Günümüzde uluslararası ticari ilişkilerin çeşit ve miktar olarak hızlı artışına paralel olarak, bu ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü konusunda tahkime gidilmesi sık başvurulan bir yöntem haline gelmiştir. Uyuşmazlıkların yerel mahkemeler yerine tarafsız hakemler tarafından ulusal yargı sistemlerine nazaran daha hızlı bir yargılama imkânı sağlayan tahkim yoluyla çözülmesi uyuşmazlığın tarafları açısından tercih nedeni olmaktadır. Tahkimin gizliliği (confidentiality) ilkesi de tarafları cezbeden ayrı bir unsurdur. Ulusal yargı sistemlerinde yargılamanın gizli tutulması genel olarak mümkün değildir, ancak tahkim ilke olarak gizlilik prensibine bağlı olarak yürütülür [1]. Tahkimin sağladığı ya da sağlamayı vaat ettiği bu avantajlar nedeniyle tahkim kurumu uluslararası hukuktaki yerini sağlamlaştırırken, görece olarak yeni bir kurum olarak yer aldığı Türk hukukunda da giderek daha çok uygulama imkânı bulmaktadır.

Tahkim yargılamasının amacı, uyuşmazlığın milli yargı sistemlerinden daha hızlı bir şekilde ve tarafsız bir forumda çözüme kavuşturulmasıdır. Taraflar tahkim yargılamasının sonunda elde edilen kararın taraflarca yerine getirileceği varsayımıyla hareket etmektedir. Bu varsayımı ifade etme amacıyla kurumsal tahkim kurallarında, tahkim kurulunca verilen tahkim kararının kesin ve bağlayıcı olduğu ifade edilir. Uygulamada, tarafların rızasıyla yerine getirilen tahkim kararları sayıca çoktur. Ancak tahkim kararlarının cebri yolla icra edilebilmesi için milli mahkemelerin katılımına ihtiyaç vardır. Milli bir mahkemeden farklı olarak, tahkim kurullarının kararın tanınması ve tenfizine ilişkin bir rolü yoktur [2]. Ulusal mahkemeler tahkim kararlarının tanınması ve tenfizi konusunda mutlak yetkilidirler [3].

Uluslararası tahkim yargılamasının milli hukuk sistemlerine bağlı oluşu, özellikle tanıma ve tenfiz aşamasında ortaya çıkmaktadır. Tahkim kurulu kararını vermekle uyuşmazlıktan el çeker ve tahkim kararının tanınması ve tenfizi ulusal hukuk sistemleri ve bu sistemlerin bir parçası haline gelen uluslararası anlaşmalar vasıtasıyla olur. New York Konvansiyonu [4] uluslararası ticari tahkim kararlarının tanınması ve tenfizi konusunda dünya genelinde önemli düzeyde yeknesaklık sağlamıştır [5]. Ancak mevzuat konusunda sağlanan bu yeknesaklığa rağmen, uygulamaya ilişkin önemli ölçüde farklılıklar gözlemlenmektedir [6]. Türkiye’de mevzuat konusunda dünyanın gelişmiş ülkeleri ile paralel düzenlemeler yapmış, ancak tahkim davaları açısından bir cazibe merkezi haline gelmeyi henüz başaramamıştır [7].

2- TANIMA VE TENFİZ KAVRAMLARI

Yabancı mahkeme ya da hakem kararlarının Türkiye’de sonuç doğurabilmesi o kararların tanınması veya tenfiz edilmesine bağlıdır. Tanıma ve tenfiz kavramları, içerik ve sonuçları açısından birbirinden farklı kavramlardır [8]. Ancak, tenfizin tanımaya ilişkin özellikleri de içinde taşıyor olması nedeniyle birbirinden ayrı değerlendirilemeyecek kadar bir bütünlük taşıdıkları kabul edilmektedir [9]. Tanıma, yabancı mahkeme veya tahkim kararının müstakil olarak açılan bir dava sonunda veya görülmekte olan bir dava içinde kesin hüküm veya kesin delil olarak tanınmasıdır. Türk mahkemelerince tanınan bir karara konu teşkil eden uyuşmazlık, Türk mahkemelerinde tekrar dava konusu yapılamaz. Tenfiz ise, yabancı mahkemelerce veya tahkim kurulunca verilen karara Türk devleti mahkemelerince icrai güç verilmesi ve bunun üzerine kararın Türkiye’de icra edilebilir hale gelmesidir [10]. Yabancı bir kararın, devletin icra güçleri vasıtasıyla, zor kullanmak suretiyle uygulanması, ancak o devlet mahkemelerinden alınacak bir kararla olur [11].

Uluslararası bir tahkim kararının tanınması ve tenfizi işlemleri genel olarak yabancı bir mahkeme kararının tanınması ve tenfizine göre daha kolay gerçekleşir. Bunun sebebi, tahkim kararlarının tanınması ve tenfizine ilişkin uluslararası ve bölgesel anlaşmaların yaygın olması ve bu alanın gelişmiş olmasıdır. Hukuki ilişkinin bir tarafını yabancı uyruklu kişilerin oluşturduğu uyuşmazlıklarda tahkim yargılamasının tercih edilmesi de bu nedene dayanmaktadır [12].

Türk hukukunda yabancı mahkeme ve hakem kararlarının tanınması ve tenfizinde kararın, maddi ve hukuki olgular yönünden yeniden gözden geçirilmesi yasaklanmıştır. Buna revizyon yasağı adı verilmektedir. Diğer bir ifadeyle, mahkeme tanınması veya tenfizi istenilen kararın, tanıma ve tenfiz koşullarını taşıyıp taşımadığını inceleyecektir [13].

Tanıma ve tenfiz incelemesi yapabilmek için öncelikle bir mahkeme ya da tahkim kararının varlığı gereklidir. Bu niteliği taşımayan bilirkişi raporları, değerlendirmeler veya ekspertizler, hakem kararı niteliğinde olmayan uzlaştırıcı, müzakereci, hakem bilirkişi gibi kişilerin verdikleri kararların 5817 sayılı Kanun veya New York Konvansiyonu’na göre tanınması veya tenfizi söz konusu olmaz. Bir kararın tahkim kararı niteliği taşıyıp taşımadığı kararın verildiği ülke hukukuna göre belirlenecektir [14].

A- Tanıma: Yabancı tahkim kararlarının tenfizi tanımayı da kapsayan bir işlemdir. Tanımanın karara kesin hüküm etkisi sağlaması sebebiyle, bir kararın icra edilebilmesi için öncelikle kesin hüküm niteliğinin kabul edilmesi gerekmektedir [15]. Kesin hüküm kuvvetinin tanınması, bu kararın varlığının hukuk düzeni tarafından kabul edilmesi ve onunla kazanılmış hakların tanınması anlamına gelir. Tahkim kararının içeriğinde icrai bir hüküm yoksa karar tanıma işlemine konu olabilir [16]. Tanıma genellikle savunma amaçlı kullanılmak üzere, açılmış olan bir davada kesin delil gücünün tespiti amacıyla talep edilir [17].

Kesin hüküm vasfı taşımayan, bir başka deyişle dava konusu uyuşmazlık açısından “adli hakikat” olarak kabul edilmeyen bir yabancı kararın tenfize konu teşkil etmesi mümkün değildir. Buradan yola çıkarak, tenfizin her zaman tanımayı kapsadığını söyleyebiliriz. Ancak, bazen tenfiz istenmeksizin, bir yabancı kararın sadece tanınmasının talep edilmesi mümkündür. Sadece tanıma talebinde bulunulabilmesi için hukuki yararın varlığı gerekmektedir [18]. Türk mahkemelerinde açılmış bir davada, yabancı hakem kararına dayanarak kesin hüküm itirazında bulunulması veya yabancı bir hakem kararına kesin delil olarak başvurulması hallerinde sadece tanıma kararı yeterli olacaktır [19].

Başka bir dava kapsamında yapılan tanıma taleplerinde, ilgilinin bunun için ayrı bir dava açması gerekmez. Ana davaya bakan mahkeme, ilgilinin dilekçe ile başvurması üzerine söz konusu tahkim kararının tanıma şartlarını taşıyıp taşımadığını ön sorun olarak değerlendirecektir [20]. Verilen dilekçede MÖHUK’da aranan hususların yer alması ve ilgili belgelerin dilekçeye eklenmesi gerekmektedir. Eğer mahkeme yabancı tahkim kararının tanıma şartlarını taşıdığına karar verirse, kararın kesin delil niteliğini kabul etmiş olur. Ancak, mahkeme tanıma talebini reddederse, davayı esastan incelemeye başlayacaktır. Tanıma talebinin reddine ilişkin karar bir ara karardır ve ancak asıl hükümle birlikte temyiz edilebilir [21].

Ancak unutulmaması gerekir ki, bir tahkim kararının New York Konvansiyonu’na taraf ülkelerden birinde tanınması ve tenfizinin reddedilmiş olması, bu kararın başka bir taraf ülkede tanınıp tenfiz edilmeyeceği anlamına gelmez [22]. Taraf ülkelerden birinde tanıma veya tenfizin reddedilmesi halinde, kararın başka bir taraf ülkede tanınması veya tenfizine engel bir durum yoktur. Kararın verildiği ülke hukukunun tenfiz ülkesi hukukuna bu anlamda herhangi bir üstünlüğü yoktur [23]. Karar lehine olan taraf, kaybeden tarafın malvarlığı değerlerinin olduğu başka bir taraf ülkede de tanıma veya tenfiz isteyebilir.

B- Tenfiz: Tenfiz bir tahkim kararının, tenfiz istenilen ülke hukukunun temel ilkelerine, standartlarına, karar verme prosedürünün gereklerine aykırı düşmediğinin teyit edilmesi amacıyla denetlenmesini sağlayan bir hukuki müessesedir [24]. Tenfizin amacı, tahkim yargılamasını kazanan tarafça, kararın kaybeden taraf aleyhine icra edilmesini temin etmektir. Tenfizin konusu kaybeden tarafın niteliğine göre değişebilecektir. Kaybeden taraf gerçek kişi ise, tenfizin konusu kişinin malvarlığına el konulması, banka hesaplarına tedbir konulması olabilirken, kaybeden tarafın şirket olması halinde şirketin mallarına el konulması, şirket hisseleri, banka hesapları gibi varlıklarına tedbir konulması olabileceği gibi, şirket sorumlularının kişisel sorumluluğuna gitme de olabilir [25].

Tahkim yargılamasını kaybeden kişi aleyhine açılacak tanıma ve tenfiz davasının nerede açılacağı hususunda, kaybeden tarafın malvarlığı değerlerinin bulunduğu ülke önem taşır [26]. Tenfiz davasının işlevsel olabilmesi için davalının mal varlığı değerlerinin bulunduğu yerde tenfiz davasının açılması gerekir. Yabancı bir tahkim kararı Türkiye’de tanınmakla, bir Türk hakem kararı gibi işlem görür ve maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder. Tenfizde, tanımadan farklı olarak, bir tahkim kararının hukuki gücü ve etkisinin tanınmasının yanı sıra kararın etki doğurması da talep edilir [27].

Yabancı tahkim kararının Türkiye’de tenfiz edilebilmesi için tenfiz mahkemesinden, kararın tenfizine engel bir durum olmadığına ilişkin bir karar alınması gerekmektedir. New York Konvansiyonu, yabancı tahkim kararlarının tanıma ve tenfiz engellerini düzenlemekte, ancak uygulanacak usulü tenfiz istenilen devletin hukuk kurallarına bırakmaktadır. New York Konvansiyonu’na taraf olan ülkelerde tanıma ve tenfiz engelleri konusunda yeknesaklık bulunmakla birlikte, tenfiz yöntemi ülkeden ülkeye farklılık gösterebildiği için, diğer engeller açısından ülkelere göre mahkemeye ödenmesi gereken harç, yetkili mahkeme, sunulması gereken belgeler, gizlilik gibi konularda usuli engellerle karşılaşılabilmektedir [28].

Tenfizde usul: Yabancı hakem kararlarının tenfizini ancak taraflardan biri isteyebilir. Tenfiz davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk mahkemesidir [29]. Tenfizi isteyen taraf mahkemeye; tahkim sözleşmesi veya şartının aslı yahut usulüne göre onaylanmış örneği, hakem kararının usulen kesinleşmiş ve icra kabiliyeti kazanmış aslı ve onanmış örneği ile bu belgelerin tercüme edilmiş ve usulen onaylanmış örneklerini mahkemeye sunmalıdır [30].

Yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizinde yetkili mahkemeyi taraflar tahkim anlaşmasında belirleyebilirler. Anlaşmada yapılan belirlemenin uyuşmazlığa ilişkin değil, tanıma ve tenfize ilişkin olduğu açık bir şekilde belirtilmelidir. Aksi takdirde, Yargıtay tarafların tahkim iradesinin net olmaması sebebiyle tahkim anlaşmasının geçersizliğine hükmedebilmektedir (31). Böyle bir belirlemenin olmadığı hallerde, tahkim kararının aleyhine verildiği kişinin Türkiye’deki ikametgâhında, ikametgâhı yoksa Türkiye’de sakin olduğu yer, bu da yoksa icraya konu teşkil edebilecek mallarının olduğu yer mahkemesinde tanıma ve tenfiz davası açılabilir (32). Burada belirlenen yerlerden hiç birisi aleyhine tenfiz istenilen kişi açısından mevcut değilse, Türk mahkemeleri yabancı tahkim kararı açısından milletlerarası yetkiye sahip değildir. Açılan davada mahkeme yetkisizlik kararı vermelidir (33).

Tenfiz davası basit yargılama usulüne göre, duruşmalı olarak karara bağlanır. Tenfizine karar verilen tahkim kararı Türk Mahkemelerince verilmiş bir karar gibi icra olunur. Tenfiz kararının temyize ve karar düzeltmeye konu olması mümkündür. Tahkim kararının tenfizine ilişkin kararın temyizi, kararın icrasını durdurur. Tenfiz talebi tanıma davasında olduğu gibi başka bir davada ileri sürülemez, müstakil bir dava olarak görülür (34).

Yargıtay farklı hukuk daireleri kanalıyla tanıma ve özellikle tenfiz davalarında tahkime ilişkin farklı yaklaşımlar sergileyebilmektedir. Bunun sebebi, tahkim kararlarına ilişkin davaların, tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturan sözleşmenin türüne göre, davaların farklı Yargıtay daireleri tarafından inceleniyor oluşudur. Akıncı, tanıma ve tenfizde sadece ret sebeplerin varlığının araştırılacağını, revizyon yasağı nedeniyle davanın esasına da girilemeyeceği için, tahkim kararlarının tanıma ve tenfizinde tek bir dairenin görevlendirilmesinin uygun olacağını düşünmektedir. Bu şekilde Yargıtay kararlarında istikrarın sağlanacağını, ülkemizin tahkim merkezi olma hedefleriyle uyumlu bir yaklaşım olacağını savunmaktadır (35).

3- TÜRK MEVZUATI VE NEW YORK KONVANSİYONU’NDA YABANCI HAKEM KARARLARININ TANIMA VE TENFİZİ

Yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi, hem New York Konvansiyonu’nda hem de MÖHUK’ta aynı şartlara tabi tutulmuştur (36).

A- Türk Hukukunda Tanıma ve Tenfize İlişkin Düzenlemeler

Tanıma ve tenfize konu teşkil eden tahkim kararları, HMK ve MTK kapsamı dışında kalan MÖHUK ya da New York Konvansiyonu ya da diğer bir ikili anlaşma kapsamında yabancı olarak nitelendirilen tahkim kararlarıdır. Bu bağlamda Türk hukukunda tahkime ilişkin düzenlemelerden bahsetmek faydalı olacaktır.

1- Hukuk Muhakemeleri Kanunu – İç Tahkim Kararları: HMK kapsamına giren tahkim yargılamaları 4686 sayılı Kanun’da tanımlanan anlamda yabancılık unsuru içermeyen ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği uyuşmazlıklardır (37). HMK kapsamında yapılan tahkim yargılaması iç tahkim olarak adlandırılmakta, Türk usul hukukuna göre çözümlenen bir uyuşmazlık sonucunda verilen tahkim kararı iç tahkim kararı olarak kabul edilmekte ve bu kararlar Türk mahkeme kararları gibi icra usulüne tabi tutulmaktadır.

2- Milletlerarası Tahkim Kanunu (MTK) - Yabancı Unsurlu Tahkim Kararları: Türk hukukunda yabancılık unsuru taşıyan tahkime ilişkin düzenlemeler 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ile yürürlüğe konulmuştur. 4686 sayılı Kanun, “yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği veya bu Kanun hükümlerinin taraflar ya da hakem kurulunca seçildiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanır (38).” Buna göre, bir tahkim kararının hangi usulle ülkemizde etki doğuracağı değerlendirilirken, öncelikle tahkim kararının yabancılık unsuru içerip içermediği hususunun ele alınması gerekmektedir (39).

Yabancılık unsuru MTK’nın 2’nci maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddede tanımlanmış unsurları taşıyan bir uyuşmazlık Türkiye’de görülmüşse ya da yabancılık unsuru taşıyan bir uyuşmazlık Türkiye’de görülmemekle birlikte, taraflarca veya hakem kurulunca 4686 sayılı Kanun’a tabi tutulmuşsa yabancı unsurlu bir tahkim kararından bahsedilir.

Yabancılık unsuru taşıyan tahkim davalarının görülmesinde uygulanacak prosedür (icra usulü) 4686 sayılı Kanunda ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Tenfiz talebiyle kendisine başvurulan mahkeme, tahkim kararının kendi hukuk sisteminde belirlenmiş kurallara göre milli ya da yabancı olduğunu tespit ettikten sonra, yabancı kararlar için tenfiz, milli kararlar için icra usulünü uygular (40). 4686 sayılı Kanuna tabi yabancı unsurlu tahkim kararları açısından tanıma ve tenfiz konusu gündeme gelmemekte, ancak bu kararlar hakkında Asliye Hukuk Mahkemelerince icra kararı verilmesi gerekmektedir (41). Yabancılık unsuru taşıyan tahkim kararlarının icrası için yetkili Asliye Hukuk Mahkemesinin kararın “icra edilebilir” olduğuna ilişkin bir belge vermesi gerekir. Mahkeme, kararın icrasına itiraz eden tarafça açılacak iptal davasında ya da kararın icra edilebilirliğine ilişkin belgenin verilmesi amacıyla yapılan başvuruda 4686 sayılı Kanunun 15. maddesinde (yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizine ilişkin öngörülen koşullara paralel olarak) düzenlenen koşulları inceler. Yapılan inceleme her ne kadar içerik olarak benzerlik taşısa da, bu usul yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizinden tamamen farklı bir usuldür.

Türkiye’de görülen ve Türk usul kurallarına tabi tutulan, ancak milletlerarası bir tahkim kurulunun kurallarının uygulandığı bir uyuşmazlığın yabancı sayılması için hiçbir neden yoktur. Böyle bir karar yabancılık unsuru taşıyorsa 4686 sayılı Kanuna göre, yabancılık unsuru yoksa HMK kurallarına göre kesinleştikten sonra Türkiye’de icra edilebilecektir (42). Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 1985 tarihli bir kararında Türk usul kanunu hükümleri uygulanarak, ICC nezdinde verilen bir tahkim kararının yabancı bir tahkim kararı olmadığına hükmetmiştir (43).

3- Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun -Yabancı Tahkim Kararları: Yabancı tahkim kararlarının Türkiye’de tanınması ve tenfizi 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun ile düzenlenmiştir. Yabancı tahkim kararı, yabancılık unsuru taşıyan tahkim kararı ve iç tahkim kararından farklıdır. Hangi tahkim kararlarının “yabancı” olarak nitelendirileceği hususunda MÖHUK ya da HMK’da bir belirleme yoktur. MÖHUK’ta yabancı mahkeme kararı ve “yabancı” hakem kararından bahsedilmiş, ancak hangi kararların yabancı sayılacağı açıklanmamıştır. Ancak, 4686 sayılı Kanunun 1 inci maddesinden hareketle, yabancılık unsuru taşıyan ve Türkiye dışında görülen tahkim kararları ile yabancılık unsuru taşıyan ve Türkiye’de görülse bile 4686 sayılı Kanun dışında başka bir ülke kanununa tabi tutulan tahkim kararlarının yabancı olduğu sonucuna ulaşılabilecektir (44).

Yabancı tahkim kararlarının Türkiye’de icra edilebilmesi, karara ilişkin tanıma ve/veya tenfiz kararı alınması şartına bağlıdır. MÖHUK’un tanıma ve tenfize ilişkin hükümleri 1958 Tarihli New York Konvansiyonu hükümleri ile uyumlu olarak kaleme alınmıştır (45). Burada yabancı tahkim kararlarının tanınması ve tenfizi için aranılan şartlar, takip edilecek usul ve ret sebepleri açıklanmıştır.

Türkiye’nin birçok devletle yapmış olduğu ikili adli yardım anlaşmaları da, tanıma ve tenfize ilişkin hükümler içerebilmektedir. Bu anlaşmalarda yabancı hakem kararlarının tanınma veya tenfiz talebinin reddine ilişkin sebepler ile tanıma veya tenfiz usulüne ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. MÖHUK’un 1 inci maddesi uyarınca, ikili adli yardımlaşma anlaşması olan ülkelerde verilen hakem kararlarının tanıması veya tenfizi açısından bu milletlerarası anlaşmalar başvurulacak ilk kaynak olacaktır (46). Bu anlaşmalar kapsamı dışında kalan yabancı hakem kararları açısından ise MÖHUK uygulama alanı bulacaktır (47).

B- New York Konvansiyonu: New York Konvansiyonu 2018 yılı itibarıyla 157 ülkenin taraf olduğu, (48) yabancı tahkim kararlarının tanınması ve tenfizine ilişkin düzenlemeler içeren bir anlaşmadır. Konvansiyon’da “yabancı” tahkim kararının ne olduğu açıklanmamakla birlikte, 1 inci maddede tahkim kararının tanınması ve tenfizinin, kararın alındığı ülkeden başka bir ülkede istenilmesi halinde yabancılığın söz konusu olacağı belirtilmiştir. Buna göre, tahkim yargılamasının yapılıp, kararın verildiği ülke dışında başka bir taraf ülkede tanınması ve tenfizi istenilen tahkim kararı “yabancı”dır.

Türkiye New York Konvansiyonu’na koyduğu çekince ile sadece Konvansiyona taraf olan ülkelerde verilmiş olan tahkim kararlarının tanınması ve tenfizini kabul etmiştir. Konvansiyonun tüm dünya genelinde kabul görmüş olması, ticari tahkim müessesinin aktif ve etkin kullanımını temin etmektedir. New York Konvansiyonu onaylanmakla, Anayasanın 90 ıncı maddesi gereği iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir (49). MÖHUK ile New York Konvansiyonu’nun hükümleri iç hukukumuza aktarıldığı için, Konvansiyona ilişkin olarak yapacağımız açıklamalar MÖHUK açısından da doğru kabul edilmelidir.

New York Konvansiyonu kapsamında her bir taraf ülke, sözleşmeye dayansın ya da dayanmasın tanımlanmış bir hukuki ilişkiye dayanarak ortaya çıkmış ya da çıkacak, tahkime elverişli uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümlenmesini öngören yazılı anlaşmaları geçerli bir anlaşma olarak kabul edecektir (50). Yazılı anlaşmadan anlaşılması gereken müstakil bir tahkim anlaşması olabileceği gibi, mevcut bir sözleşmenin içerisinde yer alan tahkim şartı da olabilir (51).

New York Konvansiyonu’nun 3 üncü maddesi ile; her taraf devletin, diğer bir taraf ülkede verilmiş tahkim kararlarını tanıma ve tenfizin talep edildiği ülke olan kendi ülkesinde geçerli olan usul kurallarının öngördüğü şartlara uygun olarak tanıyacağını ve tenfiz edeceğini hükme bağlanmaktadır. Aynı hükümle, taraf devletlere yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizine ilişkin olarak, iç tahkim kararlarının icrasında aranandan daha öte bir şart getirmeme yükümlüğü yüklenmiştir (52).

MÖHUK’un 1 inci maddesinde yabancılık unsuru bulunan hukuk ilişkilerine bu Kanunun uygulanacağı belirtildikten sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu milletlerarası anlaşma hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir. Akıncı, bu durumda milletlerarası sözleşme hükümlerinin öncelikle uygulanması gerektiği, yabancı bir tahkim kararının tanınması ve tenfizinde MÖHUK’un hiç uygulama alanı bulmayacağı, doğrudan New York Konvansiyonu’nun uygulanacağı görüşündedir(53).

New York Konvansiyonu’nun 5 inci maddesinde tanıma ve tenfizin reddine esas teşkil edebilecek nedenler belirtilmiştir. Buna göre tenfiz talebini ret sebepleri;

-Tahkim sözleşmesi yapılmamış veya esas sözleşmeye tahkim şartı konulmamış ise (NYC m. 2/1-2.

-Tahkim sözleşmesi veya şartı taraflarca tabi kılındığı kanuna, bu konuda bir anlaşma yoksa hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna göre hükümsüz ise (NYC m. 5/1-a, 5718 m. 62/1-e),

-Hakkında hakem kararının tenfizi istenen taraf, hakem seçiminden usulen haberdar edilmemiş yahut iddia ve savunma imkânından yoksun bırakılmış ise (NYC m. 5/1-b, 5718 m. 62/1-d),

-Hakem kararı, hakem sözleşmesinde veya şartında yer almayan bir hususa ilişkin ise veya sözleşme veya şartın sınırlarını aşıyor ise bu kısım hakkında (NYC m. 5/1-c, 5718 m. 62/1-g),

-Hakemlerin seçimi veya hakemlerin uyguladıkları usul, tarafların anlaşmasına, böyle bir anlaşma yok ise hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna aykırı ise (NYC m. 5/1-d, 5718 m. 62/1-f),

-Hakem kararı tabi olduğu veya verildiği ülke hukuku hükümlerine veya tabi olduğu usule göre kesinleşmemiş yahut icra kabiliyeti veya bağlayıcılık kazanmamış veya verildiği yerin yetkili mercileri tarafından iptal edilmiş ise (NYC m. 5/1-c, 5718 m. 62/1-h),

-Hakem kararına konu olan uyuşmazlığın Türk kanunlarına göre tahkim yoluyla çözümü mümkün değilse (NYC m.5/2-a, 5718 m. 62/1-c),

-Hakem kararı genel ahlaka veya kamu düzenine aykırı ise (NYC m. 5/2-b, 5718 m.62/1-b) (54).

Bu şartlardan herhangi birinin varlığı tenfiz istenilen mahkeme tarafından tespit edildiği takdirde, mahkeme tenfiz talebini reddedebilecektir.

4- TAHKİME ELVERİŞLİLİK (ARITRABILITY)

Her uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözümlenmesi mümkün değildir. Bir uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesinin mümkün olması “tahkime elverişlilik” şeklinde ifade edilmektedir (55). Tahkime elverişlilik iki şekilde karşımıza çıkabilmektedir. İlki tahkime başvuran kişinin tahkime başvurma yeteneğinin olup olmamasıyla ilgilidir. Bu durum özellikle devlet kurumları, yerel idareler ve diğer kamu kuruluşlarını ilgilendirmektedir. Bazı hukuk sistemlerinde devlet kurumları, yerel idareler ve diğer kamu kuruluşlarının tahkim yoluna gitmesi yasaklanmaktadır. Bazı hukuk sistemlerinde (56) ise, bu tür kurumların tahkim anlaşması yapması ön izne tabi tutulabilmektedir (57). Bu duruma sübjektif tahkime elverişlilik denilmektedir. İkinci durum ise, uyuşmazlığın konusunun tahkim yoluyla çözümlenmesinin mümkün olup olmamasıdır. Bu durum ise objektif tahkime elverişlilik olarak ifade edilmektedir (58).

Devletlerin hangi uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözümlenmesine izin verecekleri, hangi uyuşmazlıkların milli mahkemelerce görülmesi gerektiği noktasında farklı tutumları olabilmektedir (59). Genel olarak devletlerce belirli toplumsal ve milli çıkarların söz konusu olduğu ve bu çıkarların ancak devlet adına yargılama yapan mahkemeler tarafından korunabileceği düşüncesiyle, bazı uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözümlenmesine izin verilmemektedir. Hangi konuların tahkime elverişli olduğu konusu kamu düzeni anlayışı ile yakından ilgilidir (60). Tahkime elverişlilik ve kamu düzenine aykırılık hususları, genel olarak kamu düzenine aykırılık kapsamında değerlendirilmektedir. Ancak, New York Konvansiyonu bu iki hususu iki ayrı ret nedeni olarak düzenlemiştir. Doktrinde bu ayrımın, kamu düzenine aykırılık nedeninin dar yorumlanması amacıyla yapıldığı savunulmuştur (61).

Kural olarak, tarafların üzerinde kabul veya sulh olma yoluyla serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıklarda tahkim yoluna gidilebileceği kabul edilmektedir (62). Ancak, kamu düzeni veya sosyal ve ekonomik nedenlerle serbest tasarrufa tabi konuların da tahkim yargılaması kapsamı dışında tutulması mümkündür. Tahkime elverişlilik konusunda esas olan, kanun koyucunun iradesidir (63).

Türk hukukunda hangi uyuşmazlıklar için tahkim yoluna başvurulabileceği konusu net bir şekilde belirlenmiş değildir (64). Türk hukukunda tahkime elverişlilik konusundaki temel ilke HMK m. 408’de belirlendiği üzere “Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir (65). Türk hukukunda kural olarak idari yargının görev alanına giren uyuşmazlıklar, ceza yargısına ait işler ve çekişmesiz yargıya ait işlerde tahkim sözleşmesi yapılamaz (66). Ayrıca, iflas davaları, vergi davaları, rekabet hukuku, fikri haklar ve ikili ilişkilerde zayıf olan tarafın korunması amaçlanan iş hukuku, aile hukuku gibi alanlarda ortaya çıkan uyuşmazlıkların tahkime elverişli olmadıkları kabul edilmektedir. Ancak, işçileri koruma amacıyla iş hukukunun tahkime elverişli olmadığı savunulsa dahi, doktrinde iş uyuşmazlıklarının sulh ve kabul yoluyla taraflarca çözüme kavuşturulabilmesi dolayısıyla tahkime elverişli olduğu da ileri sürülmektedir (67).

Yargıtay 2007 yılında verdiği bir kararında KDV iadesine ilişkin bir uyuşmazlığın tahkime elverişli olmadığına hükmetmiştir. Yargıtay, faturada yer alan KDV miktarının davacı şirkete ödenmesine ilişkin ICC tahkim kararının tenfizinin mümkün olmadığı, vergi iadelerine ilişkin görevli kurumun vergi daireleri olduğu ve tahkim kararı ile vergi idaresine böylesi bir yükümlüğün yüklenmesinin Türk kamu düzenine aykırılık teşkil edeceğine hükmetmiştir (68).

Tanıma ve tenfiz talebinin reddinde dikkat edilmesi gereken husus, tahkime elverişlilik ile kamu düzenine aykırılık hususlarının birbirinden farklı iki ret nedeni olduğudur. Tahkime elverişlilik hususu kamu düzeni düşüncesiyle ilişkilendirilebilirse de, tahkime elverişlilik değerlendirmesinde, ülkede yürürlükte olan mevzuatta belirli bir konunun tahkim yargılaması kapsamı dışına çıkartılıp çıkartılmadığı tespit edilmelidir. Kamu düzenine aykırılık değerlendirmesinde ise daha kapsamlı ve ayrıntılı bir yaklaşım devreye girecektir (69).

New York Konvansiyonu, uyuşmazlığın konusunun tenfiz ülkesi tarafından tahkime elverişli bir konu olarak görülmemesi halinde, tenfiz isteminin reddedilebileceğini düzenlemiştir (70). New York Konvansiyonu m. 2 uyarınca, tahkim yargılamasına konu edilen bir uyuşmazlığın tahkime elverişli olup olmadığı hususu tenfiz devleti hukuku kurallarına göre belirlenecektir. Bu hüküm ile milli devletlerin hukuk sistemlerine aykırı bir şekilde, tahkime elverişli olmayan konularla ilgili tahkim kararlarının tanınması ve tenfizinin reddine imkân tanınmıştır (71). Diğer ret nedenlerinden farklı olarak, uyuşmazlığın tahkime elverişli olup olmadığı hususu tenfiz hâkimi tarafından re’sen dikkate alınmalıdır (72). Davalı tarafın bu hususu hâkimin dikkatine sunmasına bir engel yoktur (73). Türk hukuku açısından da, tahkim kararına konu uyuşmazlığın tahkime elverişli olmaması bir tenfiz engeli olarak kabul edilmektedir (74).

Türkiye, New York Konvansiyonu’nun 1/3 fıkrası uyarınca, Konvansiyona ilişkin çekincesini bildirmiş ve sadece Türk hukuku uyarınca ticari sayılan işler hakkında verilen hakem kararlarının tanınması ve tenfizini kabul etmiştir. Buradan hareketle, Türk hukukunda kural olarak ticari sayılan işlerden doğan uyuşmazlıkların tahkime elverişli olduğunu söyleyebiliriz (75). Türk hukukunda ticari işlerin neler olduğu Türk Ticaret Kanununda düzenlenmiştir. TTK 3 üncü maddeye göre, TTK’da düzenlenenler ile bir ticari işletmeye ilişkin tüm işlem ve fiiller ticari iştir. TTK 19 uncu maddeye göre ise, sadece taraflardan biri için ticari sayılan işler, diğer taraf için de ticari kabul edilir (76).

Konumuz açısından istisnai bir düzenleme olan 21/1/2000 tarihli ve 4501 sayılı Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Başvurulması Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun’dan da bahsetmek gerekmektedir. 4501 sayılı Kanun ile yabancılık unsuru taşıyan kamu hizmeti imtiyaz sözleşme ve şartnamelerinden doğan uyuşmazlıklardan ihtilafların Türkiye veya yabancı bir ülkede tahkim yoluyla çözümlenmesi mümkün kılınmıştır. Bu tür uyuşmazlıklarda tahkime elverişlilik itirazında bulunması mümkün değildir (77).

5- KAMU DÜZENİNE AYKIRILIK

Hem New York Konvansiyonu’na hem de MÖHUK’a göre bir tahkim kararının kamu düzenine aykırı olması, tahkim kararının tenfizinin reddine gerekçe oluşturmaktadır (78). Hakim kamu düzenine aykırılığı re’sen dikkate alacaktır. Kamu düzenine aykırılığın tespitinde tenfiz isteminde bulunulan andaki kamu düzeni anlayışı belirleyici olacaktır (79). Tahkim kararlarının tanınması ve tenfizi açısından kamu düzenine aykırılık kavramı, tenfiz mahkemesi hakiminin hem usuli hem de esas açısından kamu düzenine aykırılığa dayanmasına imkan tanımaktadır (80). Esasa ilişkin yapılan kamu düzeni müdahalesinde, maddi hukuk kurallarının yanı sıra, temel hukuk prensipleri ve devlet politikaları etkili olurken, iyi niyet kuralı, dürüstlük kuralı, tarafsızlık gibi genel hukuk prensiplerini ihlal eden, genel ahlaka aykırı tahkim kararları kamu düzenine aykırı kabul edilir. Usul açısından kamu düzenine aykırılık hallerine ise; taraflara eşit muamele edilmemesi, iddia ve savunma hakkına uyulmaması, adil yargılanma hakkının ihlali, hakemlerin tarafsız ve bağımsız hareket etmemesi gibi durumlar örnek gösterilebilir (81).

Kamu düzeni net bir tanımı olmayan, zamana ve ülkeye göre değişebilen muğlak bir kavramdır (82). Kamu düzeni genel olarak, devletin ve toplumun yapısında hâkim olan vazgeçilmez hukuki, sosyal, siyasal, ekonomik ve ahlaki ilkeleri ifade etmekte (83) ve bu ilkelere ters düşen kararların uygulanmasına engel teşkil etmektedir. Devletlerin vazgeçilmez bulduğu temel ilkeler kamu düzenine ilişkin kurallar olup, genel olarak kamu menfaatini koruma amacı güder (84). Mahkemeler kamu düzenine her zaman aynı anlamı vermeyebilir. İçinde bulunulan konjonktür kamu düzeni anlayışına etki edebilmektedir. Yabancı bir hukuk sistemi veya tahkim kurulu tarafından verilen bir karar tenfiz istenilen ülke kamu düzenine aykırı düştüğü takdirde, tanıma veya tenfiz reddedilebilmektedir (85).

Ticari tahkimde yargılama görevini yerine getiren hakemlerdir. Hakemler tarafların anlaşması ile yetkilendirilmekte ve onların belirledikleri ülke hukukuna göre yargılama yapmaktadırlar. Dolayısıyla hakemlerin hâkimler kadar bir ülke hukuk sistemine bağlılıkları söz konusu değildir. Çözümünü üstlendikleri uyuşmazlığın gerektirdiği ölçüde bir devlet hukuku ile bağ kurmak, onu öğrenip olaya tatbik etme sorumlulukları olsa da, bu devletin kamu düzeni ve emredici kurallarını tam olarak kavramaları mümkün olmayabilir. Hakemler açısından asıl belirleyici olan taraf iradeleri ve uluslararası ticarete hâkim olan ilkelerdir (86).

Kamu düzeni kavramı iç hukuk ve uluslararası hukukta farklı içerik ve anlamlar taşıyabilmektedir. İç hukukta kamu düzeni o toplumun temel yapısı ve çıkarlarını koruyan kuralların bütününü oluşturan kapsamlı bir kavramken, uluslararası hukukta daha dar ve sınırlı yorumlanması gereken bir kavramdır (87). Doktrin ve uygulamada, hakemlerin ve devlet mahkemelerinin bahse konu farklılığı vurgulanmak suretiyle, tahkim kararlarının uluslararası kamu düzenine aykırılık açısından incelemeye tabi tutulması gerektiği ileri sürülmüştür (88). Akıncı ve Şit de, tenfiz hâkiminin tahkim kararının Türk kamu düzenine aykırılık iddiasını değerlendirirken, konuya iç hukuk mülahazasıyla yaklaşmayıp, milletlerarası tahkim yargılamasına uygun bir yaklaşım göstermesinin doğru olacağını ifade etmiştir (89). Redfern ve Hunter’da tenfiz mahkemelerinin tahkim kararlarını kamu düzenine aykırılık açısından değerlendirirken, bu iddiaya uluslararası bir perspektiften bakması gerektiği görüşünü paylaşmaktadır(90).

New York Konvansiyonu m.5/2’de bahsedilen kamu düzenine aykırılık, tenfiz talebinin ileri sürüldüğü devletin kamu düzenine aykırılıktır. Konvansiyon’da kamu düzenine aykırılığın tespitinde kullanılabilecek ölçütlere yer verilmemiştir. Bu konudaki değerlendirme ilgili devlet mahkemelerince yapılacaktır (91). Tenfiz devletinin tahkim yargılamasına yaklaşımı, kamu düzenine aykırılık iddiasının değerlendirilmesinde önem arz etmektedir. Tahkim yanlısı devletlerin kamu düzenine aykırılık iddialarına yaklaşımı daha müsamahalı olurken, tahkim yargısına şüpheyle yaklaşan ülkelerde kamu düzeni değerlendirmesi daha katı olabilmektedir. New York Konvansiyonu’nun tenfiz devleti mahkemelerine uygulamada kullanabilecekleri net ölçütler sağlamamış olması Şanlı tarafından eleştirilmiştir (92).

New York Konvansiyonu kapsamında kamu düzenine aykırılık iki şekilde ortaya çıkabilmektedir. İlkinde, tenfize konu kararın içeriğinde, tenfiz devleti hukukunun temel hukuki ve ahlaki normlarına aykırılık açıkça görülebilmektedir. Örneğin, farklı isimlendirmeler yapılmış olsa da kumar veya rüşvet alacağı, uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, vergi kaçırma, fuhuş gibi açıkça kanunlara ve ahlaka aykırı edimlerin uyuşmazlığa konu teşkil ettiği anlaşılabiliyorsa, kamu düzenine aykırılık somuttur (93). Bu tür durumlarda, taraflar arasındaki alacak borç ilişkisini aşan, tenfiz ülkesinin kamu düzenini ihlal eden sonuçlar söz konusudur (94).

Kural olarak tanıma ve tenfiz davalarında revizyon yani yeniden inceleme yasağı geçerlidir. New York Konvansiyonu da revizyon yasağını benimsemiştir. Buna göre, tenfiz mahkemesi hakem kararlarını Konvansiyon’da belirtilen nedenlerin dışında esastan inceleyemez (95). Tenfiz mahkemesi kamu düzenine aykırılığı incelerken prensip olarak kararının doğruluğunu incelemez, sadece kamu düzenine aykırılığın bulunup bulunmadığına bakar (96). Kamu düzenine aykırılık iddiaları her zaman somut olmayabilir. Böyle hallerde, kamu düzenine aykırılık iddiasının incelenebilmesi için bir derece de olsa hakem kararının esasına girilmesi gerekebilir. Örneğin, taraflardan birinin tahkim yargılamasında sahte delil sunmak suretiyle lehine karar alınmasını sağladığı ve bu durumun kamu düzenine aykırı olduğu iddia edildiğinde, tenfiz mahkemesi delillerin sıhhatini kendisi tetkik etmek isteyebilir. Esastan inceleme uygulanan hukukun doğru tespit edilip edilmediği, olaya doğru tatbik edilip edilmediği, olayların doğru nitelendirilip nitelendirilmediği hususlarını da içerir, ancak kamu düzenine aykırılık iddiası kapsamında bu kadar ayrıntılı bir incelemeye gerek yoktur. Sunulan delillerin sahte olup olmadığını değerlendirmek gerçek anlamda bir esasa ilişkin değerlendirme sayılmamalıdır (97).

New York Konvansiyonu m. 5/2 bağlamında kamu düzenine aykırılık sayılabilecek diğer bir hal ise, tahkim kurulunun statüsü ve teşkili itibarıyla ya da hakemlerle taraflar veya onlardan biri arasındaki manevi ilişkiler sebebiyle hakemlerin bağımsız olmamalarıdır (98). Hakemlerin bağımsızlığı, taraflar bakımından usule ilişkin bir teminattır. Bağımsızlığın teminiyle, hakemlerin karar verirken hiçbir makam, merci, organ veya kişiden emir ve talimat, tavsiye veya telkin almayacağı, uyuşmazlığa ilişkin objektif karar vermelerini engelleyecek bir bağ içine girmeyecekleri kabul edilir. Türk hukuku açısından da hakemlerin bağımsızlığı, tıpkı mahkemelerde olduğu gibi, Anayasa’nın 138 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, vazgeçilmez usuli bir teminattır (99). Hakemlerin herhangi bir makam, merci, organ veya şahıs tarafından uyuşmazlığa ilişkin telkin alması, hakemlerle taraflar arasında bir ilişki bulunması, hakemlerin seçim şeklinde tarafsızlığı zedeleyici bir hal olması durumunda verilen kararın kamu düzenine aykırı olduğu söylenebilir (100). Yargıtay kararlarında hakemlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin soyut bir tehlikenin kamu düzenine aykırılık nedeni oluşturmayacağı, bu tehlikenin fiili olması, yani tahkim kurulunca tarafsız yargılama ilkesinin ihlal edilmiş olması halinde kamu düzenine aykırılık nedeniyle tenfizin reddedilebileceği belirtilmiştir (101). Hakem kurulunun bağımsızlığını etkileyecek şartlar altında verilmiş bir tahkim kararı kamu düzenine aykırıdır ve böyle bir tahkim kararının tenfizi talebinin reddedilmesi gerekmektedir (102).

İkinci türdeki kamu düzenine aykırılık hallerinin tenfize engel teşkil edebilmesi için bu durumların tahkim kararının içeriğinden anlaşılması gerekmekte midir? Şanlı’ya göre uyuşmazlık açısından geçerli olan usul hukuku ilkeleri dikkate alındığında hakemlerin bağımsızlığı konusunda şüphe oluşturacak usule aykırı uygulamalar varsa, kararda bu şüpheyi destekleyecek somut bir olgu olsun ya da olmasın kamu düzenine aykırılık nedeni oluşmuştur (103).

Yüksek miktarlarda tazminat ödenmesini öngören, caydırıcı ve ceza nitelikli tazminat ödenmesine hükmeden tahkim kararlarının Türkiye’de tenfizi istenildiğinde, cezalandırıcı tazminatların Türk hukukunda tanınmadığı ve Türk kamu düzenine aykırılık teşkil ettiği ileri sürülebilir. Bu tür kararlara ilişkin tenfiz taleplerinde mahkeme, uyuşmazlığın esasına uygulanacak hukukun tarafların iradesi ile seçilip seçilmediğini ve kamu düzenine aykırılığın sonuçlarını dikkate alınmalıdır (104). Doktrinde, caydırıcı ve cezalandırıcı nitelikteki misli tazminatların Türk sorumluluk hukukunun temel ilkelerine, özellikle zarar miktarını aşan bir tazminata hükmedilemeyeceği ilkesine aykırılık teşkil edeceği belirtilerek, bu durumun tanıma ve tenfiz açasından kamu düzenine aykırılık oluşturacağı iddia edilmektedir. Ancak, misli tazminatın Türk hukukunda da düzenlenen bir husus olduğu, bu tazminatların sırf misli niteliklerinden dolayı Türk kamu düzenine aykırı olduklarını söylemenin isabetli olmadığını savunan görüşler de vardır. Bu hususta önemli olan yabancı tahkim kararının Türk hukuk sistemi açısından tahammül edilemez bir sonuç yaratıp yaratmadığıdır (105).

Uluslararası tahkim uygulamasında kamu düzenine aykırılık nedeni oluşturabilecek diğer bir husus da savunma hakkının ihlaline sebebiyet verebilecek tahkim kurallarıdır. GAFTA (Hububat ve Yem Ticaret Birliği) gibi bazı kuruluşların standart tahkim kurallarında tarafların avukatla temsil edilmesine izin verilmeyebilmektedir. Uluslararası alanda iş yapan firmalar, bazen farkında olmaksızın bu tür kuralları kabul ederek tahkim anlaşması yapmakta ve tahkim kurulu önünde savunma hakkını etkin bir şekilde kullanamamaktadır. Böylesi durumlarda temyiz mahkemesi, savunma ve iddia hakkının ihlal edilip edilmediği açısından kamu düzenine aykırılık meydana gelip gelmediğini, somut olayın özellikleri dikkate alarak belirlemelidir (106).

DİPNOTLAR

[1] REDFERN, Alan VE HUNTER, Martin, Redfern and Hunter on International Arbitration, Oxford University Press, 2009 New York, s. 621-622. (REDFERN ve HUNTER)

[2] GAİLLARD, Emanuel ve SAVAGE, John, FOUCHARD, GAİLLARD, GOLDMAN On International Commercial Arbitration, 1999, Kluwer Law International, s. 720. (FOUCHARD, GAİLLARD, GOLDMAN)

[3] Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkında 10 Haziran 1958 Tarihinde New York' ta Yapılan Sözleşme’nin onaylanması 8/5/1991 tarihli ve 3732 sayılı Kanunla uygun bulunmuş ve 91/2151 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. (25/9/1991 tarihli ve 21002 sayılı Resmi Gazete)

[4] REDFERN ve HUNTER, s. 632,633.

, The Enforcement of Awards Set Aside in the Country of Origin, ICSID Review-Foreign Investment Law Journal, sayı 16, 1999, s. 16. GAİLLARD, Emanuel[5] (Gaillard, 1999)

[6] EKŞİ, NURAY, Yargıtay Kararları Işığında ICC Hakem Kararlarının Türkiye’de Tanınması ve Tenfizi, Ankara Barosu Dergisi, 2009/1, s. 54-74, s. 54. (EKŞİ, 2009)

[7] AKINCI, ZİYA, Milletlerarası Tahkim, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2013, s. 317. (AKINCI, 2013)

[8] ŞİT, BANU, Kurumsal Tahkim ve Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizi, İmaj Yayınevi, Ankara 2005, s. 89. (ŞİT, 2005)

[9] SANLI, CEMAL, Uluslararası Ticari Akitlerin Hazırlanması ve Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları, Beta Yayınları, 2013 İstanbul, s. 338. (ŞANLI, 2013)

[10 AKINCI, 2013, s. 318.

[11] REDFERN ve HUNTER, s. 631.

[12] AKINCI, 2013, s. 318.

[13] AKINCI, 2013, s. 319.

[14] ŞANLI, 2013, s. 338.

[15] EKŞİ, 2009, s. 55.

[16] REDFERN ve HUNTER, s. 628.

[17] ŞANLI, 2013, s. 338.

[18] AKINCI, 2013, s. 331.

[19] AKINCI, 2013, s. 331.

[20] AKINCI, 2013, s. 331.

[21] REDFERN ve HUNTER, s. 632.

[22] GAİLLARD, 2009, s. 19.

[23] ŞİT, 2005, s. 83.

[24] REDFERN ve HUNTER, s. 628,629.

[25] REDFERN ve HUNTER, s. 630.

[26] RUBINO, MAURO ve SAMMARTANO, Kluwer Law International, 2001., s. 922. (SAMMARTANO)

[27] REDFERN ve HUNTER, s. 628.

[28] AKINCI, 2013, s. 332.

[29] Aile hukuku alanına giren yabancı mahkeme kararlarının tenfizinde ise görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir.

[30] EKŞİ, 2009, s. 58, New York Konvansiyonu m. IV, MÖHUK m. 61.

[31] AKINCI, 2013, s. 335-336.

[32] 5718 sayılı Kanun m. 60.

[33] AKINCI, 2013, s. 336.

[34] AKINCI, 2013, s. 335-336.

[35] AKINCI, 2013, s. 319-320.

[36] ŞANLI, 2013, s. 340.

[37] 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 407. 4/2/2011 tarihli ve 27836 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanmıştır. (HMK)

[39] 21/6/2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu, m. 1, 5/7/2001 tarihli ve 24453 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. (MTK)

[40] ŞANLI, 2013, s. 328.

[41] ŞİT, 2005, s. 75-76.

[42] MTK m. 15.

[43] AKINCI, 2013, s. 327-329.

[44] EKŞİ, 2009, s. 59, 11. HD’nin 19/12/1985 tarihli, E. 7355 ve K. 7099 SK.

[45] ŞANLI, 2013, s. 328.

[46] ŞANLI, 2013, s. 400.

[47] EKŞİ, 2009, s. 55-56.

[48] ŞİT, 2005, s. 194.

[49] ŞANLI, 2013, s. 325.

[50] AKINCI, 2013, s. 320.

[51] New York Konvansiyonu, m. 2/1.

[52] New York Konvansiyonu, m. 2/2.

[53] REDFERN ve HUNTER, s. 637.

[54] AKINCI, 2013, s. 321.

[55] REDFERN ve HUNTER, s. 641, EKŞİ, 2009, s. 59.

[56] AKINCI, 2013, s. 378.

[57] İran ve Suriye.

[58] FOUCHARD, GAİLLARD, GOLDMAN, s. 313-315.

[59] FOUCHARD, GAİLLARD, GOLDMAN, s. 312-313.

[60] REDFERN ve HUNTER, s. 655., ŞİT, 2005, s. 165.

[61] ORAZGILICOV, DÖVRAN, Milletlerarası Tahkim Kanununda Hakem Kararlarına Karşı Kanun Yolları, İzmir Barosu Dergisi, Ocak 2004, sayı 1, s. 67-88. (ORAZGILICOV)

[62] ŞİT, 2005, s. 165.

[63] ŞANLI, 2013, s. 391.

[64] ŞANLI, 2013, s. 392., FOUCHARD, GAİLLARD, GOLDMAN, s. 332.

[65] EKŞİ, 2009, s. 64.

[66] AKINCI, 2013, s. 378.

[67] AKINCI, 2013, s. 379.

[68] AKINCI, ZİYA, Milletlerarası Ticari Hakem Kararları Ve Tenfizi, 1994 Ankara, DEÜHF Yayınları, s. 173. (AKINCI, 1994), ERAY, HACER ONUR, Miletlerarası Tahkimde Yabancı Hakem Kararlarının kesinleşmesi ile Tanıma ve Tenfizi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010, s. 73. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp, 9/12/2015 tarihinde erişilmiştir. (ERAY, 2010)

[69] EKŞİ, 2009, s. 67., Yargıtay 19 HD’nin 18/12/2003 tarihli ve E.2003/7270, K. 2003/12888 SK.

[70] ERAY, 2010, S. 74.

[71] REDFERN ve HUNTER, s. 655.

[72] SAMMARTANO, s. 962.

[73] AKINCI, 2013, s. 378.

[74] ŞANLI, 2013, s. 392.

[75] EKŞİ, 2009, s. 64.

[76] ŞANLI, 2013, s. 393.

[77] ŞANLI, 2013, s. 393.

[78] ŞANLI, 2013, s. 394.

[79] REDFERN ve HUNTER, s. 656.

[80] AKINCI, 2013, s. 382.

[81] ERAY, 2010, s. 144.

[82] ERAY, 2010, s. 144.

[83] AKINCI, 2013, s. 382, ŞİT, 2005, s. 167.

[84] TANRIVER, SÜHA, Yabancı Hakem Kararlarının Türkiye’de Tenfizinde Kamu Düzeninin Rolü, Prof. Dr. Ali Bozer’e Armağan, Ankara 1998, s. 152.

[85] Yargıtay HGK’nun 10/6/2013 tarihli ve E. 2013/1847, K.2015/2020 SK. (Yargıtay HGK, Kamu Düzeni), Yargıtay HGK’nın E. 2011/13-568 ve K. 2012/47 SK.

[86] ŞANLI, 2013, s. 394.

[87] ŞANLI, 2013, s. 395.

[88] Yargıtay HGK, Kamu Düzeni.

[89] DOLINGER, J, World Public Policy: Real International Public Policy in the Conflict of Laws, Teşas ILJ, Vol. 17, p. 167; ŞANLI, 2013, s. 395.

[90] AKINCI, 2013, s. 383, ŞİT, 2005, s. 167.

[91] REDFERN ve HUNTER, s. 658.

[92] ŞANLI, 2013, s. 395.

[93] ŞANLI, 2013, s. 396.

[94] ŞANLI, 2013, s. 396.

[95] AKINCI, 2013, s. 383.

[96] ŞANLI, 2013, s. 397.

[97] AKINCI, 2013, s. 387.

[98] ŞANLI, 2013, s. 398.

[99] ŞANLI, 2013, s. 398.

[100] AKINCI, 2013, s. 385.

[101] ŞANLI, 2013, s. 399.

[102] ŞİT, 2005, s. 172.

[103] AKINCI, 2013, s. 385.

[104] ŞANLI, 2013, s. 400.

[105] AKINCI, 2013, s. 387.

[106] EKŞİ, NURAY, Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi, Beta Yayınları, İstanbul 2013, s. 675-676.