Sakin bir kahvaltı masasına oturma planı yaptığımız bu cumartesi sabahına; hepimizi çok yakından ilgilendiren İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması  ve TCMB başkanı Sayın Ağbal’ın görevden alınmasına ilişkin iki Cumhurbaşkanı Kararı haberi ile yataklarımızdan fırlayarak uyandık. TCMB Başkanı (eski) Ağbal’ın fiyat istikrar politikası hakkındaki yazısı Economist’te daha bu sabah yayınlanmış olan uluslararası bir gazetecinin; “Türkiye’de güncel gelişmeleri takip eden gazeteci olmak çok zor!” tweetiyle uyanmıştım ki; arkasından Cumhurbaşkanının İstanbul Sözleşmesi’ni feshetme isteğine dair Kararını öğrendim. Zorlu geçen bir haftanın sonunda demli çay ve simitle güzel bir cumartesi sabahı hayalim heder oldu.

Çoklu Sözleşme Feshedilemez; Sözleşme’den Çıkılır.

Cumhurbaşkanı Kararı’nda “[İstanbul] Sözleşmesi’nin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine” denilmektedir. Metinde kullanılan “fesih” terimi bile, kararın oldukça zayıf bir hukuk bilgisi ile hazırlandığını göstermektedir. Çünkü çok taraflı bir uluslararası sözleşme feshedilmez, ancak çıkılır. Çıkmanın da bir usulü vardır. Çıkmak isteyen ülke çıkma iradesini kendi iç hukukuna uygun olarak ortaya çıkarması; bu iradeyi Sözleşme’de öngörülen usule uygun olarak, yetkili ve görevli makam tarafından Sözleşme taraflarına iletmesi gerekir.

Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi’ni feshetme yetkisi yoktur.

Cumhurbaşkanı’nın milletlerarası İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma ya da kendi deyimiyle İstanbul Sözleşmesi’ni feshetme yetkisi yoktur. Anayasa’da, 244 sayılı Kanunda veya kararda dayanak olarak gösterilen Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesinde Cumhurbaşkanı’na bu yetki verilmiş değildir. Cumhurbaşkanı yetkilerini Anayasa’dan alır; kendi çıkardığı kararname ile kendisine yetki veremez. Anayasa’nın açık hükümleri karşısında Cumhurbaşkanı’na böyle bir yetkinin verilmesi de mümkün değildir.

Anayasa’nın 104.maddesi ile 244 sayılı Kanunun 5. maddesi kapsamında Cumhurbaşkanı’na verilen yetki, milletlerarası anlaşmaları “onaylamak ve katılmak”;  9 sayılı Kararname ile de bu anlaşmaların uygulaması ile ilgili formaliteleri ve tarihlerini tespit ederek kamuoyuna duyurmaktan ibarettir.

İstanbul Sözleşmesi Kanundur; Kanunu Cumhurbaşkanı Feshedemez.

Milletlerarası anlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak Anayasa’nın 87. maddesi gereğince TBMM’nin yetkisindedir. İstanbul Sözleşmesi 24 Kasım 2011 tarihinde TBMM’ce 6251 sayılı kanunla uygun bulunarak kanun haline gelmiştir. TBMM’nin uygun bulması ile İstanbul Sözleşmesi, Anayasa’nın 90. maddesi gereğince kanun hükmünü almıştır. Cumhurbaşkanı bu kanundan ve kanun haline gelmiş olan milletlerarası bir anlaşmadan kendi kararı ile çıkamaz.

Yasama organı TBMM, 2011’de uygun bularak kanun hükmüne getirdiği İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı alırsa, uygun bulma kanununu ilga ederek hareket edebilir. Bu kararı vermesi için TBMM’ni harekete geçirme yetkisi ve imkânı olan Cumhurbaşkanı, kanunu kendiliğinden ilga edemez, kanun haline gelmiş olan İstanbul Sözleşmesini bir karar ile feshedemez, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmaya da karar veremez.

Cumhurbaşkanı’nın TCMB kararlarının hukuka uyarlığı tartışmalıdır.

Öte yandan TCMB başkanının görevden alması da hukuken oldukça sorunludur. Ancak kamu görevlilerini görevden almaya Cumhurbaşkanı’nın yetkili olduğuna dair hükmün TCMB başkanını da içerdiği yorumuyla Cumhurbaşkanlığı bu yetkiyi kendilerinde görmektedir.

TCMB; kuruluş kanunu gereğince bağımsızdır, bağımsız kalmalıdır. Ekonomiye güveni sağlayan, paramızın şerefini ve birikimlerimizin değerini koruyan, siyasetten uzak olması gerektiği dünyaca kabul edilen yegâne kurum olması sebebiyle de bağımsızlığının korunması hepimizi yakından ilgilendirir. TCMB hakkında alınan kısa süreli ve tartışmalı kararların ekonomik açıdan yanlış ve zarar verici olduğu, hukuki ve ekonomik belirliliği hasara uğrattığı ise artık tartışma konusu bile değildir.

Dolayısıyla, ekonomik ve hukuki yönlerden bakıldığında TCMB Başkanı’nı, Cumhurbaşkanı’nın görevden alamaması, almaması gerekir.

Görevden alınan başkanlar veya sivil toplum dava ederek konuyu yargıya taşımamış olduğu için de bu konu yargı tarafından incelenmemiş ve mevcut muallaklık henüz bir içtihatla da giderilmemiş durumdadır.

Cumhurbaşkanı Devleti İstikrarlı Yönetmekle Yükümlüdür.

Dikkate getirilmesi gereken diğer bir husus ise Anayasanın 64. maddesinde altı çizilen “Yürütmede istikrar” hükmüdür. Bu hükmün Cumhurbaşkanlığı kararlarında da dikkate alınması zorunludur. Keza Cumhurbaşkanı yönetirken Anayasa m. 8 ve 10. maddeleri gereğince hukuk kuralları ile dolayısıyla Cumhurbaşkanının işlem ve kararlarının kişisellikten uzak, bilimsel ve objektif olması demektir.

İstanbul Sözleşmesi’ni yetkisi olmadan feshetmesi, TCMB’nin bağımsızlığı hakkındaki tartışmalı kabulleri, para politikalarında ve dolayısıyla ekonomide stabiliteyi sağlamakla görevli TCMB’nin başkanlarını kısa aralıklarla görevden alması, din felsefesinde bile tam netleştirilmemiş, içinde bulunduğumuz ekonomik düzenin şartlarına uymayan faiz ve enflasyon yaklaşımları ve verdiği kararlarda gözlemlenen çelişki ve gelgitler Anayasa m. 64’teki “istikrar” ilkesine uyarlı değildir. Devletin ekonomi üst yönetiminde, ekonomide, ekonomik politika ve kararlarda istikrarsızlık ülkemizin ve halkımızın yararına değildir.

Bütün bu sebeplerle Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi ve TCMB başkanı ile ilgili kararları kanaatimce hem yetki yönünden hem de istikrar ilkesi bakımından hukuka uyarlı değildir. Bu durumun hukuk çerçevesinde sağlıklı bir çözüme kavuşturulması, yargının devlet içindeki denge ve denetim işlevini yerine getirmesi her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Bu hukuki dengeleme işlevi, kararların ilgililerinin ve sivil toplumun yargı yoluna başvurması ile mümkün olabilir.

Bu şartlarda herkese hukukun üstünlüğü ve huzur diliyorum.

"Yazarın izni ile mehmetgun.com sayfasından aynen alınmıştır."