Kanun koyucu, kimlerin kanun yoluna başvurabileceğini saymıştır. Bunlar arasında ilk derece mahkemeleri bulunmadığı gibi, ilk derece mahkemelerinin bir olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma yoluna gidebileceğine dair açık bir düzenleme de yoktur. Kişi aleyhine kısıtlamaya gidilebilmesi için, “Temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması” başlıklı Anayasa m.13’e uygun açık yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu gözardı edilemez. CMK m.260 ila m.266’da kanun yollarına başvurma hakkı olanlar ve başvuru hakkına sahip olanların vazgeçmesi düzenlenmiş olup, bu hükümlerde kovuşturmayı yürüten, yani davayı gören mahkemelere kanun yararına bozma yoluna başvuracağına dair bir hükme yer verilmemiştir. Aynı şekilde, kanun yararına bozmayı düzenleyen CMK m.309 ve m.310’da da kovuşturmayı yürüten mahkemelerin kanun yararına bozma yoluna başvurabileceğine dair bir hüküm veya ibare bulunmamaktadır.  “Adalete ulaşma” gerekçe gösterilerek, özellikle de lehe karar veren mahkemenin daha sonra sanık aleyhine kanun yararına bozma yoluna başvurabilmesi mümkün değildir, bunun yasal karşılığı yoktur. Esasen; CMK m.260 vd. hükümlerinin kanun yollarına başvurma hakkını düzenlediği, CMK m.309 ve m.310’da düzenlenen kanun yararına bozmada ise bu yetkinin Adalet Bakanlığı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile sınırlandırıldığı, düzenlemenin bu yönden Kanun içinde özel olarak yer aldığı, bu bakımdan kanun yollarına kimlerin başvurabileceğini öngören hükümlerin yalnızca doğrudan başvuru hak ve yetkisine sahip olanları tanımladığı, Adalet Bakanlığı’nın öğrenmesini öngören ve bunu sağlamak amacıyla Adalet Bakanlığı’na gönderilen yazının, kanun yollarına başvurma hak ve yetkisine sahip olanlar içinde sayılamayacağı, çünkü burada yapılan bir kanun yolu başvurusundan değil, bu başvurunun yapılmasını sağlamak maksadıyla Adalet Bakanlığı’na yapılan ihbardan bahsedildiği fikri savunulabilir.

İlk kararı veren hakime veya mahkemeye kanun yararına bozma yoluna başvurulması amacıyla Adalet Bakanlığı’na bildirimde bulunmasının doğru olmadığı, kimlerin başvurabileceğinin ve bundan vazgeçebileceğinin CMK m.260 ila m.266’da ve m.309 ile m.310’da öngörülmediği, ancak CMK m.309/1’de hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı ibaresi olduğundan, bu öğrenmenin kapsamına kararı veren hakim ve mahkemenin gireceğinin düşünülmesi gerektiği, hakim veya mahkemenin de Adalet Bakanlığı’nın konuyu öğrenmesini sağlamak için müracaatta bulunduğu, fakat burada geçen öğrenme kavramının “tarafsızlık” ilkesi ile hareket eden hakim ve mahkemeler için geçerli olmayacağı, her ne kadar verdiği karardan dolayı bir tarafı memnun edip diğer tarafı memnun etmeyerek taraf olduğu ileri sürülse de, bunların ancak verdiği kararla veya hükümle dosyadan el çektiği için hakim veya mahkemenin taraflı hareket ettiğine dair bir delil niteliği taşımayacağı, kanun yolundan bozulup gelenlere elbette hakim veya mahkemelerin bakıp yeni kararlar verebileceği, fakat bu bakımdan hakim veya mahkemelerin pasif olması gerektiği, hakim veya mahkeme dosyadan el çektikten sonra kanun yoluna gidilmesi bakımından taraf olmaması gerektiği, Adalet Bakanlığı’nın öğrenme usulünü işletecek süjenin kararı veren hakim veya mahkeme dışında bir süjenin ve tarafın olması gerektiğinde tereddüt bulunmadığı, bu sebeple CMK m.309/1’de yer alan öğrenme kavramından hareketle, bir hakim veya mahkemenin hatalı kararı verdiğinin kabulü ile kanun yararına bozma yola gidilebilmesi için Adalet Bakanlığı’na talepte bulunmasının kabul edilemeyeceği, CMK m.309/1’de yer alan öğrenme kavramının hakim veya mahkemeleri kapsayacak şekilde düşünülmemesi gerektiği, dosyadan el çeken hakim veya mahkemenin, ancak kendisi dışında yapılmış bir başvurudan veya gidilmiş kanun yolundan dolayı tekrar karar verebileceği, aksi halde karar veya hüküm vermek suretiyle dosyadan el çektikten sonra hakimin dosyaya taraf olmaması gerektiği,

Buna ek olarak; kararı veya hükmü veren hakim veya mahkemenin değil de, bu durumu öğrenen bir başka hakim veya mahkemenin başvurusu hususunda CMK m.309’da sınırlama olmadığından, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bir karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen bir başka hakim veya mahkemenin bu durumu hukuka aykırılığın düzeltilmesi için ihbar niteliğinde Adalet Bakanlığı’na bildirebileceği,

Sonucuna varılmalıdır.

Kanun yararına bozma nedenleri incelendiğinde;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kanun yararına bozma” başlıklı 309. maddesi incelendiğinde; maddenin ilk üç fıkrasında kanun yararına bozma usulünün düzenlendiği, dördüncü fıkrasında bozma nedenlerinin dört bent halinde ve sınırlı şekilde sayıldığı, CMK m.309/4’ün (a) bendinde CMK m.223’de sayılan ve davanın esasını çözmeyen kararlar bakımından yeniden karar verileceği, (b) bendinde mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen veya savunma hakkını kaldıran veya kısıtlayan usul işlemlerine ilişkin ise, yeniden yargılama yapılıp sonuca göre karar verileceği, fakat eski hükümde yer alan cezadan daha ağır ceza verilemeyeceği, (c) bendinde davanın esasını çözüp de mahkumiyet dışında kalan hükümlere ilişkin bir bozma nedeni ise, bunun aleyhte sonuç doğurmayacağı ve yeniden yargılama yapılamayacağı, (d) bendinde ise, bozma nedeni hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyor ise, bu cezanın kaldırılmasına veya daha hafif bir cezayı gerektiriyor ise bu cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesi tarafından doğrudan hükmedileceği, CMK m.309 uyarınca verilen bozma kararlarına karşı direnilemeyeceği belirtilmiş, CMK m.310’da da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının kanun yararına bozma yetkisinden bahsedilmiştir.

Görüleceği üzere; bir olağanüstü kanun yolu olarak eski adı yazılı emir, yeni adı kanun yararına bozmanın hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerin hukuka aykırılığına karşı gidilebileceği, ancak bunun sebeplerinin “Bozma nedenleri” başlığı altında maddenin 4. fıkrasında 4 bent halinde ve sınırlı şekilde sayıldığı, yine CMK m.310/1’de de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının re’sen CMK m.309/4’de sayılan 4 bentten dolayı kanun yararına bozma yetkisini kullanabileceği, fakat madde 310’un 2. fıkrasında bu yetkinin Adalet Bakanlığı tarafından kullanılması halinde artık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bu yetkiyi kullanamayacağı, CMK m.309’da sayılan sınırlı sebepler dikkate alındığında, kanun yararına bozma yoluna esasen şüpheli, sanık veya hükümlü aleyhine gidilemeyeceği, “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı CMK m.223’de yer alan hükümde davanın esasını çözmeyen bir karardan bahsedildiği, bunların görülen bir davanın ceza verilmesine yer olmadığı, sadece güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları ile sınırlı olduğu, davanın esasını çözen beraat ve mahkumiyet kararlarının bu kapsama girmeyeceği, yine CMK m.223/8’de belirtilen durma kararının da CMK m.309/4-a kapsamında değerlendirilebileceği,

CMK m.309/4-b’de ise mahkumiyete ilişkin bir hükümde sanık/hükümlü aleyhine yapılan usul işlemine karşı gidilen kanun yararına bozmada verilebilecek bozma kararından bahsedildiği,

CMK m.309/4-c’de ise davanın esasını çözüp de mahkumiyet dışında hüküm verilmişse, burada kanun yararına bozmanın aleyhte sonuca ulaşmayacağı ve yeniden yargılamayı gerektirmeyeceği belirtilerek, kanun koyucunun tam olarak kanun yararına bozma yolunda sanık/hükümlü aleyhine hareket edilemeyeceğini öngördüğü,

CMK m.309/4-d incelendiğinde ise, kanun yararına bozma yolu ile hükümlünün cezasının kaldırılmasından veya hafifletilmesinden bahsedildiği,

Somut olayda sanık hakkında verilmiş iki hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararının olduğu, ilk HAGB kararının A mahkemesi tarafından verildiği, bu karara konu fiilin tarihinin de eski olduğu, ardından B mahkemesince sanık hakkında ikinci HAGB kararının verildiği, daha sonra bu durumun anlaşıldığı, bunun üzerine ikinci HAGB kararını veren mahkemenin re’sen kanun yararına bozma başvurusunda bulunulması amacıyla CMK m.309 uyarınca Adalet Bakanlığı’na başvurduğu, başvuru incelendiğinde “Kanun yararına bozma” başlıklı CMK m.309/4’de sayılan sebeplerden hiçbirisine uymadığı, HAGB kararının 223. maddede değil, m.231/5-6 vd. fıkralarında düzenlendiği, bu nedenle CMK m.309/4-a’nın burada geçerli olmayacağı,

CMK m.309/4-b incelendiğinde ise burada verilmiş bir mahkumiyet kararından bahsedildiği ve davanın esasını çözmeyen veya savunma hakkını kaldıran veya kısıtlayan usul işlemleri ile ilgili kanun yararına bozma prosedüründen bahsedildiği, somut olayda sanık hakkında bu bent kapsamında kanun yararına bozmaya konu edilebilecek “hüküm” olmadığı, hükümden ne anlaşılması gerektiğinin CMK m.223/1’de tanımlandığı, HAGB kararının bu fıkrada sayılan kararlardan hiçbirisine girmediği,

CMK m.309/4-c’de ise davanın esasını çözüp de mahkumiyet dışında kalan hükümlerden bahsedildiği, sanığın durumunun ve hakkında verilen HAGB kararı “hüküm” sayılamayacağı gibi, bu nedenle CMK m.223/1 burada uygulanamayacağı gibi, (c) bendinde burada sayılan sebebin sanık/hükümlü aleyhine sonuç doğurmayacağı ve yeniden yargılama yapılamayacağının belirtildiği,

CMK m.309/4’ün son bendi olan (d) bendinde ise yine hüküm ve hükümlüden bahsedildiği, hükümlünün cezasının kaldırılması veya hafifletilmesi gerektiğinde, bu kararın doğrudan Yargıtay ilgili ceza dairesinden verilip hüküm altına alınabileceğinin belirtildiği, fakat somut olayda sanığın durumunun bu bende de girmediği,

Kanun yararına bozmayı düzenleyen CMK m.309/4’de 4 bent halinde gösterilen kanun yararına bozma sebeplerinin sınırlı olduğu, sebepler arasında sanık veya hükümlü aleyhine bozma kararı verilebilmesini mümkün kılan bir sebebin bulunmadığı, yalnızca CMK m.223’de tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen kararlar ile ilgili verilen bozma kararlarının, kararı veren hakim veya mahkeme tarafından gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeni karara konu edilebileceği, belki burada sanık aleyhine karar verilebilmesinin yolunun açıldığı, fakat bu hükmün HAGB kararını kapsamadığı,

Dikkate alınmalıdır.

Tekrara düşsek bile, özellikle kanun yararına bozma yoluna gidilebilmesi için Adalet Bakanlığı’nın öğrenmesini sağlamak için başvuru yapabilecekler ile ilgili düşüncemizin net anlaşılması bakımından, sonuç olarak;

Davayı gören mahkemenin kanun yararına bozma yoluna gidemeyeceği, bu yönde hak ve yetkisinin olduğuna dair yasal düzenlemenin olmadığı, dolayısıyla sanığın lehine ve aleyhine kanun yararına bozma adlı olağanüstü kanun yoluna mahkeme tarafından re’sen veya talep üzerine başvurulmasının mümkün olmadığı,

İlk kararı veren hakime veya mahkemeye kanun yararına bozma yoluna başvurulması amacıyla Adalet Bakanlığı’na bildirimde bulunmasının doğru olmadığı, kimlerin başvurabileceğinin ve bundan vazgeçebileceğinin CMK m.260 ila m.266’da ve m.309 ile m.310’da öngörülmediği, ancak CMK m.309/1’de hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı ibaresi olduğundan, bu öğrenmenin kapsamına kararı veren hakim ve mahkemenin gireceğinin düşünülmesi gerektiği, hakim veya mahkemenin de Adalet Bakanlığı’nın konuyu öğrenmesini sağlamak için müracaatta bulunduğu, fakat burada geçen öğrenme kavramının “tarafsızlık” ilkesi ile hareket eden hakim ve mahkemeler için geçerli olmayacağı, her ne kadar verdiği karardan dolayı bir tarafı memnun edip diğer tarafı memnun etmeyerek taraf olduğu ileri sürülse de, bunların ancak verdiği kararla veya hükümle dosyadan el çektiği için hakim veya mahkemenin taraflı hareket ettiğine dair bir delil niteliği taşımayacağı, kanun yolundan bozulup gelenlere elbette hakim veya mahkemelerin bakıp yeni kararlar verebileceği, fakat bu bakımdan hakim veya mahkemelerin pasif olması gerektiği, hakim veya mahkeme dosyadan el çektikten sonra kanun yoluna gidilmesi bakımından taraf olmaması gerektiği, Adalet Bakanlığı’nın öğrenme usulünü işletecek süjenin kararı veren hakim veya mahkeme dışında bir süjenin ve tarafın olması gerektiğinde tereddüt bulunmadığı, bu sebeple CMK m.309/1’de yer alan öğrenme kavramından hareketle, bir hakim veya mahkemenin hatalı kararı verdiğinin kabulü ile kanun yararına bozma yola gidilebilmesi için Adalet Bakanlığı’na talepte bulunmasının kabul edilemeyeceği, CMK m.309/1’de yer alan öğrenme kavramının hakim veya mahkemeleri kapsayacak şekilde düşünülmemesi gerektiği, dosyadan el çeken hakim veya mahkemenin, ancak kendisi dışında yapılmış bir başvurudan veya gidilmiş kanun yolundan dolayı tekrar karar verebileceği, aksi halde karar veya hüküm vermek suretiyle dosyadan el çektikten sonra hakimin dosyaya taraf olmaması gerektiği, karşı görüş ise sanık veya hükümlü lehine hukuka aykırılığın ve adaletsizliğin giderilmesi yoluna gidildiğinde, elbette bu düzeltmenin Adalet Bakanlığı tarafından  kanun yararına bozma yoluna başvurulması amacıyla öğrenmesini sağlamak için kararı veya hükmü veren hakim veya mahkeme tarafından da kullanılabileceği,

Buna ek olarak; kararı veya hükmü veren hakim veya mahkemenin değil de, bu durumu öğrenen bir başka hakim veya mahkemenin başvurusu hususunda CMK m.309’da sınırlama olmadığından, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bir karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen bir başka hakim veya mahkemenin bu durumu hukuka aykırılığın düzeltilmesi için ihbar niteliğinde Adalet Bakanlığı’na bildirebileceği,

Düşünülmektedir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)