İŞÇİLİK ALACAKLARINDA HAKKANİYET İNDİRİMİ

İş davalarında delil bakımından daha çok tanık deliline başvurulduğu görülmektedir. Çünkü uygulamada işçilerin yazılı delillere ulaşması mümkün olmayabiliyor. Buna sebep çalışmaların tüm kayıt ve belgeleri işverenin indinde tutulduğundan genelde de işveren tarafından sunulmamakta veya sağlıklı bir şekilde bu belgeler tutulmadığı için ispat yükü üzerinde olan işçi tarafına tanık beyanlarından başka bir yol bırakmamaktadır. Hal böyle olunca Yargıtay son kararları ile takdiri delillere dayanıp iddiasını ispat eden tarafın ispat ettiği alacak kalemine hakkaniyet indirimi uygulamasını getirmiştir.

Hakkaniyet indirimi; fazla çalışma, hafta tatilleri ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları bakımından gündeme gelmektedir. Yargıtay gerekçesini de şöyle açıklamaktadır. “İşçinin uzun süre her gün fazla çalıştırılmasının hayatın olağan akışına ve insan doğasına uygun düşmeyeceği. Yaşam tecrübelerine göre hiç hastalanmadan veya evlenme, ölüm, doğum, özel işleri gibi mazereti çıkmadan yıllarca sürekli çalıştığının kabul edilemeyeceği benimsemiş olup eğer ispatını takdiri (tanık beyanlarına) delil ile ispatlamışsa hakime takdiri indirim hakkı tanımıştır.” Elbette yazılı delil ile ispatlama söz konusu ise hakkaniyet indirimi uygulanmayacaktır.

Öte yandan tanık delili ile ispatlanan alacak kalemine yapılacak hakkaniyet indirimi yine Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre; işçinin çalışma şekline ve işin düzenlenmesine ve hesaplanan fazla çalışma miktarına göre takdir edilmelidir. Özetle hakkın özüne dokunacak şekilde bir indirim söz konusu olmayacaktır.

Bu bağlam da hakkaniyet indirimi oranı biraz keşmekeş olsa da %30 oranında daha çok hüküm bulmaktadır. Bazı kararlarında %40 oranını da uygun görmüş olmakta olup Yargıtay oran konusunda daha çok yukarıda yaptığım izaha göre hareket etmektedir. Yani işçinin çalışma şekline ve işin düzenlenmesine ve hesaplanan fazla çalışma miktarına dosyadaki delillerin durumu ve niteliğine göre oranı belirlemek gerektiğini ifade etmektedir. Uygulamaya baktığımızda ağırlıkta olarak %30 oranı görülmekte ve daha aşağı bir miktar olmamaktadır.

Konu İle İlgili İçtihatlar

Yazılı delil ile ispatlanan dönem için indirim yapılmaması fakat tanık beyanları ile ispatlanan dönem için hakkaniyet indirimi yapılmalıdır. (Y9HD 2021/8399 E. 2021/15269 K.)

İndirim hesaplama sonucu tespit edilen rakamdan yapılmalıdır. Dava dilekçesinde talep edilen tutardan yapılması isabetsiz olur. (Y9HD 2021/1310 E. 2021/5303 K.)

Yapılan hesaplama davalı tanıklarının beyanlarına göre yapılmış olsa bile hakkaniyet indirimi uygulanmalıdır. Yani fazla mesai işveren tanıklarınca ispatlanmışsa da değişen bir şey olmayacaktır. En baştaki mantıkla hareket edilmektedir. Takdiri delil ve yazılı delil olup olmamasına bakacağız. (Y9HD 2021/3140 E. 2021/7310 K.)

Hakkaniyet indirimin uygulanması nedeniyle karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmemektedir.  Çünkü alacak kalemine uygulanan hakkaniyet indirimi hüküm altına alınmış bir alacak olup dosya kapsamına göre reddedilen bir alacak kalemi ortada yoktur. (Y9HD 2021/1177 E. 2021/4714 K.)

İŞ HUKUKUNDA ZAMANAŞIMI DEFİ

Zamanaşımı süresi kısaca kanunda belirlenen sürelerin geçmesi hasebiyle borçluya sadece doğmuş ve var olan bir alacak talebini reddetme hakkı tanıyan bir kavram olarak açıklayabiliriz. Bilindiği üzere zamanaşımı, def’i niteliğinde olup ancak tarafların ileri sürmesi ile hâkimce dikkate alınacaktır. Hâkim re ’sen dikkate alamayacaktır. Öte yandan zamanaşımı def’i ancak ön inceleme duruşmasının sonuna kadar taraflarca ileri sürülebilecektir.

İş hukukun da ise alacakların zamanaşımına uğrayıp uğramadığı büyük önem arz etmektedir. Çünkü işçi zamanaşımına uğrayan alacağı talep edemeyecektir. Bu bağlam da öncelikle alacağa uygulanacak zamanaşımı süresinin ve zamanaşımını durduran sürelerin tespit edilmesi, arabuluculuk aşamasının ne kadar sürdüğü tespiti ve son olarak açılan dava kısmi dava mı belirsiz alacak mı açılıp açılmadığına bakıp ona göre ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı def’in de bulunulması gerekecektir.

Yukarıda izah ettiğimiz üzere zamanaşımı def’idir. Yani ilk itirazlardan değildir. Bu sebeple cevap dilekçesinde öne sürülmesi gerekmektedir. Yargıtay bu konu da çok net olup cevap dilekçesi süresi içerisinde zamanaşımı def’i sunulmadığı takdirde dikkate alınmayacağını ancak karşı tarafın açık kabulü olursa dikkate alınacağını ifade etmektedir. Elbette karşı taraf aleyhine olan bir durumu kabul etmeyeceğinden muvafakat göstermeyecektir. Bu sebeple ne kadar önemli olduğu aşikârdır. Fakat davalı taraf cevap dilekçesi ile zamanaşımı def’inde bulunmayı gözden kaçırdıysa her şey bitmiş değildir. Yargıtay içtihatlarına göre davalı taraf cevap dilekçesinin ıslahı sureti ile de zamanaşımı def’inde bulunabilecektir. Söz gelimi davalı vekili süresinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunmamış olsun. Bilirkişi raporu alındıktan sonra davalı vekili rapora itiraz veya ıslah talebi dilekçesi ile cevap dilekçesini ıslah ettiklerini ve zamanaşımı itirazında bulunduklarını beyan edebilirler. Yani cevap dilekçenizi ıslah edip gözden kaçırdığınız zamanaşımı def’inde bulunabileceksiniz.

Bununla beraber uygulama da zamanaşımın kesilmesi ve durması hali vardır. Zamanaşımın kesilmesi demek; o ana kadar işlemiş zamanın yanması demek yani sıfırlanıyor. Zamanaşımın durması ise; zamanaşımını durduran sebebin ortadan kalmasıyla sürenin kaldığı kısımdan devam etmesi halidir.

Zamanaşımını durduran ve kesen birkaç duruma bakacak olursak; arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez. Bu sebepledir ki arabuluculuk aşamasında geçen süreler zamanaşımı süresine eklenerek hesaplama yapılmalıdır. Haricen ödeme yapılması halinde ise bu ödeme tarihinden itibaren zamanaşımı kesilecektir. Dikkat edin burada zamanaşımı süresi durmuyor kesiliyor. Yani sıfırlanıyor demektir. Ayrıca Yargıtay kısmen ifa durumlarında da zamanaşımın kesileceğini hüküm altına almıştır. Bu durum Türk Borçlar Kanunu madde 154’te düzlenmekte olup yanı sıra 156. Madde de ise kısmen ifa sebebiyle zamanaşımın kesilmesi halinde yeni bir süre işlemeye başlayacağını da belirtmiştir.

Bir başka önemli husus ise davanın hangi nitelikte açılıp açılmadığı hususudur. Bu noktada da eğer dava belirsiz alacak davası olarak açılmış ise teknik anlamda bir ıslah müessesi olmayacağından ücret alacaklarında zamanaşımı dava tarihi olarak dikkate alınıp hesaplama bu yönde yapılmalıdır. Ancak kısmi dava şeklinde açılmış ise ıslah tarihi nazara alınarak zamanaşımı def’i değerlendirilmelidir. Ve zamanaşımına uğrayan kısım için dava dilekçesinde belirtilen tutarlar nazara alınmalıdır.

Son olarak davanın alt işveren ve asıl işverene birlikte açılması veya sadece birine açılması durumunda zamanaşımı def’ini sadece asıl işveren veya alt işveren ileri sürerse sonuç ne olacaktır. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi “asıl işveren alt işveren arasındaki ilişkide müteselsil sorumluluk kabul görse de aralarındaki ilişkinin asıl borçlu/ kefil ilişkisine benzediğini bu sebeple alt işveren asıl borçlu, asıl işveren ve kefil ise alacaklıya karşı garanti yükümlülüğü altındadır. Bu itibarla asıl işverenin ileri sürdüğü zamanaşımı def’inden sadece asıl işveren yararlanır. Ancak alt işverenin ileri sürdüğü zamanaşımı def’i asıl işverene de sirayet eder.”  Kısaca bir davada alt işverenin ileri sürdüğü zamanaşımı def’inden asıl işveren faydalanırken, asıl işverenin ileri sürdüğü zamanaşımı def’inde, alt işveren zamanaşımı def’ini ileri sürmediği için asıl işverenin ileri sürdüğü zamanaşımı def’inden faydalanamayacaktır.