Haberi okuyunca şaşırmadım desem yalan olur. Sanırım sizler de ne oluyor demişsinizdir.
İçişleri Bakanlığının yaz kıyafet genelgesinde bayan memurların başları tamamen açık olacağı vurgulanmış.
12 Eylül ve 28 şubat uygulamaları geri mi geliyor yorumları sosyal medyada yer almaya başladı.
Bir parti ve bazı STK temsilcileri genelgeyi protesto ederek geri çekilmesini istediler.
İşin doğrusu demokratik değişim ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan böyle bir genelge nasıl olabilir derken genelgenin aslını bir göreyim dedim.
İçişleri Bakanlığı resmi web sitesinde yaptığım araştırmada böyle bir genelge göremedim.
Peki bu haber nereden çıktı derken, meğer Mersin Valiliği eski bir genelgeye dayanarak, bağlı kamu kurumlarına bir yazı göndermiş, bu yazıda da 12 Eylül ürünü 1982 tarihli genelgeye atıfta bulunarak, yaz kıyafeti uygulamasında bayan memurların başlarının tamamen açık saçlarının taralı olmasını emir buyurmuş. Bakanlıktan resmi bir açıklama yapılmadığı için son haber bu.
Sanırım Bakanlık konuyu araştırıp, gereğini yapacak ve kamuoyunu aydınlatacaktır.
Benzer bir uygulamayı geçtiğimiz mart ayında yaşamıştık. İzmir Vali Vekili, Ardahan Totuk imzasıyla kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilen genelgede kılık kıyafet uygulamasında hassasiyet gösterilmesi istenmiş, genelge bilgi için İzmir Garnizon Komutanlığına da gönderilmişti. Vekil bıraktığı yardımcısının genelgesini doğrulayan İzmir Valisi Cahit Kıraç şimdi Diyarbakır Valisi. Vali Yardımcısı da galiba görevine devam ediyor. Ancak yeniden Vali vekili yapılmadığı ifade edildi.
Konunun özüne gelecek olursak, ister Bakanlığın genelgesi olsun, ister Mersin Valiliğinin uygulaması olsun, yaz kıyafeti bahanesiyle bayan memurların başlarının tamamen açık olacağı talimatı verilmesi hukuka aykırıdır, asla kabul edilemez.
Yıllardır, kendine özgü laikçilik anlayışı bahane edilerek yürütmenin keyfi uygulamalarına şahit olduk. Kıyafeti / başörtüsü bahane edilerek bayan vatandaşlarımız mağdur edildi. Kimi okulundan kimi memurluktan oldu. Anayasanın ve AİHS’nin teminat altına aldığı çalışma özgürlüğünden başları örtülü bayan vatandaşlarımız yararlandırılmadı.
Bilindiği gibi üç ay öncesi Danıştay 8.Dairesi temel hak ve özgürlüklerin yargı yolu ile korunması adına önemli bir karar verdi. Şimdiye kadar mesleklerini icra edemeyen başörtülü avukatlar duruşmalara girmeye başladılar.
Danıştay kararının gerekçesi kararın kendisi kadar önemliydi. Ülkemizde yasa gibi uygulanması gereken evrensel hukuk normlarının koruduğu çalışma özgürlüğünün yönetmelik, genelge gibi alt normlarla sınırlandırılmasının hukuka uygun olmadığı vurgulandı. Şu an başörtülü avukatlar çalışma özgürlüğünü elde ettiler. Kıyamet de kopmadı.
Kamuda kıyafet özgürlüğünün sağlanması için Memur-Sen’in açtığı kampanya sonucu toplanan 12 milyon imza Çalışma Bakanına teslim edildi. Seçme ve seçilme hakkını kadınlara ilk tanıyan ülke olarak övünen Türkiye’nin 2013 yılında hala kadının kılık kıyafeti ile uğraşma ayıbından kurtulması gerektiği demokratik yollarla vurgulandı. Hükümet yetkilileri de bu ayıbın ortadan kaldırılacağı yolunda açıklama yaparak imza sahiplerine gül ikram ettiler.
Gelinen noktada ne İçişleri ne de başka bir bakanlığın çalışma özgürlüğünü sınırlayacak yeni bir genelge yayınlamasını ben şahsen beklemiyorum. Böyle bir idari işlem ne demokratik taleplerle ne de hukukla bağdaştırılamaz.
Hal böyle olunca, baskı, inkar, asimilasyon politikalarından vazgeçilip, kardeşlik ve eşitlik ilkelerinin hayata geçirilmeye çalışıldığı çözüm sürecinin olumlu ilerlediği bir dönemde, inancı gereği başlarını örten vatandaşlarımıza kamuda ayrımcılık yapmak ve kıyafet dayatmak çözüm sürecini baltalamak değil midir?
Vesayet rejiminin zayıflatılmasında, özgürlüklerin genişletilmesinde ülkemize kazandırdıkları bir anda görmezden gelinerek, işin aslı da araştırılmadan hükümeti sorumlu tutmak doğru değil. Bu tamam. Ancak hükümete de bir soru sormak hakkımız:
Anayasa’nın 90. Maddesini uygulamak sadece Danıştay’ın görevi mi ? Anayasanın, evrensel hukuk kurallarının, taraf olduğumuz anlaşmaların, AİHS’nin teminat altına aldığı çalışma özgürlüğünün yönetmelik veya genelgelerle sınırlanamayacağı gerçeği ortada iken, 12 milyon imzalı demokratik talep masanızda iken, darbe ürünü 1982 tarihli yasakçı yönetmeliği hala neden kaldırmıyorsunuz ?
(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
Trend Haberler
KARŞI DAVA AÇMA SÜRESİ (HMK m. 133)
Adana Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliğinde Değişiklik
AVUKATIN TARAF OLDUĞU (MESLEKTEN KAYNAKLI OLMAYAN) DOSYALARINDA E-TEBLİGAT ZORUNLULUĞU VAR MIDIR?
Kiracının Haklı Tahliyesi
YOKSULLUK NAFAKA BORCUNUN ÖDENMEMESİ ve ŞİKAYET
TEVKİL YAPILIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER