Av. Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
Bulaşıcı hastalıklar hava veya rüzgarla yayılırken suç salgınları telgraf hattını takip ederler.
Gabriel Tarde
Taklit suçu, önceki bir suçtan esinlenen veya modellenen bir suç eylemidir. Özellikle, söz konusu suçları tasvir eden medya içeriğine ve/veya canlı bir suç modeline maruz kaldıktan sonra ortaya çıkmaktadır. 1 Şimdi bizleri bekleyen sorular, taklit/kopya suç hakkında ne biliyoruz? Harekete geçmek için neleri bilmemiz gerekiyor? Şu anda hangi siyasetler ve uygulamalar mantıklıdır?
İnsanların sosyal algılaması ve davranışına özgü metaforlara bakıldığında görünen tablo şöyledir:
1. İnsanların otomatikleşmesi-İnsanların çoğu zaman rasyonel düşünce dışındaki aklı süreçlerin esiri olabilmesidir.
2. İnsanların motive edilmiş taklitçiler olması-Aktif düşünce sürecinde dahi insanların ilgisi verilerin tam ve sistematik olarak analiz edilmesi yerine aklen kısa devre ve kullanım arayışına girmesidir. Sosyal insan uyurgezer bir varlıktır (Gabriel Tarde,1843-1904). Bizler birçok bakımdan uyurgezeriz; sosyal düzenin normatif etkileri ile uyurgezer olarak yürümekteyiz.
3. İnsanların sezgisel avukatlar olarak belirmesi-İnsanlar bazen dünyayı olduğu gibi algılamak yerine görmek istedikleri şekilde görme eğilimindedirler. Bir avukatın çoğu kez yaptığı da mevcut gerçeklerin arzulan sonuca uyarlı şekilde yorumlanmasıdır. İşte sosyal algılama, ekseriya insanların kendi kararlarına, izlenimlerine ve seçimlerine ilişkin kanıtları ekseriyetle açık bir tarafgirlikle sergilediklerinin göstergesi olmaktadır.
4. İnsanların duygularıyla sürüklenen ajanlar olması-Tarihsel rasyonel aktör metaforu, sosyal düşünce ve eyleme ilişkin olarak gerçek yaşam bağlamını oluşturan duygular, ruh halleri ve diğer duygusal değişkenlere nispeten çok az verirken, son yıllarda duygusal durumların sosyal algı ve davranıştaki öneminde artışa tanık olunmaktadır.
Bu metaforlar bağlamında kopya/taklit suç olgusu analizinde kavramın ne olduğunu irdeleyelim. Suç taklidi/kopyası terimi, neden olarak bir failin önceki bir suç hakkında medyada tanık olmasında yatan bir suçu ifade eder. Terim ilk olarak 1916'da Karındeşen Jack'ten ilham alan suçlar nedeniyle ortaya çıktı. Yinelenen suçların artması nedeniyle, kriminologlar kısa süre sonra medyanın diğer suçluları benzer şekilde suç işlemeye teşvik etmede ve hatta suçlu olmayanların suç işlemeye başlamaları için teşvik etmede rol oynadığına inanmaya başladılar-medyanın kopyalama etkisi.
Bir adam öldürme suçu yalnızca bir suç ve bir mağdur gerektirirken, taklit suçu, iki suçun medya aracılığıyla geçerli bir şekilde birbirine bağlanması gerekliliği nedeniyle benzersiz ve sorunludur. Bir taklit suçu eşleşmesine, medya kronolojik olarak iki suçu birbirine bağlamakta; birinci suç daha sonraki suç için bir üretici işlevi görmektedir. Suçlar zaman ve coğrafya açılarından ayrılabilse de, medya birbirine bağlayıcı bir mekanizma olmakta ve medyanın ortadan kaldırılması sonrası taklit suçunun oluşumu veya biçimini ortadan kalkacaktır. Özetle, bir suçu taklitçi/kopyacı olarak adlandırmak, benzersiz bir kriminolojik2 ve psikolojik medya bağlantılı dinamiğin işlediğini sergilemektedir. Bu tür suçlarda histerik kişilerin rolü küçümsenmeyecek niteliktedir.
Histerik kişiler çocuksu, kendilerini kanıtlama ihtiyacında, teşhirci, çevresine hoş görünmeye çalışan davranışlar içinde ve saikleri de genelde belirgin değildir. Bu kişileri diğer nevrotiklerden ayıran başlıca özellikleri; egoist, teşhirci, dengesiz ve oyuncu bir karaktere sahip ve psikolojik telkine fazlaca elverişli olmalarıdır.
Bu bağlamda, histeri, suç epidemisi ve salgınına ışık tutması açısından üzerinde durulmaya değer bir nevroz türüdür. Kişi tanımadığı insanların ölümünü sonuçlandıracak dinamit lokumunu neden ateşler sorusu ise, histeride duygusal dengeyi sağlayamamış kişilerin tahmin edilemeyecek türde anlamsız eylemlerde bulunabilecekleri şeklinde yanıtlanmaktadır. Freud ve Jozef Breuer, histerya'da bilinç dışı, bütünlüğünü kaybeden aklın, telkin etkisinde kaldığına/buna elverişli oluşuna değindiler. Hiç kuşkusuz, bu bulgular suç epidemisi için oldukça anlamlıdır: Etkilenmek (suggestibility) suç epidemisinin temel öğesidir ve histerik kişi de usta bir taklitçidir. Bu durum, hiç bir eylemde, sık sık çıkarılan kasıtlı yangınlardaki (kundakçılar) kadar belirginleşmemektedir. New York'da sigorta bedelini almak için bir tüccar iş yerini yaktığında, ertesi gün kurumuş otları ateşe verdikten sonra yangın ihbarında bulunup kendisi de alarm çağrısına uyarak yardıma koşan gönüllü itfaiyeci ve sonrasında da patlak veren seri yangınlar, 1994 yılında A.B.D. Beyaz Saray’a vaki saldırılar (copy cat suçlu sendromu) histerik epidemi örnekleridir.
Bu nedenle, bir suçun geçerli bir taklit suçu olması için, daha önce medyada duyurulan veya tasvir edilen bir suçtan esinlenmiş olması gerekir. Bir taklit suçunun faili, asıl suçun medya içeriğine maruz kalmış olmalı ve bu suçun ana unsurlarını işlediği suçlarına dahil etmiş olmalıdır.
Bir taklitçi suç çifti asgari olarak şunları içermektedir:
1. Üretici suç—medyada sonraki bir suçun habercisi olacak bir suçun anlatımı veya tasvir edilmesi,
2. Kriminojenik içerik—taklit edilen bir suçun işlenmesini teşvik eden bir medya içeriği olması,
3. Kopyacı suçlu—kriminojenik medya içeriğinden etkilendikten sonra suç işleyen bir kişinin varlığı, ve
4. Bir kopya suç—üretici/jeneratör bir suçun medya içeriği tarafından oluşum veya biçimini şekillendirilen bir suç olmasıdır.
“Ayna nöronlar” insanlarda yaygındır. İnsanlar ötekilerin davranışlarını aslında fark etmeden taklit ederler.
Özetle, günümüzde bireyler medya aracılığıyla suçu deneyimleyebilmekte ve gerçek bir suç deneyimi yaşıyormuş hissine kapılabilmektedirler. Bir medya tüketicisi, her rolü gerçekçi bir şekilde taklit edecek şekilde bir suç savaşçısı, suç mağduru veya suçlu olabiliyor. Taklit suçunun kümülatif sonucu, şu anda bir multi-medya ortamının, potansiyel taklitçi suçlular tarafından etkileşimli olarak test edilebilecek gerçekçi, grafik ve öğretici suç modelleri sunmasıdır.
Kuşkusuz, taklit olgusu,3 terörizm, okul katliamları, seri katiller ve intiharlarla bağlantılı olarak kamu oyunda endişe kaynağı olmuştur. Kriminolojide taklit olgusuna Gabriel Tarde ile başlayarak tanık olunmuştur. Fransız sosyolog G.Tarde’ın (1843-1904) “Taklidin Yasaları” (Les Lois de l’Imitation) adlı eserinde belirttiği gibi çoğu şeyleri benimseme nedenimiz babalarımız veya komşularımızın yapmış olmasından daha iyi bir neden olmayışındandır. Yine1800'lerin sonlarında bazı kriminologlar, suçun temel doğasının taklit olduğunu savundular ve bu algı, çoğu suçların öteki faillerden kopyalandığı sonucuna yol açtı.
Dolandırıcılık sucu taklit edilen suç türlerinden biri olarak belirmekte 1920 yılı ABD’sinde tanık olduğumuz Ponzi/Titan/Saadet zinciri sistemi her yerde taklit edilir oldu: 1. Yüksek kâr getirisi ile yatırımcıları çekmek; 2. Elde edilen kapital ile yatırımcılara ilk etapta yüksek ödeme yaparak meşruluk görüntü vermek ve karşılığında yeni yatırımcılar çekmek; 3. İlk yatırım yapanlara sonraki mağdurlardan elde edilen kapital ile ödemelere devam etmek; 4. Yeni katılımlarla daha fazla kapital sağlanamadığında, sistem çökmeden kenti terk etmek(Schneeball system). Piramit yapısını yansıtan bu dolandırıcılık sistemine ismini verdiren Charles Ponzi 1920’ler ABD’nin New England kentinde 90 günlük vade için 5 pc(kuruş) yerine 40 pc(kruş) ödeme vaat etmişti. Bernie Madoff,(2008) 4.800 müşteriyi dolandırarak tarihin en büyüğü olan 64.8 milyar dolarlık bir saadet zinciri işletti.2
Yirminci yüzyıl kriminolojisinde, taklit suçu, Amerikalı kriminolog Edwin Sutherland'ın yüz yüze etkileşimlerin medya etkilerine baskın çıktığı kriminolojik “ayırıcı birleşim”(differential associaton) teorisine dahil edildi. Bu teori bazı metinlerde sosyolojik teori olarak yer almakta ise de, suçu açıklamaya yönelik öğrenim teorileri ile açık bağlantılar içindedir. Bu teorinin gücü yalnızca suç doğuran gerekli sosyal koşulları tasvir etmekle kalmayıp, kişinin nasıl suçlu olduğuna ilişkin süreçleri de açıklamaya yönelmesindedir. “Davranış öğrenilir”, “Negatif bir söylemle, suçlu davranış tevarüs etmez; böylece, suçta henüz eğitilmemiş bir kişi, mekanik eğitimi görmedikçe mekanik icatlarda bulunamayan kişi gibi suçlu davranışı icat edemez”. Bu teoriyi sınırlı ölçüde de olsa, şu halk deyişleriyle özetleyebiliriz: “İsin yanına varan is, misin yanına varan mis kokar”; “Kişi refikinden azar.” Teoride ek olarak vurgulanan “is”lerle temasların “mis”lerle temaslardan fazlaca olmasıdır. Bu önerme de teorinin temelini oluşturmaktadır. Nitekim, suçlularla en fazla temas halinde olan kolluk güçleri ile cezaevi personelinin suçlu olmaması, bu teoriye göre, ancak bu şekilde açıklanabilir.
Anılan bu süreç psiko-sosyal bir süreçtir. Bu süreçte, suç olan davranış türü ile suç olmayan davranış türü çekişme içerisindedir. Yinelersek, “Kişi suç işleme lehindeki tanımların aleyhindeki tanımlardan fazla olması halinde suçlu olmaktadır”. Bu ayırıcı birleşimin ilkesidir.
Olumlu tanımlar |
Olumsuz tanımlar |
Fair play-adil davranma Affetme ve unutma Zaferin her daim iyilerin olması Ötekilere de bir şans verilmesi |
Çalıp çırpma, kısa yoldan köşe dönme İçine atmayıp, karşılığını verme Bazen kötülerin kazanması gerektiği Hortumlayanlardan yararlanma |
Bu tanımlar gelecekte suçlu tarafından mevcut suç modelleriyle sosyal etkileşim içinde öğrenilmektedir. Ayırıcı (differential) denilmesinin nedeni suç modelleriyle ilişki içerisinde öğrenilen muhtevanın suç oluşturmayan modellerle ilişki içinde öğrenilen muhtevadan farklı olmasıdır. Suçlu davranış kişilerle kurulan iletişim ortamında etkileşimle (veya birliktelikle) öğrenilmektedir. Bu nedenle, teori suçlu davranış modelleriyle temasları yanında suçlu davranış olmayan modellerden soyutlanmayı ön- görmektedir. Bu açıklamalar teorinin sosyolojik, kültürel ve dış faktörlere ilişkin olduğunu göstermektedir. Bu anlatımları çerçevelemek üzere Sutherland’ın (1883-1950) teorisini ilk ortaya koyduğunda (1947) belirttiği dokuz önermeye aşağıda yer verilmiştir. Bunlar sırasıyla şöyledir:
1. “Suçlu davranış öğrenilir”.
2. “Suçlu davranış etkileşim içinde öğrenilir”.
3. “Suçlu davranışı öğrenmenin temel kısmı en yakın kişisel gruplarda oluşur”.
4. “Suçlu davranış öğrenildiğinde, öğrenme (a) bazen oldukça girift ve bazen de oldukça basit olan suç işleme tekniklerini; (b) bazen de, saik, dürtü, haklı çıkarma ve tutumlarının özel yönünü de içerir”.
5. “Saikler ve dürtülerin özel yönleri, ceza kanunlarının leh (favorable) veya aleyhindeki (unfavorable) tanımları algılamasından öğrenilir”.
6. “Kişi, hukuk ihlali için favorable tanımların, hukuk ihlaline unfavorable tanımlardan fazla olması halinde suç işler”.
7. “Öğrenim deneyimleri-ayırıcı birleşim-sıklık, süresi, önceliği ve yoğunluğu açısından
değişebilir”.
8. “Suçlu davranış, suç ve suç karşıtı modellerle ilişki içerisinde, öğrenme süreci tüm diğer öğrenme mekanizmalarını da içerir”.
9. “Suçlu davranış, suçlu olmayan davranışlar gibi genel ihtiyaçlar ve değerlerin bir ifadesi olmakla beraber, bunlarla açıklanamaz” (Örneğin suça neden olan paraya olan ihtiyaç değil, daha ziyade para elde etmek için kullanılan yöntemdir; yöntem öğrenilmektedir.
Bu nedenle, ayırıcı birleşim teorisi suçu öğrenimle, sosyal öğrenimle açıklama girişimidir: Suç lehinde tanımlara sahip diğer kişilerle temasla benzer tanımlar öğrenilmektedir. Teorinin, öğrenmenin suç lehindeki tanımlara sahip olanlarla vuku bulduğunu; yoksa, suçlularla temasla olduğunun önerilmediğini saptamak önemlidir. Çocuklarına çalmanın yanlış olduğu telkininde bulunan ebeveyn, kasiyerin fazladan verdiği parayı iade etmemesi gibi dürüst olmayan örnekler sergilemektedir. İlaveten, birlikte tanımlara da tanık olunmaktadır: vergi beyanında yalanı /elektrik hırsızlığını makul göstermeye çalışan bir birey meskenden hırsızlığı suç olarak tanımlayacaktır.
1950'lerde, kriminolog Daniel Glaser (1956), Sutherland'ın “ayrıcı birleşim” teorisini medya etkisini içerecek şekilde yeniden formüle etti ve medyayı önemli kriminolojik faktör olarak yeniden tanıttı.
Medyanın bir suç üreticisi olarak yeniden tanıtılmasındaki ikinci büyük itici güç, davranışsal psikolog B. F. Skinner'ın (1988) fikirlerini davranış değiştirme laboratuvarından gündelik topluma genişleten Albert Bandura'nın (1973) öncülük ettiği sosyal öğrenme teorisinin geliştirilmesi idi. Sosyal öğrenme perspektifi, davranışı başkalarını izlemekten ve onların davranışlarını taklit etmekten ne bekleneceğini öğrenmekten elde edilen bir davranış olarak görmüştür.
Yukardaki örneklerde de görüldüğü üzere, günümüzde bireyler medya aracılığıyla suçu deneyimleye- bilmekte ve gerçek bir suç deneyimi yaşıyormuş hissine kapılabilmektedirler. Bir medya tüketicisi, her rolü gerçekçi bir şekilde taklit edecek şekilde bir suç savaşçısı, suç mağduru veya suçlu olabiliyor. Taklit suçunun kümülatif sonucu, şu anda bir multi-medya ortamının, potansiyel taklitçi suçlular tarafından etkileşimli olarak test edilebilecek gerçekçi, grafik ve öğretici suç modelleri sunmasıdır. Gerçek dünyadaki suç deneyimi, yoksullar ve sosyal açıdan savunmasız kişiler arasında yoğunlaşırken, gerçekçi dolayımlı suç deneyimi potansiyel olarak evrensel bir deneyimdir. Kriminojenik medyanın dijital, görsel olarak baskın bir multimedya ağı aracılığıyla ayrıştırıldığı, yeniden yayınlandığı ve filtrelendiği bir zamanda yaşıyoruz. Eğlence medyasında bulunan suçların bolluğuna ek olarak, bazı gerçek dünyadaki suçların görüntüleri sosyal medyada gerçek zamanlı olarak paylaşılıyor ve suç haberleri haline geliyor. Canlandırmaları eğlence filmlerinde, televizyon programlarında ve izleyiciler tarafından üretilen YouTube videolarında yer alıyor. Bu tür yollar aracılığıyla, aracılı suç gerçekçi ve etkilidir, tekrar tekrar geri dönüştürülür ve sosyal medyaya dayalı taklitçi performans suçlarının popülaritesinde birikir. Her zamankinden daha fazla, medyadaki suçlar, hem nasıl işleneceğine dair talimatlar için hem de topladıkları ilgi için taklit ediliyor.
Öğrenim teorileri bağlamında, B.F. Skinner’in(1904-1990), uyarı-tepki (U-T) şartlandırılmasını, davranışın "nedeni" olarak gören davranışçılığı belirtilmelidir. Skinner’e göre, davranış, ağlamak gibi çevre üzerinde etkili eylemler ve onun gözlenebilir öncesi ve sonuçları arasındaki işlevsel ilişkiye bakarak anlaşılabilir. Davranış, olumlu sonuçların takibi (örneğin yemek veya övgü) ile güçlenmektedir (positive reinforcement). Hiç te hoş olmayan bir şey örneğin elektrik şok veya rahatsız edici gürültünün son bulması hali de olumsuz vurgulamadır (negative rein-forcement). Ek olarak, davranışı olumsuz sonuçlar, örneğin cezalandırma süreci takip ettiğinde yenilenmesi olasılığı azalacaktır. Olumsuz sonuçlar iki biçimde olabilir: Hoş olmayan bir şeyin örneğin acının belirmesi (olumlu) veya değer verilen bir şeyin örneğin imtiyazların kaybolmasıdır (olumsuz).
Davranışçılığın temel sezgisi şu stratejiyi sergiliyordu: Bilim adamları, insanların bilinç hali ve akli durumlarını analiz etme yerine erkek/kadınların eylemlerine, eylemlerinin ilişkilendirilebileceği mekânlara bakılarak psikolojide daha fazla ilerleme kaydedilebileceğini belirttiler (Operant learning/conditioning). İşte bu noktada sosyal anomi irdelenebilir. Merton’un Durkeim’dan esinlene- rek geliştirdiği teoriye göre de, anomi, toplumsal düzende bir ayrışma veya bozulmayı, daha belirgin olarak toplum kültürü ile toplumsal yapının unsurları arasında ki bir denge eksikliğine işaret etmekte; toplumdaki bazı kişiler, zenginlik, şöhret ve mal mülk sahibi olmak gibi toplumsal hedeflere ulaşabilme hususunda araçlar sınırlı/kısıtlı olduğunda gayri meşru yollara da başvurmaktadırlar- sosyal değerlerin sapma üretmesi olgusu.
Anomie teorisi, şimdilerde adlandırılan gerilim teorisi, sosyal kontrol etkisiz olduğunda yönün kaybolması olgusudur.
Çağımızdaki toplumsal değişim Durkheim’ınkinden (XIX. yüzyıl sonları) çok daha hızlı. O kadar hızlı ki, insanlar çok farklı değerler sistemlerini kafalarında yan yana yaşatabiliyor; cüzdanda bulunan farklı kredi kartları gibi yerine göre birini ya da ötekini kullanabiliyorlar.
Toplumdaki taklit kurallarını belirleyen üç yasa şöyledir:
1. Yakın temas yasası: Kişiler yakın temas içinde bulundukları(entim) kişilerin davranışlarını taklit ve takip ederler.
2. Aşağıdakilerin üstlerindekilerin davranışını takip yasası: Kişiler prestijli konumdaki kişilerin davranışlarını taklit ederler.
3. Ekleme yasası: Kişilerce eski adetleri dışlayan yeni adetlerin(örneğin suçlularca bıçak yerine silah kullanılması) takip edilmesidir.
Bu bağlamda şiddet ve saldırganlık olgusuna ışık tutan başlıca görüşlere yer verilecektir. Bunlar sırasıyla şöyledir:
Engellenme görüşü: Kalabalık/havanın fazlaca sıcak/kirli/yoğun trafiğin olduğu bir ortamda insanların diken üstünde oldukları ve her hangi bir uyarıcı karşısında saldırıya geçtikleri görülebilmektedir. Nitekim, engellenme-saldırganlık hipotezi, engellemenin saldırıya yöneltme eğiliminde olduğunu ifade etmektedir. İkisi arasında güçlü bir bağlantı var ise de, her engellemenin saldırganlığa yöneltmediği görülmektedir. Engellenme olmadığında da saldırganlık görülebilmektedir. Nitekim, tuttukları takım maçı kazandığında seyircilerin taşkınlıkları, kavgaya karışmaları, sahaya yabancı madde atmaları bu türdendir. Otomatik bir makineye para konulmasına karşın sigarasını alamayan bir kişinin tüm tuşlara basması, makineyi sarsması oldukça olağandır. Olağan olan başka bir türde kaçıştır. Kaçış gerçekte engellenme kaynağını terk etmek(okulu terk, işi bırakma, mutsuz bir evliliği sonlandırma) veya psikolojik kaçış çeklinde belirmektedir. Olağan psikolojik kaçış biçimleri 1) Önem verilmediği görüntüsü sergilemek; 2) İlaç/madde (alkol, esrar, kokain) kullanımıdır.
Sosyal öğrenim görüşü: Saldırganlığın geniş ölçüde kabul gören açıklaması ise, en basit olan sosyal öğrenim teorisidir. Bu teori, insanların diğerlerindeki saldırganlığı gözleyerek saldırgan olmayı öğrendiğini ifade etmektedir. Çocuklar TV. ekranındaki şiddet veya saldırganca gösterileri seyrederek yeni şiddet türlerini öğrenebilmekte (taklit) ve şiddetin “kabul görülen” bir davranış olduğunu algılaya- bilmektedirler. Her iki halde de, çocukların saldırganca eyleme girişme olasılıkları fazladır. Çocuklar, taciz edilen iyi insanların saldırıya geçtiklerini hatırlamakta; özdeşleştikleri kahramanların davranışları kendilerini motive edici olmaktadır-aynalama. Bu bağlamda toplumda tanık olduğumuz “şiddet ve saldırının sonuç vermesi” olgusu da etkili olmaktadır.4
Bu görüşler bağlamında, şiddet olgusunun en aza indirilmesi ortamını sağlayacak kültürel gelenekleri ve kurumları bünyesinde bulunduran bir toplum inşasını tasarlamak düşüncesi gerçekçilik ifadesi olacaktır. Yeni Gine’nin Arapesh ve Sikkim’in Lepchas kültürlerinde yemek, içmek, seks ve gülme gibi somut fiziki hazlara olan arzu saldırganlık arzusu yerine geçmektedir. Sosyal bilimcilerden bazıları, belli bir toplumdaki fiziki şiddet miktarının, günlük yaşamdaki zevkin baskılanması ile doğrudan orantılı olduğunu ileri sürmektedirler. Gülümseme, hoşlanma sinyali verir ve genellikle diğerlerinin katılımını sağlarken; öfke, hoşlanılmayan bir durumla karşılaşıldığı ve bu durum devam ederse saldırganlığın ortaya çıkacağı sinyalini vermektedir. Bu noktada yinelersek, şiddet gösterisi ve saldırıda sosyal öğrenim teorinin katkısı küçümsenmeyecek ölçüdedir.
Erken yaşlarda çocuklara şiddet davranışlarını düzenlemeyi öğretimdeki başarısızlık fakirliğin şiddete yöneltmesinden daha çok, açıkça fakirliğe yöneltmektedir. Çocuklar istedikleri her şey verilmedikçe, ağlar, kızar ve hatta ebeveynlerini yumruklarlar.
İşte, kopya/taklit suçlar açısından yüksek kamu yararı olmasına karşın ülkemizde çok az kamu anlayışına sahip bir olgu olarak varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle taklit suçlar olarak etiketlenecek korkunç suç raporları, medya ve suç arasındaki ilişkiye ilgiyi en üst düzeye çıkarmalıdır.5
Mevcut araştırmalar, bu yolculuğu kesintiye uğratmanın en iyi yolunun, psikolojik müdahale ve denetim için öfkeli, yalıtılmış ve çaresiz bireyleri hedeflemek, toplu katliamların sansasyonel açıklamalarından kaçınmak ve şiddet uygulayan hükümlülerin suçla ilgili medyaya erişimini sınırlamak olduğunu gösteriyor.6
Sonuç olarak, “Tüm insanlar (çocuk olarak doğduklarından) topluma uyumsuz (unfit) doğmakta ve pek çoğu(belki de ekseriyeti) yaşamları boyunca akıl hastalığı veya eğitim eksikliği (disciplina) nedeniyle öyle kalmaktadırlar. Bu nedenle, insanın topluma uyumu doğası gereği değil, eğitimle gerçekleşen bir olgudur.”(Thomas Hobbes De Cive1998). Bu bağlamda halk için medyanın yönlendirdiği taklit/kopyacı suçun inandırıcılığı göz ardı edilmemelidir.7
Av. Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
---------------
1 Copycat Killers (www.reelz.com/copycat-killers). Suç modellerinin kaynağı olarak medya, tarihsel olarak küçümsenmiştir. "Taklit etkisi" terimi, XX. yüzyılın başlarında, kriminologların, Nisan 1888 ile Şubat 1891 arasında Londra'da "Karındeşen Jack" tarafından işlendiğine inanılan 11 cinayetin medya raporları ile cinayet dizisi arasında bir korelasyon gözlemlemesinden sonra ortaya çıktı. Benzer bir olgu, 1774 tarihli 'Goeth'nin romanı Genç Werther'in Acıları'nı takip eden genç erkeklerin intiharlarıyla ilgili olarak gözlemlendi. XX. yüzyılda medya geliştikçe, taklit suç modellerinin incelenmesi artış kaydetmiş, böylece taklit suçuna ilişkin baskın çağdaş görüş, medya kaynaklı aktarımlar oldu. Çoğu taklitçi suçlunun istediği reklamı medya onlara vermektedir. Aslında, bir suçun taklit suç olup olmadığını gerçekten belirlemenin tek yolu, suçluyu yakalamak ve bunu neden yaptığını saptamaktır. Ve o zaman bile, çoğu zaman failin doğruyu söylemesine güvenmek zorunda kalırız.
2 Kriminolojik akıl/hayal etmek, gerçekliği dönüştüren süreci başlatmaktır. Kriminoloji, hukuki varsayımlarla değil, sosyal realite ile ilgilenmekte; “nedenler/ niçinler” açıklamalarını bulmaya çalışmaktadır. Toplumdaki ideal davranışı değil, olan davranışları incelemekte ve insanların neden davrandıkları gibi davrandıklarını anlama ve açıklamaya çalışmaktadır.
3 Eric Hoffer(1902-1983) «Kişiler istedikleri gibi harekette özgür olduklarında genellikle birbirlerini taklit etmektedirler.» İnsanlık, kendisine örnek olacak dersleri, Tanrının takdis ettiği insanlarda bulabilmekte (Voltair); taklit edeceği örneği olmayanlar ise nadiren gelişebilmektedirler (Plautus). Eski Roma’da baba katili (patricide) bir çocuğun cezalandırılması söz konusu olduğunda “baba da öldürülebilir” yargısını önlemek üzere suç yapmaktan çekinilmiştir. Psikanalist Dr. Salman Akhtar “Akıllı insanlarla oturup konuştuğunuzda daha akıllı oluyorsunuz, iyi yüzücülerle yüzdüğünüzde daha iyi yüzücü oluyorsunuz. Aynısı ters yönde de geçerlidir; anti-sosyal davranışlarda bulunan insanlarla etkileşime girerseniz/onları taklit ederseniz, kabul edilemez davranışlar yavaş yavaş kabul edilebilir hale gelir.” Prof. Zeynep Tüfekçi, dijital medyanın yaygınlaşmasına paralel olarak taklit suçlarının arttığını öne sürüyor.
2 Ayrıca bkz. “Kripto Dolandırıcılar” Hürriyet (21/12/ 2018) s.9; “İnternette dikkat edilecek hususlar” Hürriyet (30/11/2018), s.6. Türkiye’nin ünlü dolandırıcıları Sülün Osman, Banker Kastelli, Selçuk Parsadan, Fadıl Akgündüz ve Çiftlik Bank adında sanal bir oyunla 510 milyon TL. dolandıran Mehmet Aydın. Ayrıca bkz. H.Shefrin. Behavioral Risk Management: Managing The Psychology that Drives Decisions and Influences Operational Risk, 2016. Din adamı kisvesi altında yapılan dolandırıcılık örnekleri için bkz. İ. Saymaz. Şehvetiye Tarikatı, İletişim, 2019.
4 Japonya'da tapınakta samuray kılıcıyla cinayet: 3 ölü (8 Aralık 2017) Samuray kılıçlı cinayet! Genç kadın sokakta saldırıya uğradı!(11 Kasım 2021). Ayrıca bkz. Ray Surette. Copycat Crime and Copycat Criminals, 2022.
5 M.T. Yücel. Kriminoloji, 6.bası 2022. Tıpkı bir virüsün insandan insana yayılabilmesi gibi, ABD-Arizona Eyalet Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, yüksek profilli bir toplu katliamı takip eden 13 gün içinde, başka bir virüsün olma ihtimalinde geçici bir artış olduğunu keşfettiler. Öfkeli katiller, bariz bir sebep olmadan yapabildikleri kadar çok insanı öldürenler üzerine yapılan bir Alman araştırması, 1993 ile 2000 yılları arasındaki saldırıların çoğunun önceki iki hafta içinde meydana gelen benzer bir olayı takip ettiğini ortaya çıkardı. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki okul saldırılarıyla ilgili 2015 yılında yapılan bir araştırma da benzer bir bulguyu ortaya koydu.
6 Sapkınlık heveslileri fikir ve ilham için medyaya bakabilecekleri gibi, aynı zamanda planları hakkında övünmek için de kullanırlar.
7 Bkz. L. Coleman ve Z. Tüfekçi. The Influence of the Media on Copycat Crimes. Ray Surette tarafından (ABD) Cezaevinde 574 hükümlü üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, %22'si taklit suç işlediğini kabul etti. Erkeklerin bir başkasının suçunu kopyalama olasılığı kadınlardan daha yüksekti ve bunu suç kariyerlerinin başlarında yapma olasılıkları daha yüksekti. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bir arkadaş veya akraba gibi gerçek dünyadaki bir suç modelinin suç davranışını da büyük olasılıkla taklit ediyorlardı.Veriler, çoğu taklitçi katilin öldürmeye başlamadan önce şiddetli bir çizgiye sahip olduğunu gösteriyor. Suçla ilgili medyada yer alan haberler, sorunlu bireylere planları hakkında övünmeleri için ilham, fikir ve itici güç verebiliyor. Bkz. Joni E Johnston. The Human Equation. The Psychology of "Copycat Killers"/Taklitçi Katillerin Psikolojisi (13/07/2021)