Açıklama yargılaması
5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlıklı 98. Maddesi ile infazı söz konusu olan, yani kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının yorumunda, içeriğinin belirlenmesinde veya çektirilecek cezanın hesabında tereddüt bulunması veya hükümlünün adının yanlış yazılması gibi bir nedenle cezanın infaz olunmayacağı ileri sürülürse veya sonradan yürürlüğe giren kanun lehe ise yerine getirilecek cezanın belirlenmesi veya tereddütün giderilmesi için, bir karar alınmak üzere yargılama makamına başvurulması imkânı getirilmiştir.
Yasal düzenlemenin gerekçesinde, bu yargılama türü açıklama yargılaması olarak tanımlanmaktadır. Gerekçede, bu kurumun Medenî yargılamada yer alan hükümlerin tavzihi (açıklanması) kurumuna benzediği ifade edilmektedir.
Yasal düzenlemelerin gerekçesinde, uyarlama yargılaması “açıklama yargılaması” kavramı ile ifade edilmiştir.
Açıklama yargılamasının esasen uyarlama yargılaması olduğunu ve gerek yargısal kararlarda ve gerekse literatürde uyarlama yargılaması kavramı ile ifade edildiğini belirtmeliyiz.
Yasal düzenlemeye göre, açıklama yargılaması ancak mahkûmiyet kararları hakkında geçerlidir.
Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama
5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlıklı 98. Maddesinin birinci fıkrasına göre,
Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür veya sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenebilecektir.
Cezanın ertelenmesi isteminin reddi hâli
5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98. Maddesinin ikinci fıkrasına göre, 5275 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca cezasının ertelenmesi isteminin reddi hâlinde de 5275 sayılı Kanunun 98. Maddesinin birinci fıkrasında yer alan hüküm geçerli olacaktır.
Başvuruda bulunabilecek özneler
Başvuruyu, infaza memur olan Cumhuriyet savcısı yapabileceği gibi hükümlü avukatı ve hakkında yanlışlıkla infaza geçilen kişi de yapabilmektedir.
Yetkili mahkeme
Başvuru, yorumunda veya cezanın hesabında tereddüt edilen mahkûmiyet kararını vermiş olan mahkemeye yapılması gerekmektedir.
Yargıtay tarafından verilen kararlar
Açıklama yargılaması Yargıtay’ın ıslah ederek veya esas mahkeme olarak verdiği mahkûmiyet kararlarında da geçerlidir.
Başvurunun infazın ertelenmesine engel olamaması
5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98. Maddesinin üçüncü fıkrasına göre, 5275 sayılı Kanunun 98. Maddesinin birinci ve ikinci fıkraları uyarınca yapılacak başvurular, cezanın infazının ertelenmesine engel olamayacaktır.
Ancak, bu gibi hallerde mahkeme olayın özelliğine göre infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilecektir.
Birden fazla hükümdeki cezaların toplanması
5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99. maddesine göre, Bir kişi hakkında hükmolunan herbir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar.
Ancak, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107 nci maddenin uygulanabilmesi ve koşullu salıverilme tarihinin tespiti açısından mahkemeden bir toplama kararı istenebilecektir.
Belirtmek gerekir ki, hükümlü hakkında koşullu salıverilme süresini tespit açısından bu uygulamaya sıklıkla başvurulmaktadır.
Yasal düzenlemede, birden fazla kesinleşmiş hükümlere ait cezaların ne suretle toplanacağı ifade edilmektedir.
Bir kimse hakkında birden fazla hüküm verilmiş ve mahkemece cezaların toplanmasına ilişkin hükümler uygulanmamış olursa, infaz için cezaların toplanması gerekeceğinden, mahkemeye bu amaçla başvuru zorunlu hale gelmektedir.
Bu başvuruyu, Cumhuriyet savcısının veya hükümlünün yapabilmesi imkân dâhilindedir.
Hastanede geçen sürenin cezadan indirilmesi
5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 100. maddesinin birinci fıkrasına göre,
Cezanın infazına başlandıktan sonra hastalık nedeniyle hükümlünün ceza infaz kurumundan hastaneye kaldırılması hâlinde burada geçirdiği sürenin, cezadan indirilmesi imkânı bulunmaktadır.
Bu yasal düzenlemede, ceza muhakemesinde yapılan “mahsup muhakemesinin” bir türü olarak, hastanede geçen sürenin cezadan indirilmesi ile ilgili kurallar hükme bağlanmıştır.
Bu yasal düzenlemenin uygulanabilmesi için, infaz sırasında hükümlünün akıl hastalığı veya yaşamı için ağır bir tehlike oluşturan bir hastalıkla karşılaşması şarttır.
Hasta hükümlüler için önce cezaevi revirinde veya cezaevi hastanelerinde tedavi edilmeli, bu mümkün değil ise, hasta hükümlü tedavisi için bu kapasiteye sahip başka bir hastaneye götürülmelidir.
Hükümlünün hastalığına kasten neden olması
Belirmek gerekir ki, cezanın infazını durdurmak için hükümlü, hastalığına kasten neden olmuşsa hastalığı nedeniyle hastanede geçirdiği sürelerin cezasından indirilmesi ile ilgili hükümden yararlanamayacaktır.
Bu gibi hâllerde Cumhuriyet savcısı mahkemeden bir karar verilmesini talep edebilecektir. (5275 S.K. md.100/2)
Cezaevi revirinde tedavisi sağlanamayan hükümlü hastanın dışarıdaki bir hastanede geçen tedavi süresinin, hükümlünün hastalığa kendisinin neden olmasından dolayı cezadan mahsup yapılamayacağı iddia edilmesi hâlinde Cumhuriyet savcısı 5275 sayılı Kanunun 100. Maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca, mahkemeden bir karar almak mecburiyeti altındadır.
Bu hâlde mahkemenin iddianın doğru olup olmadığını incelemesi ve hastalık süresinin cezaya mahsup edilip edilmeyeceği hususunda bir karar vermesi zorunluluk arz etmektedir.
İnfaz sırasında verilecek kararların mercii ve usulü
5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. maddesinin birinci fıkrasına göre,
Cezanın infazı sırasında, 5275 sayılı Kanunun 98 ilâ 100 üncü maddeleri uyarınca, mahkemeden alınması gereken kararlar duruşma yapılmaksızın verilecektir.
Yasal düzenleme, bu gibi hallerde mahkemece duruşma yapılmaksızın evrak üzerinden karar verilebilme imkânını getirmiştir. Mahkeme burada, duruşma açmaz ise, daha sağlıklı bir karar verebilmek için cumhuriyet savcısının ve hükümlünün iddialarının nedenlerini yazılı olarak bildirmelerini isteyebilecektir.
Yasal düzenlemeye göre infaz aşamasında şu hallerin ortaya çıkması halinde mahkemeden açıklama kararı istenebilecektir:
1) Cezanın infazı sırasında hükmün açıklanması ihtiyacının doğması,
2) Cezanın infazında tereddüt edilmesi,
3) Birden fazla hükümlerdeki cezaların toplanması,
4) Hastanede geçen sürelerin cezadan indirilmesi.
Bu hallerin varlığı halinde, 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. Maddesi uyarınca mahkemeden bir karar vermesi talep edilebilecektir.
Başka bir söylemle, 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. Maddesi bu amaçla yapılabilecek başvurularda kararı verecek adli makamı belirlemekte ve sürece ilişkin usulü göstermektedir.
Cezaların toplanmasına karar vermeye yetkili olan mahkeme
5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. maddesinin ikinci fıkrasına[1] göre,
5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99 uncu madde gereğince cezaların toplanması gerektiğinde bu hususta hüküm verme yetkisi, en fazla cezaya hükmetmiş bulunan mahkemeye aittir.
Ancak bu durumda birden çok mahkeme yetkili ise son hükmü vermiş olan mahkemeye aittir.
En fazla cezanın;
a) Yargıtay tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilmesi hâlinde Ankara ağır ceza mahkemesince,
b) Bölge adliye mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilmesi hâlinde bölge adliye mahkemesinin bulunduğu il ağır ceza mahkemesince,
c) Bölge adliye mahkemesi tarafından duruşma açmak suretiyle verilmesi hâlinde ise hükmü kaldırılan ilk derece mahkemesince,
bu hususta bir karar verilmesi gerekir.
İnfaz aşamasında açıklama yargılaması ile verilen kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu
5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. maddesinin üçüncü fıkrasına[2] göre,
5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. maddesi uyarınca verilen kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.
Yukarıda ifade edildiği üzere, 5275 sayılı Kanunun 98 ilâ 101. maddeleri, herhangi bir ceza hükmünün, hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi halinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel kuralları hüküm altına almıştır.
YARGITAY UYGULAMASI
Tekerrür koşullarının bulunup bulunmadığı ve kaçıncı kez tekerrür hükümlerinin uygulanması gerektiği hususu
Yargıtay, açıklama yargılamasının infaz aşaması ile ilgili olduğunu, kararla ilgili bazı hususların infaz aşamasında yerine getirilemeyeceğini, infazla ilgili bu konunun yargı kararında mutlaka yer alması gerektiğini düşünmektedir.
Örneğin; 5237 sayılı TCK'nın 58. maddesinde düzenlenmiş bulunan ve güvenlik tedbirlerine ilişkin bölümde yer alan tekerrürün, hükümlülüğün yasal sonucu olmaması nedeniyle, tekerrür koşullarının bulunup bulunmadığının ve kaçıncı kez tekerrür hükümlerinin uygulanacağının kararda gösterilmesi zorunludur.[3]
Bu konuda 5275 sayılı Yasanın 98 ve devamı maddeleri uyarınca infaz aşamasında karar alınmasına yasal olanak bulunmadığından, Mahkemece ikinci kez tekerrür hükümlerinin uygulanması talebinin reddine karar verilmesi gerekir.[4]
Dava zamanaşımının gerçekleşmesi (infaz aşamasında farkedilmesi)
Yargıtay, bir kararında hükümlü hakkındaki hükmün kesinleşmesinden sonra, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hükmün verilmesinden sonra ancak kesinleşmesinden önce tebligat aşamasında dava zamanaşımının gerçekleştiği belirtilerek cezanın yerine getirilip getirilmeyeceği hususunda oluşan tereddütün giderilmesi için yapılan talep üzerine hükmü veren mahkemece dosya üzerinden yapılan inceleme üzerine verilen karar infaza ilişkin olup, 5275 sayılı Kanunun 98 ila 101. maddeleri uyarınca itiraz kanun yoluna tabi olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.[5]
Belirtmek gerekir ki, yargılamaya konu bir olay dava zamanaşımına uğramış olmasına rağmen kesinleştirilip infaza verilmiş ve dava zamanaşımı infaz aşamasında fark edilmiş ise, bu husus açıklama yargılamasına konu edilebilir.
Koşullu ve hak ederek tahliye sürelerinin belirlenmesine ilişkin talepler
Hükümlünün koşullu ve hak ederek tahliyesi sürelerinin belirlenmesine ilişkin taleplerde infaz aşamasında olabilecek taleplerdir ve bu taleplerde açıklama yargılamasına konu edilebilmektedir.[6]
Cezaların toplanması işlemi (infaz işlemi olması)
Yargıtay, 5237 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra yapılabilecek cezaların toplanması işleminin infaza müteallik bir husus olduğunun mutlaka gözetilmesi gerektiğini ifade etmektedir.[7]
Yargıtay; 5237 sayılı TCY sisteminde hapis cezalarının içtimaının düzenlenmediğini ve 5275 sayılı Yasanın 99. maddesi uyarınca her bir cezanın diğerinden bağımsız olarak varlığın koruduğu gözetilmesi gerektiğini, hükmolunan cezaların toplanması suretiyle toplam ceza üzerinden karar verilemeyeceğini kararlarında vurgulamaktadır.[8]
01 Haziran 2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen yasa değişiklikleri nedeniyle uyarlama yargılaması
Yargıtay, 01 Haziran 2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen yasa değişiklikleri nedeniyle uyarlama yargılamasının tabi olacağı ilkelerin 5252 sayılı Kanun'un 9. maddesine göre değil, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 98 ilâ 101. maddelerine göre belirlenmesi gerektiğini belirtmektedir.[9]
Yargıtay’a göre, Uyarlama yargılaması sonucunda verilen kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu, 5275 sayılı Kanun'un 101/3. fıkrası uyarınca belirlenen itiraz yasa yoludur.[10]
İnfaz ile ilgili yasaların uygulanması
Yargıtay, infaz aşamasında infaz ile ilgili yasaların koşullu salıverilme ile ilgili düzenlemelerinin uygulanması veya uygulanmamasına yönelik taleplerin açıklama yargılamasına konu olabileceğini düşünmektedir.
Örneğin, hükümlünün içtima Kararına konu mahkumiyetlerden birinin 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 32. maddesinde kapsam dışı bırakılan cinsel saldırı suçu olduğu halde, bu yasal düzenlemenin uygulanmasına açıklama yargılaması ile karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[11]
İnfaza ilişkin talepler ve kararlar
Yargıtay’a göre; 5275 Sayılı Kanunun 98. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazının hastalık sebebiyle ertelenmesi, 99. madde gereğince birden fazla hükümdeki cezaların toplanması ve 100. maddedeki cezanın infazına başlandıktan sonra hastanede geçen sürenin cezadan indirilmesine ilişkin kararlar da mutlak suretle infaza ilişkindir. Bu kararlara karşı başvurulacak yasa yolu da 101. madde uyarınca itiraz yasa yoludur.[12]
İnfaz aşamasında verilen uyarlama kararları
İnfaz aşamasında verilen uyarlama kararları kazanılmış hak oluşturmaz.
Açıklama yargılaması sonunda verilen kararların itiraz yasa yoluna tabi olması
Yargıtay’a göre; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 101. maddesine göre verilen kararlar itiraza tabidir. Bu nedenle kararın kesinleşip kesinleşmediği tespit edilecek kanun yolu açısından önemlidir.[14]
SONUÇ:
1. Açıklama yargılaması, esasen uyarlama yargılamasıdır. Gerek yargısal kararlarda ve gerekse öğretide uyarlama yargılaması kavramı ile ifade edilmektedir.
2. 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. maddesi uyarınca açıklama yargılamasında verilen kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.
3. Açıklama yargılaması, infaz aşaması ile ilgilidir. Yerel mahkeme tarafından verilen ve infaza verilen kararla ilgili bazı hususlar infaz aşamasında yerine getirilemez. İnfazla ilgili bazı konuların yargı kararında mutlaka yer alması gerekmektedir.
4. infaz aşamasında infaz ile ilgili yasaların koşullu salıverilme ile ilgili düzenlemelerinin uygulanması veya uygulanmamasına yönelik talepler açıklama yargılamasına konu olabilmektedirler.
5. 5275 Sayılı Kanunun 98. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazının hastalık sebebiyle ertelenmesi, 99. madde gereğince birden fazla hükümdeki cezaların toplanması ve 100. maddedeki cezanın infazına başlandıktan sonra hastanede geçen sürenin cezadan indirilmesine ilişkin kararlar da mutlak suretle infaza ilişkindir. Bu yöndeki talepler açıklama yargılamasına konu edilebilirler.
6. Açıklama yargılaması ancak mahkûmiyet kararları hakkında geçerlidir.
(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.
--------------------------------------------
[1] (Değişiklik: 20.7.2017-7035/24 md.)
[2] Değişiklik: 20.7.2017-7035/24 md.
[3] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 gün ve 452/57 sayılı kararı.
[4] Y.10.CD, E: 2016/ 3150, K: 2016/3353, KT: 31.10.2016: “Dava ve Karar: Adalet Bakanlığı'nın 04/08/2016 tarihli yazısı ile; hükümlü A.. A.. hakkında "uyuşturucu madde ticareti yapma" suçundan verilen mahkûmiyet hükmü temyizde onanarak kesinleştiği, kesinleşen kararda TCK'nın 58. maddesinin uygulanmasına karar verildiği, cezanın infazı sırasında hükümlü hakkında ikinci kez tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunda tereddüt olduğundan bahisle Mahkemesinden karar verilmesinin talep edildiği, Mahkemesi tarafından 02.04.2015 tarihli aynı esas ve ek karar ile ikinci kez tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verildiği, söz konusu ek karara itiraz üzerine itirazın kabulü yerine reddine karar verildiğinden kararın kanun yararına bozulmasının istendiği; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 01.09.2016 tarihli ihbar yazısı ekinde talep yazısı ve dosya…” Benzer karar için bkz.; Y.2.CD, E: 2016/ 2469, K: 2016/7958, KT: 26.04.2016.
[5] Y.CGK, E: 2013/11-398, K: 2014/259, KT: 13.05.2014.
[6] Y.1.CD, E: 2014/ 826, K: 2014 / 2204, KT: 07.04.2014: “…Hükümlü Y. hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilen birden fazla ağırlaştırılmış müebbet, müebbet ve süreli hapis cezalarının bulunduğu, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un Koşullu Salıverme hükümlerini düzenleyen 107. maddesinin (3-a.) fıkrası ve aynı kanunun Mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbiri başlığı altında düzenlenen 108. maddesinin (1.) fıkrasının (a) bendi ile (2.) fıkrası birlikte değerlendirildiğinde, hükümlü hakkında uygulanacak koşullu salıverme süresinin 5275 sayılı Kanunun 107. maddesinin (3.) fıkrasının (a) bendi uyarınca otuz altı yıl olduğu, ancak hükümlünün mükerrir olması nedeni ile 108/1. fıkrasının (a) bendi uyarınca mahkum olunan ağırlaştırılmış müebbet cezasının otuz dokuz yılını ceza infaz kurumunda iyi halli olarak çekmesi durumunda koşullu salıvermeden yararlanacağı aynı Kanunun 108/2. maddesi uyarınca da tekerrür nedeni ile koşullu salıverme süresine eklenecek miktarın tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamayacağı gözetilerek 107/3-a maddesi uyarınca belirlenen otuz altı yıla tekerrüre esas alınan cezanın eklenmesi sonucunda belirlenecek sürenin azami otuz dokuz yıl olduğu, otuz dokuz yılı geçmemesi durumunda ise koşullu salıverme süresinin 108/2. maddesi nazara alınarak belirlenmesi ve buna göre otuz altı yıla eklenmesi gerektiği ve bu şekilde belirlenecek koşullu salıverme süresi üzerinden 107/6 maddesi uyarınca hak ederek tahliye tarihinin hesaplanması gerektiği gözetilmeksizin mükerrir hükümlü hakkında tekerrüre esas alınan cezalardan en ağır olanı ve 107/2. maddesi dikkate alınmaksızın 108/1-a maddesinin doğrudan uygulanması suretiyle koşullu salıverme süresinin otuz dokuz yıl olarak belirlenip hak ederek salıverme tarihinin de bu süre üzerinden hesap edilmesi nedeniyle Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince hükümlünün koşullu ve hak ederek tahliyesi sürelerinin belirlenmesine ilişkin Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.12.2012 gün ve 2013/7 değişik iş sayılı kararına yönelik vaki itirazının kabulüne karar verilmesi gerekirken yerinde ve yasal olmayan gerekçelerle itirazın reddine karar verilmesi yasaya aykırı görülmüştür…”
[7] Y.6.CD, E: 2018/1810, K: 2018/3981, KT: 23.05.2018.
[8] Y.4.CD, E: 2017/23335, K: 2018/2169, KT: 08.02.2018.
[9] Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 17.05.2011 gün, 66-96 sayılı kararı.
[10] Y.2.CD, E: 2017/6301, K: 2018/60, KT: 22.01.2018
[11] Y.1.CD, E: 2017/1362, K: 2017/2267, KT: 12.06.2017: “…içtima Kararına konu mahkumiyetlerden birinin 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 32. maddesinde kapsam dışı bırakılan cinsel saldırı suçu olduğu cihetle, hükümlünün işbu mahkumiyete konu cezasının infazında şartla tahliye tarihinin 2/3 oranı üzerinden hesaplanacağı ve şartla tahliye tarihine 1 yıl kala denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilebileceği, aksi düşünce ve uygulamanın kabulü halinde; yalnızca cinsel saldırı gibi 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışında bırakılan bir suç işleyen hükümlünün şartla tahliye tarihinin 2/3 oranı üzerinden hesaplanarak şartla tahliye tarihine 1 yıl kala denetimli serbestlik hükümlerinden istifade edebilecekken, cinsel saldırı gibi kapsam dışı bir suçun yanında 671 sayılı KHK kapsamında başka suçlar işleyen hükümlünün ise sırf bu suçlardan aldığı cezaların içtima ettirilmesi nedeniyle şartla tahliyesine 2 yıl kala denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak tahliye edilmesi gibi bir sonuca yol açacağı, bunun da kanun koyucunun açık iradesine, eşitlik prensibine ve ceza adalet sistemine aykırı düşeceği cihetle, nitelikli cinsel saldırı suçundan mahkûmiyeti bulunan hükümlü hakkında 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 32. maddesi ile 5275 sayılı Kanuna eklenen geçici 6. madde uyarınca denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infaz kararı verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 27/04/2017 gün ve 94660652-105-42-1961-2017-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile Dairemize ihbar ve dava evrakı gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü;…KANUN YARARINA BOZULMASINA,… 12.06.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi…”
[12] YCGK, E: 2010/10-188, K: 2010/248, KT: 07.12.2010: “…Borçluların borçlarını, nakit, çek veya gayrimenkullerin mülkiyetini devretmeleri suretiyle ödemeleri halinde, Ç. Kale 1. İcra Müdürlüğünce takibi yapılan 2004/1470 esas numaralı Borçlusu N. S. olan ve 2004/1474 esas numaralı Borçlusu İ. C. D. olan icra takiplerinden ve Ç. Kale Asliye Ceza Mahkemesinde şu anda temyiz aşamasında olan 2004/137 esas numaralı davadaki şikayetten vazgeçileceği taahhüdü, borçlular tarafından aynı gün yerine getirilmiş bunun üzerine, şikayetten vazgeçildiğine ilişkin sulh ve ibra sözleşmesi başlıklı belge taraflarca imzalanarak, sanık müdafi tarafından 19.2.2008 tarihli dilekçe ekinde mahkemeye sunulmuş, alacaklı şirket temsilcisi tarafından da imzanın kendisine ait olduğu duruşmada ifade edilmiş, mahkemece vazgeçmenin özgür iradeye dayandığı ve geçerli olduğu kabul edilerek önceki hükmün tüm cezai sonuçları ile birlikte ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir. Bu koşullarda gerçekleşen, vazgeçmenin geçersizliğini veya usulüne uygun gerçekleşmediğini ileri sürmek olanaksızdır. Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir…”
[13] Y.6.CD, E. 2018/322, K. 2018/952, KT. 13.2.2018.
[14] Y.7.CD, E: 2018/4805, K: 2018/6347, KT: 31.05.2018: “…Benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13/06/2014 tarihli ve 2013/4273 esas, 2014/7365 sayılı kararında, 5237 sayılı Kanun'un 58/9. maddesindeki düzenlemenin infaza ilişkin olup kazanılmış hak oluşturmayacağı da gözetilerek suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kurulan örgüte üye olmak suçlarından ve örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan mahkûm olan sanıklar hakkında anıla maddenin uygulanması hususunda Mahkemesince her zamAn karar verilebileceğinin belirtildiği, somut olayda örgüt mensubu suçlu olan ve bahse konu suçları örgüt kapsamında işleyen hükümlü hakkında E…. 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 04/10/2016 tarihli ve 2006/84 esas, 2016/508 sayılı kararı ile verilen mahkûmiyet hükümlerinin infazının 5275 sayılı Kanun'un 107/4. maddesi gereğince yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü; Kanun yararına bozmaya konu edilen E… 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 24.01.2018 tarih ve 2006/84 Esas, 2016/508 Karar sayılı ek kararının talepte bulunan E… Cumhuriyet Başsavcılığı'na tebliğ edildiği veya görüldü işlemi yapıldığına dair evrakın dosya içerisinde bulunamadığı cihetle, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 101. maddesine göre itiraza tabi bu kararın kesinleşip kesinleşmediği anlaşılamadığından ilgili tebligat işlemlerinin araştırıldıktan sonra sonucuna göre kanun yararına bozma yoluna gidilip gidilemeyeceğinin takdiri yönünden dosyanın Adalet Bakanlığı'na sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na TEVDİİNE 31.05.2018 günü oybirliği ile karar verildi…”