Bir kişi kendi başına, bir elmayı bırakınız binlerce, milyonlarca insan arasında bölmeyi iki insan arasında bile adil olarak bölüştüremez. Eşit olsa niye eşit; küçük büyük olsa niye eşit değil; niye bölüştürdün; niye bölüştürmedin; niye sen bölüyorsun; niye o bölüyor; niye ben bölmüyorum; vesaire; tersi saire bin türlü itiraz, arkasından da kavga çıkar.
Elmayı birisi bölerek paylara ayırır bir diğeri de seçerse payların eşit bölünmesi belki sağlanabilir ama adalet sağlanamaz. Adalet, bölüşecek olan iki kişinin bu yönde bir anlaşma yapması ve bölüşme sırasında bu anlaşmaya uyulması ile sağlanabilir. Başka bir deyişle: bir elmayı bölüştürürken bile adalet, payları bölenle, seçenlerin ayrı olduğu kurallara riayet edilmesindedir; payların eşitliğinde, büyüklüğünde veya küçüklüğünde değildir. Çünkü bu anlaşmayı yapanlar anlaşmaya göre bölüşme yapıldığında çıkacak sonucu peşinen kabul etmektedirler.
Binlerce insanı bir araya getiren devlette anayasa, haklar, özgürlükler, yükümlülük ve görevler ile refahı bölüştürmenin nasıl yapılacağına, bölüştürene ve bölüştürmenin denetlenmesine ve denetleyene ilişkin kuralların tamamıdır. Yargı erki ise devlette refahı bölüştürenlerin önceden anayasada belirtilen kurallara uyulduğunu denetleyen ve uyulmasını sağlayan hayati devlet organıdır.
Bir devlet ancak bağımsız yargısı var ise var olabilir. Tarihçilerin Osmanlı’nın kuruluş tarihini ilk mahkemesinin kurulduğu tarihe eşitlemesi, Fatih’in, kendisini dava eden mimar Sinan Atik’in açtığı davada kadının huzuruna çıkarak yargının kendisinden bağımsız ve hak söz konusu olduğunda üstün olduğunu göstermesi, mahkum olması üzerine de Kadı Hızır Çelebi’ye “Beni mahkum etmeseydin başını paramparça ederdim!”, Kadının da Fatih’e “Hükmümü kabul etmeseydin seni delik deşik ederdim!” dediği menkıbe, devlette yargının padişah kadar önemli olduğunu, padişahtan bile bağımsız olması gerektiğini anlatır.
İnsanlık binlerce yıllık tecrübeler sonunda devlet yönetim usullerini çok geliştirmiş; millet adına kanun ve kural oluşturulması işlevi ile devletin işlerinin yürütülmesi işlevini ayrıştırma yolunda anayasalar yoluyla çok ilerlemeler sağlamış ise de meclisle yürütmenin birbiri ile özdeşleşmesi sorununu tam olarak çözememiştir. Buna karşın yasama ve yürütmenin yargıdaki etkisi, görüldüğü her yerde ya bağımsızlığa etki edemeyecek şekilde sınırlandırılmış ya da tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Zira, yürütmenin yargıyı kontrol etmesi yada yargının yürütmeyle özdeşleşmesi, toplumda adaletten ve devlet olmaktan vazgeçmek gibi bir şeydir.
"Yazarın özel izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."
Elmayı birisi bölerek paylara ayırır bir diğeri de seçerse payların eşit bölünmesi belki sağlanabilir ama adalet sağlanamaz. Adalet, bölüşecek olan iki kişinin bu yönde bir anlaşma yapması ve bölüşme sırasında bu anlaşmaya uyulması ile sağlanabilir. Başka bir deyişle: bir elmayı bölüştürürken bile adalet, payları bölenle, seçenlerin ayrı olduğu kurallara riayet edilmesindedir; payların eşitliğinde, büyüklüğünde veya küçüklüğünde değildir. Çünkü bu anlaşmayı yapanlar anlaşmaya göre bölüşme yapıldığında çıkacak sonucu peşinen kabul etmektedirler.
Binlerce insanı bir araya getiren devlette anayasa, haklar, özgürlükler, yükümlülük ve görevler ile refahı bölüştürmenin nasıl yapılacağına, bölüştürene ve bölüştürmenin denetlenmesine ve denetleyene ilişkin kuralların tamamıdır. Yargı erki ise devlette refahı bölüştürenlerin önceden anayasada belirtilen kurallara uyulduğunu denetleyen ve uyulmasını sağlayan hayati devlet organıdır.
Bir devlet ancak bağımsız yargısı var ise var olabilir. Tarihçilerin Osmanlı’nın kuruluş tarihini ilk mahkemesinin kurulduğu tarihe eşitlemesi, Fatih’in, kendisini dava eden mimar Sinan Atik’in açtığı davada kadının huzuruna çıkarak yargının kendisinden bağımsız ve hak söz konusu olduğunda üstün olduğunu göstermesi, mahkum olması üzerine de Kadı Hızır Çelebi’ye “Beni mahkum etmeseydin başını paramparça ederdim!”, Kadının da Fatih’e “Hükmümü kabul etmeseydin seni delik deşik ederdim!” dediği menkıbe, devlette yargının padişah kadar önemli olduğunu, padişahtan bile bağımsız olması gerektiğini anlatır.
İnsanlık binlerce yıllık tecrübeler sonunda devlet yönetim usullerini çok geliştirmiş; millet adına kanun ve kural oluşturulması işlevi ile devletin işlerinin yürütülmesi işlevini ayrıştırma yolunda anayasalar yoluyla çok ilerlemeler sağlamış ise de meclisle yürütmenin birbiri ile özdeşleşmesi sorununu tam olarak çözememiştir. Buna karşın yasama ve yürütmenin yargıdaki etkisi, görüldüğü her yerde ya bağımsızlığa etki edemeyecek şekilde sınırlandırılmış ya da tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Zira, yürütmenin yargıyı kontrol etmesi yada yargının yürütmeyle özdeşleşmesi, toplumda adaletten ve devlet olmaktan vazgeçmek gibi bir şeydir.
"Yazarın özel izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."