ANAYASA MAHKEMESİ KARAR İNCELEMESİ

İPOTEKLİ ALACAKTA ALACAKLININ GAİP BULUNMASI VEYA BORCU ALMAKTAN İMTİNAI

GİRİŞ

Anayasa Mahkemesi (Mahkeme) 31/12/2021 tarihinde karar verdiği 2018/13952 sayılı başvuruda, ipotek bedelinin güncellenmiş değerinin ödenmesi isteğinin reddi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemiştir.

OLAYLAR

Başvurucular mirasçılarıdır. Başvurucuların murisi, maliki olduğu arsa niteliğindeki taşınmazı 1984 yılında tapuda yapılan resmî senetle 3.500.000-TL'ye (eski TL) diğer bir kişiye satmış olup, resmî senette satış bedelinin ödenmediği, teminat olarak 1985 vadeli ve 3.500.000-TL bedelli ipoteğin satıcı lehine tesis edildiği şerhi bulunmaktadır.

Arsa alıcısı da ölmüş; geriye mirasçıları kalmıştır. Alıcının mirasçıları 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 153. maddesi uyarınca bedeli karşılığında ipoteğin çözülmesi talebiyle icra dairesine başvuruda bulunmuş, İcra Müdürlüğü bu talep üzerine başvuruculara tebligat göndermiş, başvurucular satış bedeli kendilerine ödenmediğinden ipoteğin kaldırılması isteğine itiraz etmiş, arsa alıcısının mirasçıları, ipotek alacaklısı olan başvurucuların parayı almaktan ve ipoteği çözmekten imtina etmesi nedeniyle mahkemeye başvurarak depo edilen bedel karşılığında ipoteğin çözülmesini talep etmiş, İcra Hukuk Mahkemesi ipoteğin çözülmesine karar vermiş, karar, başvurucular tarafından temyiz edilmiş,  Yargıtay 8. Hukuk Dairesi makbul bir sebep ileri sürerek ipoteğin çözülmesine itiraz edildiğinden davanın reddine karar verilmek üzere kararı bozmuş, İcra Hukuk Mahkemesi de bozma doğrultusunda davanın reddine karar vermiştir.

Başvurucular taşınmazın babaları adına kayıtlı iken 1984 yılında alıcıya resmî senetle satıldığını ancak satış anında bedel ödenmediğinden murisleri lehine 3,5 TL bedelle ipotek tesis edildiğini, aradan 28 yıl gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen satış bedelinin kendilerine ödenmediğini, hâl böyle iken arsa alıcısının mirasçılarının hakkaniyete aykırı biçimde 35 TL gibi oldukça düşük bir bedelle ipoteğin çözülmesi talebinde bulunduklarını ileri sürmüş, ipotek bedelinin arsanın güncel değeri ve Amerikan doları üzerinden günümüze uyarlanarak ödenmesi talep ederek Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmış, arsa alıcısının mirasçıları da ipotek bedelinin güncel değeri ile ödenmesine ilişkin isteğin haksız olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiş ve karşı dava olarak bedelini icra dairesine depo ettiklerinden ipoteğin çözülmesine karar verilmesini istemişlerdir.

Asliye Hukuk Mahkemesi, 9/5/2017 tarihli kararıyla, 1984 tarihli resmî senette satış bedelinin 3,5-TL olduğu ve arsa alıcısı murislerinin icra dosyasına depo ettikleri 35-TL’nin ana para, faiz ve masrafları karşıladığı hususlarını gerekçe göstererek, başvurucuların ipotek bedelinin güncel değeri ile ödenmesi isteğinin reddine ve başvurucular aleyhine açılan ipoteğin çözülmesi istekli davanın kabulüne karar vermiştir. Kanun yollarından geçerek kesinleşen bu karar bireysel başvuruya konu edilmiştir.

MAHKEMENİN DEĞERLENDİRMESİ

Mahkeme başvurucuların mülkiyet hakkına doğrudan kamu makamlarınca yapılan herhangi bir müdahale söz konusu olmadığı, ancak mülkiyet hakkına yönelik müdahale özel kişiler tarafından gerçekleşse dahi devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde mülkiyet hakkının korunması için gerekli idari ve adli tedbirleri alması gerektiği, 2004 sayılı Kanun'un 148. maddesinde ipotek ile teminat altına alınan bir borcun ödenmemesi hâlinde alacaklının ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla borçlu hakkında takip başlatabileceğinin düzenlendiği, olayda başvurucular murisi lehine tesis edilen ipoteğin vadesinin 15/4/1985 tarihi olduğu, bu tarihten itibaren başvurucuların ve öncesinde murislerinin muaccel hâle gelen borcun ödenmemesi nedeniyle ipotekli taşınmazı icra vasıtası ile sattırarak alacaklarını tahsil etme imkânları bulunduğu, borcun vadesi ile ödeme tarihi arasında geçen uzun zaman içinde para enflasyon karşısında değer kaybetmesine karşın ipoteğin vadesinin dolduğu tarihten itibaren 2004 sayılı Kanun'un 148. maddesine göre alacaklarını tahsil etmek imkânına sahip oldukları halde başvurucular ve murislerinin, aradan geçen uzun zaman içinde alacağın tahsili için kanunda öngörülen bu yolu kullanmadıkları ve bu yolu kullanmalarına engel teşkil edecek fiilî ya da hukuki bir durum da ileri sürmediklerini belirlemiştir.

Bu belirlemeler çerçevesinde, mülkiyet hakkının korunması yükümlülüğü yönünden başvurucuların usule ilişkin güvencelerden etkin biçimde yararlanmasının sağlandığı, kararlarda yer verilen tespit ve gerekçelere göre yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı ve taraflar arasındaki menfaat dengesini sağlayacak sistem içinde gerekli mekanizmaların mevcut olduğunu belirten Mahkeme, başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

SONUÇ

Mahkeme tarafından, 1984 yılında belirlenen bedel üzerinden konulan ipoteğin yaklaşık 30 yıl sonra üzerine enflasyon farkı konulmaksızın çözülmesine ilişkin uyuşmazlıkta mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermesi başta biraz farklı görünse de, Mahkemenin değerlendirme kriterleri oldukça değerli ve dikkate değerdir.

Mahkeme bu sonuca giderken şu temel ktiterleri gözetmiştir;

Öncelikle başvurucuların mülkiyet hakkına doğrudan kamu makamlarınca yapılan herhangi bir müdahale söz konusu olup olmadığı değerlendirmesini yapmış ve böyle bir müdahale olmadığını belirlemiştir.

Bunun üzerine, devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde mülkiyet hakkının korunması için gerekli idari ve adli tedbirleri alıp almadığı yönünde inceleme yapan Mahkeme, 2004 sayılı Kanun'un 148. maddesinde yer alan ve başvurucuların haklarını koruyan düzenlemelerin bu kapsamda olduğunu değerlendirmiştir.

Buna göre, 2004 sayılı Kanun'un 148. maddesi uyarınca başvurucuların ve öncesinde murislerinin, muaccel hâle gelen borcun ödenmemesi nedeniyle ipotekli taşınmazı icra vasıtası ile sattırarak alacaklarını tahsil etme imkânları bulunduğu halde bu yolu kullanmadıkları, bu yolu kullanmalarına engel teşkil edecek fiilî ya da hukuki bir durum da ileri sürmediklerini ifade etmiştir.

Bu değerlendirmeler üzerine Mahkeme, 2004 sayılı Kanun'un 148. maddesi ile devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde mülkiyet hakkının korunması için gerekli idari ve adli tedbirleri almasına karşın, bu yolun geçerli bir hukuki neden ortaya konulmadan başvurucular tarafından kullanılmaması nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır.

Dolayısıyla başvurucuların mülkiyet hakkına doğrudan kamu makamlarınca yapılan herhangi bir müdahale söz konusu olmaması yanında, devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde mülkiyet hakkının korunması için gerekli idari ve adli tedbirleri de alması nedeniyle, bu tedbirlerin getirdiği haklarını kullanmayan başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edilmediği yönünde verilen karar, değerlendirme kriterleri yönünden benzer uyuşmazlıklara da uygulanabilecek emsal niteliktedir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ