Televizyon kanallarında artık demirbaş konuşmacılar var. Yani her şeye maydanoz. Turşu nasıl kurulur sorunu tartışılırken de onlar konuşuyor, Doğu Akdeniz sorunu ve benzeri konularda da onlar. Yüzleri eskidi ama aldıran yok. 

Bunların bir kısmı da vatandaşla alay eder gibi bir tavır içindeler. Örneğin 20-30 bin kişinin toplandığı gösterileri alkışlarken korona virüsünü görmezden gelirken ulusal bayramların kutlanmasında salgın hastalık var diye kıyamet koparıyorlar.

Doğu Akdeniz sorunu çıkınca bu kez her yerde 12 ada Lozan da kaybedildi diye konuşmaya başladılar.

Ben tarihçi değilim. Ama tarih 12 ada Lozan dan önce Osmanlı döneminde kaybedildiğini yazıyor.

İtalyan’lar 1912’de Trablusgarp Savaşı sırasında bu adaları işgal ettiler. 12 ada İtalyanların işgali sırasında Osmanlı Devleti’nin toprakları içindeydi. Ama Osmanlı donanması çok zayıftı ve İtalyanlara karşı koymak için hazırlıklı değildi. Balkan ülkeleri de Osmanlıya savaş açmışlardı.

Çaresiz kalan Osmanlı İtalya ile Uşi Antlaşması’nı imzaladı. Ve 12 ada Balkan Savaşı sonuna kadar İtalya’ya bırakıldı. Sonrasında 1. Dünya Savaşı başlayınca da konu o savaş ortamında çözümsüz kaldı. Sonuç: 12 ada 1912-1914 yıllarında bizden alınmıştı.  Osmanlı Devleti 1.Balkan Savaşında da yenilğiye uğramıştı. Sonrasında Yunanistan 12 Ada’yıda işğal etti. Bizim donanmamız ve gücümüz yoktu. Müdahale edemedik. Unutulmamalı ki 1920 yılında düzenlenen Sevr anlaşmasında Bozcaada ve Gökçeada’nın bile Yunanistan’a verilmesi kararlaştırılmıştı.

Peki 12 Ada Misak-ı Milli sınırları içinde miydi diye sorarsak bunun da cevabı şudur: Mondros Mütarekesinin imzalandığı 30 Ekim 1918’de bir yerde Osmanlı askeri varsa ve o yer Osmanlı’nın elinde ve Misak-i Milli sınırları içinde sayılıyordu. O günlerde 12 Ada’da Osmanlı askeri yoktu ve Misak-i Milli sınırları içinde sayılamazdı.

Lozan’da yukarıda anlatılan süreçte oluşan fiili durum yani “De facto” kabul edildi.

Şimdi üzücü olan 12 Adanın elimizden çıkması olacakken biz bu gerçeği unutmuşuz 12 Adaların elden çıkmasını Lozan’a bağlamakla uğraşıyoruz!

 24 Temmuz 1923 Lozan:

Lozan’da İsmet Paşa, ilk olarak Gökçeada, Bozcaada, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikerya (Ahikerya) adalarını istemiş ve Rum nüfusun yoğun olduğu tezine karşıda; “Bu kadar önemli bir konuda etnik özellikler, en yüksek öneme sahip coğrafi ve siyasal düşüncelerin önüne geçemez” demişti. Gergin tartışmalardan sonra Türkiye Lozan'da, Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adaları ve Anadolu sahillerine üç milden az uzaklıkta bulunan adaların, adacıkların ve kayalıkların hepsini aldı ama çok direnmesine rağmen fiilen kendisinde olan adalardan Meis'i kaybetti. Bu kaybın en büyük nedeni müttefik devletlerin ağır baskısı ve genç Türkiye’nin yeni bir savaşı göze alamamasıydı.

LOZAN ANTLAŞMASI İÇİN LORD KİNROSS’UN DEĞERLENDİRMESİ

Lozan'da İsmet Paşa ve arkadaşları çok çetin bir diplomatik mücadele verdiler. Türkiye müttefik devletlerin yanın da bu günkü gibi yapayalnızdı. Müttefiklerin savaş tehdidi altındaydı ama Türkiye savaştan yeni çıkmış ve yorgundu. Ünlü tarihçi Lord  Kinross'a göre, Lozan'da, bir psikolojik savaş ortamı mevcuttu. Müttefik devletler kendilerini Dünya Savaşı galipleri, Ankara hükümetini ise Osmanlının mirasçısı olarak yenilmiş bir milletin temsilcisi olarak kabul ediyorlardı. Türk tarafı ise, kendisinin yenilmiş değil galip gelmiş devlet olarak görülmesini istiyordu.

Şükrü Mustafa Elekdağ TBMM’deki bir konuşmasında bu psikolojik savaştan şöyle söz etmektedir:

Lozan'da Amerikan delegasyonunda görevli bir diplomat olan Joseph Grew, "Atatürk ve İnönü, Bir Amerikan Elçisinin Hatıraları" adlı eserinde, İsmet Paşanın, karşısına ortak bir cephe oluşturarak çıkan Batı dünyasının devleriyle amansız mücadelesini şöyle anlatıyor: "Türk delegasyonu, burada gerçekten güç durumda; bir yandan, Ankara, Millet Meclisi, diplomatik zaferler kazanılmasını ve millî gururun tatmin edilmesini ısrarla istiyor; fakat, beri yandan, batılı devlet temsilcileri, sürekli ültimatom verir şekilde hareket ediyor, konferansı kesme tehdidinde bulunuyor ve dikte ettikleri bir anlaşmayı, İsmet Paşaya, baskı yoluyla imzalatmak istiyorlardı.

Daha sonraları, Amerika'nın Türkiye'de büyükelçiliğini yapan Joseph Grew, biraz önce atıfta bulunduğum eserinde, dokuz ay süren Lozan Konferansının sonlarına doğru İsmet Paşayı şöyle tarif ediyor: "Konferansın son toplantılarında İsmet Paşaya ecel terleri döktürüyorlardı. Paşanın gözlerinin altında derin halkalar belirmiş, saçları dimdik olmuş, tüm gücü tükenmişti; fakat, bütün saldırılara karşı ayakta duruyor ve karşı koymaya devam ediyordu. Sonradan anlaşıldı ki, müttefikler, son bir hücumdan sonra silahlarını bırakmışlardı. Ertesi sabah Paşayı gördüm, on yıl yaşlanmış görünüyordu."

Türkiye’ye 12 Adalar teklif edildi ama;

İkinci Dünya Savaşında 12 ada Almanların işgali altındaydı. 1943 yılında Almanlar bu adaları bize teklif ettiler. Çünkü amaçları Türkiye’yi kendi yanlarında savaşa sokmak ve bazı menfaatler kazanmaktı. Bu öneri kabul edilse ve Türkiye Almanların yanın da yer alsa savaşta yenilen devletler arasında yer alacaktı.

Sevgili okurlarım hukukta bir kural vardır: Her olay kendi somut koşulları içinde değerlendirilir. Lozan’da Adalar sorununu da o günler koşulları içinde değerlendirmek zorunludur.