabilmesi, yöresel örf ve âdete göre verilen hediyelerden olması yanında maddi değerinin de günün koşullarına göre fahiş olmayan hediyelerden bulunmasına bağlı olup bu fahişlik olgusu da daha çok tarafların mali sosyal durumları ile ölçülebilir. Nişanlının mali gücünü aşarak verdiği hediyelerin onun yönünden mutad sayılması ve fahiş almayacağının kabulü düşünülemez. Aksi halde, hediye verilen nişanlının haksız zenginleşmesine yol açılmış olur.” (Y. 3.HD., 16.12.2004, 2004/13785 E., 2004/13931 K.)
[19] Y. 3.HD., 24.04.2019, 2018/3648 E., 2019/361 K.
[20] Y. 3.HD., 11.07.2005, 2005/6843 E., 2005/7705 K.; Y. 3.HD., 08.07.2004, 2004/6788 E., 2004/7878 K.; Y. 3.HD., 18.09.2001, 2001/6263 E., 2001/7857 K.
[21] Y. 3.HD., 14.12.2000, 2000/11484 E., 2000/11639 K.; Y. 3.HD., 13.09.2004 T., 2004/8060 E., 2004/8345 K.
[22] YHGK, 12.03.2003, 2003/3-118 E.,2003/158 K sayılı ilamında “Nişanlıların nişanlılık süresinde birbirlerine verdikleri eşya, para (hatta başlık parası) nişan hediyesidir. Bu konuda fiili karine vardır.” Şeklinde tespite yer vermiştir. Hal böyleyken nişan hediyesinin kabulü halinde ise başlık parasının hediyelerin iadesi kapsamında olduğu kabul edilmelidir. Ancak aksi yönde Y.3. HD., 2015/13389 E., 2016/7993 K. sayılı kararında; “Nişan ya da evliliklerde kayınpederin gelinine takı takması ya da para veya hediye vermesi yerel gelenek ve göreneklere uygun ise de; kızın babasının evlenmeye razı olmasının karşılığı olarak (başlık) adı altında mal veya para alması yukarıda açıklanan ölçütlere göre hukuka ve genel ahlak kurallarına aykırıdır.” şeklinde tespite yer verilmiştir. Başlık parasının eksik borç niteliğine haiz olduğunun kabulü halinde ise işbu husus dava yoluyla talep edilemeyecektir.
[23] HGK, 03.06.2009, 2009/3-174 E. 2009/235 K., Benzer yönde kararlar için bkz. Y. 17. HD., 08.12.2014, 2014/18192 E., 2014/17997 K. Sayılı kararı; “Somut olayda davacı ile davalı nişanlandıktan sonra düğün yaparak gayri resmi olarak bir araya gelmişler ve uzun süre birlikte yaşamışlardır. Bu durumda nişandan ve yasal olarak korunması gereken bir birliktelikten söz edilmesi mümkün olmadığından, haksız fiilden kaynaklanan uyuşmazlığın genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.” ,Y.3.HD, 12.09.2018, 2016/21418 E., 2018/8458 K.