6183 sayılı AATUHK’nun hükümlerine göre, ivazsız tasarrufların hükümsüz olacağı belirli bir kurala bağlanmış bulunmaktadır. Yasa hükmüne göre iptal davası açılması hakkında 24. maddede hükümsüz sayılan tasarruflar konusunda amme borcunun ödenmesini tehlikeye düşürecek veya bu borcu ödemekten imtina ederek amme borçlusu mallarını kaçırabilmektedir. Bunun neticesi olarak da amme borçlusu elindeki mevcut menkul ve gayrimenkulleri vergi borcu dolayısıyla yakınlarına satabilmektedir. Sonuçta amme borcu ödenmemekte, sürüncemede bırakılmaktadır. Diğer taraftan ise, borçlu elindeki malları dolaylı yollardan yakınlarına veya başkalarına muvazaalı bir şekilde tapudan satış yapabilmektedir.[1]
II-AMME ALACAĞININ ÖDENMESİ GEREKEN TARİHTEN GERİYE DOĞRU 2 YIL İÇİNDE TASARRUFUN VEYA SATIŞIN GERÇEKLEŞİP GERÇEKLEŞMEDİĞİ GERÇEĞİ
Uygulamada vergi mükellefleri biriken vergi borçlarından dolayı elindekileri menkul veya gayrimenkul malları vergi idaresinden kaçırmak maksadıyla yakınlarına veya ilişkide bulunduğu 3. kişilere satış veya tasarrufta bulunmaktadırlar.[2] Bu gibi durumlarda idarenin söz konusu muvazaalı satışları iptal etme konusunda iptal davası açma hakkı bulunmaktadır. İptal davası açılabilmesi için belirli koşulların varlığı gerekmektedir. Buna göre, satışın borçlu mükellefin yakınlarına satışının yapılmaması gerekmektedir. Borçlu mükellefin yakınlarının kim olduğu yasa hükmünde açıkça belirtilmiştir. Buna göre, borçlunun 3. dereceye kadar kan hısımlarıyla eşler ve 2. dereceye kadar sıhri hısımlarıdır.[3]
Diğer taraftan kamu borçlusunun hükümsüz sayılan bir kısım satış haricindeki ivazsız tasarrufları da yasaya göre hükümsüz bağış ve tasarruf olarak nitelendirilmektedir.[4]
Tasarrufun hükümsüz sayılabilmesi için yasada yer alan madde hükmünde kamu borçlusunun yapmış olduğu bağışlamalarla ivazsız tasarruflarının ve bağışlama sayılan tasarruflarının hükümsüz olabilmesi için kimi koşullar aranmaktadır. Bu koşulları, ödeme ve mal beyanı ile ilgili koşullar ve tasarrufun yapıldığı zaman ile ilgili koşullar olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Bunlardan birincisi olan ödeme ve mal beyanı ile ilgili koşullar: tahsili mümkün hale gelmiş vergi borcunu vadesinde ödemeyen amme borçlusunun hibe ve karşılıksız tasarruflarıyla hibe sayılan tasarruflarının hükümsüz olabilmesi için, borçlunun mal beyanında bulunmaması, mamelekinin bulunmadığının beyanı veya beyan ettiği malın borcu karşılayamayacak düzeyde olması gerekmektedir. Diğer ikinci koşul ise, kamu borçlusunun anılan tasarruflarını hükümsüz olabilmesi için kamu alacağının ödeme süresinin başladığı tarihten geriye doğru 2 yıl içinde veya ödeme süresinin başlamasından sonra yapılmış olması da zorunludur. Ödeme müddetinin başladığı tarihten geriye doğru 2 yıldan önceki tarihlerde yapılan tasarruflar geçerlidir ve hükümsüz olamazlar.
Ödeme müddetinin başlangıç tarihi, her kamu alacağı için farklılık arz etmektedir. Özel yasalarına göre her kamu alacağı ödeme müddetini belirleyebilmektedir. Ödeme müddeti özel yasalarında hüküm yok ise 6183 sayılı yasanın 37. maddesine göre yapılacak olan tebligata göre belirlenebilmektedir.
III-İCRA VE İFLAS KANUNU HÜKÜMLERİNE GÖRE DURUMUN TARTIŞILMASI
Takip hukukunda iptal davaları, geneli ile alacağın ödenmesine engel olmak için borçlunun yaptığı ve alacaklarına zarar veren bir kısım tasarruf ve muamelelerin hükümsüz sayılmasını sağlayan dava şeklidir. İcra iflas Kanunun 277-284. maddelerde düzenlenmiştir. 277. maddesinde iptal davasının maksadı, 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir şeklinde belirlenmiştir. 6183 sayılı kanunun 24. madde hükmünde de, aynı paralelde, 27,28,29 ve 30. maddelerde yazılı tasarruf ve muamelelerin iptali için dava açılacağı hükmü sevk edilmiştir. Böylece tasarruf veya muamelenin hükümsüzlüğü ile, alacaklı amme idaresinin borçlu mamelekinden çıkmış kıymetler üzerinden alacağını tahsil etme imkanı sağlanmıştır.
İptal davasının konusu alacak aslı ile sınırlıdır. İcra İflas Kanunun 283. maddesine göre, taşınmaz devri ile ilgili iptal davasında, tapu kaydının düzeltilmesi veya eski haline getirilmesine gerek olmadan, gayrimenkul borçlunun mülkiyetindeymiş gibi takibatına devam edilecektir.[5]
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun vermiş olduğu 18/2/2004 gün ve E:2004/1518-K:2004/82 sayılı kararında “tasarrufun iptali davasını ön koşullarından birisi borcun doğumunun tasarruf tarihinden önce olmasıdır” denilmek suretiyle konuya açıklık getirilmiştir.
Bir başka Yargıtay kararında ise; "6183 sayılı yasanın 27. maddesinde ödeme müddetinin başladığı tarihten geriye doğru 2 yıl içinde veya ödeme müddetinin başlamasından sonra yapılan bağışlamalar ve ivazsız tasarrufların hükümsüz olduğu açıklanmıştır. Dava konusu tasarruf … tarihli olup, amme alacağının ödenmesi gereken tarihten geriye doğru 2 yıl içinde gerçekleşmiştir. Ödeme emirlerindeki tarihler borcun vadesini göstermekte olup, amme alacağını daha önce doğduğu açıktır. Bu durumda mahkemece işin esasına gidilerek davanın sonuçlandırılması yerine tasarrufun, borcun doğumundan önce yapıldığı gerekçesiyle davanın reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur”.[6] şeklinde karar verilerek yerel asliye hukuk mahkemesi kararı bozulmuştur. Olayda, ödeme emirlerindeki vadelerden yola çıkılarak borcun vadesi belirlenip, bu vadeye göre 2 yıl geriye gidilerek satış tarihi mukayese edilmeye çalışılmıştır. [7]
IV-SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Uygulamada vergi mükellefleri tarafından menkul ve gayrimenkullerinin vergi borcu dolayısıyla elden çıkarılması ve Maliye Bakanlığının bu malları almasının önlenmesi maksadı ile hükümsüz veya ivazsız tasarruflar söz konusu olmaktadır. Bu gibi durumlarda hükümsüz tasarrufların iptali maksadı ile Maliye Bakanlığı tarafından iptal davası açılabilmesi için, öncelikle amme alacağının kesinleşmesi, borçlu hakkında yapılan takibatın neticesiz kalması da gerekmektedir.
İdare tarafından, hükümsüz tasarruflarla ilgili olarak iptal davasının açılması için sözü geçen tasarrufların meydana geldiği tarihten itibaren 5 yıl içerisinde iptal davasının açılması gerekmektedir. 6183 sayılı yasanın 27,28,29 ve 30. maddelerine göre öngörülen tasarrufların vukuu tarihinden itibaren 5 yıl geçtikten sonra iptal davası açılması söz konusu değildir.[8] Madde hükmünde zaman aşımı deyimi itibariyle düzenlenmişse de, buradaki sürenin hak düşürücü süre olduğu kabul edilmelidir. Kanunda süreyi kesen veya durduran sebeplerle ilgili olarak herhangi bir belirleme yapılmamıştır. Diğer taraftan, hüküm İcra İflas Kanunun 284. maddesi hükmüne karşılık gelmektedir.
Gelir İdaresi Başkanlığı son yıllarda borçlu mükelleflerden borcunu ödemeyen mükelleflerin muvazaalı gayrimenkul satışlarını ve hükümsüz tasarruflarını iptali maksadıyla asliye hukuk mahkemelerinde iptal davaları açtığını sıklıkla görebilmekteyiz. Bu davalarda idarenin satışlarla ilgili olarak satış bedelinin emsallerine göre çarpıcı bir şekilde düşük bir satış olduğunu, alıcı ve satıcı arasında ticari ilişkinin olup/olmadığını, yine alıcı ve satıcı arasında yakın akrabalık bağının bulunup/bulunmadığının kanıtlanması gerekecektir.
----------------------------
[1] 6183 sayılı yasa md. 27
[2] 6183 sayılı yasa md. 24
[3] 6183 sayılı yasa md. 28
[4] 6183 sayılı yasa md. 27
[5] Şimşek Edip, “Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Kanun Şerhi”, Ankara, 1990, s. 221
[6] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 20.6.2006 Gün Ve E:2006/1409-K:2006/3736 sayılı karar
[7] Ayrıntılı açıklamalar için bkz. CAŞKURLU Eren, “Kamu Alacaklarının Korunmasında Önemli Bir Yöntem: İptal Davası”, Mali Pusula, Y.2, Sayı:13, Şubat 2006, s.77
[8] Dava açma müddeti 27,28,29 ve 30. maddede yazılı tasarrufların meydana geldiği tarihten itibaren 5 senedir. İptal davasının bu müddet içerisinde açılması zorunludur. İdare, bu süre içerisinde dava açmadığı takdirde hak düşürücü süre olarak bu müddet karşımıza gelir. Müddetin geçmesinden sonra iptal davası açılması olanaksızlaşır ve yapılan tasarruflar varlıklarını sürdürmeyi devam ederler. Dava açma müddeti işlemin yapıldığı tarih esas alınarak hesaplanacaktır. Örneğin, 1 Mayıs 2007 tarihinde yapılan bir tasarruf için iptal davasının 3o Nisan 2012 günü açılması gerekecektir.